Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Fıkıhta Hüküm

Fıkıhta Hüküm



Fıkıhta Hüküm:


İslâm fıkhında hüküm, Allah'ın
ve peygamberinin emir, yasak ve serbest bırakma gibi konulardaki prensiplerinin
tümüne denir. İnsanların işlediği fiillere; farz, vâcip, sünnet, bâtıl, mekruh,
fâsit, şart, rükün gibi özelliklerin verilmesine ?şer'î hüküm? denir. Bunlardan
emir ve yasak kapsamında olanlara ?teklifî hüküm? denmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de, insan
fiilleriyle ilgili beş yüz kadar âyet vardır. Bunlara ?ahkâm âyetleri?
denmektedir. Peygamberimizin, ahlâk, öğüt, âhiret, ibâdet, muâmelât (insan
ilişkileri) ve ukubat (cezalar) ile ilgili hadislerine de ?hüküm-ahkâm
hadisleri? adı verilir.
Bir konuda Allah'ın bir hükmü
varsa ve O'nu gerek Kur'an'la, gerek peygamberi ile bize bildirmişse, insana
düşen o hükme teslim olmak, tüm işlerinde Allah'ın hükmünü uygulamaktır.
Allah'ın hükümleri dışındakilere ?câhiliyye hükmü? denir. Mü'minler, câhiliyye
ile hükmetmezler (5/Mâide, 50). İman edenler, dinî hükümlere teslim olurlar, bir
konuyla ilgili veya insanlar hakkında hüküm verme durumunda olurlarsa, adâletle
hükmederler (4/Nisâ, 58). Fıkıh Usûlüne göre hüküm, mükelleflerin (yükümlülerin)
fiillerine bağlanan şer'î özelliktir. Şer'î hükmün kaynağı da yalnızca
Allah'tır. Hüküm Allah'tan kaynaklandığı için Allah'ın güzel isimlerinden biri
el-Hakem, biri de el-Hakîm'dir.
Sünnetullah gereği, insanlar
toplum halinde yaşamak durumundadırlar. Cemiyetin düzeni ise, birtakım emirlerin
ve hükümlerin çevresinde teşekkül eder. Bu noktada karşımıza; ?hüküm nedir?
Hükmetme hakkı kime aittir?? gibi sualler çıkacaktır. Araplar, atı
gemlemeye de hukm derler. Dolayısıyla "hukm"ün ?zapt u rabt altına alıp terbiye
etme, boyun eğdirme? mânâsı sözkonusudur. Hâkim, mahkeme, hakem gibi günümüzde
sık sık kullanılan kelimeler, aynı kökten gelir. Hüküm sahibi denildiği zaman,
Türkçede kullanıldığı şekliyle, ?hâkimiyet ve egemenlik? kelimeleri gündeme
girer. ?Hâkimiyet kayıtsız, şartsız ulusundur? sloganında; yönetme ve hüküm
koyma hakkının kime ait olduğu noktasında bir tercih vardır. Bu tercih, ?ulusun
gücünün üstünde, hiçbir gücün olmadığı? iddia ve ifadesidir. İslâmî ıstılahta;
?mükellefin fiillerine iktiza eden hitab-ı ilâhînin eserine hüküm denilir?
şeklinde tarif edilmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de, ?(Ve şu
emri indirdik:) İnsanlar arasında Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmet! Sakın
onların (insanların) hevâ ve heveslerine uyma? (5/Mâide, 49) emri
verilmiştir. Dolayısıyla hiç kimsenin, Allah'ın indirdiği hükümlere mukabil
olmak ve o hükümlerin yerine geçmek üzere hüküm koyma hakkı yoktur. İnsanların
hevâ ve heveslerinden kaynaklanan hükümlere câhiliyye hükmü denilmiştir.
Müslüman, kayıtsız şartsız olarak, Allah'ın ve Rasûlü'nün hükümlerine tâbi olan
kimsedir.
?Aralarında hüküm verilmek
üzere Allah'a ve Rasûlü'ne çağrıldıkları zaman, iman edenlerin sözü, ancak
?işittik ve itaat ettik' demeleridir. İşte asıl murâdına erenler bunlardır.?
(24/Nûr, 51)
Arzularını İslâm'a tâbi
kılmayan kimselerin iman iddiaları bir vehimden ibarettir. Zira Rasûl-i Ekrem
şöyle buyurmuştur:
?Nefsim yed-i kudretinde
olan Allah'a yemin olsun ki, arzusunu İslam'a tâbi kılmayan kimse iman etmiş
olmaz.? (İbn Kesir, III/490)
Kur'an'da ?Dinde zorlama
yoktur. Hakikat, iman ile küfür apaçık meydana çıkmıştır. Artık kim tâğutu
tanımayıp da Allah'a iman ederse, o muhakkak kopması mümkün olmayan en sağlam
kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işiten ve her şeyi kemâliyle bilendir.?
(2/Bakara, 256) hükmü beyan buyrulmuştur. Dolayısıyla insan için iki yol
mevcuttur. Birincisi: Allah'a iman etmek ve hayatını İslâmî hükümlere göre
düzene koymak. İkincisi: Tâğuta kalben teslim olup, hevâ ve heveslere göre
yaşamak. Bu iki yolun dışında, üçüncü bir yoldan söz etmek mümkün değildir.
Tâğut kelimesi, tuğyan etmek (azgınlaşarak isyan etmek) manasınadır. Kendisi
için tayin edilmiş olan sınırın dışına taşan her şey tâğuttur. İslâmî
ıstılahta; Allah'ın indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek
üzere hüküm koyan her güce tâğut ismi verilmiştir. Tâğut, sapıklıkta önderlik
(liderlik) eden herkese şâmildir. Tâğutî güçlerin icad ettiği hükümlere
câhiliyye hükümleri demek mümkündür. Nitekim Kur'an'da; ?Onlar, hâlâ
cahiliyye (devri)nin hükmünü mü arıyorlar? Şüphesiz, yakîn sahibi (gerçek iman
ve ilim sahibi) bir kavim indinde, hükmedici olarak Allah'tan daha güzel kim
vardır?? (5/Mâide, 50) buyrulmuştur. Câhiliyye devrinin hükmünden maksat,
?darü'n-nedve? isimli mecliste, insanların hevâ ve heveslerinden
(ideolojilerinden) yola çıkılarak hazırlanan ve bütün zümreleri bağlayıcı olan
kanunlardır.
Hz. Adem'den itibaren bütün
peygamberler, insanları, Allah'ın emirlerine ve hükümlerine göre yaşamaya dâvet
etmişlerdir. Bu dâvet, peygamberlerin vârisleri olan âlimler tarafından kıyâmete
kadar devam edecektir. Kur'an'da Hz. Yusuf kıssası beyan edilirken bütün
insanlığa şu hatırlatma yapılmıştır:
?Sizin Allah'ı bırakıp da
taptıklarınız kendinizin ve atalarınızın takmış olduğu (kuru) isimlerden başkası
değildir. Allah bunlara hiçbir hüccet indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a
mahsustur (ondan başkasına ait değildir). Allah, kendisinden gayrisine ibâdet
etmenizi emretmemiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu
bilmezler.? (12/Yûsuf, 40)
Hüküm ve emir, Allah'a
mahsustur. Hesap gününü düşünen her insan yeryüzünde, Allah'ın emirlerini tebliğ
ve hükümlerini infaza memur kılındığını asla unutmamalıdır. Kur'an'da,
?Allah, hükmedenlerin en güzel hükmedeni değil midir?? (95/Tîn, 8)
denilmektedir. Allah, mutlak hüküm koyucu, hükmeden, hükmünü geçirendir.[1]








[1]
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, s. 188-191. Ahmet Kalkan, İslam
Akaidi: 389-390.