Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hesap ve Hesap Günü.

Hesap ve Hesap Günü

Hesap ve Hesap Günü

Hesap Günü: Allah tarafından insanların bu
dünyada iken yaptıkları iyilik ve kötülüklerden dolayı âhirette hesaba
çekileceklerine dair dikkat çekilen günün adıdır; "Din günü/Cezâ günü" ile hemen
hemen aynı anlama gelir.

"Hesap günü"ne iman etmek İslâmiyetin inanç
esaslarından birini teşkil eder. Bu günün hak olduğu, bir gün mutlaka
gerçekleşeceği Kitap (Kur'ân)'la sâbittir. "Allah herkesi kazandığının
karşılığını vermek üzere (diriltecektir). Şüphesiz Allah, hesâbı çabuk
görendir." (14/İbrâhim, 51) buyrulmaktadır. Diğer bir âyette Hak Teâlâ şöyle
buyurur: "Elbette kendilerine peygamber gönderilenlere de gönderilmiş olan
peygamberlere de soracağız. Ve onlara olup bitenleri tam bir bilgi ile mutlaka
anlaTacağız. Zaten biz onlardan uzak değiliz." (7/A'raf, 6)

Âyetlerden açıkça anlaşılıyor ki, sorguya
çekilmesi gereken herkesin, "Hesap günü", ifadesi alınacaktır. Kendilerine
peygamber gönderilen her ümmete peygamberlere itaat edip etmedikleri;
peygamberlere de, tebliğ vazifelerini ne dereceye kadar yaptıkları ve nelerle
karşılaştıkları sorulacaktır. Şu kadar var ki: "Biz bir rasûl göndermedikçe
azap edecek değiliz." (17/İsrâ, I5) âyet-i celîlesi hükmünce, kendilerine "Rasûl"
gönderilmeyenler bu hesap ve azaptan muaf olacaklardır. Diğer insanlar da
dünyadaki amellerine göre hesaba çekileceklerdir:

"O gün insanlar, yaptıkları kendilerine
gösterilmek için bölük bölük dönerler."
(99/Zilzâl, 6)

"Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir.
Bugün haksızlık yoktur. Doğrusu Allah, hesabı çabuk görendir."
(40/Mü'min, 17)

"Herkesin yaptığı her hayrı ve işlediği her
kötülüğü, önünde hazır bulacağı gün yaklaşmaktadır. O gün kişi, kendisiyle
yaptığı kötülükler arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah sizi,
kendisinden korkmanız için uyarıyor."
(3/Âl-i İmrân, 30)

Gerçekten öyle zamanlar olur ki, insanın
yaptığının yüzüne vurulması veya yaptıklarıyla yüzleştirilmesi her çeşit cezâdan
daha ağır gelir. Ne var ki, böyle bir cezâyı hakketmişse bundan kurtuluş da
yoktur. "Hesap günü", kişi yaptıklarıyla yüzleştirildikten sonra, tartıya
vurulmayan, cezâsı verilmeyen zerre miktarı hayır ve şerrin bırakılmadığı ince
hesap anına geçilir. Artık o gün: "Kim zerre miktarı bir hayır işlemişse, onu
görecektir ve her kim de zerre miktarı kötülük işlemişse onu görecektir."
(99/Zilzâl, 7-8)

O dehşetli "hesap günü"nde Allah'ın mü'min
kullarına korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. Dünyada iken
yaptıklarına karşılık Rablerinin kendilerine hazırladığı nimetlere sevinç içinde
kavuşacaklardır. Cenâb-ı Hak bu gibi mü'minler için şöyle buyurur: "Şüphesiz
iman edenlerle, Yahudilerden, Hiristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah'a ve âhiret
gününe hakkıyla inanıp salih amel işleyenler için Rabları katında mükâfatlar
vardır. Onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi üzülmeyecekler de."
(2/Bakara, 62) Onlara: "İşte bu, hesap günü için size söz verilenlerdir."
(38/Sâd, 53) denilecek ve kolay bir hesaptan geçirileceklerdir: "Kimin kitabı
sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve sevinçli olarak
ailesine dönecek." (84/İnşikaak, 7-9) "Kitabı sağ tarafından verilen;
?Alın kitabımı okuyun, doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten bekliyordum'
der." (69/Haakka, 19-20). Böylece hakettiği cennete girer.

Rasûlüllah (s.a.s.) mü'minlerin "hesap
günü"nündeki durumunu şöyle dile getirir: "Mü'min Kıyâmet günü Rabbine öyle
yaklaştırılır ki, artık Rabbi onun sırrını mahşer ehlinden saklamış olur. Sonra
ona bütün günahlarını ikrar ettirir: ?Şunu işlediğini sen bilir misin?' diye
sorar. O da: ?Yâ Rabbi bilirim' der. Sonunda, mü'minin işlediği günahlar
hakkındaki itirafları Allah'ın dilediği miktara ulaşınca Allah Teâlâ ona:
?Şüphesiz Ben senin işlediğin günahları dünyada senin için örttüm. Bu gün de
senin için günahlarını mağfiret ediyorum' buyurur." (Müslim, Tevbe 52; İbn
Mâce, Mukaddime 13)

Bu delillerden açıkça anlaşılıyor ki, dünyada
iken Allah'a ve âhiret gününe iman ederek O'nun emirlerine uyan,
yasakladıklarından sakınan ve salih amel işleyen mü'minler, kolay bir hesaptan
sonra Allah'ın kendilerine mükâfat olarak hazırladığı nimetlere kavuşacaklardır.
Ancak müslüman olduğu halde, mutlak sûrette cezâyı hakkedecek davranışlarda
bulunan kimselerin hesabı zor olacaktır.

Hz. Peygamber bir gün ashabına şöyle sorar:
"Müflis kimdir bilir misiniz?? Ashâb: ?Bizim aramızda müflis, hiç bir
dirhemi ve malı olmayandır,? demişler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.) şöyle
buyurur: "Benim ümmetimden gerçek müflis; Kıyâmet gününde namaz, oruç ve
zekâtla gelip de şuna sövmüş, buna iftirada bulunmuş, şunun malını yemiş, bunun
kanını dökmüş, başkasını da dövmüş olarak gelendir. Şuna buna hasenâtından
verilecek. Şâyet dâvâsı görülmeden hasenatı biterse, onların günahlarından
alınarak kendisinin üzerine yüklenecek, sonra cehenneme atılacaktır."
(Müslim, Birr 59)

Günahkâr mü'minin durumu böyle olunca;
inkârcıların ve başkalarına zulüm yapanların, daha büyük sıkıntılara
düşeceklerinde şüphe yoktur. Onlar, "Hesap günü"nden söz eden âyetleri
işittiklerinde alaylı bir şekilde: "Dediler ki: Rabbimiz, hesap gününden önce
(bize vaad ettiğin) hissemizi şimdiden ver." (38/Sâd, 16). Müşrikler böyle
söylemekle; "hesap gününe kadar beklemeye ne gerek var, o cezâdan bizim payımıza
düşeni şimdiden ver." diyerek alay etmek istiyorlardı. Cenâb-ı Hak da:
"Şüphesiz onların dönüşü Bizedir. Sonra onların hesâba çekilmesi de Bize
âittir." (88/Ğâşiye, 25-26) buyurarak, hem Rasûlünü teselli etmiş, hem de
onları tekrar uyarmıştır. Bu uyarılara kulak asmayıp sapık yollarına devam
edenler için de şöyle buyurmuştur: "Doğrusu Allah yolundan sapanlara, hesap
gününü unutmalarından dolayı çetin bir azap vardır." (38/Sâd, 26)

O dehşetli gün gelip de insanlar hesaba
çekilmeye başlanınca pişmanlık duymanın hiçbir yararı olmayacaktır. "Kimlerin
tartısı ağır basarsa, işte asıl kurtuluşa erenler onlardır. Kimlerin de
tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir,
ebediyyen cehennemdedirler." (23/Mü'minûn, 102-103). "Kitapları sol
taraflarından verilenlere gelince, o: ?Keşke bana kitabım verilmeseydi de,
hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!' der." (69/Haakka, 25-26). Cenâb-ı Hak
onlara: "Âyetlerim okunurken onları yalanlayanlar siz değil miydiniz?"
(23/Mü'minûn, 105) diye sorunca, sanıyorlar ki konuşmalarına izin verilmiş,
kendilerine ümit kapıları açılmış belki suçluluklarını itiraf ederlerse
istedikleri kabul görür: "Derler ki: Rabbimiz, bize kötülüğümüz gâlip geldi.
Biz, sapık bir kavim olduk. Rabbimiz, bizi buradan çıkar, eğer tekrar inkâra
dönersek gerçekten zâlimler oluruz." (23/Mü'minûn, 106-107). Onların bu
sözlerine karşılık: "Allah da buyurur: Kesin sesi. Artık benimle konuşmayın.
Çünkü kullarımdan bir zümre vardı ki bunlar, Rabbimiz inandık, artık bağışla
bizi, acı bize. Sen acıyanların en hayırlısısın, diyorlardı. Siz ise onları
alaya alıyordunuz, bunlar size beni anmayı unutturuyordu. Ve hep gülüyordunuz
onlara." (23/Mü'minûn, 108-110) diyerek cehenneme gönderilecekler. Bu arada
kendilerinin bu acı hallerini gören mü'minler, cehenneme giriş nedenlerini
sorarlar: "Kitapları sağdan verilenler suçlulara: ?Sizi bu yakıcı ateşe
sürükleyen nedir?' diye sorarlar. Onlar derler ki; ?Namaz kılanlardan değildik,
düşkünü doyurmuyorduk. Bâtıla dalanlarla beraber biz de dalardık. Cezâ gününü
yalanlardık. Bu durumumuz, ölüm bize gelinceye kadar devam etti' derler."
(74/Müddessir, 42-47)

Akaid kitapları, "hesap günü" ile ilgili âyet ve
hadislere dayanarak, bu günün gerçek olduğunu şu şekilde açıklarlar:

a) Amellerin tartılması haktır: Çünkü Cenâb-ı
Allah "O gün tartı (vezn) haktır." (7/A'râf, l8) buyurmuştur. Mu'tezile
ise amellerin tartılmasını inkâr etmiş ve bu konudaki nasları tevil etmiştir.

b) Amel defteri haktır: Bu defterden maksat,
insanlara ait sevap ve günahların üzerinde tesbit edildiği şeydir. Mü'minlere
sağ, kâfirlere sol ve arka taraflarından verilir (69/Haaka, 25-26; 84/İnşikaak,
10; 17/İsrâ, 13). Mu'tezile, bu konudaki nassları da te'vil ederek amel
defterini gereksiz görür.

c) Öldükten sonra sorguya çekilme haktır. (7/A'râf,
6;
14/İbrâhîm,
51;
3/Âl-i
İmrân,
30; Müslim, Tevbe 52; Buhârî, Mezâlim
2) (16)