Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Peygamberleri Maddeten ve Mânen Öldürmek. Müşriklerin Peygamberlere Karşı Tavırları

Peygamberleri Maddeten ve Mânen Öldürmek


Peygamberleri Maddeten ve Mânen Öldürmek


Müşriklerin Peygamberlere Karşı Tavırları:


Allah, yeryüzündeki herhangi
bir toplumu imtihan edeceği zaman, rahmeti icabı hemen azab etmez; önce onlara
içlerinden bir peygamber tâyin eder. ?Sizi uyarması için içinizden bir adam
aracılığıyla Rabbinizden size bir zikr (hatırlatma) gelmesine şaştınız mı??
(7/A'râf, 69) Allah'ın o kavim içerisinden, onlarca çok iyi bilinen birini
peygamber seçmesi, müşriklerin peygamber hakkındaki kimlik itirazlarını önler.
Âyetlerde peygamberlerin kim olduğu, nereden geldikleri hakkında müşriklerce
ileri sürülen itirazlara rastlanmaz. Eğer bu elçi dışarıdan gelen biri olsaydı,
müşriklerin itirazlarının daha da çeşitleneceği görülürdü.
Her şeyden önce dışarıdan gelen
bu peygamberin, kendini topluma tanıtması, onların güvenini kazanması gerekirdi.
Ancak daha sonra vahyi anlatabilirdi. ?Ben sizin için emîn/güvenilir bir
nasihatçiyim.? (7/A'râf, 68) ?Ey Sâlih, sen bundan önce, bizim aramızda
ümit beslenen bir kişi idin.? (11/Hûd, 62) Ayetlerde işaret edildiği gibi
peygamberler, bulundukları toplum içerisinde kendilerini kabul ettirmiş emin
kişilerdi. Fakat Allah'ın onları peygamber seçip vahyini indirmeye başlamasıyla
birlikte, bu emin kişilerin toplumdan tecrit edilerek dışlandıklarını ve ağır
hakaretlere mâruz kaldıklarını görmekteyiz. ?Doğrusu seni yalancılardan
sanıyoruz.? (26/Şuarâ, 185) ?Hayır, o yalancı şımarığın biridir?
(54/Kamer, 25) ?Biz senin beyinsiz olduğunu görüyor ve seni yalancılardan
sanıyoruz.? (6/En'âm, 66)
Sapık toplumların, işlerine
gelmediği anda tertemiz peygamberleri karalamaya çalışmaları vahye karşı
aldıkları şiddetli tavırlardandır. Müşrikler, bu iftiralarına toplumu
inandırabilmek için vahiyden önce, doğru sözlü ve güvenilir olan peygamberlerin,
kâhin, sihirbaz ve şâirler gibi cinlere karışıp mecnunlaştığını ileri
sürmüşlerdir. ?Kâfirler: ?Bu apaçık büyücüdür' dediler.? (10/Yûnus, 2)
?Cinlenmiş bir şâir...? (37/Saffât, 36) Bu saldırılarla müşrikler,
peygamberin toplumdaki insanlarla muhatap olup onları vahyî doğrultuda
değiştirmesini önlemek istemişlerdi. Böylece zâlim beşerî sistemlerinin
oluşturduğu sosyal düzenleri muhafaza edip statükolarını koruyabileceklerdi.
Müşriklerin bu benzetmelerine Allah şiddetle karşı koyar. ?Rabbinin nimeti
sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnun.? (52/Tûr, 29) ?Biz ona şiir
öğretmedik, ona yakışmaz da.? (36/Yâsin, 69)
Müşrikler, toplumu vahiyden
uzak tutabilmek için değişik metotlar da denemişlerdir. Misal olarak, gelen
vahiyle birlikte toplumun, atalarının sapıklıkla itham edildiği ve kendilerinin
sadece atalarının yolundan gittiğini gündeme getirerek peygamberlere karşı
toplumda tepki oluşturmuşlardır. ?Biz ilk atalarımızdan böyle bir şey
işitmedik.? (23/Mü'minûn, 24) ?Şimdi atalarımızın taptıklarına tapmaktan
bizi men mi ediyorsun?? (11/Hûd, 62) ?Bu, sizi babalarınızın taptığından
çevirmek isteyen bir adamdan başka bir şey değildir.? (34/Sebe', 43)
Allah, müşriklere, körü körüne
itaatin doğru bir yol olmayacağını, doğru yolun kendi akıllarına hitab eden
vahye itaat ile bulunabileceğini bildirir. Neticede herkes kendi yaptıklarından
sorumlu olacaktır. O halde boş bir yol olan atacılık/ırkçılık, vahye karşı
geçerli bir savunma olmaz.
Peygamberler, elçilikle
görevlendirildikleri andan itibaren, aldıkları vahyi topluma iletmeye başlarlar.
Karşılarında vahyi iletmeleri gereken bütün bir toplum vardır. Çünkü içinde
yaşadıkları toplumda yanlış bir din inancı vardır ve bu inanca vahy gelene kadar
herkes itibar etmektedir. Ne zaman ki peygamber, elçilikle müşerref olur, o
zaman karşısında tüm toplumu bulur. Vahyi onlara ilettiğinde bu insanlardan
bazıları iman edecek ve peygamberlerin yanında bulunacaklardı. Ancak bu olana
kadar peygamber, inancında yalnız, karşısında da tüm toplum bulunmaktadır.
Vahyin gelişiyle beraber peygamber topluma tevhid inancını anlatmaya ve yaymaya
başlar. Toplumdaki bazı insanlar, hemen onun yanında yer alır ve onun inancını
paylaşmaya başlar. Ancak bunlar çok cüz'î bir azınlıktır. İnkâr edenler ise çok
büyük bir çoğunluktur. Toplum artık peygambere inananlar ve karşı çıkanlar olmak
üzere ikiye ayrılmıştır. Bu olguyu Allah şöyle belirtiyor: ?Semud kavmine,
kardeşleri Sâlih'i gönderdik. Hemen birbiriyle çekişen iki zümre oluverdiler.?
(27/Neml, 45)
Artık iki kutba ayrılan bu
toplumda vahyî görüşü temsil eden peygamber ve ona itibar eden bir avuç
taraftarı ile onun getirdiği vahyi reddeden büyük bir çoğunluk vardır.
Müşriklerin bulunduğu inkârcı grubun içerisinde onları yönetip yönlendiren
egemen bir grubun bulunduğunu görmekteyiz. Bu etkin grup, inkârcılar içerisinde
çok küçük bir azınlık olarak ortaya çıkmaktadır. ?O şehirde dokuz kişi vardı
ki bunlar, yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına yanaşmıyorlardı.?
(27/Neml, 48) Sâlih (a.s.)'in kavminin inkârcıları içerisinde bu egemen gruba
dahil insanların sayısını bildiren bu sayı, ilgi çekicidir. Kavmin nüfusunu
bilmiyoruz. Ancak, binleri, on binleri bulacağını tahmin edebileceğimiz bir
toplumda müşriklerin başını çeken ve onları peygamberlere karşı inkâra
azmettiren çok az sayıya sahip bir gruptur. Bu olgu, bütün peygamberlerin
kıssalarında aynı gözükmektedir.
Sosyolojik
olarak bu olgu, genel geçer bir kuraldır. Toplumlar, her zaman küçük bir azınlık
tarafından yönetilmiş ve yönlendirilmişlerdir. Toplum yöneticileri, malî
bakımdan önde giden zenginler, güç olarak sivrilmiş askerler ve bunların
dediklerini yapan idareci takımdan oluşur. Bu zümre öylesine birbirine
kaynaşmıştır ki, hem zenginlik, hem askerî kuvvet bir kişide olabileceği gibi,
bütün bu toplumu yönetme erki veren maddeler, ayrı ayrı şahıslarda da
bulunabilmektedir. Dolayısıyla siyasî, askerî ve maddî gücü elinde bulunduran bu
zümre, toplumun peygambere karşı tutumlarını belirleme çabası içindedir. Kur'ân-ı
Kerim'de bu grup, ?mele?, ?mütref?, ?müstekbir? olarak isimlendirilmektedir.
?Kavminden müstekbirlik yapan (büyüklük taslayan) mele' (ileri gelenler),
içlerinden zayıf görülen iman edenlere; ?Siz, dediler, Sâlih'in gerçekten Rabbi
tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?' Onlar da ?doğrusu biz, onunla
gönderilene iman edenleriz!' dediler.? (7/A'râf, 75 ve konuyla ilgili
âyetlere örnekler için bkz. 11/Hûd, 27; 34/Sebe', 34; 17/İsrâ, 16; 14/İbrahim,
21). Âyetlerde görülebileceği gibi müşrikleri yöneten ve onları peygamberlere
karşı inkâra azmettirenler, azınlık küçük bir gruptur. Peygamberlere yapılan
tüm iftira ve saldırı kampanyalarını bu azınlık grup tezgâhlar ve böylece halkın
vahye yönelmesini önlemeye çalışırlardı. Çoğunluk olan halk ise, bunların
ürettiği sloganlar çerçevesini aşamayan, rızıklarını kazanmak derdine düşmüş,
fikrî gayret göstermeyen bir kitledir. (5)