Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İnsanın Değeri

İnsanın Değeri



İnsanın
Değeri:




İnsanı yaratan Allah, onu kendisinden
sonra en değerli varlık olarak yaratmıştır. Kur'an'dan öğrendiğimize göre onun
değeri, daha yaratılmadan önce belli olmuştur.

Bakara suresinin 30. ayetinde
meleklere hitaben ifade edilen ilahî beyan bunun açık delilidir: "Rabbin
meleklere, 'ben yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti..." Sonunda,
yaratılmış olan bu halifenin adı insandı. Hayat sahnesinde imar ve ıslah
görevini ifa ederek işleri düzenleyecek, Allah'ın kanunları ile nizâm-ı âlemi
tanzim edecekti. Çünkü bu göreve layık biçimde, ahsen-i takvîm üzere, yani en
güzel biçimde yaratılmıştı.

Elmalılı Hamdi Yazır, Bakara suresinin
30. ayetini açıklarken, "kalfa" kelimesinin halife kelimesinden bozma bir
kelime olduğunu belirttikten sonra, bu kelimeden masdar olan hilafet
kelimesinin "vekâlet gibi asâletin karşılığı olarak başkasına niyâbet etmek,
yani az veya çok onun yerini tutarak, onu temsil etmek" anlamına geldiğini
belirtmektedir. Halife tayin etmenin değişik sebeplerine işaret eden müfessir,
buradaki sebebin sadece asilin yani Allah'ın, vekil tayin ettiği kimseyi
şereflendirmek, ona ikramda bulunmak olduğunu zikretmektedir. Allah'ın,
yeryüzündeki dostlarını yerşüzüne halife tayin etmesi, onların Allah katındaki
değerini gösterir. Çünkü Allah, bu görevi insana -hâşâ- çaresizliğinden veya
başka zorlayıcı bir sebepten dolayı vermemiştir. Ona izzet ve ikramda
bulunmuştur. Bu ne demektir? Bu demektir ki: "Kendi irâdemden, kudret ve
sıfatımdan insana bazı salahiyetler vereceğim, o bana izafeten, bana niyabeten
yaratıklarım üzerinde birtakım tasarruflara sahip olacak, benim namıma ahkâmımı
uygulayacak, o bu konuda asil olmayacak, kendi şahsına asaletle hükümleri icra
edecek değil; ancak benim bir nâibim, vekilim, bir kalfam olacak, iradesiyle
benim iradelerimi, benim emirlerimi, benim kanunlarımı tatbike memur bulunacak."[1]
Böylece yeryüzü insana emanet edilmiştir.

İnsanın her bakımdan en güzel biçimde
yaratılmış olduğunu Tin suresindeki ayetle gördük. Onun değeri ile ilgili
başka bir ayet de şudur: "And olsun ki, biz insanoğullarını şerefli

kıldık. Karada ve denizde taşıtlara
yükledik. Temiz şeylerle onları rızıklandırdık. Yarattıklarımızın pek çoğundan
üstün kıldık." (17/İsrâ,
70) İnsan, bundan daha değerli bir iltifata da nâil olmuş, meleklerden,
kendisine secde etmeleri istenmiştir. Bunlardan daha büyük bir şeref
düşünülebilir mi? "Meleklere, 'Adem'e secde edin' demiştik. İblis
müstesna hepsi secde ettiler. O ise kaçındı; büyüklük tasladı ve inkâr
edenlerden oldu." (2/Bakara, 34; 17/İsrâ, 61; 38/Sâd, 71) Bu konu, önemine
binaen ve bilmediğimiz başka hikmetlerden dolayı Kur'an'da tekrar tekrar
anlatılır.

Büyük âlemdeki herşeyin mutlaka
insanın bedeni olan küçük âlemde bir benzeri vardır. İşte bundan dolayı yüce
Allah şöyle buyurmaktadır: "Andolsun ki Biz insanı ahsen-i takvimde (en güzel
bir sûrette) yarattık." (95/Tîn, 4) "Kendi nefislerinizde de (nice
âyetler) vardır. Görmez misiniz?" (51/Zâriyât, 21)

Meselâ, insanın duyu organları, ışık
veren yıldızlardan daha şereflidir. İnsanın görmesi ve işitmesi idrak edilen
şeyleri bunlar vasıtasıyla idrak etmesi açısından güneşi ve ayı andırır. İnsanın
organları çürüdükten sonra yer cinsinden toprak olurlar. Yine insanda su
cinsinden, ter ve bedende diğer ıslak âzâlar vardır. Hava türünden insanda ruh
ve nefes vardır. Ateş türünden ise insanda hararet vardır. Damarları ise
yeryüzündeki nehirleri andırır, ciğeri nehirleri besleyen pınarlar konumundadır.
Çünkü damarlar ciğerden alacaklarını alırlar. İnsanın mesanesi denizi andırır.
Çünkü bedende bulunan değişik bölgeler nehirlerin denize aktığı gibi,
akıtacaklarını buraya akıtırlar. İnsanın kemikleri yeryüzünün kazıkları
durumunda olan dağlar gibidir. Âzâları da ağaçları andırır. Herbir ağacın
yaprakları ya da meyveleri olduğu gibi, her bir organın da bir fiili ya da
etkisi vardır. İnsanın bedeni üzerindeki saç ve kıllar, yeryüzü üzerindeki bitki
ve ot durumundadır. Diğer taraftan insan, dili ile bütün canlıların seslerini
taklit edebilir. Âzâlarıyla da bütün canlıların yaptığının benzerini yapar. Buna
göre bu küçük âlem, büyük âlemle birlikte aynı yaratıcının yarattığı ve sonradan
var ettiği varlıktır. O'ndan başka hiç bir ilâh yoktur.

İnsanın yaratılışındaki fevkalâdelik,
ona verilen değeri göstermektedir. İnsan, ister biyolojik, ister fizyolojik,
ister psikolojik açıdan hangi yönüyle incelenirse incelensin onun
yaratılışındaki olağanüstülük hemen dikkatimizi çeker. Bunu konuyla ilgili bilim
kitaplarında, ansiklopedilerde her zaman görmek mümkündür. Mesela, bir insanın
DNA molekülü (deooksiribo nükleik asit)nün, 100000 ansiklopedi sayfasına eşit
uzunlukta biyolojik bilgilere sahip evrensel bir hârika olduğunu düşünebilir
miyiz?[2]
Bu sebepten dolayı olsa gerek ki, âlemin "büyük insan", insanın da "küçük
âlem" olduğu ifade edilmiştir. Bilim çağından uzay çağına geçilmiş olmasına
rağmen, insanın keşfedilmeyen tarafının keşfedilene oranla çok daha büyük
olduğunu söyleyebiliriz. İnsan, kendini keşfedememenin aczini yer yer itiraf
etmek mecburiyetinde kalıyor ve kalacaktır. İnsan o kadar büyük, o kadar esrar
dolu yaratılmıştır. Ona verilen akıl, güzeli çirkinden temyiz/ayırma gücü,
insana verilen nimeti ve değeri göstermesi bakımından yeter de artar bile. Hz.
Ali'ye izafe edilen şu beyitler, insanın değerini anlatmaktadır:

"İlacın sendedir de farkında olmazsın.

Derdin de sendendir fakat görmezsin.

Sanırsın ki sen sâde, küçük bir
cirimsin;

Halbuki sende dürülmüş en büyük âlem."

Allah, insanı yeryüzünde halife ilan
etmiştir. İnsan, Allah'ın kanunlarıyla evrenin nizamını tesis edecektir. Bu,
geçici bir görev olmayıp, kıyamete kadar sürecektir. Bir nesil, kendisine
verilen görevi kendisinden sonraki nesillere intikal ettirecek, halifelik
görevi, bir bayrak yarışı gibi sürüp gidecektir. İnsana böyle şerefli bir görevi
veren Allah, tabiidir ki, görevini tam olarak yerine getirmesi için onu büyük
imkânlarla donatacaktır. Öyle de olmuştur.

"Allah'ın göklerde olanları da, yerde
olanları da emrinz altına verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca
ihsan ettiğini görmez misiniz? İnsanlardan, Allah hakkında hiçbir bilgisi
olmadan, doğruluk rehberi ve aydınlatıcı bir kitap bulunmadan tartışanlar var."
(31/Lokman, 20)

"Geceyi, gündüzü, güneşi, ayı sizin
emrinize âmâde kılmıştır. Yıldızlar da O'nun buyruğuna boyun eğmiştir. Bunlarda
akleden kimseler için dersler vardır."
(16/Nahl, 12)

"Gökleri ve yeri yaratan, yukarıdan
indirdiği su ile size rızık olarak ürünler yetiştiren, emri gereğince denizde
yüzmek üzere gemileri, nehirleri, belli yörüngelerde yürüyen ay ve güneşi, gece
ile gündüzü sizin buyruğunuza veren Allah'tır."
(14/İbrahim, 32-33)

İnsana verilen şeyler, saymakla
bitmez.

"Kendisinden isteyebileceğiniz her
şeyi size vermiştir. Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu
insan pek zâlim ve çok nankördür."
(14/İbrahim, 34)










[1]
Elmalılı, a.g.e. c. 1, s. 299





[2]
Fethullah Han, Kur'an ve Kainat Ayetleri, s. 157