Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
İSRAİLOĞULLARI
İSRAİLOĞULLARI 
 
İSRAİLOĞULLARI 
 
 
 
Hz. Ya'kub (a.s)'ın oniki oğlunun 
soyundan gelenler. İsrail, Hz. Ya'kub'un lakabıdır. İsrail (yasız); İsrail 
(yasız, hemzesiz); İsrayıl (hemzenin yâ'ya dönüşmesiyle); İsrael (hemzenin 
fethiyle); İsrail (hemzenin esresiyle) şeklinde de okunur. İbranîcede bunun 
manası safvetullah veya Abdullah demektir. Bu ünvanda Yahudileri imana bir 
tahrik vardır ki, anlamı şu olur: Ey Allah'ın güzide bir kuluna tevrat ehli! 
Allah'ın size olan nimetlerini hatırlayın... (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini 
Kur'ân Dili, I, 334). 
 
Ya'kub soyundan gelenlere veya diğer 
bir deyimle, İbranilere benu İsrail yani İsrailoğulları denir. İshak oğlu 
Ya'kub'un en büyük oğlu "Judo veya Yahuda"dır. Hz. Ya'kub'un oniki oğlu ve 
soyuna benu İsrail (İsrailoğulları) denildiği gibi, Yahuda'nın ismine izafeten 
Yahud de denirdi. Yahudi ülkesinin sakinlerine de Yahudi denilmiştir. Bu ırk her 
ne kadar Hz. İbrahim'e dayanıyorsa da, teşkilatçısı ve en büyük peygamberi 
İsrailoğullarının kurtarıcısı Hz. Musa'dır. Hz. Musa'ya inanan, bağlanan 
anlamına İsrailoğullarına Musevî de denilir. 
 
Eski Ahit ve tarihî vesikalar, 
İsrailoğullarının da İbraniler gibi geçirdikleri kıtlık yıllarında, Hz. Yusuf'un 
daveti üzerine Mısır'a gittiklerini yazmaktadır. Bu konuda "Tabutü'l Ahd" ve 
"Hamursuz" adı verilen iki kült, dinler tarihi açısından önemli olan büyük 
delillerdir. 
 
Kur'an-ı Kerîm'de İsrailoğullarıyla 
ilgili çok sayıda ayeti kerîme vardır. Kısaca değinecek olursak; deniliyor ki, 
kâhinler, Firavun'a, saltanatının yıkılacağını ve İsrailoğullarından bir çocuğun 
eline geçeceğini haber verdiler. Firavun da çoğalmamaları için erkek 
çocuklarının öldürülmesini emretti. Ağır işlere koşulmaları sebebiyle ihtiyarlar 
arasında ölüm çoğaldı. Kıpti reisleri Firavun'a çıktılar ve şöyle dediler: 
İsrailoğullarının yaşlıları arasında ölüm arttı. Sen ise küçüklerini 
öldürüyorsun; sonra işler başımıza kalacak, hizmet için bizden başkası 
kalmayacak. Bunun üzerine Firavun bütün İsrailoğulları yok olmasın diye 
çocukların bir sene öldürülüp, bir sene bırakılmalarını emretti. 
 
Allah Teâlâ Firavun'un, 
İsrailoğullarına karşı zulmü ve çocuklarını öldürüşüne şöyle işaret etmektedir: 
"Sana Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını, iman edecek bir zümrenin 
faydalanması için gerçek olarak okuyacağız. Firavun Mısır'da baş kaldırmış, 
halkını fırkalara bölüp bölüp kendisine bağlamıştı. Onlardan bir zümreyi ezmek 
istiyor, bunların oğullarını boğazlatıyor, kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü 
o, fesatçılardandı. Biz ise istiyorduk ki; yeryüzünde o ezilmekte olan 
mustaz'aflara lütfedelim, onları hayırda önderler yapalım ve kendilerini Firavun 
mülkünün mirasçıları yapalım" (el-Kasas, 28/3-5). 
 
Bir gün Hz. Musa, kavga eden iki adam 
gördü. Birisi, kavmi olan İsrailoğullarından, diğeri ise Firavunun kavmindendi. 
Benu İsrail'den olan Musa (a.s)'dan yardım istedi. Musa (a.s) da ona yardım etti 
ve hasmına bir yumruk vurdu ki, adam ölüverdi. Musa (a.s) bu yaptığından pişman 
oldu ve bunu şeytanın işlerinden bir iş olarak gördü. Yaptığı işten dolayı 
Rabbinden af dileyip yalvardı. Zâlimlere bir daha yardımcı olmayacağını söyledi. 
Allah da tövbesini kabul edip onu bağışladı. Allah (c.c) bu olayı şöyle 
anlatıyor: "Musa, halkının gaflet üzere bulunduğu bir sırada şehre girdi de, 
orada birbirleriyle dövüşen iki adam buldu. Birisi kendi taraftarlarından, 
diğeri de düşmanlarındandı. Taraftarlarından olana adam, düşmana karşı Musa'dan 
yardım istedi. Bunun üzerine Musa, ona bir yumruk atıp öldürdü. Ve "bu şeytanın 
işindendir. O, gerçekten şaşırtıcı apaçık bir düşmandır" dedi. Hz. Musa, 
"Rabbim, doğrusu ben cidden kendime yazık ettim. Artık günahımı bağışla." dedi. 
Bunun üzerine Allah da onu bağışladı. Çünkü O, Gafurdur, Rahimdir. Yine Musa 
dedi: "Rabbim, bana olan ihsanın (bağışlaman) hakkı için artık suçlulara asla 
yardımcı olmayacağım" (el-Kasas, 28/15-17). Peygamberlerin masum (suç işlemez) 
olduğu İslâm inancının gereğidir. Hz. Musa'nın adam öldürmek suretiyle peygamber 
olarak günah işlediği söz konusu değildir. Zira Kur'an'daki açıklama ve anlatıma 
göre Musa adama düşmanlığını önlemek için vurmuştur. Lugatte "vekz" elin 
tamamiyle vurmak demektir. Musa ona öldürmek kastıyla vurmadı. Ayrıca Musa 
düşmanına vurduğu zaman ne bir Nebî ne de bir Resuldu (Kur'an'da Peygamberler ve 
Peygamberlerimiz, A. Abdulfettah et-Tabbare, terc. A. Rıza Temel- Yahya Alkın, 
s. 261). 
 
İsrailoğullarının Hz. Musa ile 
çıkışlarını ve Kızıldenizi geçişlerini ise Kur'an şöyle anlatıyor: "Musa'ya: 
kullarımı yola çıkar. Çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik. Firavun da 
şehirlere toplayıcılar gönderdi. Onlara şöyle dedi: Şüphesiz ki, bunlar 
(İsrailoğulları önemsiz bir topluluktur. Böyle iken onlar bizi 
öfkelendiriyorlar. Biz ise uyanık bir cemaatız." Bu suretle Firavun ve kavmini 
bostanlardan, akar sulardan, hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. İşte 
çıkarışımız böyle oldu. Ve İsrailoğullarını onlara mirasçı kıldık. Derken 
Firavun ve taraftarları güneş doğarken onların arkalarına düştüler. Ne zaman ki 
iki ordu birbirine girdi, Musa'nın ashabı dedi ki; "Muhakkak erişilip 
yakalandık. Musa 'hayır' dedi. "Şüphesiz ki, Rabbim benimle beraberdir. O, beni 
selâmet yoluna iletecektir. " Bunun üzerin Musa'ya; "Asanı denize vur, " diye 
vahyettik. Vurunca derhal deniz yarıldı. Her parçası kocaman dağ gibi oldu. 
Ötekileri de (Firavun ve ordusunu) buraya yanaştırdık. Musa ile beraberinde olan 
kimseleri toptan kurtardık. Sonra diğerlerini suda boğduk. Bunda elbette bu 
ibret vardır. Fakat onların çoğu iman etmiş değildi" (eş-Şuarâ, 26/52-67). 
 
Nihayet Hz. Musa (a.s) yahudilerin 
Alemlerin Rabbi olan Allah'tan başka bir ilâh istemeleri karşısında hayretini 
gizleyemedi. Çünkü Allah, onları ihsanına mazhar etmiş, kendi zamanlarındaki 
bütün milletlere karşı üstün kılmıştı. Kur'an bu olayı şöyle nakleder: 
 
"İsrailoğullarını denizden geçirdik. 
Denizi geçince, putların önünde tapınan bir kavme rastgeldiler. Dediler ki; "Ya 
Musa, onların nasıl tanrıları varsa sen de bize öyle bir tanrı te'min et." 
(Musa) dedi: "Siz cidden cahil bir kavimsiniz... Şüphe yok ki, bunların içinde 
bulundukları din, helâke mahkumdur. İbadet diye yapmakta oldukları nesne de 
boşunadır. Dedi ki: "İlâh olarak, Allah'tan başkasını mı arayacakmışım size? 
Halbuki, O sizi alemlere üstün kılmıştır" (el-A'raf, 7/138-140). 
 
İsrailoğulları Kızıl Denizi geçtikten 
sonra susadılar, kavurucu sıcaktan rahatsız oldular. Bu durumlarını Hz. Musa'ya 
arz ettiler. Bu durumu Kur'an-ı Kerim şöyle anlatır: "Biz onları onikiye yani o 
kadar torunlara, kabileye ümmetlere ayırdık. Tih çölünde) susayan kavmi Musa'dan 
su istediği zaman; "Asanı, taşa vur", diye vahyettik de, ondan oniki pınar 
kaynayıp aktı. İnsanların her kısmı su içecekleri yeri belledi. Onları 
üstlerindeki bulutla gölgelendirdik. Onlara kudret helvasıyla bıldırcın eti 
indirdik; size rızık olarak verdiklerimizin en temiz ve güzellerinden yiyiniz 
dedik. Onlar bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlar" (el-A'raf 
7/160). 
 
Mısırlılarla beraber yaşamaları 
sebebiyle İsrailoğullarının kalplerinde putperestlik iyice kök salmıştı. Bunun 
en belirgin görüntülerinden biri de altın buzağıya tapmalarıdır. Mısırlılar ilâh 
diye taptıklar buzağılar ölünce onları mumyalar ve Serabyom denilen yerde özel 
kabirlere gömerlerdi. 
 
İsrailoğullarından olan ve Kur'an-ı 
Kerîm'in Sâmirî diye adlandırdığı dessas ve hileci bir adam bu durumu istismar 
etti. Bir buzağıyı meydana getirip dedi ki; "Su gördüğünüz Altın buzağı, sizin 
ve Musa'nın ilâhıdır. Fakat Musa onu burada unuttu. Onunla buluşmak için uzun 
zaman sizi terketti." Bu hadise de Kur'an'da şöyle anlatılır: 
 
"Biz senden sonra kavmini imtihan 
ettik. Samirî onları saptırdı. Musa, öfkeli ve tasalı olarak derhal kavmine 
döndü. "Ey kavmim, " dedi. "Rabbiniz size güzel bir vaad ile söz vermedi mi? 
Yoksa ayrılışımın üzerinden sizce çok zaman mı geçip uzadı? Yahut Rabbinizden 
size bir gazap vacip olmasını mı istediniz de bana olan va'dinizden ayrıldınız?" 
Dediler ki; "biz sana verdiğimiz sözden kendimize malik olarak caymadık. Fakat 
biz, o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiştik de onları ateşe 
atmıştık. Sâmirî de kendi ziynetini böyle atmıştı. " Hulasa; Sâmirî, böğüren bir 
buzağı heykeli döküp çıkartmıştı. Gerek o, gerek avenesi, iste sizin de, 
Musa'nın da ilâhı budur; fakat Musa unuttu, demişlerdi. Bilmiyorlar mıydı ki; o 
buzağı hiç bir söze mukabele edemiyor, onlara ne bir zarar ne de bir fayda 
vermek kudretine sahip olamıyordu. " And olsun Hârun onlara daha evvel; "Ey 
kavmim, siz bu buzağı ile ancak imtihana çekildiniz. Sizin hakiki Rabbiniz çok 
esirgeyen Allah'tır. Haydi bana tabi olun, bana itaat edin " demişti. Onlar ise; 
"Biz, demişlerdi, Musa bize dönüp gelinceye kadar o buzağıya tapmakta devam 
etmekten katiyyen ayrılmayacağız." Musa dönüşünde dedi ki, "Ey Hârun, bunların 
saptığını gördüğün zaman bana tabi olmandan seni alıkoyan neydi? Sen emrime 
isyan mı ettin?" Hârun:"Ey anamın oğlu, sakalımı başımı tutma. Gerçekten ben 
senin İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın sözüme bakmadın diyeceğinden 
korktum" dedi. Musa, "Ya senin zorun ne idi ey Sâmirî?" Dedi. O da şöyle dedi: 
"Ben onların görmediklerini gördüm. Binaenaleyh, elçinin izinden bir avuç toprak 
alıp onu erimiş mücevheratın içine attım. İşte böyle bunu bana, nefsim hoş 
gösterdi. " Musa şöyle dedi: Haydi defol git! Çünkü senin hayatın boyunca 
nasibin "benimle temas etmeyin " demendir. Sana, senin için şüphesiz 
vazgeçilemeyecek bir ceza günü dahi vardır. üstüne düşüp taptığın tanrına bak. 
Biz, onu cayır cayır yakacağız, sonra onu parça parça edip denize atacağız" 
(Tahâ, 20/85-97). 
 
Kur'an-ı Kerîm İsrailoğullarından şu 
başlıklarla ifade edilebilecek şekilde uzun uzun bahsetmektedir: 
İsrailoğullarının üzerlerine dağın kaldırılması (el-Bakara, 2/63-64); 
İsrailoğullarının Arz-ı mukaddese girmekten menedilmesi (el-Mâide, 
5/20-22-2426); İsrailoğullarının hezimete uğraması ve tabut'un ellerinden 
alınması (el-Bakara, 2/58-59); İsrailoğullarının bir hükümdar istemesi 
(el-Bakara, 2/246): İsrailoğullarının sapıklığı (en-Nisâ, 4/160-161); 
İsrailoğullarının İsa'ya olan düşmanlıkları (en-Nisâ, 4/157). 
 
Ahmet YAŞAR



