Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Gözyaşıyla Islanmış Düşünceler

Gözyaşıyla Islanmış Düşünceler

Gözyaşıyla
Islanmış Düşünceler

Aslında bu konu, sözle değil;
ancak gözle anlatılabilir!
Yaşadığımız düzen, materyalizm
ve kapitalizm; insanın tüm mânevî değerlerini, kalbini ve ruhunu mahvetti.
İncelik, hassâsiyet, duygulu olmak gibi özellikler; artık giderek yerlerini
çıkarcılık, pragmatizm ve eyyamcılık gibi anlayışlara bırakıyor. Her şey,
maddesi kadar kıymet buluyor, maddî zevk ve maddî değerden başka ölçüler geçerli
kabul edilmiyor. Ayıp-günah tanımayan bu ortamda, ağlamak, ayıp sayılan bir-iki
şeyin başında yer almakta... Bunca zulüm ve perişanlığın, anasını ağlattığı
kimseler, bir yol bulup ağlama özgürlüğünü kullanmaya kalksa, alay konusu
olacaktır: ?Erkekler ağlamaz!? ?Karılar gibi ağlıyor.? Sanki günümüzdeki
kadınlar, özellikle erkeklerle beraber çalışan, okuyan bayanlar ağlama hakkına
sahipmiş gibi...
Tv. programları komedi
ağırlıklıdır; hem de en sulu ve cıvık cinsinden. Müstehcenlik de komedinin
ayrılmaz ikizi. Filmler, diziler, stand-up ve talk showlar hep güldürme ve
eğlendirme amaçlı etkinliklerdir. Magazin progmramları ve Televole'ler en çok
reyting alan programlardır. Tabii, komedyenler de heykelleri dikilmesi gereken
büyük sanatçılar... Uçağa binmekten korkan ve ölümü de o yüzden olan bir aktörün
filmi, hem de aynı kanalda belki 158. defa seyirci önüne konulabiliyorsa, bunun
paranoyayla ilgili olduğunu düşünmek gerekiyor; egemen güçler tarafından
pompalanan toplumsal paranoya... Bırakın ağlamayı, gülmeler bile sahtedir bu
dünyada. Sahte, yapmacık, formalite icabı ve rol gereğil. Güldürmeler de
tabii...
Güleriz ağlanacak halimize.
Filmler, fıkralar, şarkı ve türküler, halkın hayat felsefesini yansıtan toplum
aynalarıdır. Bunlara bakarak toplum hakkında değerlendirme yapabilirsiniz. Alın
size bir iki şarkı sözü: ?Ağlama, ağlat! Yoksa zehr olur bu tatlı hayat.?
?Ağlama değmez hayat, bu gözyaşlarına!? (Peki gülmeye değer mi dersiniz?!) Ve
nükte ile karışık değerlendirme yapılır: ?Ağlatmayı soğan bile becerir; ama siz
hiç güldüren meyve, sebze gördünüz mü?? Tamam, soğan, mirasçıları ve hüznü
tanımayanları bile ağlatır; demek tabiat ağlamaya yardımcı, doğayla, fıtratla
uyum isteniyorsa, buna uyulmalı. Yalnız, soğan ağlatıyor da; insanımızı soyan
ağlatmıyor, insanımıza söven ağlatmıyor mu? (Ağlatıyorsa, ağlatanın;
ağlatmıyorsa, ağlamayı unutanın sorgulanması gerekmiyor mu?)
Yufka yürekliliğe yer yoktur,
bu materyalist dünyada; ayakta kalmak istiyorsanız taş kalpli olacaksınız,
bakmayacaksınız kimsenin yalvarmasına. Çalacaksınız, ezecek ve üzeceksiniz
insanları, yoksa onlar sizden önce davranacaktır. On milyonun üzerinde dâvâ
sürüyor mahkemelerde; bu anlayışın sonucu olarak. Kapının önünde mendil mi
satıyor bir kız çocuğu, atacaksın derin dondurucuya; Mc Donalds'ın önünde
zavallı çocuk görüntüsü vererek, göbekli müşterilerin keyfini kaçırmak neymiş
görsün! Fakirlerin, işçilerin feryadına kulak tıkamalı, merhamet kelimesini
lügatından silmeli bir patron ki, paralarına para katsın.
Taşlaştı artık yürekler; taştan
su çıkıyor, taştan da sert yürekten hiçbir eser çıkmıyor. Göz musluğu pas
tutmuş, küflü yürek gibi. Sürahinin içi boş; nasıl boşalıp akması beklenebilir
ki... ?Mü'minlerin derdiyle dertlenmeyen, onlardan değildir.? İnsanlığın
derdiyle dertlenmeyenin insan sayılamayacağı gibi. Kendi derdi o kadar umurunda
değildir olgun bir insanın. O, kendi derdinden şikâyet edip sızlanıp durmaz;
insanlığın derdiyle, ümmetin derdiyle hemderttir. Tefekkür, ızdırap ve çile gibi
aziz sıkıntılar; insan olmanın, iman etmenin, müslüman kalmanın bedelleridir.
Madde-mânâ bütünlüğü var,
İslâm'ın bütün tavsiyelerinde; yani tevhid, her yere damgasını vuruyor.
Gönlümüze faydalı olan her şey, sadece âhiretimizi değil; dünyevî sağlığımızı da
düzenliyor. Huzur veren mânevî ilâçlar, maddî bünyemizi de tedâvi etmekte.
Gözyaşı da bunun örneği. Allah için olmak şartıyla; hem ibâdet, hem huzur, hem
zevk ve hem de sağlık...
Ağlamak, gülmeye oranla daha
fıtrî, daha insanî, daha etkileyici... Diğer varlıklarla uyum için de bu
gerekli. Yer gök ağlar (44/Duhân, 29), melekler ağlar, amel defterleri ağlar,
ceylânlar gözyaşı döker; bülbüllerin ötüşü bile anlayana bir tatlı hüzün, bir
sızlanış ve ağlayıştır. Âkif'in dediği gibi, insan, ağlayamıyorsa bari gülmekten
(kahkaha atmaktan) utanmalı değil mi?
Ağlamak... Elinden bir şey
gelmeyen zavallı gibi mi? Elbette hayır! Tüm yapılacakları yaparak, eylemle
fiilî duayı yerine getirerek, gönülle ve gözle duâ etmektir ağlamak. Aynen
ekinin ekildikten sonra, arada sırada sulanması gibi... Su, hayat işaretidir,
hayat kaynağıdır. Su olmayan yerde hayat olmaz. Gözlerimizden de su gelmiyorsa,
kalbimizde hayat yok sayılır. Su rahmettir. Gözyaşı akmıyorsa, rahmetten uzağız
demektir. Unutmayalım ki ölmüş bir ağacın dalından, bir odun parçasından su
çıkmaz. O, yanmaya lâyıktır, onun hakkı yanmaktır. Hayat sahibi yemyeşil bir
ağaç, yara aldığında, kesildiğinde sular damlar. Bu onun canlı olduğuna
delildir. Su, yanmaya engeldir, ateşi söndürür. Allah için ağlamak da cehennem
ateşini söndürür. ?İki göz vardır ki Cehennem ateşi onlara dokunmaz: 1- Allah
için sınır bekleyen mücâhidin gözleri, 2- Allah için ağlayan gözler.?
Gece sessizliğinde, riyâ
karışmaksızın Allah'la hemdem olmak, seccâdesine inciler saçabilmek, günah
kirlerini gözyaşı suyuyla temizleyebilmek... İşte takvânın, kalp yumuşamasının
alâmeti. ?Kalbim temiz, sen ona bak? diyenler, kalplerini gözyaşı ile
temizlemediler, zikirle cilâlamadılarsa kesinlikle yalan söylüyorlardır.
?Hava, bir gün yüzünü ekşitti,
bulutun gözleri yaşlandımı, bu ağlayış; dalların, yaprakların, meyvelerin
gülmesi içindir. Çocukların oyunları, gülüşleri de ananın ağlayışından, babanın
darılışındandır.?
Affedin bizi çocuklar! Size
fıtratınıza uygun bir devlet, çevre, ev... bırakamadık. Affedin bizi çocuklar!
Babalarımızdan miras aldığımız bazı güzellikleri bile koruyup size miras
bırakamadık. Mukaddes emaneti koruyamadık, kutsal tevhid sancağını daha yüksek
burçlara dikemedik. Gözyaşlarımızla yalvarıyoruz; bizi affedin çocuklar, siz
affetmezseniz Allah da bizi affetmeyecek.
?Ağlarsa anam ağlar, başkası
yalan ağlar? Ananın ağlaması, riyâsızdır, içtendir, yüreğinden kopup gelir âhı.
Daha dünyaya gelir gelmez çocuklar da ağlar, ana babalarının günahlarına,
çevrenin duyarsızlığına, başına geleceklere...
Allah için yeterince gözünün
yaşını akıtamayanlar, kanlarını hiç akıtamazlar.
Kalplerin ölü veya diri olduğu,
gözyaşlarından belli olur.
Gözyaşı bir nurdur; İçin,
kalbin nurunun dışa yansımasıdır.
Allah için gözyaşı dökemeyen
kişinin gözleri yok demektir.
Allah için ağlayamayan göz,
büyükçe bir boncuk tanesinden başka nedir ki.
Ağlamak da bir zevktir. Gözün
yaşı, özün aşıdır.
Gözyaşı Allah içinse eğer,
mübârek ve mukaddestir.
Gözyaşı pişmanlıktır, gözyaşı
tevbedir, gözyaşı gözün niyazıdır/duâsıdır.
Gözyaşı şükürdür; hamd ve
senânın, şükrün gözlerden damla damla akışıdır.
Karanlığın farkında olmaktır ve
gelecek adına şafağın müjdesidir
gözyaşı.
Kerâmet, suyun üzerinde yüzmek,
havada uçmak değildir; Kerâmet, gözlerdeki damlalar üzerine binmek, Allah
korkusuyla huşû ve heyecanla gönül dünyamızda kanatlanmaktır.
Öteki âleme götürülebilecek tek
hediye; amel terazimizi ağdırabilecek tek ağırlıktır gözyaşı.
Gözyaşı, gönlün kor gibi yanan
ateşini söndürüp yeniden canlandırmak için gözden kalbe tutulan itfaiye
hortumudur.
Gönüldeki Allah sevgisi ve
korkusunun dışa yansımasıdır gözyaşı.
Gözyaşı, kalbin tercümanı,
muhabbetin sessiz lisanı, günahların gufrânı, kulun Rabbinden rahmet istemesi,
yani istirhâmıdır.
Herkesin sizi sevmesini
istiyorsanız, gülümseyin. Allah'ın sizi sevmesini istiyorsanız, Allah için
gözyaşı dökün. İnsanlarla beraberken gülümseyin, mütebessim olun, Sadece
Allah'la beraber olduğunuzda mahzun bir şekilde gözyaşı ile Allah'la bağlantı
kurun. ?Mele-i A'lâda bana haber verildiğine göre, ümmetimin en hayırlıları,
Allah'ın rahmetini ümid ettiklerinden dolayı (insanlar içinde) açıktan
gülenler/tebessüm edenler, Allah'ın azabından korktukları için de gizli gizli
ağlayanlardır.? (Hâkim, Beyhakî)
En gülünç olan, insanlar
kendisine acısın diye gözyaşı döken; en takvâlı kişi, Allah kendisine acısın
diye gece sessizliğinde teheccüd seccâdesinde ağlayabilendir.
Seccâdenin süsü, üzerine
gözyaşlarından inciler dizmek ve incileri sık sık tazelemekle olur.
Ağlamasını bilen insan için
gözyaşı şifâdır; maddî ve mânevî nice hastalıklara.
Gözyaşının indiği yerde rahmet
vardır; Rahmetin indiği yerde de gözyaşı.
Gönül sarayının tozları,
kirleri, gözden akan sularla temizlenir.
Duâlarımızın yerine ulaşmasını
istiyorsak, imzamızı gözyaşlarımızla atmalıyız.
Rabbimizle irtibatımızda
kopukluk varsa, paslanan bağlantı tellerini gözyaşı yağıyla temizlemeliyiz.
Mesajımızın değerlendirmeye
alınması için, gönül kalemi kullanılması ve gözyaşı mürekkebiyle yazılması
gerektiğini bilmeliyiz.
Secdelerin ölümcül hayatımızı
canlandırmasını istiyorsak, Rasûlün secdeleri gibi gözyaşıyla sulayalım.
Günahlarla kirlenen yüzümüzü,
yarın ateşin temizlemesinden önce, gözyaşıyla yıkayıp temizlemeliyiz.
Bilim adamları yeni öğrendiler
gözyaşının bazı faydalarını; artık bundan böyle gözyaşı ile kanser testi
yapılabiliyor; aslında gözyaşı ile takvâ testi de yapılıyor, Rasûlullah'ın
bildiğini ne kadar bilip bilmemenin, O'na benzeyip benzememenin de testi
yapılıyor gözyaşı ile.
İnsan, küçük bir kâinattır.
Küçük evren insan açısından gözyaşını değerlendirmek için, suyun evrendeki
yerini düşünmek yeterlidir. İçme suları, dağlardan ve taşlardan kaynayan
menbâ/kaynak suları, çağlayanlar, nehirler, denizler, rahmet değerindeki
yağmurlar ve cennetlerin altından ırmaklar akan güzellikleri ne ise gözyaşı da
odur. Bütün bu evrene güzellik katan, cennetin güzelliklerini artıran suyun bir
benzeri insandaki gözyaşıdır.
Bazılarının ?neye, niçin
ağlayalım?? diye sorduğunu duyar gibi oluyorum. Bu soruya bile ağlamak
gerekiyor. Bunca günahlara, isyanlara, çevredeki şirk bataklığına, azgınlığa ve
fesâda ağlamadan seyirci kalmak, merhametsiz taştan bir yürek taşımaktır; hayır,
taştan olsa kalp, taştan sular fışkırdığı gibi ağlayacaktır; demirden olsa
eriyecektir, o ölmüş bir kalptir, sahibi de canlı cenaze. Devleti, toplumu,
okulları, evleri ve de gönülleri saran cehennem yangınlarını ve âhiretteki
Cehennem ateşimizi söndürmek için başka terkipteki sular kâr etmez. O ateş ancak
gözyaşı ile söner; Nemrut'un tutuşturduğu ateşi, İbrâhim (a.s.)'in gözyaşlarının
söndürdüğü gibi. Çünkü Hz. İbrâhim, Kur'ân'ın tanımıyla ?evvâh? idi; çok ?vah!?
eden, çokça ağlayan...
Gülüp eğlenmek, dünyadan kâm
almak normal olurdu; eğer ölüm ve ötesi olmasa... Hangi âlemde gülmeyi tercih
etmeliyiz, dünyada mı, ukbâda mı? Ölüm, gerçek mutluluğa, tükenmeyen tüm
güzelliklere açılan kapı olduğundan, öteki hayata saklayalım gerçek anlamda
eğlenip gülmeyi.
İşletemediğimiz ilâhî
mekanizmanın çarklarını benzin misali belki gözyaşlarımız döndürebilir. Karaya
oturan gemimiz, belki bu yaşlarla rahmet deryasına açılabilir. Allah'ın
rahmetine gerçekten susamış isek, ağlamayan çocuğa meme verilmez kabilinden,
çocuk safiyetiyle, kasvetli kalplerimizin yumuşaması ve rahmete dalması için
ağlamalıyız.
Bitkiler büyümek, fidanlar ağaç
olup meyve vermek için nasıl göklerin ağlamasına muhtaç iseler, kurumaya yüz
tutmuş körpe fidanlar, isyan ve küfür kuraklığındaki nesillerimiz de bizim
ağlamamıza öyle muhtaçlar.
?Sus ey bülbül, senin hakkın
değil; benim hakkım mâtem!? Bülbüllerin şakıdığı vakitler, horozların melekleri
gördüklerini insanlara müjdeledikleri zamanlar, bebeklerin uyanıp zikrederek
ağladıkları demler, yani seher vakitleri biz neyle meşgul oluyoruz? ?Yatma
seherde, uğrarsın derde? diyen şâir bizi neye dâvet ediyor?
Nice basit dünyevî meseleler,
küçük kayıplar, önemsiz rahatsızlıklar karşısında ağlayıp sızlanıyor veya
ağlamaklı oluyoruz da; Allah korkusundan dolayı ne kadar aynı duygular içinde,
benzer atmosferi yaşıyoruz?
Mü'min o kimsedir ki; küçük,
zerre kadar bir hata işlese, onu gözünde dağ gibi büyütür, kendini kolay kolay
affetmez; kirlenen kalbini gözyaşı çeşmesinden akan sularla temizler. Münâfık
da o kimsedir ki, işlediği büyük bir günah, onun gözünde önemsizdir, kendinden
daha aşağıdakilere bakar, benden daha ne kötüleri var, ben çok iyiyim der ve
eğlenmeye devam eder.
Sarhoşların gece uykusunu
terkedip meyhane köşelerinde kendilerinden geçmesi, her şeyi unutacak kadar
kendini sevdiği içkiye vermesi gibi; biz de gece uykusunun bir kısmını olsun
sevdiğimiz Allah için terkedelim. Bizim de gece hayatımız olsun. Teheccüd,
zikir, tevbe ve gözyaşı adlı dostlarımızla beraber olalım. Yoksa, birinin kalkıp
?sarhoşun içkiyi, gece hayatını sevmesi kadar Allah'ı sevmiyor musun?' demesine
nasıl cevap veririz. ?İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını endâd/Allah'a
denk tutarlar da onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan
sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır.? (2/Bakara, 165)

?Güleriz ağlanacak halimize?
diye bir deyim vardır dilimizde; tam da şimdiki yaşantımız ve tavrımıza mutâbık.
Ağlanacak hale gülen veya böylesi olaya aldırış etmeyene ?deli? denmez de ne
denir? Ağlayacak kalp yoksa bari vur patlasın çal oynasın şeklinde eğlenmekten,
vurdum duymazlıktan, hiç ölmeyecekmişiz gibi kahkahalardan utanalım. ?Benim
bildiğimi bilseniz, az güler, çok ağlardınız.? Ağlamayan, câhildir, Rasûl'ün
bildiği özden haberi yoktur; Allah için ağlayan da döktüğü gözyaşı oranında
Rasûl'e has ilme sahip kişi. O kutlu elçi ki, secde yeri küçük bir gölcük
şeklinde su birikintisiyle kaplanıyordu geceleri. Onu ağlatan şeyi bilmeyen,
Rasûl'ün getirdiğini de bilmez. Ağlamak, ma'rifet işidir. Ma'rifetullah'a sahip
olanların, yani Allah'ı hakkıyla tanıyıp bilen, ma'rifetle dolanların gözleri
boşalacak ve ağlayacaktır.
?Gözümün nuru namaz?
diyordu o en büyük insan. Namazın nasıl o kutlu gözlerin nuru olduğunu, namazın
en kıymetli yeri secdede gözü nurla dolduran şeyin gözyaşı olduğunu anlıyoruz.
Bizim namazımız, O'nun namazına benzemediği müddetçe, gözümüzün nuru olamayacağı
endişesi ile tekrar gözyaşı gerektiği bilincine varıyor, secdede
ağlayamadığımıza ağlamak gerektiğini düşünüyoruz.
Hacca gidenler bilir, ne
güzeldir, ne tatlıdır ?Beytullah?ın duvarına, ?Kâbe?nin kapısının eşiğine yüzünü
dayayıp hıçkıra hıçkıra ağlamak. Hangi mutluluk bundan daha tatlı, hangi lezzet,
bundan daha içten olabilir? ?Nur beyaz mıdır, siyah mı?? diye insan aklına
acaip sorular getiren siyahlara bürünmüş Kâbe duvarında simsiyah zencilerin
zeytin gözlerinden akan bembeyaz gözyaşlarının Hac'daki, Umre'deki unutulmayan
manzaralarını görenler kolay unutamaz. O güzel insanların gözlerinden dökülen
nur tanelerini görmenin, onların hüngür hüngür ağladığını seyretmenin, bir
çağlayanı seyretmekten daha güzel olduğunu görmeyenler bilemez. ?Ağlamayan
gözden, huşû duymayan gönülden Sana sığınırım.? İnsan, ağlayamayan gözünden
ve gönlünden ne kadar şikâyetçi oluyor, ağlayanları gördüğünde. Ve anlıyor ki
esnemek gibi, gülmek gibi, ağlamak da bulaşıcıdır...
?Ağlamayan aldanmıştır,
ağlarken riyâ yapıyorsa o da aldanmıştır.? (İmam Gazâli)
?Hûn-ı ciğer ve gözyaşı
olmadıkça, bütün resimler nâtamamdır;
Kan ve gözyaşı katılmazsa,
mûsikî bile çılgınlıktan başka bir şey değildir.? (Muhammed İkbal)
?Ağlayın, su yükselsin; belki
kurtulur gemi,
Anne seccâden gelsin, bize duâ
et e mi?? (Necip Fâzıl)
?Ağlarım, ağlatamam, dili yok
kalbimin, ondan ne kadar bîzârım.? (Mehmed Âkif)
?Fuzûlî, dehrden kâm almak
olmaz, olmadan giryân,
Sadef sû almayınca ebr-i
nisândan güher vermez.? (Fuzûlî)
?Sular gibi çağlasan, Eyyüb
gibi ağlasan,
Ciğergâhı dağlasan, ahvâlini
sormaz mı?? (Yûnus Emre)
?Bu fenâda bir garibsin, Gülme
gülme ağla gönül,
Derdin dahi çoktur senin, Gülme
gülme ağla gönül.? (Yûnus Emre)
?Gözlerimden yaş ile kan
akıtır, İlâhî, yaşım dilemezem siline.
Zira aktıkça gözümden kanlı
yaş, Hoş teselliler gelir ben kuluna.
Hoş yaraşır âşığa gözü yaşı,
Kim ki âşıksa gözünden biline.? (Eşrefzâde)
?Ağlayanlar, bir gün güler;
gamlanma gönül gamlanma.? (Karacaoğlan)
?Ağlamak, rûhun işemesidir.?
(Peyami Safa)
?Gözyaşları olanlara ne mutlu!?
(Goethe)
?Dur yolcu, gel beraber
ağlaşalım; Bu dert bir kişinin kârı değil, paylaşalım!?
?Akarsu neredeyse orası
yeşerir. Nerede gözyaşı dökülürse, rahmet oraya iner.?
?Günah işleyen insandır, buna
ağlayabilen velî olabilir; günahına sevinen ve bununla övünen ise şeytandır.?

?Hepimiz, kahkahalarımızı
gözyaşlarımızla ödüyoruz.?
?Gözyaşları ile yıkanan yüzden
daha temiz yüz olamaz.?
?Âşık Yûnus eder âhı; Gözyaşı,
döker günâhı.?
?Gözyaşları ile demiri bile
eritebilirsiniz.?
?Gözyaşları çilenin sessiz
sözleridir.?
?Ağlamak, teessür ve kederin
devâsıdır.?
?Beraber ağlamaktaki tatlılık
kadar hiçbir şey kalpleri birbirine bağlamaz.?
?Dil benim, dîde benim, eşk
benim; Neden ağır geliyor ağlayışım ağyâre.?
?Dünyaya geleni ölmez belleme;
Her dem ağlayanı gülmez belleme.?
?Siz söyleyin ey dumanlı
dağlar! Gönlüm neye gizli gizli ağlar.?
?Öz ağlarsa göz de ağlar
demişler.?
?Gözlerden akabilen yaşlar,
acıları giderir; insan rûhunda hapis kalan yaşlar ise zehirdir.?
?Âşık için gözyaşı,
gülümsemeden daha tatlıdır.?
?Ağlamayan çocuğa meme
vermezler.?
?Ne hikmettir, şu dünyâya;
Gelen ağlar, giden ağlar.?
?Babaya ve kocaya karşı
ağlamak, çocukla kadının silâh ve tuzağıdır.?
?Ağlatırsa Mevlâm, bir gün
güldürür.?
?Ağlayanın bir derdi var;
gülenin beş.?
?Çok gülenin heybeti azalır.?
(Hz. Ömer)
?İki şey zannolunduğu kadar
kolay değildir; Sırasında gülmek ve sırasında ağlamak. Gülünç olmaksızın gülen
ve ağlayan büyük bir zekâ eseri göstermiş olur.?
?Gülmek, fırtınalı gökte doğan
bir gökkuşağına benzer.?
?Her şeye gülmek deliliktir;
hiçbir şeye gülmemek de kuşkusuz budalalıktır.?
?Gülümsemek, çok zaman
gözyaşlarımızın maskesidir.?
?Yûnus Emrem bu dünyada; Kim
güldü ki sen gülesin.?
?Ne mutlu diline hâkim
olana, evi kendisine geniş gelene, yaptığı suçtan pişman olup ağlayana!?
(Hadis-i şerif)

İsmet Zeki Eyüboğlu, Türk
Dilinin Etimoloji Sözlüğü, s. 13
Kurtubî, El-Câmaiu li-Ahkâmi'l
Kur'an, c. 2, s. 175
İbn Kayyim el-Cevziyye,
El-Fevâid, s. 138; naklen A. Bilâli, Arınma Yolu, 1/90
İbn Kesir, Hadislerle Kur'ân-ı
Kerim Tefsiri, c. 2, s. 388
Hayâtu's-Sahâbe (Hadislerle
Peygamber ve Ashâbının Yaşadığı İslâmiyet, c. 4, s. 1479
Ahmed Özer, Gözyaşları Dünyası,
s. 148 vd.
A.g.e. s. 159 vd.
Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c.
1, s. 52-53
Seyyid Kutub, Fî Zılâli'l
Kur'an, c. 14, s. 141
Abdurrahman Kasapoğlu,
Kur'an'da İnsan Psikolojisi, s. 25
İslâm Ansiklopedisi, T. Diyanet
Vakfı Y. c. 1, s. 473-474
Mustafa İslâmoğlu, Yürek
Devleti, s. 79 vd.
Sızıntı'dan Tıbbî Gerçekler,
Hakkı Gökbel, T.Ö.V. Y. s. 267 vd.
Âdem Tatlı, Mehmet Dikmen,
Merak Ettiklerimiz, s. 361-364
H.Hüseyin Korkmaz, Sağlıklı
Yaşama ve Başarı, s. 55 vd.
İslâm Ansiklopedisi, T. Diyanet
Vakfı Y. c. 14, s. 243
H.Hüseyin Korkmaz, a.g.e. s.
60-61
M. F. D. Çağ ve Nesil, T.Ö.V.
Y. s. 195-201; Hitap Çiçekleri, s. 184-189
Ahmed Özer, Gözyaşları Dünyası,
s. 143 vd.