Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

MÜSLİM-MÜSLÜMAN..

MÜSLİM


MÜSLİM-MÜSLÜMAN

İslâm dinini kabul eden,
Allah'a teslim olmuş kişi.
"Es.le.me" fiilinin ism-i faili
olup "İslâm" ile aynı kökten gelir. İslâm lügatta itaat etmek, boyun eğmek,
bağlanmak, bir şeye teslim olmak, kendini Allah'a vermek, ihlaslı davranmak,
samimiyetle ve içten gelerek yönelmek, müslüman olmak, İslâm'a girmek; Yüce
Allah'a itaat etmek, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in getirdiği din adına bildirmiş
olduğu şeylerin hepsini benimsemek, şer'î hükümlere bağlılık göstermek,
İslâmiyeti bir din olarak kabul etmektir.[1]

"İslâm" ile "müslim" veya "müsliman"
kelimeleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu sebeple, "İslâm" kelimesinin
Iüğat ve ıstılah manasında zikredilen özellikleri taşıyan kimseye de müslim veya
müsliman denilmiştir. Müsliman, Farsça "müslim''in çoğuludur. Halk dilinde bu
kelime müslüman şeklinde kullanılmaktadır ve bu şekilde şöhret bulmuştur.
Kur'ân-ı Kerim'de iman ile
İslâm, bazan aynı manada kullanılmış, bazan da farklı kavramlar olarak ele
alınmıştır. İman ile İslâm, aynı manâda kullanılırsa; bu durumda İslâm deyince,
İslam'ın gerekleri olan hükümlerin dinden olduğuna inanmak, İslâm'ı bir din
olarak benimsemek ve ona boyun eğmek manâsı anlaşılır.
İslâm çok geniş bir kavramdır
ve kısaca "İhlâs, inkıyad ve teslimiyet" demektir. Teslimiyet ise üç türlü olur:
Ya kalben olur ki; bu kat'î inanç demektir. Veya dil ile olur ki; bu da
ikrardır. Ya da organlarla olur. Bunlar da ibadetlerdir. Bu üç şeklin en üstünü
kalb ile olanıdır. İşte İslâm'ın üç şeklinden biri olan kalbin teslimiyet ve
bağlılığına iman denilir. Matüridîler bu anlayıştan hareketle, imanla İslâm'ı
bir telakki etmişlerdir.[2]

İslâm inançları açısından da
iman ile İslâm bir kabul edilmiştir. Zira İslâm, şer'î hükümleri kabul etmek
manâsında boyun eğmektir. Bu da tasdikin hakikatıdır. Aynı şekilde İslâm'ın bir
zâhirî, bir de bâtınî yönü vardır. Bâtınî yönden inkıyad ve boyun eğmek tasdikın
kendisidir. Zâhirî yönden boyun eğmekse ikrar etmektir. Şu halde bir kimse
hakkında "mü'mindir, fakat müslüman değildir"; yahut "müslümandır, fakat mü'min
değildir" şeklinde bir hüküm doğru olmaz. Çünkü insanlar Hz. Peygamber zamanında
üç fırka üzerinde toplanmaktaydı: "Mü'min, münafık, kâfir. Bunlar arasında bir
dördüncüsü yoktur"[3]
Hz. Peygamber'in tebliğ etmiş
olduğu dine İslâm, o dinin mensuplarına "müslüman" adının bizzat Yüce Allah
tarafından verilmiş olması da mü'min ile müslüman arasında bir ayırım
yapılmadığını göstermektedir.[4]
İman ile İslâm'ın aynı mefhumlar olduğu Kur'ân'ın da ifade ettiği bir husustur.[5]
Şu halde "iman kalben tasdik etmek olup bâtınî bağlılıktan ibarettir. İslâm ise,
bu bâtınî bağlılığı dil ile ikrar ederek açıklamak ve İslâm'a âit hükümleri
kabul etmektir. Bu sebeple namaz kılmak ve zekât vermeyi İslâm'ın manâsı içine
sokmakta bir sakınca yoktur...[6]
Bu gerçek şu âyette açık bir şekilde dile getirilmiştir:
"... Daha önce ve Kur'ân'da,
Peygamber'in size şahid olması, sizin de insanlara Şahid olmanız için size
müslüman adını veren O'dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah'ın emirlerine
sarılın. O sizin sâhibinizdir. Ne güzel sahib ve ne güzel yardımcıdır!" (el-Hacc:
22/78).
Buna göre, "iman-İslâm" veya "mü'min-müslim"
kelimeleri arasında netice itibariyle bir fark yoktur. Ancak, Kur'ân-ı Kerim'in
bir yerinde "İslâm", "dış görünüş itibariyle müslüman olmak" anlamında
gelmektedir. Şöyle ki:
"Habibim! Bedevîler,
"inandık" dediler. De ki: "İnanmadınız ama İslâm olduk deyin (çünkü iman
gönülden olur... İslâm ise itaat ederek barışa girmek, savaşı "bırakmaktır.
Savaşı bırakmakla İslâm olup güvene girdiniz). Fakat henüz iman gönüllerinize
yerleşmedi; eğer Allah'a ve Peygamberine itaat ederseniz, işlediklerinizden bir
şey eksilmez..." (el-Hucurât: 49/14).
Müslim sözcüğü tekil olarak
yalnız iki âyet-i kerimede geçer.
"Îbrahim ne Yahudi idi ne de
Hristiyandı. Fakat o, doğruya yönelmiş bir müslim(müslüman)dı. Müşriklerden de
değildi" (Âlû İmrân: 3/67).
Başka bir âyette, Yûsuf(a.s.)'ın
Mısır'da büyük mülk ve nimetlere kavuştuktan sonra şöyle dua ettiği bildirilir:
"Rabbim! Bana mülk verdin, bana rüyaların tabirini öğrettin. Ey göklerin ve
yerin yaratıcısı! Dünya ve âhirette dostum Sen'sin. Benim canımı müslüman olarak
al ve beni salihlere kat" (Yusuf: 12/101).
Hz. İbrahim ve İsmail (a.s.)
Kâ'be-i Muazzama'nın temelini yükseltirken şöyle dua etmişlerdi:
"Rabbimiz! İkimizi de Sana
teslim olan (müslimeyn) kıl. Soyumuzdan da, Sana teslim olan bir ümmet meydana
getir" (el-Bakara: 2/128).
Müslim kelimesi pek çok âyette
çoğul olarak geçer. Bu arada Kur'ân-ı Kerim'de erkek müslümanlardan çokça söz
edildiği halde, kadınlardan söz edilmemesi bazı sahabe hanımlarının dikkatini
çekmiş ve Allah'ın Rasûlüne bu konuda başvuranlar olmuştur. bunun üzerine şu
âyet inmiştir:
"Müslüman erkeklerle
müslüman kadınlara, mü'min erkeklerle mü'min kadınlara, ibadete devam eden
erkeklerle ibadete devam eden kadınlara, sadık erkeklerle sadık kadınlara,
sabırlı erkeklerle sabırlı kadınlara, Allah'tan hakkıyla korkan erkeklerle
Allah'tan hakkıyla korkan kadınlara, sadaka veren erkeklerle sadaka veren
kadınlara, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlara, iffetlerini koruyan
erkeklerle iffetlerini koruyan kadınlara, Allah'ı çok zikreden erkeklerle,
Allah'ı çok zikreden kadınlara, şüphesiz ki Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat
hazırlamıştır" (el-Ahzâb: 33/35).
Râgıb el-Isfahanî'ye göre İslâm
iki kısma ayrılır: Birincisi, iman'ın daha aşağısındadır ki bu, dil ile
itiraftır. Yukarıda geçen âyette bu kasdedilir. İkincisi ise, imanın üzerindedir
ki, bu da dil ile itirafın yanında kalb ile itikad, fiil ile yerine getirme ve
Allah'ın tüm kaza ve kaderinde O'na teslimiyet göstermektir. Nitekim İbrahim
(a.s.)'a
"Rabbi: "Teslim ol"
buyurduğunda, "Âlemlerin Rabb'ine teslim oldum" demişti..." (el-Bakara,
2/131). Yine
"Allah katında din
İslâm'dır..." (Âl-u İmrân, 3/19)
"Kim İslâm'dan başka bir din
ararsa, bilsin ki (o din) ondan kabul edilmeyecek ve o, âhirette kaybedenlerden
olacaktır" (Âl-u İmrân, 3/85) âyetleri İslâm'ın ikinci türünü belirtir.[7]

Sa'd b.Ebi Vakkas'ın, babası
Sa'd'tan naklen haber verdiğine göre, Rasûlüllah (s.a.s.), (Sa'd da aralarında
oturmakta iken bir kaç kişiye dünyalık vermiş) Sa'd hâdiseyi şöyle anlatmıştır:

"Rasûlüllah (s.a.s.) onlardan
birine bir şey vermedi. Halbuki en çok beğendiğim o idi. Bunun üzerine ben:
- Ya Rasûlallah! Filanı niçin
kenara bıraktın? Vallahi ben onu iyi bir mü'nıin görüyorum, dedim. Rasûlüllah
(s.a.s.):
"Yahud müslim" dedi.
Biraz sustum. Sonra yine o zat hakkındaki bilgim galebe çalarak;
-Ya Rasulallah! Filanı niçin
kenara bıraktın? Vallahi ben onu iyi bir mü'min görüyorum, dedim. Rasulüllah
(sas):
"Yahud müslim" buyurdu.
Sonra yine o zat hakkındaki bilgim galebe çaldı. Ve;
?Ya Rasûlallah! Filanı niçin
bıraktın? Vallahi ben onu iyi mü'min görüyorum?, dedim. Rasûlüllah (s.a.s.)
tekrar:
"Yahud müslim" buyurdu
ve ilave ederek:
"Ey Sa'd! Ben -başkası benim
için daha makbul olduğu halde- bazan sırf bir adam yüz üstü Cehenneme atılır
endişesiyle ona bir şeyler veriyorum" buyurdular.[8]

Hadisin zahiri: "... De ki:
Siz iman etmediniz, bâri müslüman olduk deyin" (el-Hucurât, 49/14) ayetine
uymaktadır. Hadiste Rasulullah (s.a.s.), imanın İslâm'a nazaran daha özel
olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca, o şahsın münafık olmadığını, müslüman olduğunu
da belirtmiştir. Ona vermeyişinin sebebi ise, onun müslüman olduğunu bilmiş
olmasıdır. Rasûlüllah'ın esas gayesi, daha çok müellefe-i kulûb durumunda olan
kimselere bir şeyler vermek suretiyle onların kalblerini İslâm'a kazanmaktı.
Aynı zamanda "yahud müslim" sözü ile bir gerçeğe de işaret etmek istiyordu. O da
imanın bir kalb işi olduğu ve kalbde olana kolay kolay vakıf olunamayacağı, onun
için de "müslim" demenin daha uygun olacağı gerçeği idi. Aynı şekilde, bir
kimseyi överken onun bâtınî (iç) durumunu söylemekten sakınmak gerekir. Çünkü
insanın iç dünyasını yalnız Allah Teâlâ bileceğinden, insanın zâhirî durumuna
bakarak "müslim" demenin daha uygun olduğu dile getirilmek istenmiştir.[9]

Genel olarak Hz. Peygamber de
"iman" ile "İslam" veya "mü'min" ile "müslim" arasında ayırım yapmamıştır. Hattâ
aynı şeyi ifade etmek üzere söylenen hadislerde bazan "müslim", bazan da
"mü'min" kelimeleri kullanılmıştır.[10]

Müslümanın tanımı,
karakteristik özellikleri ve birbirlerine karşı nasıl olmaları gerektiği özetle
şöyle belirtilmiştir:
"Müslüman, diğer
müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir"[11]

"Kim bizim kıldığımız namazı
kılar, kıblemize yönelir ve kestiğimiz kurbanın etinden yerse, işte o
müslümandır."[12]

"Müslüman müslümanın
kardeşidir. Ona zulmetmez ve başkalarının zulmetmesine de razı olmaz..."[13]

"Bir müslümana küfretmek
fâsıklık, onu öldürmek ise küfürdür"[14]

"İslâm'a gir, kurtulursun"[15]

"Müslümanın müslümana kanı,
malı ve ırzı haramdır"[16]

"Müslümanın müslüman
üzerinde beş hakkı vardır: Selâmını almak, davetine icabet etmek, cenazesinde
hazır bulunmak, hastalandığı zaman ziyaret etmek ve aksırdığı zaman Allah'a
hamdederse "yerhamüke'llahü (Allah sana rahmet etsin)" demek"[17]

İman kalb işi olduğu halde,
İslâm daha çok imanın amel olarak dışarıya yansımasını ifade eder. Nitekim
Cibril hadisinde, iman tarif edilirken; "Allah'a, meleklere, kitaplara,
peygamberlere, kıyamet gününe, hayır ve şerrin Allahû Teâlâ'dan olduğuna
inanmandır" buyurulurken; İslâm'ın tarifinde, topluma ilân edilen ve amel olarak
yapılması gereken prensipler, yani İslâm'ın beş şartı sayılır: "İslâm,
Allah'tan başka hiç bir ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed'in Allah'ın rasûlü
olduğuna şehadet etmen, namazı kılman, zekâtı vermen, ramazan orucunu tutman ve
gücün yetiyorsa hac farizasını yerine getirmendir"[18]

"Müslüman, sevdiğini Allah
için seven, Allah'ı ve Rasûlü'nü her Şeyden çok seven ve Allah kendisine imanı
nasip ettikten sonra tekrar küfre dönmeyi, cehenneme yüz üstü atılmaktan daha
tehlikeli gören kimsedir"[19]

"Müslüman, diğer
müslümanların canına, malına ve namusuna saygı duyan kimsedir"[20]

"Bir müslümanın, din
kardeşine üç günden fazla dargın durması helâl olmaz"[21]

Hangi müslümanlık daha
hayırlıdır diyen birine Rasûlüllah (s.a.s.);
"Tanıdığın ve tanımadığın
herkese yemek ikram eder ve selam verirsin " cevabını vermiştir.[22]

Şu halde cömertlik ve Allah'ın
selâmının yayılması da İslâm'ın prensiplerinden ve müslümanların örnek
vasıflarındandır.
Kalbinde imanı olan her insan
aynı zamanda müslümandır. Fakat her müslüman mü'min olmayabilir. İslam'da asıl
olan iman ve amelin birlikte bulunmasıdır. İbadetler, insanlar arası
münasebetleri düzenleyen hükümler ve bunlara uymayanlar için öngörülen dünyevî
ve uhrevî müeyyideler bir bütün olarak alınır, birbirini tâmamlayacak şekilde
kişi ve toplum hayatında uygulamaya konulursa "İslâm'a gir, kurtulmuş
olursun" hadisinin haber verdiği gerçek ortaya çıkar.
İbadet ve muamelelerden
soyutlanmış, kalbteki bir imanın korunması güçtür. Aylarca veya yıllarca namaz,
oruç, zekât ibadetini tanımamış, günlük işlerinde İslâmî bir endişesi olmayan
bir kimsenin kalbi kararabilir ve İlâhî duygulara karşı duyarlılığını
kaybedebilir. Özellikle kendilerini amelden müstağnî görerek başkalarını irşad
etmeye çalışmanın çirkinliği Kur'an-ı Kerim'de şöyle belirtilir:
"Ey iman edenler!
Yapmayacağınız şeyi niçin söyleyip duruyorsunuz?" (es-Saff: 61/2).
"İnsanlara iyiliği emrediyor
da, kendi nefsinizi unutuyor musunuz? Oysa siz, kitabı da okuyorsunuz. Hiç
düşünmez misiniz?" (el-Bakara: 2/44).
Sonuç olarak müslüman; özü,
sözü ve işleriyle en doğru hareket eden, haksızlık yapmayan, daima her işin iyi
yanını görmeye ve almaya çalışan, dünyada her davranışının yazıcı melekler
tarafından tespit edildiğine inanan kimsedir.[23]






[1]
Bkz. el-Bakara: 2/112, 131-133; Âlu İmrân: 3/20, 83; en-Nisa: 4/125;
el-Mâide: 5/44; el-En'âm: 6/14; en-Nahl: 16/81-83; el-Hacc: 22/34; en-Neml:
27/44; Lokman: 31/22, es-Sâffât: 37/103; ez-Zümer: 39/54; el-Fetih: 48/16;
el-Cinn: 72/14.



[2]
bk. Matüridî, Kitabü't-Tevhîd, s. 398.



[3]
İmam A'zam, Fıkh-ı Ekber Aliyyü'l-Kari Şerhi, trc. Yunus V. Yavuz, s.
361-362.



[4]
Alû İmrân: 3/85; el-Mâide: 5/3, el-Hacc: 22/78; ez-Zâriyat: 51/35.



[5]
Yunus: 10/84; en-Neml: 27/81; ez-Zâriyât: 51/35 vd.



[6]
İmam A'zam, a.g.e., s. 363.




[7]
Râgıb el-İsfahanî, el-Müfredat, s. 351-352.




[8]
Buhârî, İman: 19; Müslim, İman: 236, 237.




[9]
İbn Kesîr, Tefsiru'l-Kur'âni'l-Azîm, IV, 219; Tecrîd-i Sarih tercemesi, I,
40.



[10]
bkz. Buhârî, İman: 20, 36; Nesâî, İman: 3, 4; Ebu Davud, Edeb, 47; Ahmed b.
Hanbel, Müsned, IV, 89, 90, 162.




[11]
Buhârî, İman: 4; Müslim, İman: 64, 65, 66; Ebu Davud, Cihad: 2; Tirmizi,
Kıyame: 52; Nesâî, İman, 8, 8.



[12]
Nesaî, İman: 9.




[13]
Buhârî, Mezâlim: 3.




[14]
Buhârî, İman: 36; Müslim, İman: 116.




[15]
Buhârî, Bed'ul Vahy: 6, Cihâd: 102, Tefsîru Sûre 3, 4; Müslim, Cihâd: 74;
İbn Mâce, Mukaddime, 10.




[16]
Müslim, Birr: 32; Ahmed b. Hanbel, III, 491.




[17]
Buhârî, Cenâiz: 2; Müslim, Selâm, 4-6; Tirmizî, Edeb: 1; İbn Mâce, Cenâiz:
1; Ahmed b. Hanbel, II, 332, 372, 412, 540.




[18]
Buhârî, İmân, 34, 37, Şehâdat: 26, Tefsîru Sûre: 31/2; Müslim, İmân: 5, 7,
8; Ebû Dâvud, Sünne: 16; Tirmizî, İmân: 4.




[19]
Nesâî, İmân: 3, 4.




[20]
Ahmed b. Hanbel, a.g.e., II, 491.




[21]
Buhârî, Edeb: 57; Müslim, Birr: 23, 25; Ebu Davud, Edeb: 47; Tirmizi, Birr:
21, 24; İbn Mace, Mukaddime: 7; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., I, 176.




[22]
Buhârî, İman: 6, 20; Müslim, İman: 63; Nesaî, İman: 12.





[23]
Ahmed Güç, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/380-383.

İSLÂM... İslâm ve Türevleri
İslâm Kelimesinin Lügat Manaları
İslam Kelimesinin Menşei
İslâm Kelimesinin Anlamları
İslâm Kelimesinin Şer'î Anlamıyla Kazandığı Genişleme 1. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Verdiği Tarifler
2) Tefsir, Kelâm ve Dil Alimlerinin, Asıl Lügavî Mânâlara Verdikleri Şer'î anlamlar
?SLM? Kökünden Türeyen İsimler
Din Olarak İslâm
Kur'ân-ı Kerim'de İslâm Kavramı
Hadis-i Şeriflerde İslâm Kavramı
İslâm; Bütün Varlıkların Dini
İslâm'ın Zıddı; Câhiliyye.
İslâm'ın Temel Özellikleri
İhlâs
Şirk
Küfr
Cahiliyye
Asli Kaynaklar
Fer'i Deliller
İslâm'ın Bölümleri
İslami Esaslar
İslâm Din 'nin Gayesi ve Hükümleri
İslâm Dini'nin Hükümleri
a- İman  (İtikadî hükümler)
b- Amel
c- Ahlâk
d- Hukuk (Muâmelât, Ukuubât)
İslam'ın Genel Özellikleri
İslâm'ın, Önceki Peygamberlerin Şeriatlarıyla İlişkisi
İslâm'ın Rükûnları/Temelleri
İslam'ın Tebliği
İslam'ı Hayata Hâkim Kılmak.
İSLÂM'IN ŞARTLARI
MÜSLİM-MÜSLÜMAN..
İslâm'a İnanıp Teslim Olan Kimse; Müslim/Müsliman. Müslim Kelimesi ve Türevleri
Müslim Kelimesinin Anlam Sahası
Selâm-Müslim Bağlantısı
Mü'min ve Müslim
İslâm'a Teslim Olmanın Boyutları
Müslim'in Özellikleri
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar
İSLÂMCILIK..
İSLÂM FELSEFESİ
Tabiat Felsefesi
A- Tabiiyyun (Natüralistler-Doğa felsefecileri)
B- Maddeciler (Dehriyyûn, materyalistler)
C- Bâtinilik.
D- İhvanü's-Safâ. (Temiz Kardeşler-İslâm Ansiklopedistleri)
E- Meşşâilik