Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Borç Konusu ve İnsanımız.

Borç Konusu ve İnsanımız



Borç Konusu ve
İnsanımız

"Din" kelimesi ile borç
mânâsına gelen "deyn" kelimeleri aynı kökü paylaşan yakın anlamlı kelimelerdir.
Dinin kurallarına uymak, müslümanın Allah'a borcudur. Bu borcunu ödemesi için,
yaratılış amacı olan (51/Zâriyât, 56) kulluk ve ibâdeti, ölüm gelinceye kadar
(15/Hıcr, 99) hayatının her alanına yayması gerekmektedir. Bu, aynı zamanda
Allah'la bir ticârettir. Müslüman, akıllı ve sâdık bir tâcirdir; sözünde durur,
yatırımını çok kârlı olan yere, âhirete yönelik yapar. Bu tavır, onun "din" ve "deyn"
anlayışıyla ilgilidir. Sayılamayacak kadar çok olan Allah'ın nimetlerine (16/Nahl,
18) karşılık olarak, hayatı boyunca her konuda O'na itaat edip, tüm kapsamıyla
ibâdet etmesi, bu nimetlerin küçük bir karşılığı, yani Allah'a olan borcunu
ödemeye çalışmasıdır.
Kişinin îfâ etmediği namaz,
oruç, hac gibi dinî borçlar da deyn/borç kapsamı içindedir. Nitekim hadis-i
şerifte, tutulmayan oruç borcu için ?deyn? kelimesi kullanılmıştır (Buhârî,
Savm 43; Müslim, Sıyâm 154, 155)
Kur'an-ı Kerim'de sosyal
gerilimin, müstaz'af - müstekbir ikileminin engellenme yolları belirtilmektedir.
Kur'an'da cennet ehli muttakîler tanıtılırken "...Mallarında muhtaç ve
mahrumların hakkı vardır." (51/Zâriyât, 19) buyurulur. Namaz kılan ve
namazlarında devamlı olanların eline mal geçip zengin olunca pintileşen kimseler
gibi olmadıkları belirtilerek "Bunlar, sahip oldukları mallarda muhtaç ve
mahrumların belli bir hakkı bulunduğunu unutmazlar" (70/Meâric, 22-25)
buyurulmuştur.
İnfak eden veya Allah için bir
kardeşine güzel bir şekilde, yani dünyevî bir karşılık beklemeden borç veren
kimse, başta cimrilik olmak üzere birçok kötü huy ve alışkanlıktan arınır.
Cimrilik, fert ve toplum için kötü bir hastalıktır. Bu hastalık kişiyi mal
uğruna kan dökmeye, kul haklarına tecavüz etmeye, haramlarla da olsa mala hırs
göstermeye götürür. İnfak ve güzel borç verme, mü'mini mala tutkunluk
zilletinden temizler, paraya kulluk bağından kurtarır. İslâm, insanın sadece
Allah'a kul olmasını, Allah'tan başka her şeyin esâretinden kurtulmasını,
yaratılmışların efendisi olma özelliğini korumasını arzu etmektedir. Bunun bir
yolu da, zenginin infak ederek ya da karz-ı hasen vererek hem Allah'ın emrine
boyun eğmesi, hem de dünya malının kendisine geçici bir süre için tevdi edilmiş
bir emânet olduğunun bilincine varmasıdır.
İnfak gibi karz-ı hasen de,
Allah'ın verdiği nimetlere şükürdür. Namaz, oruç gibi bedenî ibadetler, Allah'ın
ihsan ettiği vücut sıhhat ve selâmetinin şükrüdür. Her çeşit infakı içeren malî
ödemeler de mal nimetinin şükrüdür. Bu duygularla infak eden mü'min, her
nimetin, meselâ sağlığın, ilmin, sanatın şükürlerinin de o nimetlerle
ödeneceğinin şuuruna varır.
İçinde yaşadığımız toplumda
kapitalizm, müslümanların dinlerini yaşamamasından güç almaktadır. Fâiz haramına
rağmen, banka ile iş yapan müslümanlar, taksitli alışverişlerle boyundan büyük
borçlananlar, kredi kartı ile harcama yapıp kat kat fâiz ödeyenler, sadece kendi
haramlarını çekmekle kalmayacaklar, sömürü düzeni kapitalizmin azgınlaşıp
insanları ezmesi olan zulüm düzenlerinin güçlenmesi vebâline de ortak
olacaklardır. İsraf konusunda etrafına kötü örnek olanlar, hem kendi hayatlarını
zorlaştırmakta ve hem de toplumun gidişatındaki sorumlulukları artmaktadır. En
doğru çözüm yolu, insanın ister karz-ı hasen biçiminde, isterse ticarî
borçlanmaya ihtiyaç duymayacak bir hayat standardı seçmektir. ?Ayağını yorganına
göre uzat? özdeyişi ile özetlenebilecek bu görüş, insanımız tarafından
benimsenip hayata geçirilebildiği takdirde, hem tüketim toplumu olmaktan
kurtulacak, israf ve lüks batağında batmayacağız, hem de izzet içinde
yaşayabileceğiz.
Müslümanlar, iktisadî yönden
güçlü olmalıdır, ama iki şartla. Birincisi, helâl yoldan zerre kadar tâviz
vermeden, banka vb. kurumlarla işbirliğine girmeden, yalan ve sözünde durmama
gibi ahlâk dışı davranışlara düşmeden. Tabii ki, ?bu şartla, bu toplumda, kim,
ne kadar zengin olabilir?? denebilir. Müslüman için zengin olmak değil; Allah'a
hakkıyla kul olmak önemlidir. Her şartta zenginliği yücelten kimse, parayı
putlaştıran materyalist ve kapitalist kimsedir. Müslüman bunu bilen ve paranın
sadece bir araç olduğunu unutmayan insandır. Nice insan zenginlikle imtihanı
kaybederek bu aracı dünyada yoldan çıkmak, âhirette de Cehenneme gitmek için bir
araç olarak kullanabiliyor. Müslümanca zengin olma ve zengin kalmanın bu
kapitalist düzende çok zor olduğunu ve parayla imtihanın fakirlikle sınanmadan
daha müşkil olduğunu unutmamak gerekiyor.
İkinci şart; madde, mânânın
önüne geçmemeli, helâl da olsa para ve mal sevgisi, Allah sevgisinden üstün
gelmemelidir. Komşusu açken tok yatan kimsenin, kendisi için istediğini başkası
için istemeyenin gerçek mü'min olmadığı hadislerde belirtilmiştir. Akıllı
tüccar, çok kâr getirecek yere yatırım yapandır. En kârlı yatırım, âhirete
yapılan yatırımdır. Zekât, sadaka, karz-ı hasen verme, infak ve malla cihad gibi
yükümlülükler, kişinin maddeyi/parayı amaç değil; sadece hayra araç olarak
kullanması gerektiğini hatırlatır.
Müslümanlar, fâize ve
kapitalizmin vahşi sömürüsüne sadece sözle karşı çıkmakla başarılı olamazlar.
Alternatif tavırlar geliştirmeli, herhangi bir müslümanı, banka kredisine, fâiz
ve benzeri haramlara muhtaç etmemelidir. İslâmî cemaat ve cemiyetlerin, vakıf ve
derneklerin faâliyetlerinden biri, ?karz-ı hasen fonu? oluşturmak ve en azından
kendi üyelerine ve imkânları zorlayarak diğer insanlara bu fondan yararlanma
imkânı sunmaktır. Böylece hem elinde parası olanların paraları muhâfaza altına
alınmış; hem de ihtiyaç sahipleri, zâlim ve sömürücülerin ellerine düşmeden
sıkıntılarını gidermiş olacaktır. Müslümanlar, paralarını bir araya getirerek
helâl yoldan kazanıp infak ve karz-ı hasen fonları oluşturabilmek için şirketler
kurabilmeli, hiç olmazsa çok ortaklı şirketlere katılabilmelidir.