Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Firavun ve İsrâiloğulları
Firavun ve İsrâiloğulları 
 
Firavun ve İsrâiloğulları 
 
 
 
Mısır'da hâkim sınıf kıptîler olmasına 
rağmen, İsrâiloğulları ülkenin ticaret ve zenaatinde önemli rol oynuyorlardı. Bu 
durum, Firavun'u etnik temizlik yapmaya itti. O kadar ki, kabilenin tüm erkek 
çocuklarını daha doğar doğmaz boğazlayarak, bilinçli bir etnik temizlik 
politikası uyguladı. Ağır işlere koşulmaları sebebiyle ihtiyarlar arasında ölüm 
çoğaldı. Kıpti reisleri Firavun'a çıktılar ve şöyle dediler: İsrailoğullarının 
yaşlıları arasında ölüm arttı. Sen ise küçüklerini öldürüyorsun; sonra işler 
başımıza kalacak, hizmet için bizden başkası kalmayacak. Bunun üzerine Firavun 
bütün İsrailoğulları yok olmasın diye çocukların bir sene öldürülüp, bir sene 
bırakılmasını emretti. 
 
Allah Teâlâ, Firavun'un 
İsrâiloğullarına karşı zulmü ve çocuklarını öldürüşüne şöyle işaret etmektedir: 
"Sana Musa ile Firavun'un haberlerinden bir kısmını, iman edecek bir zümrenin 
faydalanması için gerçek olarak okuyacağız. Firavun Mısır'da baş kaldırmış, 
halkını fırkalara bölüp kendisine bağlamıştı. Onlardan bir zümreyi ezmek 
istiyor, bunların oğullarını boğazlatıyor, kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü 
o, fesatçılardandı. Biz ise istiyorduk ki; yeryüzünde o ezilmekte olan 
mustaz'aflara lutfedelim, onları hayırda önderler yapalım ve kendilerini Firavun 
mülkünün mirasçıları yapalım." (28/Kasas, 3-5) 
 
Bu ortamda Allah bir çocuğu bu 
soykırımdan kurtardı (28/Kasas, 3-13) ve Firavun'un eliyle onu büyüterek 
kendisine peygamberlik verdi. Allah, mustaz'af durumda olan bu kavme luftetmek, 
onları önderler yapmak, Firavun mülküne mirasçı kılmak üzere içlerinden biri 
olan Hz. Musa'yı, yoldan çıkmış, azgın, zâlim Firavun ve adamlarına elçi olarak 
gönderdi (28/Kasas, 5-32; 20/Tâhâ, 24-43). Allah, Hz. Musa'ya kardeşi Harun'u 
da yardımcı olarak verdi ve Mısır'a, Firavun'a ve köleleştirilmiş halkına 
tebliğini sunmak üzere gönderdi (20/Tâhâ, 29-36, 47, 48). Firavun'un bütün 
azgınlığına rağmen yumuşak sözlerle hitabına başlayan Hz. Musa, Firavun'dan 
İsrâiloğullarını serbest bırakmasını istedi (20/Tâhâ, 44, 47; 26/Şuarâ, 17). Hz. 
Musa onlara apaçık âyetlerle geldiği halde Firavun yalanladı ve ilk atalarından 
böyle bir şey işitmediğini, Musa'nın kendilerinin örnek dinlerini değiştirmek 
için gelmiş bir sihirbaz olduğunu ve yeryüzünde fesad çıkarmaya çalıştığını 
söyledi (20/Tâhâ, 63; 28/Kasas, 36; 40/Mü'min, 26). Yine Hz. Musa ve Hz. 
Hârun'un davetine karşılık Firavun, onları nankörlükle suçladı, tehdit ve 
alaylarından sonra onları ülkesinin en iyi sihirbazlarıyla yarıştırdı (26/Şuarâ, 
19; 20/Tâhâ, 44-76; 28/Kasas, 36, 39). 
 
Hz. Musa, bir taraftan Firavun ve 
ileri gelen adamlarıyla mücadele ederken, diğer taraftan da İsrâiloğullarını 
eğitmeye, onları Firavun ile olan mücadeleleri için hazırlamaya çalışıyor, 
yalnız Allah'a dayanmalarını istiyordu (10/Yûnus, 84-87). Hz. Musa'nın sabır 
tavsiyelerine karşı İsrâiloğulları yeterli mücadeleyi vermeden hemen 
kurtarılmaları gerektiğini düşünüyorlar, "inandık" diyerek Musa peygamberin 
yanında olduklarını söylemelerinin kurtuluşları için yeterli olduğunu 
sanıyorlardı. "Sen bize gelmeden önce de işkence ediliyordu, sen geldikten 
sonra da." diyorlardı (7/A'râf, 128-129). 
 
Firavun'un zulmünden korkan 
İsrâiloğullarından ancak küçük bir grup Hz. Musa'ya inandı (10/Yûnus, 83). Zaten 
Firavun da onları pek adam yerine koymuyordu (26/Şuarâ, 54-55). Ama yine de 
onlar kendilerini doğru yola iletmeyen, kendilerini küçümseyen Firavun'un emrine 
uymuşlardı. Firavun'un gözünde onlar bir hiçti, kendisi Mısır'ın tek hâkimi 
(43/Zuhruf, 51), yeryüzünde büyük bir yere sahip (28/Kasas, 4; 29/Ankebut, 39), 
insanları korkutacak, sindirecek gücü olan (10/Yûnus, 83; 26/Şuarâ, 54-56), 
bundan dolayı da tuğyan etmekten geri durmayan 20/Tâhâ, 24-43) biriydi. Tüm bu 
özellikleriyle Firavun, onları doğru yola götüremezdi ve de götürmedi, sapıklığa 
itti (20/Tâhâ, 79). Fakat Firavun bunu yaparken, dünyadaki tüm sapık azgınların 
yaptığı gibi doğruluk(!) adına yapıyordu. Bir konuşmasında şöyle diyordu: 
"Ben size ancak doğru gördüğüm yolu gösteriyorum ve sizi ancak doğru yola 
götürüyorum." (40/Mü'min, 29). 
 
Onun yaptığı zorbalık, zulüm, azgınlık 
ve tuğyan, halkının yüce menfaatleri için gerekliydi, kendisi son derece iyi 
niyetli(!) olduğu halde, Hz. Musa ve yanındakiler bunu anlamıyordu. O, Hz. 
Musa'nın dâvetine anlam veremiyor ve "Ey Musa, sanıyorum ki sen 
büyülenmişsin" diyordu. Firavun'un bu sözüne Hz. Musa'nın karşılığı gayet 
açık ve çıldırtıcıydı: "Ey Firavun, ben de seni mahvolmuş olarak görüyorum." 
(17/İsrâ, 101, 102). Firavun, Hz. Musa'nın kendisine karşı bu rahat konuşması 
karşısında bir gün sinir krizi içinde "bırakın beni, şu Musa'yı öldüreyim de 
o gitsin Rabbini çağırsın da kurtulsun" (40/Mü'min, 26) diye bağırmıştı. Ama 
onu öldürmek hesaplarına gelmediği için öldürmediler. Allah'ın hesabı ise 
herkesin hesabını kuşatacak kadar güçlü ve kapsamlıydı. Onların hesapları ise 
çok zayıf ve basitti (7/A'râf, 183; 40/Mü'min, 25; 4/Nisâ, 76). 
 
Hz. Musa, yıllarca süren 
çalışmalarıyla İsrâiloğulları içinde sabreden (direnen) bir topluluk oluşturmaya 
muvaffak oldu (10/Yûnus, 85-86). Ve beklenen an geldi. Allah'ın "kullarımı 
geceleyin yürüt, Firavun'un yetişmesinden korkma!" (20/Tâhâ, 77) emriyle Hz. 
Musa kavmini Mısır'dan çıkarttı. İsrâiloğullarının Hz. Musa ile çıkışlarını ve 
Kızıldeniz'i geçişlerini Kur'an şöyle anlatıyor: "Musa'ya: 'Kullarımı yola 
çıkar, çünkü takip edileceksiniz, diye vahyettik. Firavun da şehirlere 
toplayıcılar gönderdi. Onlara şöyle dedi: 'Şüphesiz ki, bunlar (İsrâiloğulları) 
önemsiz bir topluluktur. Böyle iken onlar bizi öfkelendiriyorlar. Biz ise uyanık 
bir toplumuz.' Bu suretle Firavun ve kavmini bostanlardan, akar sulardan, 
hazinelerden ve şerefli makamlardan çıkardık. İşte çıkarışımız böyle oldu. Ve 
İsrâiloğullarını onlara mirasçı kıldık. Derken Firavun ve taraftarları güneş 
doğarken onların arkalarına düştüler. Ne zaman ki iki ordu birbirine girdi, 
Musa'nın ashâbı dedi ki; 'muhakkak erişilip yakalandık.' Musa 'hayır' dedi. 
'Şüphesiz ki Rabbim benimle beraberdir. O, beni selâmet yoluna iletecektir.' 
Bunun üzerine Musa'ya; 'Asanı denize vur' diye vahyettik. Vurunca derhal deniz 
yarıldı. Her parçası kocaman dağ gibi oldu. Ötekileri de (Firavun ve ordusunu) 
buraya yanaştırdık. Musa ile beraberinde olan kimseleri toptan kurtardık. Sonra 
diğerlerini suda boğduk. Bunda elbette bir ibret vardır. Fakat onların çoğu iman 
etmiş değildi." (26/Şuarâ, 52-67). 
 
Daha dün havasından yanına 
varılamayan, yeryüzünün büyük tâğutu, kendisini halkının tek ilâhı gören, 
yeryüzünde büyüklük taslayan, hiç ölmeyeceğini sanan Firavun, şimdi boğuluyor ve 
daha önce hiç değer vermediği Musa ve Harun'un Rabbine iman ettiğini, O'ndan 
başka ilâh olmadığını ve artık O'na teslim olduğunu söylüyordu (10/Yûnus, 90; 
26/Şuarâ, 53-66; 7/A'râf, 134, 137). 
 
Allah onu ve askerlerini ateşe çağıran 
önderler olarak yakaladı, denizde boğdu ve kıyamete kadar da adlarının lânetle 
anılmasını sağladı. Kıyamet günüyse onlar çirkinleştirilmiş ve kovulmuş 
kimselerden olacaklardır (28/Kasas, 39-42). 
 
 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.