Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İtirânın En Çirkini Allah'a ve Dine İftirâ.

İtirânın En Çirkini



İtirânın En
Çirkini: Allah'a ve Dine İftirâ



Bilindiği gibi, iftirâ; uydurmak demektir.
Uydurmaların en çirkini de Allah adına yapılan uydurmalardır. Yani, Allah'a âit
olmayan bir sözü O'na nisbet etmek, O'nun hükmü olmadığı halde, O'nun hükmü diye
bir şeyi O'na atfetmek iftirâların en kötüsüdür.

İftirânın en çirkin Allah'a iftira edip yalan
uydurmak olduğu gibi, Allah'a şirk/ortak koşmak da Allah'a yapılan iftiranın en
büyüğü ve en çirkinidir. ?Allah, Kendisine şirk/ortak koşulmasını bağışlamaz;
bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a şirk/ortak koşan da gerçekten
büyük bir günah işlemiştir. Şu kendilerini övüp yüceltenleri görmedin mi? Hayır,
ancak Allah dilediğini yüceltir, onlara kıl kadar zulmedilmez. Bak, nasıl
Allah'a iftira edip yalan uyduruyorlar? Apaçık bir günah olarak bu, (onlara)
yeter.? (4/Nisâ, 48-50). ?Yoksa, onların, kendilerine, Allah'ın izin
vermediği şeriat/hüküm/din olarak koyan ortakları mı var? Eğer (bir süre fırsat
verilmesi hakkında) karar olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilir (işleri
bitirilir)di. Kuşkusuz zâlimler için acı bir azap vardır.? (42/Şûrâ, 21). Bu
âyette de, uydurdukları hurâfelere Allah'ın dini diye bağlananlar kınanmakta,
Allah'ın onayı olmadan hiç kimsenin din hükmü koymağa hakkı olmadığı
vurgulanmaktadır. Allah'tan başka ilâh/tanrı yoktur. Müşriklerin ortaya
attıkları hükümlere Allah izin vermemiştir. Onların uydurdukları gelenekler,
Allah'ın hükümleri değil, şeytanların telkinleridir. Allah böyle şeylerden
hoşlanmaz. Şâyet ezelde kullarına bir süre vermeyi, cezâlarını ertelemeyi veya
âhirete bırakmayı kararlaştırmış olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilir,
helâk edilirlerdi. Fakat Allah, ezelî kararı uyarınca onların cezâlarını
ertelemektedir. O zâlimler, zamanı gelince şiddetli bir cezâya
çarptırılacaklardır.

7/A'râf sûresi 37-39. âyetlerde, Allah'a iftira
ederek kendiliklerinden Allah adına helâl ve haram koyanların, ya da Allah'ın
âyetlerini yalanlayanların en zâlim kimseler oldukları vurgulanıyor, bunlara
kitaptan nasiplerinin ulaşacağı belirtiliyor. Yani, ezelde yazılmış, haklarında
takdir edilmiş olan pay, kendilerine mutlaka ulaşır. Bu pay ya Allah'ın azâbıdır
veya dünyada onlara takdir edilmiş bulunan rızıkları, amelleri ve ömürleridir.
Bu anlam, sözgelimine daha uygundur. Bu insanlar, Allah'ın yazgısında
kendilerine takdir edilmiş bulunan rızıkları alırlar, nihâyet dünya ömrünü
tüketip can verme durumuna gelirler. İşte bunların, dünyadan ayrılış durumları
şöyle tasvir ediliyor: Şimdi melekler, onların canlarını alırken, Allah'tan
başka tanrı diye yalvardıklarının nerede olduklarını sorarlar. Eğer o
yalvardıkları şeyler tanrı olsalardı, şu en zor durumda bulunan tapanlarına
yardım ederlerdi, onları ölümden kurtarırlardı. Fakat o tanrılardan hiçbiri yok.
Ömür boyu onlara tapıp, şimdi can alan meleklerle yapayalnız karşılaşan güçsüz,
zavallı insanlar, artık gerçeği itiraftan başka çare bulamazlar. ?Bizden
kayboldular? derler. Böylece dünyada inkâr etmiş olduklarına dâir kendi
aleyhlerine tanıklık ederler.

?Allah'a karşı iftira edip yalan uydurandan, ya
da kendisine bir şey vahyedilmemiş iken ?bana vahyolundu' diyenden ve ?ben de
Allah'ın indirdiği gibi indireceğim' diyenden daha zâlim kim olabilir? O
zâlimler ölüm dalgaları içinde, melekler ellerini uzatmış: ?Haydi canlarınızı
çıkarın, Allah'a hak/gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı
büyüklük taslamanızdan ötürü, bugün alçaklık azâbıyla cezâlandırılacaksınız!'
(derken) onların halini bir görsen!?
(6/En'âm, 93). Bu âyette; Allah'a yalan uyduran, yani kendi uydurduğu sözü,
Allah'ın sözü diye ileri süren, ya da vahiy almadığı halde kendisine vahiy
geldiğini söyleyen, veya kendisinin de Allah'ın indirdiği gibi âyetler
indirebileceğini iddiâ eden kimseden daha zâlim birinin olmayacağı vurgulanıyor
ve bu tür iddiâlara sapan zâlimlerin, can verirken düşecekleri çetin durum
anlatılıyor.

Melekler, onların canlarını almak üzere ellerini
onlara uzatırlar: ?Haydi, canlarınızı çıkarıp verin, yahut haydi
bedenlerinizden çıkıp elimize gelin! Allah'a karşı gerçek dışı sözler
söylediğinizden ve Allah'ın âyetlerini kabul etmeyip böbürlenmenizden dolayı
bugün alçaklık azâbıyla cezâlandırılacaksınız!? derler. Büyüklük
taslayanlara, böbürlenenlere en uygun cezâ, alçaklık azâbıdır. Burada
böbürlenen, kasılanlar orada alçaltılırlar.

Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın vahyi olmayan şeyleri
Allah'ın vahyi şeklinde göstermeyi, Allah adına din hükümleri koymayı en büyük
zulüm sayar ve Kur'an'ın, Allah'a iftira olmayıp, sadece vahiy olduğu birçok
âyette vurgulanır.

10/Yûnus sûresi, 69-70. âyetlerde; uydurdukları
iftirâyı, yalanı Allah'ın üstüne atan, kendi bâtıl düşünce ve inançlarını
Allah'ın buyruğu gibi gösterenlerin felâha ulaşamayacakları/onmayacakları, şu
dünyada azıcık yaşadıktan sonra Allah'ın huzuruna gidip hesap verecekleri ve
inkârlarından dolayı Allah'ın onlara şiddetli azâbı tattıracağı
vurgulanmaktadır.

Yine, şu âyetler de, bu büyük zulmü konu alır:
?Allah'a iftirâ eden/yalan uyduran, ya da O'nun âyetlerini yalanlayanlardan
daha zâlim kim olabilir?...? (7/A'râf, 37). ?Uydurduğu iftirayı/yalanı
Allah'ın üzerine atan, yahut O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim
olabilir? Şüphesiz mücrimler/suçlular asla felâh bulmazlar/onmazlar.?
(10/Yûnus, 17). ?Allah'a iftira edip yalan uyduranlardan daha zâlim kim
olabilir? Onlar Rablerine sunulacaklar. Şâhitler de: ?İşte Rablerine karşı yalan
söyleyenler bunlardır' diyecekler. İyi bilin ki, Allah'ın lâneti zâlimlerin
üzerinedir.? (11/Hûd, 18). ?Kâfirler: ?Bu, yalandan başka bir şey
değildir. (Muhammed) onu uydurdu, başka bir topluluk da kendisine yardım etti'
dediler ve kesin bir zulme ve iftirâya vardılar.? (25/Furkan, 4). Ve yine
bkz. 3/Âl-i İmrân, 94; 6/En'âm, 21; 10/Yûnus, 37-40, 59-60; 11/Hûd, 13; 35;
12/Yusuf, 111; 18/Kehf, 7; 23/Mü'minûn, 38; 29/Ankebût, 68; 32/Secde, 3; 39/Zümer,
32; 42/Şûrâ, 24; 46/Ahkaf, 8)

10/Yûnus sûresi, 59. âyetinde, müşriklere,
Allah'ın indirdiği rızıkların bazısına haram, bazısına helâl damgasını neden
vurduklarını, bu hususta Allah'tan izin mi aldıklarını, yoksa Allah'a iftira mı
ettiklerini inkâr şeklinde sorulmaktadır. En'âm sûresinde daha ayrıntılı olarak
anlatıldığı üzere müşrikler, çeşitli hayvanlar hakkında haram, helâl hükümler
koymuşlardı. Kendi kendilerine koydukları bu hükümleri de İlâhî emir
sanıyorlardı. İşte âyet, onların kendi kendilerine koydukları bu hükümlere,
tabulara bağlanmalarını ve hurâfelere kapılarak Allah'ın yarattığı güzel şeyleri
haram saymalarını, Allah'ın nimetlerine şükredecekleri yerde, kendi vehimleriyle
o nimetlere yasaklar koymalarını kınamakta, bunu Allah'a karşı nankörlük
saymaktadır. Devamındaki 60. âyette de, uydurdukları yalanı Allah'ın hükmü diye
gösterip Allah'a iftirâ etmiş olanların, Kıyâmet gününde hallerinin nice olacağı
soruluyor: ?Allah'a iftira edenler, yalan uyduranlar Kıyâmet gününde
durumlarının ne olacağını sanıyorlar? Onlar o gün kurtulacaklarını mı
zannediyorlar?? deniyor. Bu sûretle onların, Allah'ın cezâsından
kurtulamayacakları vurgulanıyor.

Müşrikler, bâtıl düşüncelerle, hurâfeci
geleneklere dayanarak Allah'ın güzel nimetlerinden bir kısmını kendilerine haram
saymışlardı. Bugün de böyle birtakım geçersiz kıyaslara, akıl yürütmelerine,
tutarsız sözlere dayanarak birçok nimeti haram kılan kimseler vardır. Âyet,
kendi akıllarıyla böyle yasaklar koyan herkesi uyarmaktadır.

?Onlar bir fâhişe/kötülük, aşırılık yaptıkları
zaman; ?Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu bize Allah emretti' dediler. ?Allah
kötülüğü emretmez' de. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz? De
ki: ?Rabbim bana adâleti emretti. Her mescidde yüzlerinizi O'na doğrultun ve
dini yalnız Kendisine has kılarak O'na yalvarın (Allah'a hiçbir benzer, eş,
şirk/ortak koşmadan, gönlünüze başka sahte tanrılar getirmeden sırf Allah'a
yönelerek O'na kulluk edin). İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz.
(O) Bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü
onlar, şeytanları Allah'tan başka dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru
yolda olduklarını sanıyorlar.? (7/A'râf,
28-30). Bu âyetlerin Kâ'be'yi çıplak tavaf etme geleneğini kınamak üzere indiği
rivâyet edilir. Tefsirlerde açıklandığına göre, Kureyş dışındaki Arap
kabileleri, Kâ'be'yi tavaf etmek istediklerinde, içinde günah işlenmiş olması
ihtimali bulunan bir elbise ile tavaf etmemek için, normal giysilerini çıkarır,
özel giysi giyer veya havlu kuşanırlardı. Bu elbise veya havluları, Kâ'be'nin
Kureyşli bekçileri, ücret karşılığında verirlerdi. Kureyşliler normal giysileri
ile tavaf ederken, taşradan gelenlerin, oradan satılan havluyu kuşanması,
Kureyşliler için kârlı bir işti. Elbise veya havlu kiralamaya parası olmayan
taşralılar, -kadın olsun, erkek olsun- giysilerini çıkarıp çıplak tavaf eder ve
bunu Hz. İbrâhim'in, Allah'ın buyruğu ile yerleştirdiği bir hac geleneği
sanırlardı (İbn Kesir, Tefsîr, II/209). Bu âyetler, câhiliyye Araplarının bu
hareketlerini reddetmekte, delilsiz olarak ataların koydukları bâtıl gelenekleri
körü körüne taklit etmeyi kınamaktadır.

?Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden
ötürü ?şu helâldir, şu haramdır' demeyin, sonra Allah'a karşı iftira/yalan
uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı iftira edip yalan uyduranlar ise iflâh
olmazlar. Azıcık yaşama(nın ardından), onlara acı bir azâp gelecektir.?
(17/Nahl, 116-117). Bu âyetlerde de kendi
düşünceleriyle, Allah adına helâl ve haram koyanların, dinde olmayan şeyleri
dine sokanların iflâh olmayacakları, azıcık yaşayıp sonra acı azâba
çarpılacakları vurgulanıyor. Böylece birtakım akıl yürütmelerle, kıyaslarla,
gerçekte mubah olan yiyecekler üzerine yasaklar koyarak dini zorlaştırmanın,
Allah'a iftirâ ve büyük bir suç olduğu belirtiliyor.

İnsanlar arasında sadece kendilerinin Allah
katında özel bir yeri olduğunu sanmak, cenneti kendilerine özgü kılmak,
cehenneme gitseler dahi bir süre sonra çıkacaklarını, ama kendileri dışında
kalan toplulukların ebedî cehennemde kalacaklarını sanmak da Allah'a iftirâdır.
Çünkü Allah ne yahûdilere, ne de başka uluslara kesin bir ayrıcalık tanımıştır:
?Yahûdi veya hıristiyan olandan başkası cennete girmeyecek' dediler. Bu,
onların kuruntusudur. De ki: ?Doğru iseniz, delilinizi getirin.? (2/Bakara,
111). ?Bu hareketleri, onların: ?Bize ateş, sayılı birkaç günden başka
dokunmayacak' demelerinden ileri gelmektedir. İftira edip uydurdukları şeyler,
onları dinlerinde yanıltmıştır.? (3/Âl-i İmrân, 24) (6)