Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İftirâ; Anlam ve Mâhiyeti

İftirâ

İftirâ; Anlam ve
Mâhiyeti


Olmayan bir şeyi olmuş gibi anlatmak veya
nakletmek. Hayatta insanoğlunun çeşitli arzu ve beklentileri vardır. Bu
beklentilerine bazen erişemeyebilir. Böyle bir durumda, bazıları kendi kaderine
râzı olurken; bir kısım insanlar da arzu ettiklerini zorla elde etmeye
çalışırlar. Bu bakımdan iftira, bir kimseyi veya bir şeyi elde etmek veya o şeyi
başkalarından kıskanıp, zarar verme düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Her
halükârda, dünya için önemli olan bir nesneye karşı olan zaafın neticesinde
iftira yapılır.

İftira son derece kötü ve tahrip edici bir
hâdisedir. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için
oldukça rahatsız edici bir tutumdur. İftira sonucunda insanlar arasındaki sevgi
ve dostluk bağları zayıflar; dayanışma gücü ortadan kalkar. insanlar birbirine
güven duymaz olurlar. Bu güvensizlik, bir toplumun sosyal hayatını tamamen felce
uğratan yıkıcı bir etki yapar. İftira, toplumdaki güzellikleri yakıp bitiren bir
ateş gibidir.

İftira, toplumda adâletin tam olarak etkisini
kaybettiği zamanlarda yaygınlaşabilen bir sosyal ve ahlâkî hastalıktır. Çünkü
adâletsizlik ve tâkipsizlik, kötü fiillerin yaygınlaşmasına ve artmasına yol
açan bir başıboşluğa sebep olmaktadır.

İslâm'da iftira konusu, üzerinde oldukça fazla
durulan bir konu olmaktadır. Çok sayıda âyet-i kerime, iftiranın özelliğinden ve
onun Allah'ın nezdinde sevilmeyen ve hatta yerilen bir davranış olduğundan
bahsetmektedir.

İftiranın en ağırı namus üzerine atılan
iftiradır. Bunu, Hz. Âîşe ile ilgili olarak "İfk" olayında görmekteyiz. Olay
özet olarak şöyle cereyan etmiştir: Hz. Peygamber ashab-ı kirâmla sefere
çıkarken, kura ile belirlenen bir eşini de beraberinde götürürdü. Bu usulle,
Mustalikoğulları Gazâsına da Hz. Âîşe katılmıştı. Konaklama yerinde, devenin
üzerindeki gölgelikten (mahfel) tuvalet ihtiyacı için çıkan Âîşe (r. anhâ),
dönüşünde gerdanlığını düşürdüğünü fark etmiş, aramak için yeniden çıkmıştır. Bu
sırada ordu yola çıkmış, Hz. Âîşe, devenin üzerindeki gölgeliğin içinde
zannedilmiştir. Dönüşte unutulduğunu anlayan Hz. Âîşe, orada beklemiş, ordunun
arka gözcüsü Safvân b. Muattal O'nu devesine bindirerek yolda orduya
yetiştirmişti.

Münâfıkların reisi Abdullah b. Ubey ve
arkadaşları bunu fırsat bilerek Hz. Âîşe'ye zina iftirasında (ifk) bulundular.
Bir aydan fazla bir süreyle bu dedikodu Medîne'de dolaştı. Hz. Peygamber ve Âîşe
validemizin yakınları bu olaya çok üzüldü.

Daha sonra Hz. Âîşe Nûr sûresindeki şu ayetlerle
temize çıkardı:

"O uydurma haberi getirip iftira (ifk) atanlar,
içinizden bir topluluktur. Onu kendiniz için bir ser sanmayın, bilakis o, sizin
için hayırdır. İftirada bulunanlardan her birinin kazandığı günaha göre cezası
vardır. Onlardan günahın en büyüğünü yüklenene de büyük bir azap vardır."

"İftirayı işittiğiniz zaman, mümin erkeklerin ve
mümin kadınların, kendiliklerinden hüsn-ü zanda bulunup da: "Bu apaçık bir
iftiradır" demeleri gerekmez miydi?"

"Bir de dört şahit getirmeleri gerekmez miydi?
Madem ki, bu şahitleri getiremediler, o halde onlar, Allah nezdinde,
yalancıların da kendileridir"

"Eğer Allah'ın lütuf ve merhameti, dünyada ve
ahirette üzerinizde olmasaydı, yaydığınız fitne yüzünden, size mutlaka büyük bir
azap dokunurdu."

"Siz o iftirayı dilinize dolamıştınız. Hakkında
hiçbir bilgiye sahip olmadığınız şeyi ağzınızla söylüyor ve onu önemsiz birşey
sanıyordunuz. Halbuki bu, Allah nezdinde büyük bir günahtır "

"O asılsız sözü duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmak
bize yakışmaz. Haşa! Bu büyük bir iftiradır" demeniz gerekmez miydi?"
(24/Nûr, 11-16)

Hz. Peygamber inen bu âyetleri tebliğ ettikten
sonra; "Ya Âîşe, Allah'a hamd et. Allah seni, iftiracıların isnâdından kesin
olarak berî kıldı" buyurdu. Bunun üzerine Âîşe (r.anhâ) nin annesi: "Kızım, kalk
da Rasûlullah (s.a.s)'a teşekkür et" deyince, Hz. Âîşe; "Hayır, kalkmam ve
yalnız Allah'a hamd ederim" diye cevap verdi (Buhârî, Tefsîru Sûre 24/6, Meğâzî
12, 32, 34, Şehâdet 2, 15, Eymân 13, 18, İ'tisâm 28, Tevhîd 35, 52; Müslim,
Tevbe 56; Ebû Dâvud, Salât 122; Ahmed b. Hanbel, Müsned VI/194, 195, 197)

İftira eden kimse, bununla amacına ulaşamaz ve
sonunda dünyevî ve uhrevî bakımdan kendisi zararlı çıkar. Nebî (s.a.s.)
"İftira eden kimse zarara uğramıştır" (Ahmed b. Hanbel, I, 91) buyurur.

İffetli bir kadına zina isnadında bulunup da
bunu dört erkek şahitle ispat edemeyen bir kimse kazf cezasına çarptırılır.
Bunlara ceza olarak seksen değnek vurulur ve bundan sonra şahitliklerine
güvenilmez (bk. 24/Nûr, 4). Zina isnadında bulunan kimse kadının kocası olur ve
dört şahitle bunu ispat edemezse "mulâane" yoluna başvurulur (24/Nûr, 6-9).

En ağır iftirayı atan kimse bile sonradan
pişmanlık duyar ve durumunu düzeltirse Cenâb-ı Hakkın mağfiretine nâil olabilir
(24/Nûr, 4-5).

Günümüzde fertlerin birbirine iftirası yanında
basın ve yayın yoluyla da iftiralar yapılmaktadır. Namus, iffet, haysiyet ve
zimmet üzerindeki bir iftira ne kadar çok yayılırsa, iftiracının sorumluluğunun
da o nisbette artması tabiidir. Kur'an'da ?Mü'min erkek ve mü'mine hanımlara
işlemedikleri bir şeyden dolayı eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu
iftirâ ve açık bir günah yüklenmişlerdir" (33/Ahzâb, 58). (1)

Birine asılsız yere bir suç yükleme, olmayan bir
şeyi olmuş gibi anlatmak, başkalarına kara çalmak demektir. Kur'an-ı Kerim'de
?ifk' kelimesi de aynı anlamda kullanılmıştır. Gıybet, başkası hakkında ileri
geri konuşmak, başkalarına memnun olmayacakları şekilde anmak ise de iftira;
aslı astarı olmayan kötü şeyleri başkaları hakkında uydurup söylemektir, hatta
bunu yaymaktır.

İftira huyunun sebebi, insanlardaki yükselme ve
daha fazla dünyalık toplama arzusudur. Yahut ta kıskançlıktır. Başkalarının
sahip olduğu nimetlere ulaşamayanlar, o nimet sahiplerini iftira ile, bühtan
(hakkında yanlış değerlendirme) ile zayıflatmaya, ellerindekini almaya
çalışırlar.

İftira, öteden beri sinsi düşmanların en keskin
silahıdır. Allah'tan korkmayıp, kuldan utanmayanlar, başkalarını alt etmek,
onları gözden düşürmek için iftira yoluna başvururlar. Kimileri de ya kendi
işledikleri ya da başkalarının işledikleri suçları, üçüncü bir kişiye iftira
ederler, onun sırtına suç yükünü yüklemek isterler.

İftira, toplumun huzurunu bozan, kişiler
arasındaki kin ve nefret duygularını artıran son derece çirkin bir davranıştır.
İftira, hem atana hem de iftira edilene büyük zarar verir. Bir iftiradan dolayı
zarara uğrayan kişi mazlum konumundadır. İftira eden ise günün birinde bu
yaptığı çirkin işin zararını mutlaka görür. Başkalarına utanmadan çirkin şeyleri
ve suç fiillerini iftira atan kimselerin yaşadığı toplumda huzurun, insanlar
arasında bağlılık ve sevginin olması mümkün değildir.

Adâletin olmadığı yerlerde iftira faâliyetleri
daha da artar. Hakkına râzı olmayan kişiler, daha fazlasına ulaşmak ve haksız
kazançlar elde etmek için, başkalarını gözden düşürmek üzere iftira huyuna baş
vurabilirler.

Günümüzde iftira kampanyaları medya dediğimiz
kitle haberleşme araçları tarafından daha tehlikeli bir şekilde yapılmaktadır.
Medya sahiplerinin, yazarlarının, muhabirlerinin işlerini titizlikle yapmaları,
toplumu birbirine düşürecek işlerden kaçınmaları gerekir.