Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

1- İslami Cemaatin Doğuşunun Gerekliliği

1

1- İslami Cemaatin
Doğuşunun Gerekliliği:

İslami hareketin doğuşu mutlak gereklidir.

İslami hereketi açıkça ortaya koyacak olan
İslami bir topluluğun doğuşu da aynı şekilde mutlaka gereklidir.

Yeryüzünü fesat kaplamış; düşünceler, değer
yargıları, sistemler ve adetler bozulmuştur. Aşağıdaki ayeti kerime bu durumu
güzel bir şekilde açıklamaktadır.
"İnsanların kendi elleriyle kazandıkları günahlar
yüzünden karada ve denizde fesad çıktı. Böylece Allah yaptıklarının bir kısmının
cezasını kendilerine tattırdı. Belki günahlarından dönerler." (Rum: 41)

İnsanlık tümüyle Rasulullah (sa.s)'in döneminde
egemen olan cahiliyye ortamına dönmüştür. Şimdiki cahiliye ile eski cahiliye
arasında görünüşte farklılık bulunsa bile olayların temel unsurlarında bir
benzerlik söz konusudur.

"Bugün beşeriyet korkunç bir uçurumun kenarına
gelmiş duruyor... Bu uçurumun asıl sebebi, insanlığın başının üzerine dikilmiş
olan korkunç ölüm tehdidi değildir... Bu hastalığın bir belirtisidir ama
hastalığın kendisi değildir... İnsanlık değerler dünyasında iflasa sürüklenmiş
olduğundan dolayı bu uçurumun kenarına gelmiştir... Zaten insan hayatının sağlam
ve rahat bir şekilde gelişip en üstün seviyeye ulaşması ve doğru olarak
ilerlemesi ancak değer ölçüleriyle mümkün olabilir. Bu durum batı toplumunda
açık, hem de açık açık bir şekilde belirmiştir... Halbuki hiçbir zaman için
batının elinde insanlığa sunabilecek bir değer ölçüsü mevcut olmamıştır. Hatta
diyebiliriz ki, batının elinde bulunan ölçüler, varlığının zaruri icabı ve hakkı
olan şeylerle vicdanını ikna edecek, huzura kavuşturacak güce sahip olmamıştır.
Hele bu durum en son buluşu olan demokrasinin de iflasa benzer bir şekil
almasından sonra, daha da açıklık kazanmıştır. Nitekim batı camiası yavaş da
olsa doğu milletlerinin askeri nizamlarından ve özellikle iktisadi
doktrinlerinden sosyalizm adı altında bir takım iktibaslar yapmakta ve
üzerindeki elbiseye yama vurmaya çalışmaktadır.

Doğu blokunda da durum aynıdır. Doğuda ve batıda
akide karakterini taşıyan bir ekol olan ve daha başlangıç dönemlerinde çok
sayıda kimseyi kendisine çeken Marksizm başta olmak üzere, bütün toplumsal
teoriler artık ideoloji açısından açık bir gerileme göstermiş bulunuyor. Bu
ideoloji neredeyse devletin bünyesine ve bu ekolün temellerinden büyük ölçüde
uzaklaşmış bulunan müesseselerine sıkışıp kalmış gibidir... Bu ideoloji insan
fıtratının tabiatına ve onun gereklerine zıttır. Onun gelişmesi, ancak ezilmiş
veya uzun dönem diktatörlük düzeni altında yaşamış toplumlarda mümkündür. Hatta
bu toplumlarda bile artık maddi, ekonomik başarısızlığı ortaya çıkmış bulunuyor.
Halbuki bu ideolojinin üzerinde kurulup terbiyesizce şımarıklık ettiği konu bu
ekonomiydi.

Toplumsal düzenlerin zirvesini temsil eden
Rusya'nın tahıl ürünleri gittikçe eksilmektedir. Halbuki Çarlar döneminde
ihtiyacı karşılayıp artıyordu bile. Artık Rusya buğday ve öbür gıda maddelirini
ithal etmek noktasına gelmiştir. Elinde bulunan altını, yemek elde etmek
amacıyla satmaktadır. Çünkü başarı sağlayamamış, insanlık fıtratı ile çatışan
düzen başarılı olamamıştır.

"O halde insanlık için yeni bir liderliğe
ihtiyaç vardır. Şüphe yok ki, batı insanının insanlığa kumandası insanlığı
felaketin kenarına kadar getirmiştir... Bunun asıl sebebi batı medeniyetinin
maddi sahadaki iflası değildir. Hatta iktisadi ve askeri kuvvet yönünden
zayıflamış olması da değil...

Batı insanı, insanlığa kumanda edemez. Çünkü
batı insanının bulduğu sistemlerin fonksiyonu sona ermiştir. Aslında bu
sistemler insanlığa kumanda edecek güçte değer ölçülerine ve sosyal düşünce
stoklarına sahip değildir ve zaten hiçbir zaman da olmamıştır.

O halde, bugün insanlığın ulaşmış olduğu madde
medeniyetinin devamını ve gelişmesin sağlayacak bir kumandaya ihtiyaç vardır.
Hem bu kumanda kadrosu Avrupa'nın maddi sahada yaptığı çok üstün gelişmeleri
sağlamalı ve hem de insanlığın tanıdığı sistemlere kıyasla ciddi, mükemmel ve
yepyeni bir değer ölçüsüyle beslenerek yapıcı, pratik ve aynı zamanda asil bir
metodla ortaya çıkmalıdır.

İşte hem bu değer ölçülerini ve hem de bu metodu
elinde bulunduran tek sistem İslam'dır...

Bugün artık ilmi gelişmeler devrelerini
doldurmuştur. Bu devrenin başı miladın onaltıncı asrında başlar ve uyanış çağı
denilen rönesansla ortaya çıkar. Nihayet miladın 18. ve19. asırlarında zirvesine
ulaşır. Bununla birlikte, hiçbir zaman için yeni bir kültür hazinesine sahip
olmamıştır ve zaten olamazdı da...

Tıpkı bunun gibi, aynı devrelerde ortaya çıkan
ırkçılık, bölgecilik ve milliyetçilik akımları da bu çağların gerisinde kalarak
devrini bitirmiş ve son bulmuştur. Zaten bunlar da bir önceki gibi insanlığa
sunacak yeni bir kültür hazinesine sahib değillerdi ve sahib olamazlardı da...

Daha sonra gelen ferdiyetçi ve sosyalist
doktrinler de nihayet başarısızlık ile sonuçlanmıştır."

(Yoldaki işaretler s: 3-4)

Artık İslamiyetin insanlığı kumanda etme vakti
gelmiştir.

Müslümanların insanlığı kurtarmaları ve
kumandasını ellerine alabilmeleri ne ile mümkün olabilir?

İslam akidesini ve nizamını anlatan kitapların
basılıp insanlara dağıtılması ile mi?

Camilerde halka vaiz verilerek mi?

Yoksa insanlara İslam'a davet etmek için Amerika
ve Afrika'ya heyetler gördererek mi?

Seyyid Kutub (r.a) tüm bu sorulara cevab olarak
şöyle diyor:

"Ne var ki, İslam bir toplum ve bir ümmet olarak
ortaya çıkmadıkça kurtarıcılık görevini yerine getiremez. Özellikle günümüzde
insanlık, yaşanan pratik hayatta doğruluğunu fiilen görmediği teorik inanç
sistemlerine önem vermemektedir..."

İnsanlık canlı, hareket halinde, belirgin bir
grup insan topluluğu tarafından temsil edilen, gözün gördüğü, elin
dokunabildiği, bir gerçek olarak yorumlanan, akıllar tarafından etkisi
kavranabilen bir hayat sistemini kabul eder."

"İnsanlık buna, İslami bir toplum şekline
büründüğü zaman karşılık verebilir."

"İnsanlık kurak çölde öğlen sıcağında hiçbir
kılavuzu olmadan ilerlediği için karşılaştığı yorgunluk ve meşakkatlere rağmen,
düşe kalka ve yol boyunca yaralarından kan akıtarak geçirmiş olduğu kötü
deneyimler ve şaşkınlıklara rağmen bu sistemi istemektedir.?

"Maddi uygarlığın insanı tanımadan ve
özelliklerine dikkat etmeden, onun bütün özelliklerini ve bütün hayatını
yoketmeyle tehdit etmesine rağmen..."

"Aklı başında bazı kimselerin insan varlığının
değerli bir takım niteliklerinin karşı karşıya kaldığı tehlikenin büyüklüğünü
görmelerine rağmen..."

"Evet, bütün bunlara rağmen, bu sisteme uygun
olarak yaşayan bir toplum halinde ortaya çıkmadıkça ve bu toplum bu sistem için
yaşamadıkça ve bu sistemin bütün özellik ve meziyetleri bu toplumda ortaya
çıkmadıkça, okunan ya da dinlenen teoride kalmış bir sistemi kabul etmek,
insanlığın adeti değildir..."

(Yoldaki İşaretler s: 5)

"İslam hakkında binlerce kitap yazılsa,
mescidlerde binlerce hutbe ve konferans verilse, İslam'ı öven binlerce film
gösterilip davet için binlerce heyet gönderilse; bunların hepsi birarada yapılsa
bile hiçbirisi yeryüzünün bir bölümünde Allah'ın kanunlarına göre hayatlarını
düzenleyen küçük bir topluluk kadar etkili olamaz.

İslam düşmanları bu durumu gayet iyi bildikleri
için; İslami kitapların basımına, İslam'ı öven filmlerin gösterilmesine ve davet
için heyetler gönderilmesine belli sınırlar çerçevesinde bile olsa izin
vermelerine rağmen, İslami bir devletin kurulması için izin vermek şöyle dursun
bu konuda yapılacak en ufak bir çalışmaya hatta bundan sözedilmesine bile asla
izin vermezler.

Çünkü onlar İslam'ın ortaya çıkmasının tek
yolunun bu olduğunu çok iyi biliyorlardı. Onlar İslam'ın varlığından çok
sıkıntılar çekmişlerdi. Çünkü onların İslam toprakları ve İslam toplumu
üzerindeki emperyalist ve sömürgeci hedeflerini engelleyen İslam akidesi
olmuştu... Ancak onlar bu güçlü düşmanlarını öldürdüklerini ve işini
bitirdiklerini sanmakla yanılmaktadırlar. Onlar onun gölgesinden bile
korktukları için herhangi bir şekilde fiilen var olmasına tahammül edemezler..."

(İslam Ve Modernleşmenin Problemleri s: 180-181)

İşte bu sebeple İslam toplumunun varlığı
insanlığın İslam'ı kabul etmesi ve kurtarıcı rolünü yerine getirebilmesi için
tek yoldur.

İslam'ın piratik hayatta kendini gösterebilmesi
için İslam ümmetinin doğması gereklidir.

Acaba şu anda İslam ümmeti yeryüzünde mevcut
degil midir? İslam ümmeti, "İslam alemi" denilen ülkeleri dolduran milyonlarca
insan değil midir?

"Asırlardan beri, İslam ümmeti varlığını
kaybetmiş ve ortadan silinmiştir. İslam ümmeti derken, İslam'ın yaşadığı belirli
bir toprak parçasını veya belli bir çağda ataları İslam nizamının yaşamış olan
bir kavmi kastetmiyoruz. Biz İslam ümmeti derken hayat ve düşünce sistemlerini,
prensip ve nizamlarını, ölçü ve değerlerini bütünüyle İslam nizamından alan ve
onun potasında eriyen bir insan topluluğunu kastediyoruz. İşte, Allah'ın
şeriatıyla hükmeden nizamın yeryüzünden silinmesiyle bu vasıflara sahib müslüman
bir ümmet de kaybolup gitmiştir.

İşte, İslam'ın beklenen görevini yerine
getirebilmesi ve bir kere daha beşeriyetin kumandasını eline alabilmesi için hiç
şüphesiz önce bu ümmetin varlığını temin etmek ve onu yeniden canlandırmak
gerekir...

Nesiller boyu İslam nizamıyla hiç ilgisi
bulunmayan nizamların, sistemlerin ve düşünce akımlarının kumdan tepeleri
arkasına girmiş ve harabe yığınları altında kaybolup gitmiş olan bu ümmetin
yeniden dirilmesi mutlaka gereklidir... Her ne kadar bazı kimseler "İslam Alemi"
(!!!) adı verilen bir dünyanın varlığını kabul etseler de onların bu inançları
yeryüzünde İslam toplumu bulunmadığı ve bu sebeple mutlaka doğması gerektiği
gerçeğini asla değiştiremez.?

(Yoldaki İşaretler s: 5-6)

Bu sıfatlara sahip olan İslam ümmetini yeniden
canlandırmak için takip edilmesi gereken yol nedir?

Bunun için; ilk olarak, hayatlarını İslam
akidesine göre düzenleyen ve aralarında organik bir bağ bulunan bir cemaatin
oluşması gereklidir. Fakat İslam ümmetini yeniden canlandırabilmek için fertleri
tek tek İslam'ı yaşayan bir cemaatin varlığı yetmez. Aynı zamanda bu fertlerin
aralarında organik bir bağ olması da şarttır.

Bunun sebepleri ise şunlardır:

1)
Müslüman bir ümmetin bulunması; kafir bir ümmetin ortadan kaldırılması içindir.
Kafir ümmetin fertleri arasında organik bir bağ mevcuttur. Fertleri arasında
organik bir bağ bulunan topluluğu ortadan kaldırmak isteyen bir diğer topluluğun
fertleri arasında da organik bir bağ bulunması gerekir.

"Kulun kula hakimiyeti esasına dayanan ve
böylece kainatın varlığı içinde istisnai bir durum arzeden ve insan hayatındaki
iradi cepheyle fıtri cephe arasında çatışmalara sebep olan cahiliyyete
gelince... İşte Allah'ın Rasulü tek başına İslam'a davet etmekle bu cahiliyyet
sistemine karşı gelmiş ve onunla karşılaşmıştır... Cahiliyyet hiçbir zaman teori
şeklinde ortaya çıkmamıştır. Hatta denilebilir ki çoğu zaman hiçbir teoriye
sahip olmamıştır. Cahiliyyet her zaman belli bir liderin adet ve geleneklerini,
duygu ve anlayışlarını, düşünce ve değer ölçülerini benimseyen belli bir
topluluk ve teşkilat halinde pratik olarak ortaya çıkmıştır.

Cahiliyyet toplumunda fertler arasında organik
bir birlik, uygunluk, dostlukla birlikte faaliyet ve organik yardımlaşmalar
görülür. Zaten gerek bilerek gerekse bilmeyerek bu topluluğu, kendi varlığını
muhafaza ettirmek için harekete sevkeden unsur da bu organik birliktir.
Cahiliyyet toplumu kendi varlığını savunmak ve ne şekilde olursa olsun bünyesini
tehdit eden tehlike unsurlarını etkisiz hale getirmek için bu organik birliğe
muhtaçtır....

Cahiliyyetin bir teori şeklinde ortaya
çıkmaması, aksine bu tarzda pratik bir hareket mekanizmasına sahip olarak
belirmesinden dolayı onu silip atmak ve insanları bir kere daha Allah'a çevirmek
için yapılacak her hareketin sadece düşüncede kalan teori şeklinde ortaya
çıkması doğru değildir. Bu şekilde ortaya çıksa da bir fayda sağlayamaz. Çünkü
böyle bir haraket; fiilen var olan bir şeyi yok etmek için gerekli daha üstün
olma prensibini bir kenara atalım, fiilen var olan organik bir mekanizmaya sahib
bilinen cahiliyyeye denk bile olamayacaktır.

Cahiliyyetin ana prensipleri ve teferruattaki
metodlarının tabiatına temelden zıd düşen başka bir varlığın ortaya çıkabilmesi;
yalnızca ona denk bir güce sahib olmasıyla değil ondan daha üstün bir kuvvete
sahib olmasıyla mümkün olur. İşte bu sebeble bu yeni hareketin, teorideki
prensipleri yönünden de kuvvetli, aksiyoner ve fiilen var olan cahiliyyet
cemiyetiyle ilişkilerinde güçlü organik bir topluluk halinde ortaya çıkması
şarttır...

(Yoldaki İşaretler s: 46-47)

2)
İslam akidesine inanan ve yaşayan fertler cahiliyyet toplumunun içinde
birbirleriyle organik bir bağla kaynaşmazlarsa iki mesele söz konusu olur.

a)
Bu; ilk olarak, gerçek anlamda bir müslüman cemaatin teşekkül etmediğini
gösterir.

"Elbetteki bu organik bağın, müslümanın ilk
İslam'a girdiği andan itibaren ve "Eşhedü en lailahe illallah ve eşhedü enne
Muhammeden Rasulullah" der demez tahakkuk etmesi icab eder. Çünkü bu sağlanmadan
İslam toplumunun mevcudiyetinden söz edilemez. Zira sayıları ne kadar çok olursa
olsun, birbirleriyle yardımlaşan ve birbirine destek olan özel şahsiyet sahibi
ve üyelerine canlı bir organizma gibi organik bir şekil veren ve onun yapısını
kökleştirmek, sağlamlaştırmak için çalışan fertler halinde ortaya çıkmadan; sırf
gönüllerde yer etmiş nazari kaidelere dayanarak İslam toplumunun var olması söz
konusu olamaz... Bu organik yapı kendi bünyesini çeşitli faktörlere karşı
korumak, varlığını tehdit eden etkenlere karşı savunmak ve bunu yaparken
cahiliyyet mekanizmasından ayrı olarak müstakil bir birlik ve yapı halinde
hareketlerini kontrol edip düzenlemek, İslami varlığını sağlamlaştırmak, İslama
karşı çıkan cahiliyyet cemiyetlerini yoketmek, saldırılarını önlemek ve karşı
koymak gibi faaliyetler göstermek zorundadır."

(Yoldaki işaretler s: 49)

b)
İkinci olarak ise birbirleriyle organik bir bağla kaynaşmayan müslüman fertler
pratik olarak cahiliyyet toplumuna isteyerek veya istemeyerek hizmet ederler.

Ne var ki hiçbir zaman için İslam düşüncede
kalan bir teori olarak ortaya çıkmayı kabullenmez. Dileyenin dilediği şekilde
ona inanmasına ve ibadetlerini bir alışkanlık eseri olarak yerine getirmesine,
sonra da bağlılarının fiilen var olan ve hareket halinde bulunan cahilyyet
toplumu içinde bir uzuv ve bir fert olarak kalmalarına müsaade etmez.

Zira onların sayıları ne kadar çok olsa da bu
şekilde cahiliyyet içinde fiilen İslami varlıklarını sürdürmeleri hiçbir zaman
mümkün değildir. Çünkü cahiliyyet toplumuna karışmış "teorik müslümanlar" her
zaman cahiliyyetin biyolojik bir parçası olarak onun arzu ve isteklerini
karşılamak zorunda kalırlar.

İster dileyerek, ister zorla, ister şuurlu
olarak, ister şuursuzca bu cahili toplumun varlığını ve hayatiyetini devam
ettirmesi için gerekli olan temel ihtiyaçlarını karşılama çalışacaklardır. Ve bu
toplumun bünyesini hedef alan zararlı unsurlara karşı onu koruyacaklardır. Çünkü
organik yapı isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa kendi üyelerinden bu
vazifeleri yapmalarını ister...

Yani, "teoride müslüman olan fertler" mutlaka
"teoride'' yok etmek için çalıştıkları cahiliyyet toplumuna fiili güç verip
yardım ederler... Ve bu cahili toplumun içinde, onun varlığını devam ettiren
canlı bir hücre olarak dokusunu örmeye devam ederler... Bütün kabiliyetlerini,
enerjilerini ve yeteneklerini birer uzvu bulundukları cahili topluluğun
canlanması ve kuvvet kazanması için harcarlar.

Böylece cahiliyet toplumunu yıkıp müslüman bir
topluluk haline getirmek için çalışmaları gerekirken ona daha çok hayat vermiş
olurlar."

(Yoldaki İşaretler s: 49-50)

İSLAMIN HAREKET METODU.. Önsöz.
Seyyid Kutub'un Kısaca Hayatı
1) İslam'a Yönelişten Önceki Aşama.
2) İslam'a Genel Olarak Yöneliş Aşaması
3) Sınırları Belli İslam'i Yöneliş Aşaması
Giriş.
İslami Hareket Metodu.
İslami Hakim Kilmak İçin Allah'in Bildirdiği Metodla Hareket Etmek Mutlaka Gereklidir
Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Özellikleri
Birincisi İslami Hareket Metodu Pratik Bir Metoddur.
İkincisi İslami Hareket Ciddi Ve Pratiktir.
Üçüncüsü İslami Hareket Metodu Yapıcı Ve Hareketlidir.
Dördüncüsü İslami Hareket Metodu Merhalelidir.
Beşincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu, Davayı Dava Adamından Daha Üstün Tutar.
Altıncısı Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Yeryüzünde Belli Bir Hedefi Vardır
Yedincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kolaylaştırılmış Bir Metoddur.
Sekizincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kadere Ve Tevekküle Inanan Bir Hareket Metodudur.
Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Bölümleri
1- İslami Cemaatin Doğuşunun Gerekliliği
2- Doğuşun  Kaçınılmazlığı
3- Yeni Doğan Cemaatin Özellikleri
4) Sağlam Bir Karakter Ve Güzel Bir Ahlaka Sahip Olmak
5) Teşkilatın Sağlam Yapılı Olması
6) Teşkilatın Başında Liderin İlim Ve Basiret Sahibi Güvenilir Bir Müslüman Olması.
7) Bu Cemaatin Fertlerini Sadece Allah Rasulünün Ve Müslüman Liderin Velayetinde Olmaları, Cahili Toplum Ve Bu Toplumun Liderleriyle Herhangi Bir Dostluk Ve Ilişki Içine Girmemeleri...
4- Yol Azığı
5- Yıkma Ve İnşa Etme İçin Gerekli Aletler
A- İslam'ı Açıklamak
B- Hareket
6- Birinci Adım İslami Akideye Davet.
Akide Üzerinde Bu Kadar uzun Süre Durulmasının Ve Bu Süre İçinde Başka Meselelerin ele Alınmasının Sebebleri
7- Bu Yolda İlerlerken Karşılaşılacak Şeyler
a) Sebat
b) Allah'a Ve Rasulüne Itaat Etmek. Zikir Ve Dua Vasıtısıyla Allah'a Yaklaşmak.
c) Münakaşa ve İhtilaftan Uzak Kalmak.
d) Sabretmek
e) Maddi Hazırlık.
f) Sağlam Bir Temel Oluşturmadan, Davayı Geniş Bir Şekilde Yaymaktan Sakınmak Gerekir.
g) Davanın Menfaati Daima Dava Adamının Menfaatinden Önce Gelir.
Müslümanlar'i Tekfir Meselesi
1- Seyyid Kutub Kimleri Tekfir Ediyor?.
2- Seyyid Kutub'un Tekfir Ettiği Ve Lailahe Illallah'a Gereği Gibi Şehadet Etmeyen Kimselerin Özellikleri Nelerdir? 
3- Seyyid Kutub'un Delilleri
Cahil Taplum Ve Dar'ul Harb.