Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Adım Adım Hicret

Adım Adım Hicret



Adım
Adım Hicret:



Rasûlullah Mekke'de tebliğ görevini sürdürürken Kureyşliler de inkârlarında
diretiyorlardı. Peygamberimiz tebliğ görevini Mekke'nin dışına taşırmak
istiyordu. Bu nedenle Taif'e gitti. Tâifliler de Kureyşliler gibi inkârcılıkta
direnmişler ve Peygamberimizi taşa tutmuşlardı. Peygamberimiz onların bu cahilce
hareketleri karşısında yılmamıştır. Özellikle hacc mevsiminde Mekke dışından
gelen insanlarla görüşüyor onlara İslâm'ı anlatıyordu. Peygamberimiz bir gün
Akâbe mevkiinde Medineli altı kişi ile karşılaştı. Onlara Kur'ân okudu ve
İslâm'a davet etti. Medineliler Peygamberimizle konuştuktan sonra durumu kendi
aralarında değerlendirdiler. "Yahûdilerin geleceğini bildikleri ve kendisiyle
bizi korkuttukları peygamber bu olmasın" dediler. Yahûdilerden önce müslüman
olmanın gereğine inanıp müslüman oldular.

Medine'de bulunan Yahudiler bir Peygamber'in geleceğini biliyorlardı.
Medinelilerle aralan açılan Yahudiler onlara "Bir Peygamber gönderilmek
üzeredir. O Peygamber gelince biz ona tabi olacağız, İrem ve Âd kavimleri gibi
sizin kökünüzü. kazıyacağız" diyorlardı.

Akabe'de müslüman olan Medineliler memleketlerine gittiklerinde bu durumu
yakınlarına aktardıktan bir yıl sonra, daha önceki Müslümanlarla birlikte on iki
kişilik bir topluluk Hacc için Mekke'ye geldi. Bunlar Peygamberimizle görüştü ve
"hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocukları öldürmemek, iftira etmemek, Allah
ve Rasûlüne muhalefette bulunmamak hususunda" peygamberimize söz verip bey'at
ettiler.

Peygamberliğin on üçüncü yılında Medineli müslümanlardan yetmiş iki kişilik bir
grup hacc için Mekke'ye geldiler. Peygamberimizle Akabe mevkiinde görüşmek üzere
toplandılar. Hz. Peygamber (s.a.s.), amcası Abbas'la birlikte Akabe'ye geldi.
Abbas henüz müslüman olmamıştı. Ebu Talib'in vefatından sonra peygamberimizle
daha çok ilgilenmeye başlamıştı. Bu ilgi kabile bağından ileriye gitmiyordu.
Toplantıda ilk konuşmayı Abbâs yaptı; "Ey Hazrec topluluğu, bu benim kardeşimin
oğludur. Benim yanımda insanların en sevgilisidir. Siz onu tasdik ediyor onun
getirdiklerine inanıyor ve kendisini alıp götürmek istiyorsanız, sizden bu
hususta beni tatmin edici bir söz almak isterim. Siz ona vereceğiniz sözü yerine
getirebilecek ve kendisini muhaliflerinden koruyabilecek misiniz? Bunu gereği
gibi yaparsanız ne iyi; yok eğer Mekke'den çıktıktan sonra kendisini yardımsız
bırakacak rüsvay edecekseniz şimdiden bu işten vazgeçiniz, onu bırakımı. Yine
kavmi arasında ve yurdunda izzet ve şerefiyle korunmuş olarak yaşasın."
Hz.
Abbas'tan sonra Hz. Peygamber (s.a.s.) konuştu. Bundan sonra Medineli
müslümanlar düşüncelerini şöylece açıkladılar: "Allah'tan getirdiklerine bilerek
ve inanarak sana bey'at ediyoruz. Biz, Rabbımıza bey'at ediyoruz Allah'ın kudret
eli ellerimizin üzerindedir. Kendimizi, oğullarımızı, kadınlarımızı esirgeyip
koruduğumuz şeylerden seni de, esirgeyip koruyacağız. Eğer bu ahdimizi bozarsak,
Allah'ın ahdini bozan, yaramaz, bedbaht insanlar olalım. Ya Rasûlallah! Biz
ahdimizde sâdıkız".

Peygamberimiz iki şart ileri sürdü, "Rabbim için şartım: O'na hiç bir şeyi
ortak koşmamanız yalnız O'na ibadet etmeniz, kendinizi, çocuklarınızı,
kadınlarınızı esirgeyip koruduğunuz şeylerden, beni de esirgeyip korumanızdır"
buyurdu. Medineliler: "Böyle yaptığımız zaman bizim için ne var?" dediler. Allah
Rasûlü de: "Cennet var" buyurdu. Medineliler "bu kârlı alış veriştir"
deyip Allah Rasûlüne bey'at ettiler.

Mekke müşrikleri Akabe bey'atlarıyla ilgili haberi alınca Allah Rasûlünü Mekke
dışına çıkarmamak için önlemler almaya başladılar. Bir müddet sonra
peygamberimiz müslümanların Medine'ye hicret etmelerine izin verdi. İlk olarak
Cahşoğulları hicret ettiler. Bunlardan sonra Hz. Ömer hicret için önce silahını
kuşandı, Kâbe'yi tavaf etti. Çevrede bulunan müşriklere de hicret etmekte
olduğunu bildirdi. "Anasını ağlatmak karısını dul bırakmak isteyen varsa beni
izlesin" diyerek büyük bir grup sahâbe ile birlikte hicret etti."
Hz.
Ömer'den sonra Hz. Hamza ve diğer müslümanlar hicret ettiler. Hz. Ebû Bekir de
hicret etmek istiyordu ancak, Peygamberimiz ona "acele etme, belki Allah sana
bir arkadaş bulur" diyerek beklemesini söyledi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir
iki deve satın alıp, hicret edeceği günü beklemeye başladı.

Kureyşliler müslümanların Medine'de tutunduklarını görünce telaşa düştüler.
Peygamberimizin hicretine engel olabilmek için Darü'n-Nedve adı verilen meclis
binasında toplandılar. Çeşitli fikirler ve düşünceler ileri sürerek sonuçta Ebû
Cehil'in düşüncesinde karar kıldılar.
Ebu
Cehil, her kabileden bir delikanlının seçilmesini, bunların hep birlikte
Peygamberimizi öldürmelerini teklif etti. Böylece Abdi Menâçoğullarının bütün
kabilelerle çarpışamayacağını, kan davasından vazgeçeceklerini bildirdi.

Onlar bu tip hileler düşünürlerken Peygamberimiz Hz. Ebû Bekir'in evine vardı.
Allah'ın kendilerine hicret iznini verdiğini bildirerek yol hazırlıklarına
başlanıldı. Mekkelilere ait bazı emanetlerin sahiplerine teslim edilmesi ve
müşrikleri yanıltmak amacıyla Hz. Ali'ye Peygamberimizin evinde kalması
emredildi.

Gecenin geç vaktinde müşrikler Peygamberimizin evini kuşattılar. Allah Rasûlü
Kur'ân okuyarak Allah'a sığınmış böylece müşriklerin arasından görünmeden
geçmiştir. Bir müddet sonra müşrikler Peygamberimizin yatağında yatanın Hz. Ali
olduğunu görünce hayrete düşmüş ve tuzaklarının boşa gittiğini anlamışlardır.

Rasûlullah (s.a.s.) Hz. Ebu Bekir'le birlikte Sevr Dağı'na doğru yol alıp Hıra
mağarasına gizlendiler. Bu dağ Medine tarafında değil, Cidde tarafında Mekke'nin
kuzey batısında yer alıyordu. Müşrikleri şaşırtmak için de böyle bir yola
başvurulmuştu.

Müşrikler Hz. Ali'yi ve Hz. Ebû Bekir'in kızı Esma'yı sıkıştırmış fakat bir şey
öğrenememişlerdir. İz sürenleri yanlarına aldılar; dağ, tepe demeden her tarafı
aradılar. Bir ara mağaranın ağzına kadar geldiler, mağaranın önüne bir
güvercinin hemen Rasûlullah'ın oraya girmesinden sonra yuva yaptığını, örümceğin
ağ örttüğünü görünce Allah Rasülünün mağarada gizlenmesinin mümkün olabileceğini
düşünemediler. Elleri boş olarak geri döndüler.
Hz.
Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Ebu Bekir bu mağarada üç gün kaldılar. Hz. Ebu
Bekir'in oğlu Abdullah ve kızı Esma onlara yemek taşıdılar. Hz. Ebu Bekir'in
çobanı da koyunlarını Abdullah'ın geçtiği yerlere sürerek izlerini silmeye
çalıştı. Yol Kılavuzu Uraykıt Peygamberimiz ve Hz. Ebubekir'in bineceği develeri
getirdi. Peygamberimiz devenin ücretini Ebu Bekir'e ödeyerek yola koyuldular.
Yolculukta geceleri yol alıyor, gündüzleri gizleniyorlardı.

Kureyşliler, Peygamberimizi bütün uğraşlarına rağmen bulamayınca şaşkına
döndüler. Onu bulana yüz deve vereceklerini vadettiler. Bu ödül herkesi
heyecanlandırdı. Yüz deveye sahip olabilme ümidiyle her tarafı aramaya
başladılar. Her yöne haberciler gönderildi. Bu habercilerden birisi de
Süraka'nın yurduna gelmişti. Onlar da Allah Rasûlünü bulabilmek ve yüz deveye
sahip olabilmek için fırsat kolluyorlardı. Bir gün adamın birisi üç kişilik bir
yolcu kabilesinin gitmekte olduğunu gördü. Bunu bir toplulukta anlattı. Süraka
uyanık bir kimse idi. Adamı yanıltmak ve sözü kesmek için onlar falancalardır
dedi. Adam da kesin bir şey bilmediğinden susmak zorunda kaldı. Bunun üzerine
Süraka evine geldi. Atını ve oklarını hazırladı. Belirtilen yöne doğru hızla yol
almaya başladı. Süraka kısa bir müddet sonra Peygamberimiz ve Hz. Ebû Bekir'e
yetişti. Onlara "bugün seni benden kim kurtarabilir" diye bağırdı.
Peygamberimizin duasıyla Süraka'nın atının ön ayakları kuma gömüldü. Böylece
Allah bu kutsî Medine yolculuğunda Rasûlünü yalnız bırakmamış ve onu tehlikelere
karşı bir kez daha korumuştu.

Atının kuma gömülmesi sonucunda gerçeği anlayan Süraka affını rica etti.
Peygamberimiz de ona dua ederek affetti. Süraka minnet altında kalmak
istemiyordu. Peygamberimize ikramda bulunmak istiyordu. Peygamberimiz de onun
hiç bir ikramını kabul etmek istemedi. İkramının kabul edilebilmesi için
müslüman olmasının gerektiğini öğrendi ve müslüman oldu.

Kureyş'in vadettiği yüz deveye sahip olmak isteyenlerden birisi de Büreyd idi. O
da kendi kabilesinden yetmiş atlı ile yola çıkmış, Peygamberimize yetişmişti.
Ancak bütün gayretlerine rağmen muvaffak olamamış sonuçta Büreyd'e İslâm tebliğ
edildi. Büreyd ve yanındakiler müslüman oldular. Büreyd, peygamberimizin
Medine'ye bayraksız girmesinin uygun olmayacağını düşünerek, başından sarığını
çıkardı, mızrağının ucuna bağladı, böylece Medine'ye kadar Peygamberimizin
bayraktarlığını yapmış oldu.

Peygamberimizin Mekke'den çıktığını duyan Medine'deki müslümanlar yolları
gözlüyorlardı. Her gün güneşin doğumundan önce Harra mevkiine çıkıyorlar, sıcak
bastırıncaya kadar bekliyorlardı. Bir gün Yahudi'nin birisi bir işiyle ilgili
olarak yüksek bir kuleye çıkıp etrafı gözetlemeye başlamıştı. Peygamberimizin ve
arkadaşlarının gelmekte olduğunu gördü. Kendisini tutamayarak heyecanla " ey
Arap topluluğu! İşte nasibiniz, devletliniz, beklediğiniz ulu kişiniz geliyor"
diyerek Rasûlullah'ın geldiğini onlara haber verdi.

Medineliler yollara dökülüp Peygamberimizi karşıladılar. Peygamberimiz burada
bir müddet kaldı ve Kuba Mescidi'ni inşa ettirdi. Hz. Ali de Kuba'da Rasûlulah'a
yetişti. Süheyb b. Sinan da hicret etmek için yola çıkmıştı. Kureyşliler onun
yolunu çevirdiler, göndermek istemediler. Süheyb, biriktirdiği bütün serveti
Kureyşlilere bırakmak şartıyla yoluna devam etti.

Peygamberimiz bir kaç gün sonra Medine'ye hareket etti. Hareketinden önce
Neccâroğullarına kendisini Medine'ye götürmeleri için haber gönderdiği de
rivayet edilmektedir. Abdulmuttalib'in annesi Neccaroğullarının kızıydı.
Dolayısıyla Neccaroğulları Abdulmuttalib'in dayıları oluyordu.

Neccaroğulları Peygamberimizi Medine'ye götürdüler. Halk Peygamberimizi
ağırlamak için can atıyordu. Allah Rasûlü hiç kimseyi kırmak istemiyordu.
?Devenin yolunu açınız. Nereye çökeceği ona buyrulmuştur? diyordu. Deve boş
bir araziye çöktü. Peygamberimiz bu araziye akrabalarından kimin evinin yakın
olduğunu sordu. Böylece Neccaroğularından Ebu Eyyûb El-Ensâri'nin evine misafir
oldu.
Hz.
Peygamber (s.a.s)'in Medine'ye gelişi Medineli mü'minleri büyük bir sevince
boğdu. Bütün mü'minler, evlerinin damına çıkmış; gençler ve hizmetçiler yollara
dökülmüşler ?Yâ Rasûlallah! Yâ Muhammed! Yâ Rasûlallah!? diyerek bağırıyorlardı
(Müslim, VIII/237). Çocuklar ve hizmetçiler, yollarda ve damlarda ?Rasûlullah
geldi! Allahu ekber! Muhammed geldi! Allahu ekber! Muhammed geldi! Allahu ekber,
Muhammed geldi!? diyorlar, Habeşliler de, sevinçlerinden kılıç kalkan
oynuyorlardı (Ebû Davud, II/579).

Kadınlar ve çocuklar, hep bir ağızdan: "Vedâ tepelerinden dolunay doğdu bize!
Allah'a yalvaran oldukça, şükür etmek gerekir halimize, Ey bize gönderilen
Peygamber! Sen boyun eğmemiz gereken bir emr ile geldin bize" diye şiirler
okuyorlardı (Semhûdî, Vefâü'l-Vefâ, I/187, Halebî, İnsânü'l-Uyûn, II/58).

Berâ' bin Âzib: "Peygamber (s.a.s.) Medine'ye gelince, Medinelilerin
Rasûlullah'a sevindikleri kadar hiç bir şeye sevindiklerini görmedim demiştir.
Enes
b. Mâlik de: "Ben, Rasûlullah'ın Medine'ye girdiği günden daha güzel, daha
parlak bir gün görmedim" der (İbn Sâ'd, Tabakat, I/233-234). Rasûlullah
Medine'ye varınca mü'minlerin her biri kendi evinde ağırlamak istediler ve bu
konuda yarışırcasına hareket ettiler. Rasûlullah'ı misafir edebilmek için
devesinin önüne geçiyorlardı. Efendimiz onlara "Devenin yolunu açınız! Nereye
çökeceği ona emir buyurulmuştur" diyordu (Semhûdî, Vefâü'l-Vefâ, I/183).