Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Melek; Tanımı ve Mâhiyeti
Melek 
 
 
Melek; Tanımı ve 
Mâhiyeti 
 
 
 
Istılahta melekler, Allah tarafından yaratılmış, 
çeşitli şekillerde peygamberlere görünebilen, zor işlere gücü yeten, yemeyen 
içmeyen, erkeklik ve dişilikleri olmayan, Allah'a devamlı ibadet ve itaatten 
ayrılmayan lâtif varlıklar olup İslâm'da iman esaslarından birini 
oluşturmaktadır. 
 
Kur'an-ı Kerim'de tekil ve çoğul olarak 87 yerde 
melek kavramı geçmektedir. ?Melek? kelimesi yanında Kur'an-ı Kerim'de, çoğu 
ayette, meleklerden aynen peygamberler gibi, ?rasûl? ve bunun çoğulu olan 
?rusul? diye de söz edilmektedir. Bu kelimeler, elçi ve elçiler manasındadır. 
Aynı zamanda bu kelimeler, meleklerin esas vazifelerinin, elçilik olduğunu da 
gösteriyor. Bu elçilik, bazen Allah ile peygamberler arasında, bazen de Allah 
ile diğer varlıklar arasında oluyor. Onlar, vahiy getiriyor, kâinattaki 
hadiseleri, Allah Teâlâ'dan aldıkları emirler çerçevesinde yürütüyor ve böylece 
aracılık-elçilik görevini çok değişik şekillerde yerine getiriyorlar.[1] 
 
Allah, bir ayet-i kerimede iman edilmesi gerekli 
olan esasları özlü bir şekilde bildirerek şöyle buyurur: 
 
?Peygamber de, mü'minler de kendilerine 
Rablerinden indirilene iman ettiler. Her biri Allah'a, O'nun meleklerine, 
kitaplarına ve peygamberlerine iman etti.? 
(Bakara: 2/285) 
 
İman edilmesi gereken şeylerin ayetteki 
sıralanışı içinde meleklerin yeri, onlara imanın önemini göstermektedir. Bu 
sıranın, Allah isminden sonra, kitaplar ve peygamberler'den önce oluşu, 
meleklerin Allah ile peygamberler arasında elçilik-habercilik yaptıklarına, 
Allah'ın kitaplarını getirmede aracı olduklarına, yani vahiy getirme görevlerine 
işaret eder mahiyettedir. Melekler, Allah'ın insanlara bir lutfu ve keremi 
sayılan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah'ın ilâhî vahyini, 
görülmeyen gayb âleminden insanlara, onlar arasından seçilen peygamberlere 
indiren Allah'ın ilâhî elçileridir. 
 
İman konusunda, Rasulullah'dan Hz. Ömer 
(r.a.)'in rivayet ettiği meşhur hadiste, peygamberimiz (s.a.s.), vahiy meleği 
Cibril (a.s.) ile konuşmuş, kendisine "İman nedir?" diye sorduğunda Rasulullah 
(s.a.s.) şöyle cevap vermiştir: 
 
"İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, 
peygamberlerine, âhiret gününe, hayriyle şerriyle kadere inanmaktır." 
 
[2] 
 
Kur'an'da meleklerin varlığını kabul etmeyenler 
açık bir şekilde kâfir ve sapık olarak nitelendirilmiştir: 
 
?Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, 
peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederek kâfir olursa, hiç şüphesiz ki uzak 
bir dalâletle sapıp gitmiştir.? 
(Nisâ: 4/136) 
 
Vahye ve peygamberliğe, hatta âhirete ve 
gaybiyyât denilen âhiret hallerine, cennet ve cehenneme inanmak, ancak meleklere 
iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavî 
kitaplara inanmadan önce, onlara peygamberliği getiren, vahyi ve kitapları 
indiren "meleklerin varlığı"na kesin olarak inanmak şarttır. Meleklere gerektiği 
şekilde iman etmeyen, diğer tüm iman esaslarını kabul etse bile mü'min vasfını 
kaybeder. Zaten böyle bir kimse, melekler aracılığıyla gerçekleşen diğer iman 
esaslarına da ister istemez inanmamış olacaktır. Melekleri inkâr eden kimse, 
dolayısıyla vahyi, ilâhî kitapları, peygamberleri, ruhları ve kıyameti inkâr 
etmiş olur. 
 
İman, ibadetten önce geldiğine ve gerçek anlamda 
iman etmeyen kimsenin ibadetleri de geçersiz olacağına göre, müslümanlar için 
meleklere iman, diğer tüm inanç esaslarıyla birlikte öncelikli bir öneme 
sahiptir. 
 
Melekler, gaybiyyât denilen görülmeyen âlemde 
mevcut nuranî latif varlıklar olduklarından; biz onları göremezsek de, var 
oldukları, dinî-naklî delillerle sabit olduğundan, insan aklı da onların 
varlığını inkâr edemez. Gerçi akıl, meleklerin ne varlığını, ne de yokluğunu 
kesin delillerle isbat edemez. Fakat, akl-ı selim, gözle görülmeyen bu gibi 
latif varlıkların varlığının imkânsız olmadığına, aksine onların da, vücudu caiz 
olan şeylerden olduğuna delalet eder. Çünkü, meleklerin varlığını inkâr 
edebilmek için, aklî, felsefî veya ilmî verilere dayanan hiçbir delil ortaya 
konulamaz. Aksi halde; gözümüzle göremediğimiz ve bu gün ilmin mahiyet ve 
hakikatini tesbit edemediği hayat cevherinin, insan ruhunun ve aklımızın da 
varlığını inkâr etmemiz gerekir. Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz 
diye ne ruhu, ne aklı, ne hayat gerçeğini ve ne de görünmeyen, fakat varlığı 
ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkâr edemeyiz. O halde, ruh ve 
akıl gibi maddî olmayan ve maddeden mücerret soyut, manevî , gaybî varlıklara da 
inanmaya mecburuz. Bu gibi soyut varlıklar, gözlem ve tecrübeye dayanan müsbet 
ilmin sınırları dışında kalan fizik ötesi, gaybî, manevî yaratıklardır. 
 
Nitekim, özellikle Sokrat ve 
Eflatun gibi birçok eski filozoflar, fizik ötesi ruhanî varlıkların var olduğuna 
inanmak zorunda kalmışlardır. Bu günkü müsbet ilimlerle uğraşan meşhur 
bilginlerin büyük çoğunluğu, fizik ötesi birtakım kuvvet ve varlıkların bu 
maddî-kevnî âlemde görülen bazı olayların meydana gelmesine sebep olduğunu kabul 
ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve ilmî veriler, meleklerin 
varlığının aklen caiz ve mümkün görüldüğüne kesin olarak delalet etmektedir. 
Özet olarak diyebiliriz ki, melekler de, aklımız ve ruhumuz gibi vardır. Gerçi 
biz onları göremiyoruz ama, peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan 
Cebrail (a.s.)'in elçiliği ile Allah Teâlâ'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar, 
vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın emir ve yasaklarını alıp öğrenmişler ve 
insanlığı hidayete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de, 
Peygamberimiz'e aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber 
vermiştir. Onun içindir ki bütün müslümanlar, Kur'an'ın haber verdiği ve aklın 
da varlığını inkâr edemediği meleklere iman ederler. 
 
Kur'an'da geçen pek çok ayetlerde 
meleklerin çeşitli görevleri belirtilmiş, yaptıkları işlerin önemine ve 
özelliğine göre aldıkları özel isimler beyan olunmuştur. Yerlerde ve göklerde, 
Kürsî'de ve Arş etrafında, Beytu'l Ma'mur ve Sidre-i Müntehâ'da, cennet ve 
cehennemde sayısız melekler vardır. Bütün melekleri çok çeşitli olan görevlerine 
ve yaptıkları işlerin mahiyetine göre tanzim edip bunları yöneten dört büyük 
melek, meleklerin başları ve âmirleridir. Başta Cebrail olmak üzere, Mikâil, 
Azrail ve İsrafil meleklerin en büyükleri ve peygamberleridir.[3] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 Lutfullah Cebeci, Kur'an'da Göre Melek Cin Şeytan, s. 25. 
 
 
 
 
 
 [2] 
 Müslim, İman: 1; ayrıca Buhâri, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesai de benzerini 
 rivayet etmişlerdir. 
 
 
 
 
 
 [3] 
 Ahmed Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.