Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hicretle İlgili Genel Tesbitler

Hicretle İlgili Genel Tesbitler



Hicretle İlgili
Genel Tesbitler


Hicretle ilgili âyetlerin
ışığında şu genel tesbitler yapılabilir:
1. Enfâl sûresinin 72.
âyetiyle farz kılınan hicret, müşriklerin elinde bulunan Mekke'den Medine'ye
hicrettir.
2. Mekke fethedilip
İslâm yurdu olduktan sonra, Mekke'den Medine'ye göç anlamındaki hicret
kalkmıştır. Peygamberimiz: "Fetihten sonra hicret yoktur; ancak cihad ve
niyet vardır" buyurarak değinilen gerçeği açıklamıştır.
3. Tarihsel anlamda
hicret son bulmuş olmakla birlikte, ahlâkî anlamda hicret devam etmektedir.
Çünkü müslümanlar, her zaman günah ortamından ve şeytanın egemenlik alanından
İslâm'ın hâkimiyet alanına göç etmekle yükümlüdürler. Bunun için kötülük
yurdundan iyilik yurduna hicret, kıyâmete kadar geçerlidir.
4. Hicret gerekli,
imkânlar da yeterli iken kötülük yurdunda oturmak, hem büyük bir günah, hem de
nefse zulümdür. Çünkü mâzeretsiz olarak hicreti terk edenlerin varacağı yer,
cehennem olacaktır (bkz. 4/Nisâ, 97).
5. Allah yolunda hicret
edenler, dünyada güzel mekân ve bol imkânlara kavuşur, âhirette de en yüksek
onur pâyesini ve Allah'ın rızâsını kazanırlar (bkz.. 4/Nisâ, 100; 22/Hacc, 58;
9/Tevbe, 20, 100 vd.)
6. Gerçekten âciz olup
hicret etmeye güç yetiremeyenler bağışlanır, hicrete teşebbüs edip de yolda
ölenler ise, Allah tarafından ödüllendirilir (bkz. 4/Nisâ, 98-100).
7. Hicret, insanın
dindeki samimiyetinin ve sadâkatinin göstergesidir (bkz. 8/Enfâl, 74). Bunun
için, iman ile inkâr arasında bocalayıp şeytanın egemenlik alanını terk edememiş
olanlar, Kur'an tarafından iman dostluğuna ehil görülmemişlerdir (bkz. 4/Nisâ,
89; 33/Ahzâb, 50; 60/Mümtehıne, 10 vd.)
8. Hicret, bir takvim
başı olmaktan öte, bir inanç ve dâvâ göçüdür. İslâm'ın kendine özgü dünyasına
ulaşmak için atılmış kararlı bir adımdır. Diğer bir ifadeyle hicret, insanın
Allah'a götüren yolu, iman bilinciyle kat etmesidir (bkz. 29/Ankebût, 26).
9. Hicret, hedefine
ulaşan onurlu hareketin en önemli adımı ve atılımıdır. İslâm'ı yaşamak ve
yaşatmak için dâhildeki bütün çarelere başvurduktan sonra mücâdeleyi dışarıda
devam ettirmek amacıyla oturulan yeri terk etmektir. O, İslâm'ı boğmaya azmetmiş
zulüm ve baskıya rağmen dini aslî şekliyle yaşama gayretidir (bkz.16/Nahl, 110).

10. "Muhâcirler"
kavramı, Peygamber (s.a.s.)'in teklifi üzerine, özgürlük içinde ve İslâm'ın
gereklerine uygun biçimde yaşayabilmek için Medine'ye hicret etmiş olan Mekke'li
müslümanları; "Ensâr" kavramı ise, zulmün ve kötülüğün egemen olduğu yerden
göçenlere yardım edip dine ve müslümanlara sahip çıkan Medine'li mü'minleri
ifade eder. Ancak Kur'an ve Sünnet, bu kavramlara tarihî çağrışımlarını aşan
daha genel ve kuşatıcı bir anlam yüklemiştir. Nitekim Peygamberimiz, gerçek
muhâciri; "Allah'ın yasakladığı şeyleri terk eden kimse" (Buhâri, Tecrid
Terc. I/29) diye tanımlamıştır.
Kur'an'ın iniş itibarıyla h-c-r
kökünün ilk geçtiği âyetlerden, insanın Allah tarafından fikren, kalben ve
fiilen hicrete hazırlandığı anlaşılmaktadır. Nitekim Yüce Allah, Elçisine ve
onun şahsında bütün insanlara şöyle buyurmaktadır: "Onların söylediklerine
sabret ve onlardan güzelce ayrıl." (73/Müzzemmil, 10). Bu ilâhî sözdeki "hecr-i
cemîl" terkibi, "insanın kalben ve fikren kötülerden, kötülüklerden uzak
durması, iyi ahlâkla donanıp kötülüklere karşı güzel ve etkili bir muhâlefet
ortaya koyması" anlamına gelmektedir (bkz. Zemahşerî, Keşşâf, IV/177). Görüldüğü
gibi kutlu yolculuğun ilk adımını, Kur'an'ın dinamizminden güç alabilen iman
sahipleri atabilmektedir. Bunun ilk ve en güzel örneğini ise, Peygamber
(s.a.s.)'in kendisi ve onu izleyen sahâbe nesli ortaya koymuştur.
Hicret, zulüm sistemlerinin her
türlü baskısına rağmen inancına şirk karıştırmayan tevhid mensuplarının şanlı
eylemidir. Kur'an, insanın bilinç ve ruh dünyasına sunduğu hicret kavramıyla,
şirke bağlı değerlerin ve sistemlerin çağlar süren saltanatını yıkmış, onun
yerine yeni bir adâlet anlayışı ve kardeşlik idealini getirmiştir. Kur'an,
İslâm'ın sunduğu kardeşlik idealini gerçekleştirmek için çalışanları, gerçek
mü'min tanımının içine yerleştirir ve onlar için tam bir bağışlanma ve bol bir
rızık olduğu müjdesini verir (bkz. 8/Enfâl, 74).[1]







[1]
Fahrettin Yıldız, Kur'an Aydınlığında Hayatı Doğru Yaşamak, s. 221-223.