Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Peygamberimizin Risâletten Önceki İ'tikâfı

Peygamberimizin Risâletten Önceki İ

Peygamberimizin Risâletten Önceki İ'tikâfı:

Hacc sûresi 25-26. âyetlerin
üslûbundan anladığımıza göre i'tikâf bir "tevhid geleneği"dir. Bilindiği gibi
hemen hemen bütün tarihî vesikalar peygamberimizin ilk vahyi aldığı sırada bir
tür i'tikâf halinde olduğunu haber vermektedir. Peygamberimiz, Hira'dan kendi öz
benliğindeki ve kâinattaki âyetlere hikmetli bir şekilde bakmaya çalışıyordu.
Kişinin kendini herşeyi ile ibâdete vermesi demek olan i'tikâf uygulamasını
Peygamberimizin her Ramazan ayının son on gününde yaptığı bilinmektedir.
Rasûlullah'ın peygamberlikten önce de Hira mağarasında başvurduğu bu arınma
yöntemi, anlaşıldığı kadarı ile tevhid dini İslâm'ın evrensel nitelikte bir
örfüdür.
Peygamberimizin Hira'daki
hakikat arayışından hareketle, i'tikâfın mecâzî olarak, kendi benliklerimizdeki
ve dışımızdaki Allah'ın beyyinelerini görmek, düşünmek, ibret nazarı ile kâinatı
incelemek anlamına gelebileceğini söyleyebiliriz. Geceleyin durup gökyüzüne
bakmak, yıldızların yaratılış hikmetlerini düşünmek, denizleri, okyanusları,
yağmur yüklü bulutları ibret nazarı ile görmeye çalışmak da bir tür i'tikâf
ibâdetidir. Çünkü bunların tahlilini yapmak için bir tür "Hira hazırlığı" yapmak
gerekmektedir. Yani derin bir tefekkür, derin bir gönül verme lâzımdır, öyle
yüzeysel bir şekilde olmaz i'tikâf ibâdeti. Hele hele teknoloji ile kirlenmiş,
binaları ile gökyüzünü örtmüş şehirlerde hiç de kolay değildir. Bunun için
sahici yerler, Rabbimizin yarattığı şekilde temâşâmıza hazır bekleyen yerler
bulmak gerekir. Öyle bozguncu ve çokça zâlim olan insanoğlunun ifsâd ettiği
mekânlarda i'tikâf ibâdeti tam olarak yerine getirilmez. Çünkü zâlim ve bozguncu
insanların ellerinin değdiği âfâkî âyetler üzerinde kara bulutlar vardır, sis
perdesi vardır. Önce "kevnî âyetler" üzerindeki toz bulutlarının kalkması
gerekmektedir.
Kısaca, Peygamberimizin Hira'da
yaptığı gibi, belli bir süre, hayatın velvelelerinden uzakta kalıp, Nebevî
âyetlerin kaynağı Kur'an ile, kâinatın her bir köşesine serpiştirilmiş sayısız
âfâkî âyetler ile ve uzağa gitmeye gerek duyurmayan özbenliğimize yerleştirilmiş
enfüsî âyetler arasında uyumu yeniden kurmak, irtibatı yeniden hatırlamak
gerekmektedir. Allah'ın başları döndürecek geniş ufuklarında yarattığı
âyetlerden algı alanımıza ve idrâk sahamıza inmiş olanlarını düşünmek, onlarla
ilgili hikmetli tefekkürlere dalmak, kendi özbenliğimizde yer alan burhanlara
durup, yeniden bir göz atmak, tefekkürü Kur'an'ın âyetlerinin rehberliğinde
yapmak bir ibâdettir.
Fakat dalıp kalmak, boğulmak
doğru değildir. Çünkü i'tikâfın amacı, dünya hayatından, nimetlerinden kopmak
değildir. Dünya hayatının fitnelerine karşı mânevî hazırlık yapmak, yeniden dışa
dönük mücâdeleye devam etmektir. Meselâ Hira'da vahyi kuşanan Peygamberimiz,
hemen aşağıya inerek halkın arasına katılmıştır. Toplumun kendisine gelmesini
fildişi kulesinde beklememiştir. O inzivâyı değil; i'tikâfı, bize sünnet olarak
bırakmıştır. Çünkü inzivâ, bireysel iç arınışı temsil ederken; i'tikâf, ferdi de
kurtaran toplumsal arınmayı temsil etmektedir. İnzivâda fert, ipek böceğinin
durumuna düşebilmektedir. Yani inzivâ ile bireysel arınış yöntemini
benimseyenler, ipek böceğine benzemektedirler. Çünkü onlar ortaya bir büyük
değer/ipek çıkarayım derken, böcek gibi "kendi hapishânelerinin duvarcı ustası
durumuna düşme handikapı" ile yüzyüze kalakalırlar. Bir tür şuursuz intihar
yani. Oysa i'tikâf, halkın içinde kalıp yaşadıkları kirliliklerden hicret etmeyi
gâye edinen şuurlu bir arınma yöntemidir.