Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Borçlanmaktan Sakınmak İslâmî Görevimizdir

Borçlanmaktan Sakınmak İslâmî Görevimizdir



Borçlanmaktan
Sakınmak İslâmî Görevimizdir


İslâmî ölçülere göre insanın
çevresine yük olmaksızın, şahsının ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin
ihtiyaçlarını temin etmesi ana görevidir. Ancak, zaman zaman, çevre ile
yardımlaşma zarûreti duyulabilir. Bunun içindir ki İslâm, yardımlaşmayı
emretmiştir. Yardımlaşmanın önemli bir şekli olan ödünç alıp vermeyi de
meşrûlaştırmıştır. Dinimiz ödünç vermeyi teşvik etmekle birlikte, ödünç almayı
ise ancak hayatî zarûretler karşısında onaylar.
Nafaka temini için iş kurma,
mesken edinme ve tedâvi gibi sebepler dışında borçlanma İslâm'ın öğretileri ile
bağdaşmaz. Çünkü gereksiz borçlanma çevreye lüzumsuz yük olmanın ötesinde ferdin
dünya ve âhiret hayatını olumsuz yönde etkileyicidir. Bu sebeple Peygamberimiz
her bir mü'mini muhâtap tutan şu emri vermişlerdir: ?Güven içinde yaşarken
borçlanme ile nefislerinizi tedirgin etmeyiniz.? (Mecmeu'z-Zevâid, K. Büyû'
B. Fi'd-Deyn, IV/126)
Borçlanma, gerçekten hayatı
etkileyicidir. Özellikle devrimizde borçlanma pek çok sakıncayı ihtivâ
etmektedir:
a- Borç, kafayı meşgul,
kalbi tedirgin eder. Sürekli borçlanmalar ise kişiyi yalan söylemeye, sözünden
dönmeye zorlar. Yalan ve vaadinden dönme ise İslâmî şahsiyeti çiğnetir, âhiret
hayatına zarar verir. Bunun içindir ki Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:
"Kişi borçlanınca konuşur, yalan söyler, vaad eder, sözünü tutmaz." (Buhârî,
İstikraz 10) "Borçtan kaçının; zîra o, gece keder, gündüz de zillet
vesilesidir." (Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 7, s. 179)
b- Günümüzde ev ve giyim
eşyası gibi malları borçlanarak taksitle alma, israfa ve lükse düşürmenin yanı
sıra kişiyi fâiz düzeninin de destekçisi kılmaktadır. Taksitçiliğin fâiz
sistemini beslediği açık bir gerçektir. Dolaylı bir şekilde de olsa haram olan
bir uygulamaya yardımcı olmak ise haramdır.
c- Ekonomisi fâize
dayalı toplumlarda enflasyon kaçınılmaz olduğundan para olarak alınan borç, tam
olarak ödense de, değer kaybıyla ödendiği için alacaklının hakkı gereğince
ödenmemiş olur. Bu ise, Allah için borç vererek iyilik yapanı zarara
uğratmaktır.
d- Borçlanmanın bir
diğer önemli sonucu da ödeyememe durumudur. Zira işsizlik, hastalık ve iflâs
gibi sebepler borçların ödenmesini engelleyeceği gibi, ansızın gelen ölüm de
borçları ortada bırakabilir. Bu durum ise âhiret felâketine sürükleyicidir.
Çünkü Peygamberimiz'in açıklamalarına göre şehitlik üzere ölüm bile kul hakkı
olan borcun vebalini düşürmez. Kişi cennetliklerden olsa bile borcu vârisler
tarafından ödeninceye kadar ruhu kabir hapsolunur: "Borçlu ölen kimse kabirde
bağlıdır, rehinlenmiş gibidir. Onu kurtaracak tek şey borcunun ödenmesidir."
(Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 7, s. 179, 180) "Nefsimi elinde tutan Zât'a
kasem olsun, bir adam Allah yolunda öldürülse, sonra diriltilse, tekrar
öldürülse, sonra diriltilip tekrar öldürülse, üzerindeki borcu ödenmedikçe
cennete giremez." (Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 7, s. 179)
Üzebildiği, haramlara
düşürebildiği, bâtıllara destekçi kılabildiği ve sonuç olarak da âhiret
mutluluğuna engel olabildiği içindir ki Peygamberimiz (s.a.s.) duâlarında
borçtan ve borçlanmaya mecbur kılacak durumlara düşmekten daima Allah'a
sığınmıştır. Bir defasında ?Allah'ım! Kâfirlikten ve borçtan Sana sığınırım'
şeklinde duâ buyurunca bu duâyı işiten sahâbî: ?Kâfirliği borca eşit mi
kılıyorsunuz yâ Rasûlallah?' diyerek sormuştur. Peygamberimiz de: ?Evet (eşit
kılıyorum)? (Nesâî, 8/264; Mişkâtu'l-Mesâbih, hadis no: 2481) buyurarak
hayatî bir zarûret olmadıkça borçlanılmaması lüzumunu duyurmuşlardır. Rasûlullah
(s.a.s.) hemen her gün sabah akşam şu duâyı yapardı: ?Allah'ım! Günahtan ve
borçtan Sana sığınırım.? Bu duâyı devamlı yapınca, merakını yenemeyen bir
sahâbi: ?Yâ Rasûlallah! Borçtan ne kadar da çok Allah'a sığınıyorsun? demişti.
Bunun üzerine Allah Rasûlü şöyle buyurdu: ?Kişi borçlandığı zaman
(ödeyemediğinde) yalan söyler, söz verir, sözünde durmaz.? (Buhârî, İstikraz
10)
Sunduğumuz dinî ölçülerden
anlaşılacağı üzere nafaka, mesken ve tedâvi gibi hayatî zarûretler dışında
borçlanma meşrû değildir. Dinî ölçülerimize göre borçlanmanın meşrû olmadığı
durumlarda gereksiz yük olarak müslümanlardan borç istemek de meşrû değildir.
Çünkü Peygamberimiz ?İnsanlara yük olmayınız...? buyurmuşlardır. Ayrıca
halı, âvize, koltuk takımı, buzdolabı, televizyon gibi ev eşyası ve özel
otomobil gibi eşya ve araçların borçlanarak alınması da İslâm'ın sunduğu takvâ
ölçüleri ile bağdaştırılamaz. Çünkü bunlar hayatî bir ihtiyaç değildir. Mevcut
işimizi büyütmek gibi bir gâye ile fâizli kredi alarak borçlanmak ise kesinlikle
haramdır. Haramları işlemek ise cehennem azâbına götürür.
Mü'min, açıklanan zarûrî
sebepler dışında borçlanmamalıdır. Borçlandığı zaman ise mutlaka ödeme niyetiyle
borçlanmalı, borcunu zamanında ve güzel bir şekilde ödemelidir. Peygamberimiz bu
konuda şöyle buyurmuşlardır: "Allah Teâla nazarında, bir kulun Allah
tarafından yasaklanan kebîrelerden sonra, beraberinde getirebileceği en büyük
günahlardan biri, kişinin ödenecek karşılık bırakmadan üzerinde borç olduğu
halde ölmesidir." (Ebû Dâvud, Büyû 9, (3342) "Bundan sonra yanımda para
olmadan hiçbir şey satın almayacağım." (Ahmed bin Hanbel, I/235, 323)
"Borcunu ödeyebilecek durumda olan zengin kimsenin ödemeyi geciktirmesi
zulümdür. Biriniz bir zengine havâle olunursa (havâleyi kabûl etsin.)" (Buhârî,
İstikrâz 12, Havâlât 1, 2; Müslim, Müsâkat 33, hadis no: 1564; Ebû Dâvud, Büyû
10, hadis no: 3345; Tirmizî, Büyû 68, hadis no: 1308; İbn Mâce, Sadaka, 8; Nesâî,
Büyû 100, 101; Muvattâ, Büyû 84; Dârimî, Buyû', 48; Ahmed bin Hanbel, II/71,
245, 254, 260) "Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlâl edilmesini
ve cezâlandırılmasını helâl kılar." (Ebû Dâvud, Akdiye 29, hadis no: 3628;
Nesâî, Büyû 100; İbn Mâce, Sadakat 18, hadis no: 2427; Buhârî, İstikrâz 13) Ebû
Katâde (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)'a namazını kıldırıvermesi için bir
adam(ın cenâzesi) getirildi. Rasûlullah (s.a.s.): "Onun üzerinde borç var,
arkadaşınızın namazını siz kılın!" buyurdu. Ben: "(Borç) benim üzerime
olsun, ey Allah'ın Rasûlü" dedim. "Sadâkatle mi?" dedi."Sadâkatle!"
dedim. Bunun üzerine cenâzenin namazını kıldı." (Tirmizî, Cenâiz 69, hadis no:
1069; Nesâî, Cenâiz 67) "Kim ödememek kastıyla borca girerse Allah'ın
huzuruna hırsız olarak çıkar." (Kütüb-i Sitte Terc ve Şerhi, c. 17, s. 288)
"Üzerinde bir dinar veya bir dirhemlik borçla ölen kimsenin borcu, onun hayır ve
hasenatından ödenir. Orada (mahşer yerinde) ne dinar ne de dirhem vardır." (Kütüb-i
Sitte Terc ve Şerhi, c. 17, s. 288)
"Borcun sebep olduğu keder
kadar ciddi bir keder, göz ağrısı kadar dayanılmaz bir ağrı yoktur." (Kütüb-i
Sitte Terc. ve Şerhi, c. 7, s. 179) "Borç Allah'ın yeryüzündeki zillet
boyunduruğudur, Allah bir kulu zelîl etmek dilerse onu boynuna geçirir." (Kütüb-i
Sitte Terc. ve Şerhi, c. 7, s. 179) "Şüphesiz, borç sahibi (ödemeden) ölünce,
borcu Kıyâmet günü ondan (sevaplarından) alınır. Fakat şu üç sebeple borçlanan
kimse bu hükmün dışındadır:
1) Adamın gücü Allah yolunda
(savaşta) zayıflar, o da Allah düşmanına ve kendi düşmanına karşı kuvvetlenmek
için borçlanır.
2) Bir adamın yanında bir
müslüman ölür, onu kefenleyip gömecek parası olmaz, bu maksatla borçlanır.
3) Bir adam, bekârlık
sebebiyle nefsinden Allah'a karşı korku hisseder. Dinine zarar gelir endişesiyle
(borçlanarak) evlenir. Allah Teâlâ, Kıyâmet günü, bunların borçlarını kendisi
öder." (Kütüb-i Sitte Terc ve Şerhi, c. 17, s. 294)
Ödememe niyetiyle borçlanan,
borcunu ödemeyen veya zamanında güzelce tediye etmeyen kişi günahkârdır.
Müslümanların yardımlarını, merhamet duygularını istismar ederek mü'minler
arasında yardımlaşma duygularının zayıflamasına sebep olan bu gibi kişiler,
hayrı engelleme günahının da fâilidirler. "Kim şu üç şeyden berî/uzak olarak
ölürse (azap görmeksizin) Cennete girer: Kibir, gulûl (ganîmet veya toplum
malından çalma), borç." (Tirmizî, Siyer 21, hadis no: 1572, 1573)[1]








[1]
Ali Rıza Demircan, İslâm Nizamı, c. 1, s. 173-183.