Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Mü'minlerin Duâsı ve Sûrenin Sonu




Mü'minlerin Duâsı ve Sûrenin Sonu:


Bu dua; müminlerin Rabbleriyle
olan durumlarını, zaaf ve acizliklerini idrak etmelerini, rahmetine, affına,
medet ve yardımına olan ihtiyaçlarını, arkalarını O'nun desteğine dayamalarını,
himayesine sığınmalarını, O'na intisap edip O'nun dışında herkesten
soyutlanmalarını, O'nun yolunda cihada hazırlanmalarını ve zaferi O'ndan
beklemelerini tasvir etmektedir. Bunların tümü, ahengiyle kalplerin ürpertisini
ve ruhların süzülüşünü tasvir eden ürpertici ve tatlı bir nağme şeklinde
sunulmaktadır. "Ey Rabbimiz, eğer unutacak ya da yanılacak olursak bizi sorumlu
tutma..."
Hata ve unutkanlık, hiçbir ard
niyet olmadan beşeri zaafların sonucu, müslümanın tasarruflarına egemen
olabilir. Bu durumda hemen Rabbine yönelir, affını ve hoşgörüsünü talep eder.
Ancak bu, hataları övmek veya emredilen şeylerden yüz çevirmeye bir başlangıç ya
da yüce Allah'a itaat edip teslim olmaktan kaçınma yahut kasden ve bilerek
sapıklığa dalmak anlamına gelmemelidir. Müminin Rabbiyle beraber olduğu durumda
bunlardan hiçbirinden eser bulunmaz. O'ndan af ve hoşgörü dilerken bu
duygulardan birine meyletmez. Onun tek amacı, tevbe edip yüce Allah'a dönmek ve
itaat etmektir. Bu durumda yüce Allah, mümin kullarının duasını kabul eder.
Resulullah şöyle buyuruyor: "Hata, unutmak ve zorda yaptırılan şeyden ötürü
ümmetimden sorumluluk kaldırılmıştır." (Taberâni ve başkaları rivâyet etmiştir.)
"...Ey Rabbimiz, bizden
öncekilere yüklemiş olduğun gibi bize de ağır yük yükleme..."
Bu duâ, bütün Risâlet mirasına
varis müslüman ümmetten yükselmekte, bu Kur'an da yüce Rabblerinin öğrettiği
gibi önceki Risaletlerin muhatabı olan ümmetlerin hayat tarzını ve içlerinde
bulunan bazı kimseler yüzünden yüce Allah'ın onlara yüklediği ağır yükleri
bilmelerinden kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi İsrailoğulları'na, amellerinden
dolayı bazı şeyler haram kılınmıştı: "Yahudilere bütün tırnaklı olanları haram
kıldık. Sığır ve koyunun iç yağlarını da haram kıldık. Bunların sırtlarına veya
bağırsaklarına yapışan ya da kemiğe karışanı müstesna." (6/En'âm, 146). Bu
sûrenin başında değinildiği gibi buzağıya tapınmalarının keffareti olarak
kendilerini öldürmeleri emredilmiş ve "cumartesi" günü ticaret veya avlanmaları
yasaklanmıştı. Böylece müminler, kendilerinden öncekilere Allah'ın yüklediği
ağırlıkları yüklememesi için Rabblerine dua etmektedirler. Kuşkusuz yüce Allah,
ümmi peygamberini, müminlerden ve bütün insanlardan "ağırlıklarını ve
üzerlerindeki zincirleri" (7/A'râf, 157) kaldırmak için göndermiştir.
Kuşkusuz bu, hoşgörülü, kolay ve yumuşak din, fıtrattan kaynaklanıp onun
çizgisini takip etmek için gelmiştir. Bu yüzden "Sana kolayına geleni
kolaylaştırırız." (87/A'lâ, 7) şeklinde bir seslenişte bulunulmuştur
peygambere.
Yüce Allah'ın müslüman ümmetin
omuzlarından kaldırdığı ve kendisinden önceki ümmetlerin boynuna yüklediği,
böylece hilafet ahdini bozup hadlerini aşmalarına neden olan en ağır yük,
beşeriyete kulluktur. Kulun kula kanun koyması ve kulun şahsına, sınıfına veya
ırkına boyun eğmesi şeklinde somutlaşan kulun kula kulluğudur. Yüce Allah'ın
mümin kullarını yalnızca kendisine kulluk etmeye, yalnızca kendisine itaat
etmeye ve hayatın düzeni konusunda sadece ve sadece kendisine başvurmaya
yönelterek kurtardığı en büyük yük budur. Böylece müslümanlar, yalnız ve yalnız
Allah'a kul olmakla, ruhlarını, akıllarını ve hayatlarını kula kulluktan
kurtarmışlardır.
Kuşkusuz, hüküm, kanun, değer
ve ölçüleri sırf O'ndan almak şeklinde somutlaşan tek başına Allah'a kulluk,
beşeriyetin serbestlik ve özgürlük noktasıdır... Zorbaların, tağutların, mabed
bekçilerinin, kâhinlerin, evham ve hurafelerin, örf ve adetlerin, heva ve
şehvetin, kısaca insanlığın boynunu büken ve alınlarını bir ve güçlü olan
Allah'tan başkasının önünde eğen ağırlıkların temsil ettiği tüm sahte
otoritelerden kurtuluş ve özgürlük bildirisidir.
Mü'minlerin şu duâsı,
"...Bizden öncekilere yüklemiş olduğun gibi bize de ağır yük yükleme..." Bu
onların kula kulluk etme zilletinden kurtulup özgür olma nimetinin bilincinde
olduklarım gösterdiği gibi o iğrenç duruma dönmekten korktuklarını
göstermektedir.
"...Ey Rabbimiz, bize
gücümüzün yetmeyeceği yükü taşıtma." Bu, kayıtsız şartsız teslimiyetin
ruhuna uygun bir duadır. Çünkü ne olursa olsun müminler Allah'ın yüklediği
birşeyden kaçınmayı düşünmezler. Ancak sadece O'na yönelerek,
zayıflıklarına acımasını ve güçlerinin yetmeyeceği sorumluluğu yüklememesini
böylece, acizlik gösterip kusur işlememeleri için O'na yalvarırlar. Yoksa
kayıtsız şartsız itaat ve kesin teslimiyettir niyetleri. Bu, büyük merhametten
küçük bir beklentidir. Zayıf olan kulun, herşeyin maliki ve mutlak egemenlik
sahibi Allah'ın hoşgörüsüne ümit bağlamasıdır. Yüce Allah'ın kullarıyla
ilişkisine hakim; ikram, iyilik, sevgi ve kolaylık atmosferine uygun bir
istektir.
Sonra etkisini Allah'ın fazlı,
affı ve bağışlamasından başka birşeyin gideremediği zayıflığı kabullenme ve
kusuru hissetme duygusu yeralmaktadır: "...Bizi affet, günahlarımızı bağışla,
bize merhamet eyle..." İşte imtihanda başarıya ulaşmanın ve Allah'ın
hoşnutluğuna nail olmanın gerçek güvencesi. Çünkü kul her ne kadar
sorumluluklarını yerine getirmeye çalışsa da kusur işler. Ona af, merhamet ve
bağışlama ile muamele etmek de Allah'ın merhametine yakışır.
Hz. Âişe, Rasûlullah'tan şöyle
rivâyet eder: "Rasûlullah (s.a.s.): ?Sizden hiçbiriniz kendi ameliyle
Cennet'e giremez? buyurdu. Orada bulunanlar: ?Sen de mi yâ Rasûlallah?'
dediler. Rasûlullah da: ?Şayet Allah beni rahmetine gark etmese ben bile?
buyurdu." (Buhârî). Mü'minin duygusunda sorunun özü şudur; bütün gücüyle
çalışmak, ancak her zaman eksikliğinin bilincinde olmak, bundan sonra da Allah
hakkında kesin ümit sahibi olmak ve affını, bağışlamasını ve hoşgörüsünü
beklemektir.
En sonunda mü'minler, Allah'ın
dilediği hakkı gerçekleştirmek "fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah için
oluncaya kadar..." (2/Bakara, 193) Allah'ın dinini ve hayat metodunu
yeryüzüne yerleştirmek için Allah yolunda cihad görevini yerine getirirlerken de
arkalarını Allah'ın desteğine dayarlar. Müminler arkalarını Allah'ın sarsılmaz
desteğine dayayıp O'nun sancağını yükseltirler, cahiliye, çeşitli armalar ve
isimlere intisap ederken, onlar sadece Allah'a intisap ederler.
Allah'ın dininden çıkmış
kâfirlerle savaşırken, dostlarına va'dettiği zaferini, talep ederler. Çünkü
onların yegane dostu Allah'tır. "...Sen mevlamızsın bizim, kâfirlere karşı
yardım et bize.." Bu sonuç, sureyi özetlediği kadar, müminlerin akidelerini,
düşüncelerini ve Rabbleriyle olan her zamanki hallerini de özetlemektedir. (Seyyid
Kutub, Fî Zılâli'l Kur'an, Dünya Y.)