Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Aklın, Hevânın/Kötü Arzuların Güdümüne Girmesi

Aklın


Aklın, Hevânın/Kötü Arzuların Güdümüne Girmesi



Hz. Peygamber, evrensel bir ahlâk, üstün bir
hayat tarzına sahiptir (68/Kalem, 4). Çünkü o hevâsına, yani arzu ve heveslerine
göre konuşmaz. Bundan dolayı da sapmış (dâl) ve aldatılmış (ğâvî) değildir (53/Necm,
2-3). Zira kişi ancak aklını arzularının güdümüne teslim ederse, sapıtır ve
dengenin en güzel ifadesi olan adâletten ayrılır. Bundan dolayı iman edenler
hevâya uymaktan sakındırılmışlardır (4/Nisâ, 135). Gerçekten de hevâya tâbi
olmak, Allah'la karşılıklı ilişki ve davranış tarzı anlamındaki hidâyetin kalbe
yerleşmesine ve kişinin davranışlarına yansıyan bir nitelik olmasına, tevhid
nûrunun kalbi aydınlatmasına engel teşkil etmektedir. Fertlerin dengede
bulunmalarının en büyük dayanaklarından birisi olan âhiret ve hesap şuurunun
unutulmasının perde arkasında da, hevâya/arzu ve heveslere uyma davranışı vardır
(38/Sâd, 26). (13)

Şâtıbî'nin dediği gibi, iki düzen vardır. Biri,
vahye dayalı düzen; diğeri de hevâ; üçüncüsü (bunun orta yolu) yoktur. Hevâ,
insan hayatını düzenlemede dinin karşısına çıkışların genel adıdır. (14)


Hevâya uymanın temelindeki hastalıklardan biri,
Allah ve Rasûlü'nün emrini dinlemeyip kendi nefsinin hoşgördüğü, şehvetinin,
yani haram tutku ve ihtiraslarının tatmin olacağı şekilde hareket etmektir. İmam
Kurtubî, azgınlığın kaynağı olan bu duygu ve davranışa hevâ denilmesinin sebebi,
?sahibini cehenneme götürdüğü içindir? der (el-Câmiu li-Ahkâmi'l-Kur'an,
19/208). Hevâ ile hâviye arasında kesin bir ilişki vardır; Hevâ, cehennem
uçurumu anlamındaki hâviyeye düşüren şeydir.

Hevâ kavramını daha iyi tanıyabilmek için,
?tuğyan?, ?zulüm?, ?istikbâr?, ?ifsâd?, ?ifsâd?, ?fısk?, ?zan? ve benzeri
kavramları da çok iyi bilip anlamak gerekir. Zira bu ve benzeri kavramlar,
hevânın ayrı ayrı tezâhürleridir. Hevâ, vahye karşı isyan edip Allah'ın ulûhiyet
ve rubûbiyetine inanmayanların en büyük putlarıdır. Hevâ, sahibinin durumuna
göre, belli aklî ve mantıkî silâhlarla silâhlanır. Bu silâhlar, ?inkâr, câhil
görme, şek/şüphe, te'vil, alaya ve hafife alma, kulak verir gibi görünüp
ilgilenmeme, iftira ve en nihayet güç kullanarak Allah'ın emirlerine karşı koyma
şeklinde ortaya çıkar.

Fitne ve şirkin temelinde hevâ yatmaktadır.
Çünkü şirk ve küfür ehlinin, vahyin fıtrî akılla çatışmadığını kavrayamamaları
sebebiyle ondan yüz çevirip istikbarda bulunmaları hevânın onların basîretlerini
körleştirmesindendir. ?Semûd (kavmine gelince), Biz onlara doğru yolu
gösterdik. Ancak onlar körlüğü hidâyete (karşı tercihle) severek üstün
tuttular.? (41/Fussılet, 17). Buradaki körlük, kalplerin körlüğüdür. İnsan,
irâdesini hevâsının eline verdiğinde aldığı kararlar da, hevâsına uygun
olacaktır. Hevânın irâdesinde; takvâ, adâlet, şefkat ve insaf yoktur. Çünkü
Allah Kur'an'da; ?Kendisinin yanında Allah'tan bir hidâyet olmaksızın,
hevâsına uyandan daha dalâlete/sapıklığa düşmüş kim olabilir?? (28/Kasas,
50) buyururken, hevâya uymanın, dindeki tüm bozuluşların başlangıcı olduğunu
haber vermektedir.

Rasûlullah'ın, Kur'an'ın emrine uyarak ?sadece
vahye uyduğunu ve müşriklerin hevâlarına asla uymayacağını söylemesi?nin özünde,
tevhid dini İslâm'ın büyük siyaseti bulunmaktadır. ?Velâ? (Allah'a, Rasûlüne ve
mü'minlerin emîrine dostluk ve bağlılık) ve ?berâ? (İslâmî olmayan herşeyden
uzak olma ve onu inkâr) ancak hevâdan arınmakla mümkündür. İslâm'da hidâyetin ve
imanın sıhhati, velâ ve berâ kavramlarının yerli yerince oturtulmasına bağlıdır.

İman ve şirki, hidâyet ve hevâyı Kur'an'a uygun
tanımlayamayan bir topluluk, Kur'an'a bağlı bir topluluk olamaz. Çünkü iman,
genel anlamda sadece kabul edilecek meselenin tasdiki değil; aynı zamanda
?hüdâ?dır. Yani o, Allah'ın mü'minlerin kalbine koyduğu bir nurdur. ?Bâtıl?ı
tanımayan kişi, hakkı ve imanı da tanımamıştır. İşte bu bilgi, iman ve vahiy
bilgisidir ki, insan ancak onunla hevâya uymaktan kendini kurtarabilir. (15)


Hevâ ehlinin diğer bir özelliği de, Allah'ın
zikrinden uzak olup kalplerinin mühürlü olmasıdır. Hevâlarına uyanlar, Allah'ı,
âhireti hatırlayıp bir adları da zikir olan Kur'an ve namazdan uzak olan
kimselerdir. Ya sürekli kendi hevâlarının çizdiği yoldan giderek kendi arzu,
görüş ve düşüncelerini putlaştırırlar veya ezilmiş mustaz'aflardan ise,
nefisleri/egoları zayıfsa, bu kez de daha kuvvetli nefis veya hevânın çekim
alanına girerler, uydukları kişilerin hevâlarını putlaştırırlar. ?Zikrimizden
kalbini gâfil kıldığımız ve hevâsına uyup da işinde aşırı giden(ler)e itaat
etme, boyun eğme.? (18/Kehf, 28) "... Doğrusu birçokları bilgisizce kendi
hevâlarına/kötü arzularına uyarak saptırıyorlar. Muhakkak ki Rabbin haddi
aşanları çok iyi bilir." (6/En'âm,119) "Ona (Kıyâmete) inanmayan ve
nefsinin hevâsına/arzularına uyan kimseler sakın seni ondan (Kıyâmete
inanmaktan) alıkoymasın; sonra mahvolursun!" (20/Tâhâ, 16)