Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Yiyeceklerin Helâl ve Haramlığı

Yiyeceklerin Helâl ve Haramlığı

Yiyeceklerin Helâl ve Haramlığı:

İslâm, beden ve ruh sağlığına
büyük çapta önem vermiş, sıhhati korumayı ibadet kabul etmiş, sağlığı zedeleyici
özelliği bulunan maddelerin eğlence, gıda ve tedavi için alınmasını haram
kılmıştır.
Yiyecek ve içecekler konusunda
tarih boyunca toplumların ve bazı filozofların düşünce ve davranışları farklı
olmuştur; bunları ifrat, tefrit ve itidâl ölçüleri içinde toparlamak mümkündür.
Hayvanın da insan gibi can taşıdığını, kıymaya hakkımız bulunmadığını ileri
sürerek et yemeyi haram sayan Brehmenler ile bazı filozoflar ifrâta
gitmişlerdir. "Vejetaryen" denilen et yemeyen, eti kendine haram sayan anlayış
da bazı çevrelerce bir ayrıcalık ve inanç gibi değerlendirilir. Umumiyetle
bitkiler, hayvan ve insanlar için; hayvanlar, bazı hayvanlar ile insanlar için;
insanlar ise Allah'a kulluk için yaratılmıştır; tabiî nizam budur.
Brehmenler, tefrit yönünü
alırken ifrâta kaçanlar da olmuştur: ?Ağızdan giren değil; çıkan onu pisler?
diyen Pavlos'a dayanarak yeme içme sınırını çok geniş tutan hıristiyanlar da
aşırıya sapmışlardır. Meşrû yoldan elde edilen temiz ve faydalı şeyleri helâl
kılan İslâm ise itidâli temsil etmektedir (2/Bakara, 168).
Allah ve Rasulü, bazı yiyecek
ve içecekleri, bazı giyecekleri, bir kısım iş ve davranışları haram kılmış,
yasaklamışlardır. Bunların bir kısmının hikmetini, haram kılınış sebeplerini
açıklamışlar, bazılarını ise açıklamamışlardır. Açıklanan ve deneyerek
zararlarını anladığımız nice haram ve yasaklardan uzaklaşmanın, birey ve toplum
halinde insanların faydasına, iyiliğine olduğunu, ebedî saâdetlerini hedef
aldığını görünce, insaflı bir düşüncenin şu neticeye varması zarûrî oluyor:
?Aklımız ve bilgimizin kavrayabildiği bunca haramda, bu ölçüde büyük hikmet ve
faydalar olduğuna göre, aynı kaynaktan gelen diğer yasakların da -şimdilik
bilgimiz dışında kalan- hikmetleri olacaktır."
İnsanların yasaklama ve
engellemeleri -en azından başlangıçta- zararı çekmeden önce değil; zararı
denedikten ve acıyı çektikten sonra olabilmektedir. İnsanın ruh ve beden sağlığı
üzerindeki çalışmalar, insanlık tarihi kadar eskidir. Meselâ bin yıllık
âmiyâne tecrübe ve otuz
yıllık da ilmî araştırma
sonunda bir yiyecek veya içeceğin insan sağlığı için zararlı olduğu
anlaşılırsa, bu zarar bu kadar
uzun bir zaman sineye çekilmiş olmaktadır. Daha önce aynı şekilde bilmek imkânı
olsaydı elbette tedbirler de o zaman başlayacak, zarar asgariye inecekti. Durum
böyle olunca ihtimaliyet hesabı -bilimsel ölçülere göre zararını bilemediğimiz,
fakat- ciddî (müslümanlar açısından en temel) bir kaynağın zararlı veya haram
olduğunu bildirdiği şeyden çekinmemizi gerektirir.
Böyle bir ihtimali hiçe saymak
ve zararını bilimsel olarak bilemediğimiz bir şeyi sakınmadan yemek için
insanlığın, bilinebilecek her şeyi bilmiş, meçhûlü kalmamış olması gerekir.
Halbuki doğu ve batının ilim adamları, insanlığın bildiğinin, bilmediği yanında
denizden bir damla, güneşten bir ışıncık kadar olduğunu itiraf etmektedirler.