Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

MÎRÂS.

MÎRÂS

MÎRÂS

Ölenin geride bıraktığı mal ve
haklar. Çoğulu "mevârîs"tir. Kelimenin "VRS" kökünden "irs" mastarı, bir
kimsenin malının ölümünden sonra şer'î mirasçılarına intikal etmesi demektir.
Aynı kökten, "tevârüs"; karşılıklı mirasçı olmak veya bir kimsenin diğerine
mirasçı olması; "vâris" mirasçı; "mûris", miras bırakan; "terike", ölenin
bıraktığı miras anlamlarında kullanılır. Miras ilmi anlamında kullanılan başka
bir terimde "Ferâiz"dir. Bunun tekili olan "farîza"; farz, belirli pay, hisse
demektir. Ferâiz, İslâm miras hukuku terimi olarak kullanıldığında, belirli
miras hisseleri anlamını ifade eder. Bu ilme "ferâiz" denmesi, miras âyetindeki;
"Bu hisseler Allah'tan birer farîzadır" (en-Nisâ, 4/11) ifadesi ile, Ferâiz
ilmini öğreniniz" (Tirmizi, Ferâiz, 2; İbn Mâce, Ferâiz, 1) hadisindeki "ferâiz"
terimi sebebiyledir.
Miras veya ferâiz ilmi fıkıh
terimi olarak; ölenin geride bıraktığı mal ve hakların belli ölçülerle, şer'î
mirasçılara bölünmesinden söz eden bir ilimdir. Ferâiz ilminin amacı, hak
sahiplerine haklarını ulaştırmaktır. Buna mirasın bölüştürülmesi denir.
Mirasın dayandığı deliller:
Miras; Kitap, sünnet ve icma
delillerine dayanır. Miras hukukunda, icmâ bulunmadıkça kıyas veya içtihad
yoluna gidilmez.
1. Kur'ân-ı Kerîm'den deliller:
Miras hükümleri en-Nisâ
Sûresinin 7, 11, 12 ve 176. âyetleri ile el-Enfal Sûresi'nin 75. âyetinde şu
şekilde belirlenmiştir:
a) Çocuklar ve ana-babanın
mirası: "Allah size evlâtlarınızın miras taksimi hususunda, erkeklerin
paylarının kızların iki katı olmasını emretmektedir. Eğer bütün çocuklar kız
olup ve sayıları ikiden fazla ise, bunların payı ölenin bıraktığı malın üçte
ikisidir. Eğer mirasçı bir tek kız ise mirasın yarısı onundur. Eğer ölen ana ve
baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana ve babanın herbirini terekeden payı
altıda birdir. Şayet ölenin çocuğu bulunmayıp da, mirasçı olarak ana ve babası
kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda
biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine
getirildikten soma hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size
fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Bu, Allah tarafından
farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi bilen, hüküm ve hikmet
sahibidir" (en-Nisâ, 4/11).
b) Karı-kocanın mirası: "Eğer
hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şayet
çocukları varsa bıraktıkları mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin
vasiyeti yerine getirildikten ve varsa borcu ödendikten sonradır. Eğer siz çocuk
bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır.
Şayet çocuklarınız varsa, bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır.
Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten
sonra verilir" (en-Nisâ, 4/12).
c) Kardeşlerin mirası: Kelâle
adı verilen kardeşlerin mirası, ana bir kardeş veya ana-baba bir yahut baba bir
kız kardeş olmak üzere iki statüde toplanmıştır. Kelâlenin mirasçı olmasında ön
şart, miras bırakanın baba veya erkek çocuklarının bulunmamasıdır.
Ana bir kardeşlerin mirası
şöyle belirlenmiştir: "Eğer ölen bir erkek veya kadın, erkek usül veya fürûu
bulunmaksızın mirasçı olunuyorsa, kendisinin (ona bir) erkek veya (ana bir) kız
kardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir.
Eğer bu kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte
birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak paylaşırlar. Bu paylar,
ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir.
Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok
yumuşak davranandır"(en-Nisâ, 4/12).
Yukarıdaki miras düzenlemesinin
arkasından, aynı âyetlerin devamında, müeyyide niteliğinde şu iki âyet yer alır:
"İşte bunlar, Allah'ın koyduğu
sınırlardır. Kim, Allah'a ve Rasûlûne itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar
akan cennetlere koyar. Orada ebedî kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur"
(en-Nisâ, 4/13). "Kim, Allah'a ve Rasûlüne isyan eder ve Allah'ın koyduğu
sınırları aşarsa, Allah onu, ebedi kalacağı cehennem ateşine koyar. Ve onun için
azaltıcı bir azap vardır" (en-Nisâ; 4/14).
Öz veya baba bir kız kardeşin
mirası ise şöyle düzenlenmiştir. "Ey Peygamber! Senden fetva isterler". De ki:
"Size usül ve füruu bırakmadan ölen kimse hakkında Allah fetva verir. Eğer bir
kimse ölür ve onun çocuğu bulunmaz da, sadece bir kız kardeşi bulunursa,
bıraktığı mirasın yarısı onundur. Ölen kız kardeş ise ve çocuğu da yoksa erkek
kardeşi terekenin hepsini alır. Eğer mirasçılar iki kız kardeş ise, terekenin
üçte ikisini alırlar. Eğer kardeşler erkek ve kadın olmak üzere ikiden çok
iseler, bir erkeğin payı, iki kadının payı kadardır. Allah size sapıklığa
düşmemeniz için bunları açıklar. Allah her şeyi çok iyi bilendir" (en-Nisâ,
4/176).
d) Zevi'l-Erhâmın mirası: Âyet
veya hadislerde miras payları veya mirasçılık esasları belirlenmiş bulunanların
dışında kalan diğer hısımlar için şu şekilde bir genel düzenleme yapılmıştır:
Akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz
ki Allah, herşeyi çok iyi bilir" (el-Enfâl, 8/75).
Şu âyet de miras haklarından
genel olarak söz eder: "Ana-baba ve hısımların miras olarak bıraktıklarında
erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana-baba ve hısımların bıraktıklarında
hisseleri vardır. Bunlar az olsun çok olsun farz kılınmış bir hissedir"
(en-Nisâ, 4/7).
Mirastan çevredeki bazı muhtaç
kimselerin de yararlandırılması konusunda şöyle buyurulur: "Miras taksim
olunurken, varis olmayan akrabalar, yelimler ve yoksullar da bulunursa, mirastan
onlara da verin ve onlara güzel söz söyleyin" (en-Nisâ, 4/8).
2. Sünnet delili:
Hz. Peygamber'den mirasla
ilgili çeşitli hadisler nakledilmiştir. Bazıları şunlardır:
"Miras paylarını, hak
sahiplerine veriniz. Kalan miktar, en yakın erkek hısımındır" (Buhârî, Ferâiz,
5, 7, 9, 10; Müslim, Ferâiz, 2, 3; Tirmizî,Ferâiz, 8).
Müslüman kâfire, kâfir de
müslümana mirasçı olamaz" (Buhârî, Hacc, 44, Meğâzî, 48, Ferâiz, 26; Müslim,
Ferâiz, I ; Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tirmizî, Ferâiz, 15).
"İki farklı dine mensup olanlar
birbirine mirasçı olamaz" (Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tîrmizî, Ferâiz, 16; İbn Mace,
Ferâiz, 6; Dârîmî, Ferâiz, 29; Ahmed b. Hanbel, II, 187, 195).
Ubâde b. es-Sâmit (r.a)'in (ö.
45/665) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s), mirastan iki
nineye, bunu aralarında paylaşmak üzere hükmetti" (eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr,
Mısır, t.y, VI, 59). Abdullah b. Mes'ud (ö.32/652), Hz. Peygamber'in, murisin
kızı, oğul kızı ve kız kardeşiyle ilgili bir uygulamasından şu şekilde söz eder:
"Rasulullah (s.a.s), ölenin kızı için yarım, oğul kızı için üçte ikiye
tamamlamak için altıda bir ve geri kalanın kız kardeşe verilmesine hükmetti"
(eş-Şevkâni, a.g.e., VI, 58).
Mikdâm b. Ma'dikerîb (ö.87/705)
zevi'l-erham'la ilgili şu hadisi nakletmiştir: "Kim bir mal bırakırsa, bu
mirasçılarınındır. Ben, mirasçısı olmayanın mirasçısıyım. Gerekliği durumda
diyetini öderim ve mirasçısı olurum. Dayı, mirasçısı olmayanın mirasçısıdır.
Onun diyetini öder ve ona mirasçı olur" (Ebû Dâvud, Ferâiz, 8; Tirmizi, Ferâiz,
12; İbn Mâce, Diyât, 7, Ferâiz,9; Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 28, 36, IV, 131).
3. İcmâ delili:
Bir tane ninenin tek başına
altıda bir pay alacağı, ikiden fazla ninelerin altıda bir hisseyi aralarında
eşit olarak paylaşacakları prensibi Sahabe ve Tâbiîlerin icmâı ile sabittir. Hz.
Ebû Bekir (ö.13/634)'in halifeliği sırasında konu tartışılmış, Hz.
Peygamber'den, altıda bir uygulaması nakledilince, bu yönde görüş birliği
oluşmuştur (el-Mevsilî, el-İhtiyâr, Kahire, t.y., V, 90; Hamdi Döndüren,
Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 483).
Ferâiz ilminin önemi büyüktür.
Çünkü hayatta iken yaptığı muamelelerin, ölümünden sonra devamı niteliğindedir.
Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Ferâiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara
öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır, unutulur ve o, ümmetinden kaldırılan
ilimlerin ilki olacaktır" (Tirmizi, Ferâiz, 2; İbn Mâce, Ferâiz, 1; Dârimi,
Ferâiz, Buhârî, Ferâiz, 2; Ebû Dâvud, Ferâiz, 1). "Sizin ferâiz ilmini en çok
bileniniz, Zeyd b. Sâbit'tir (ö. 45/665)" (Tirmizi, Menâkıb, 32; İbn Mâce,
Mukaddime, 11).
Mirasın rükünleri üçtür:
I. Mûris: Vefat edip, geride
miras bırakan kimsedir. Buna müteveffâ da denir.
2. Vâris: Kendisine miras
intikal eden, yani terikede hissesi olan kimsedir.
3. Terike: Ölenin mal veya hak
olarak geride bıraktığı şeyler olup, buna
"mîras", "mevrûs" ve "irs" adı
da verilir. Haktan maksat; kısas, satış bedelini alabilmek için satılan malı ve
borcu alabilmek için rehnedileni hapsetme hakkı gibi haklardır.
Bu üç rükünden birisinin
bulunmaması halinde miras söz konusu olmaz.
Mirasçı olmanın sebepleri:
Mirasın söz konusu olabilmesi
için üç şeyin bulunması gerekir. Mirasın sebep ve şartlarının bulunması, miras
engellerinin ise bulunmaması gereklidir.
Mirasçı olmanın sebepleri
üçtür. Nesep hısımlığı, evlilik ve velâ.
1. Hısımlık: Varisin, miras
bırakana mirasçı olabilmesi için aralarında hısımlık bağının bulunması gerekir.
Usûl, fûrû, yani ana, baba, dede ve nine gibi kendi neslinden gelinenlerle;
çocuk, torun gibi kendi neslinden gelenler; yine ölenin kardeşleri ile amcalar
bu hısımlardandır. Bunlar mûrise yakınlık derecesine göre mirasçı olurlar. Daha
uzak olanın mirasçı olmasını önlerler, buna "hacbetme" denir.
Bu hısımlardan erkek
vasıtasıyla mûrise bağlanan erkek hısımlara "asabe" denir. Ölenin babası,
babasının babası veya oğlu, ya da oğlunun oğlu gibi. Bir de payları muayyen
mirasçılar vardır ki, bunlara "ashâbülferâiz" * (farz sahipleri) denir.
Bunlardan kalan mirası asabe* alır. Sadece asabe varsa, mirasın tamamı bunlara
kalır. Farz sahipleri ve asabe yoksa, bunların dışında kalan ve ölenin uzaktan
kan hısımı olan "zevilerhâm" mirasçı otur. Hala, dayı, kızın kızı gibi.
2. Evlilik: Geçerli bir nikâh
akdi eşler arasında miras hakkı doğurur. Cinsel temasın olup olmaması sonucu
etkilemez. Bu yüzden, zifaftan önce eşlerden birisinin ölümü halinde, diğeri ona
mirasçı olur. Eşlerin miras haklarını belirleyen âyetin genel anlamı (bk.
en-Nisâ, 4/12) ile Hz. Peygamber'in, cinsel temastan önce kocası ölen Berva'
binti Vâşık'ı ölen kocasına mirasçı yapması bunun delilidir (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslâmî
ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, VIII, 250).
Ric'î (cayılabilir) talaktan
dolayı iddet bekleyen kadın, iddetli iken, ölen kocasına mirasçı olur. Çünkü
ric'î boşamada evlilik iddet süresince devam eder. Sağlam kocası tarafından bâin
talâkla (kesin ayırıcı boşama) boşanan kadın, iddet beklerken kocası ölse, ona
mirasçı olamaz. Çünkü bu durumda o, karısını mirastan mahrum etmek boşamakla
itham edilemez. Eğer kansını, ölüm hastası olan bir erkek bâin talakla boşamışsa
ve kadın iddet beklerken de ölürse, bu kadın ona mirasçı olur. Burada mirastan
mahrum etmek amacıyla boşama ithamı söz konusudur.
3. Velâ: Bu, şârün belirlediği
hükmî bir yakınlık olup, köleyi azat eden efendinin azad ettiği köleye mirasçı
olmasını ifade eder. Hadiste; "Velâ, neseb bağı gibi bağ meydana getirir,
satılmaz ve hibe edilmez" buyurulur. İbn Hibbân ve Hâkim bu hadisi sahihlemiştir.
Hanefiler buna "velâul-müvâlât" veya "mevlâl-muvâlât"ı da eklediler. Bu, iki
kişinin birbirine koruyucu ve diyet ödemede yardımcı olmak ve buna karşılık
birbirine mirasçı olmak üzere anlaşmasıdır.
Mirasın Şartları
Mirasta hakkın sabit olması üç
şartın gerçekleşmesi gerekir. Mûrisin ölümü, mirasçının hayatta olması ve bir
miras engeli bulunmaması.
1. Mûrisin Ölmesi:
Mirasın söz konusu olması için,
mûrisin gerçek, hükmî veya takdiri olarak ölmüş bulunması gerekir. Gerçek ölüm,
ruhun bedenden ayrılması ile gerçekleşir. Görme, işitme veya başka bir delille
sabit olur. Hükmî ölüm; hayatta olduğu bilinen veya muhtemel bulunan kimsenin
ölümüne hâkimin hükmetmesiyle ortaya çıkar. Hayatta olduğu bilinen mürteddin
(dininden dönen) dâru"l-harbe kaçması halinde hakim ölü sayılmasına hüküm verir.
Bunun mirası, hüküm tarihine kadar mirasçı olan hısımlarına taksim edilir.
Hayatta olması ihtimali bulunan kayıp kişinin (mefkûd) durumu mahkemeye intikal
edince, gerekli süreler geçmişse, hakim vefatına hükmeder. Eşi iddet bekler ve
serbest kalır. Mirası da hüküm sırasında hak sahibi olan varislere
paylaştırılır. Takdiri ölüm; kişinin takdiren ölü kabul edilmesidir. Bu
annesinden suç işleme yoluyla ölü olarak doğan cenîndir. Gebe kadına başkasının
vurmasıyla cenînin ölü doğması gibi. Bu durumda suçluya, elli dinar (yaklaşık
iki yüz gram altın para) gurre cezası tazminat olarak ödettirilir. Bu, tam
diyetin yirmide biri kadar bir tazminattır. Ebû Hanife'ye göre, cenîn mirasçı
olur ve kendisine mirasçı olunur. Çünkü onun suç işleme sırasında diri olduğu
kabul edilir (İbnü'l-Hilmâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır, 1315/1317 H., IV, 440-445;
İbn Kudâme, el-Muğnî, Kahire 1970, VI, 320; ez-Zühayli, a.g.e., VIII, 253; Hamdi
Döndüren, a.g.e., s.119-121; bk. "Gurre, Mefkûd ve Cenîn" maddeleri).
2. Mirasçının Hayatta Olması:
Murisin ölümü sırasında varisin hayatta olması gerekir. Bu yüzden, muristen önce
ölen bir hısım, daha sonra ölen murisine mirasçı olamaz. Muris vefat ettiği
zaman, ana karnında bulunan çocuğu da (cenîn) sağ doğmak şartıyla mirasçı olur.
3. Miras Engeli Bulunmaması:
Miras engelleri şunlardır:
a) Öldürme:
Mûrisini öldüren bir kimsenin,
bir an önce onun servetini elde etmek için öldürme ithamı vardır. Hısımını
öldüren kimsenin onun mirasından mahrum olacağı konusunda mezheplerin görüş
birliği vardır. Ancak hangi çeşit öldürmelerin miras engeli olacağı hususu
mezhepler arasında ihtilâflıdır. Hadiste; "Katil için miras yoktur" (Ebû Dâvud,
Diyât, 18; Tirmizî, Ferâiz,17; Ahmed b. Hanbel, I, 49) buyurulur. Hanefilere
göre, kısas veya keffâret cezasını gerektiren öldürme çeşitleri mirasa engel
olur. Bunlar da şu çeşit öldürmelerdir:
Kasden öldürme: Mûrisi silâh
veya kesici bir aletle kasden öldürmek gibi. Buna günah ve kısas gerekir,
keffaret gerekmez. Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, insan öldürebilecek büyük
taş vb. her şeyle, kasden öldürme suçu meydana gelir.
Kasda benzer şekilde öldürme.
İnsan öldürmede kullanılmayan, sopa, değnek gibi bir şeyle vurup öldürmek
gibi... Cezâsı: Keffâret, âkile* üzerinde diyet ve günahtır. Birisini
yanlışlıkla öldürme: Ava atıp, insanı öldürmek gibi... Cezası; keffâret, âkıle
üzerine diyettir. Ahiretteki günahı kaldırılmıştır.
Hata sayılan öldürme: Uykuda
veya uyanık iken birisinin üzerine düşüp ölümüne sebep olmak gibi. Cezası;
hataen öldürmenin aynidir (es-Serahsi, el-Mebsût, Mısır 1324-1331/1906-1912; XXV,
59-68; el-Kâsâni, Bedayiu's-Sanâyi, Mısır 1327-28; M. Cevat Akşit, İslâm Ceza
Hukuku ve İnsanî Esasları, s. 55-56).
Dolaylı yoldan ölüme sebebiyet
verme (tesebbüb) mükellef olmayanın öldürmesi, meşrû savunma halinde öldürme ve
mükrehin öldürmesi miras engeli değildir.
İmam Şâfii'ye göre, öldürme
fiilini işleyen herkes öldürülene mirasçı olamaz. Kastın bulunup bulunmaması,
öldürenin mükellef olup olmaması sonucu etkilemez. Mâlikîler ise, katilde kasıt
ve tecâvüzü esas alırlar. Buradaki görüş ayrılığı, miras engeli bildiren
hadisteki "kâtil" sözcüğünün kapsamındaki belirsizlikten doğmuştur (bk. Muhammed
Ebû Zehra, Usûlül-Fıkh, Kahire, t.y., s.126, 127).
b) Din Farkı:
Mûrisle vârisin ayrı dinlerden
oluşu bir miras engelidir. Bu konuda İslâm hukukçularının görüş birliği vardır.
Müslüman kâfire, kâfir de müslümana nesep hısımlığı veya evlilik akdi bulunsa
bile mirasçı olamaz. "Müslüman kâfire, kâfir de müslümana mirasçı olamaz" (Buhâri,
Hacc, 44; Meğâzî, 48, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz, l; Ebu Dâvud, Ferâiz, 10).
"İki ayrı dine mensup olanlar, birbirine mirasçı olamaz" (Ebû Dâvud, Ferâiz, 10;
Tirmizi, Ferâiz, 16; İbn Mâce, Ferâiz, 6) hadisleri buna delildir. Bunun sebebi,
müslümanla gayri müslim arasında velâyet bağının kesik olmasıdır.
Bu duruma göre, meselâ;
müslüman bir erkekle gayri müslim olan karısı arasında mirasçılık cereyan
etmeyeceği gibi, bunlardan doğan çocuklar da babaya tabi olarak müslüman
sayılacaklarından onlarla gayri müslim olan anneleri arasında da mirasçılık
cereyan etmez.
Ancak Muaz b. Cebel ve Muâviye
ile Tâbiîlerden Mesrûk b. el-Ecdâ', Saîd b. el-Müseyyeb, İbrâhim enNahâî ve
diğer bazı bilginler aksi görüştedir. Bunlara göre; Müslüman kâfire mirasçı
olur. Fakat kâfir müslümana mirasçı olamaz." Dayandıkları delil şu hadislerdeki
genel anlamdır: "İslâm yücedir, onun üzerine yücelinmez" (Buhârî, Cenâiz, 79)
"İslâm arttırır, eksiltmez" (Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V,
230, 236). Bu konuda sahabe uygulaması da vardır. Bir yahudi vefat edince, biri
yahudi diğeri müslüman olan iki oğlu kalmıştı. Yahudi olan oğlu bütün mirası
almak isteyince, müslüman olan oğlu mahkemeye başvurdu ve hak istedi. Davaya
bakan Muaz b. Cebel (ö.18/639) müslümanı yahudiye mirasçı yapmıştır (el-Askalânî,
Bülûgul-Merâm, Terc. ve Şerh, A. Davudoğlu, İstanbul 1967; III, 206).
Çoğıınluk İslâm hukukçuları,
müslümanla kâfir arasında mirasın olamıyacağını ifade eden hadisleri bu konuda
ana delil kabul etmiş, azınlığın dayandığı hadisleri doğrudan mirasla ilgili
görmemiştir.
Diğer yandan gayri mûslimler
birbirine mirasçı olabilirler. Çünkü küfür ehli tek millet sayılır. "Ehl-i,
küfür birbirinin velisidir" (el-Enfâl, 8l73) âyetinin genel anlamı bütün gayri
müslimlerin hepsini kapsamına alır. "Hakkın dışında sapıklıktan başka ne vardır"
(Yûnus,10/32) âyeti de bunu ifade eder. Yalnız Mâlikîler, "İki ayrı dine mensup
olanlar birbirine varis olamaz" hadisinin, hristiyan ve yahudilerin kendi
aralarındaki mirasçılığını da kapsadığını söylerler.
Mürtedin mirası:
İslâm'ı terkeden kimseye "mürted"
* denir. Mürted mânen ölmüş sayıldığı için, o ne müslüman ve ne de kâfire
mirasçı olamaz. Mürtedin mirasının başkalarına intikali konusunda ise görüş
ayrılıkları vardır.
Ebû Hanife'ye göre, irtidattan
önce kazandığı mal varlığı müslüman varislerine gider..Sonra kazandıkları ise
beytü'l-mâle "fey" geliri kaydedilir. (bk. "Fey" ve "Ganîmet" maddeleri). Mürted
kadınsa, bütün mirası müslüman mirasçılarına intikal eder.
İmam Ebû Yûsuf ve İmam
Muhammed'e göre, irtidattan önce ve sonra kazandığı malları müslüman varislerine
intikal eder. Bu iki müçtehid, erkek ve kadın mürted arasında miras bakımından
bir ayırım yapmaz.
Şâfiî, Mâliki ve Hanbelilere
göre, aslî inkârcıda olduğu gibi mürted mirasçı olamaz ve ona da başkası mirasçı
olamaz. Bütün malı, beytü'l-mal için fey' geliri kaydedilir. Çünkü o, irtidat
etmekle, İslâm toplumuna karşı harp ilân etmiş sayılır ve servetine de harbînin
malına uygulanan hükümlerin uygulanması gerekir. Ancak bu hükümler, mürted
irtidadı üzere ölürse uygulanır. Hayatta olduğu sürece malı bekletilir. İslâm'a
dönerse, malı kendisine verilir (İbnü'l-Hümâm, Fethu'l-Kadîr, Mısır 1315-/1317,
IV, 390 vd.; İbn Rüşd, Bidâyetü'l-Müçtehid, Mısır, t.y., II, 322-329; ez-Zühaylî,
a.g.e, VIII, 263-266).
c. Tebealık Farkı
(İhtilâfu'd-dâreyn):
Müslümanlar hangi devletin
tebeası olurlarsa olsunlar birbirlerine mirasçı olurlar. Müslüman için başka
başka devletin tebeası olmak miras engeli değildir. Meselâ; Türkiye'deki bir
müslüman, Mısır'daki müslüman bir hısımına mirasçı olabilir. Çünkü Dârul-İslâm
müslümanlar için tek vatan sayılır. Daha sonra kâfirlerin Darul-İslam'a egemen
olması ve buralarda ayrı sistemlerin ve rejimlerin olması veya bağlantının kopuk
olması da sonucu değiştirmez. Bu yüzden, bir müslüman Dâru'l-Harpte ölse, ona
Dârul-İslâm'da yaşayan varisleri mirasçı olur.
Ülke ayrılığı gayri Müslimler
için bir miras engeli teşkil eder. Meselâ; İslâm tebeasındaki bir gayri müslim,
yabancı tebealı gayri müslim bir hısımına mirasçı olamaz. Burada, mirasçılık
"velâyet bağı" esasına dayanır. Bu bağ kopunca mirasçılık hakkı da ortadan
kalkmaktadır. Ancak ülkeler sulh anlaşmaları yaparak, karşılıklı miras
ilişkilerini düzenleyebilirler.
Malikî, Hanbelî ve Zâhirîlere
göre tebealık farkı hiç bir şekilde miras engeli doğurmaz (ez-Zühayli, a.g.e.,
VIII, 266 vd.; es-Sibâî, Şerhu Kanuni'l Ahvâliş-Şahsiyye, Dımaşk 1959, II,
46-47).
d) Kölelik:
Kölelik hali de miras
engelidir. Bu statüde olan kimse hısımlarına mirasçı olamaz. Çünkü köle, bir
mala; mülk edinme sebepleriyle matik olamadığı gibi miras yoluyla da malik
olamaz. Onun elindeki şeyler efendisine ait bulunur. Eğer o, mirasçı yapılırsa,
mülk kendiliğinden efendisine geçeceği için sebepsiz yere, bir yabancı mirasa
sokulmuş olur ki, bu icmâa göre bâtıldır:
Bu engellerden mûrisini öldürme
ve kölelik tek yanlıdır. Bunlar yalnız kendileri başkasından miras alamaz. Fakat
başkası kendilerine mirasçı olabilir. Bunlara, murisin ölüm tarihinin
belirlenememesi ve mirasçının kim olduğunun bilinememesi gibi başka engeller de
eklenmiştir (bk. el-Meydânî, el-Lübâb, Kahire, ts., IV, 188, 197; ez-Zeylaî,
Tebyînü'l-Hakâik, el-Motbaatü'l-Emiriyye tab'ı, VI, 239 vd.; İbn Âbidîn,
Reddü'l-Muhtâr, Mısır, t.y., V, 541-543).
>>>>>

MÎRÂS.
Mîrâs; Anlam ve Mâhiyeti
Mirasın Dayandığı Deliller
1. Kur'ân-ı Kerîm'den Deliller
a) Çocuklar ve Ana-Babanın Mirası
b) Karı-Kocanın Mirası
c) Kardeşlerin Mirası
d) Zevi'l-Erhâmın Mirası
2. Sünnet Delili
3. İcmâ Delili
Mirasın Rükünleri
Mirasçı Olmanın Sebepleri
1. Hısımlık
2. Evlilik
3. Velâ
Mirasın Şartları
1. Mûrisin Ölmesi
2. Mirasçının Hayatta Olması
3. Miras Engeli Bulunmaması
a) Öldürme
Kasden Öldürme
Kasda Benzer Şekilde Öldürme
Hata Sayılan Öldürme
Dolaylı Yoldan Ölüme Sebebiyet Verme (Tesebbüb)
b) Din Farkı
Mürtedin Mirası
c) Tebealık Farkı (İhtilâfu'd-Dâreyn)
d) Kölelik
Vâris.
Kur'ân-ı Kerim'de Miras Kavramı
Hadis-i Şeriflerde Miras Kavramı
Asabe.
Kan Hısımlığı Sebebiyle Asabe.
A) Kendi Başına Asabe Olanlar (Binefsihi Asabe).
B) Başkası İle Birlikte Asabe Olanlar (Bigayrihi Asabe).
C) Başkasının Bulunması İle Asabe Olanlar (Maagayrihi Asabe).
Ashâbu'l-Ferâiz.
Mirasçıların Payları
1) Koca (Zevc)
2) Karı (Zevce)
3) Baba.
4) Anne
5) Dede.
6)  Kız.
7) Oğlun Kızı
8) Ana-Baba Bir Kız Kardeş.
9) Baba Bir Kız Kardeş.
10) Ana Bir Kardeşler
11) Nine.
Zevi'l-Erhâm..
Zevi'l-Erhâmın Mirasçı Olma Usûlü
1- Zevi'l-Erhâmı, Miras Bırakana Bağlayan Eshâbü'l-Ferâiz Veya Asabenin Miras Hissesini Esas Alan Usûl.
2- Hısımlık Usûlü
1- Miras Bırakanın Fürûu
2- Miras Bırakanın Usûlü
3- Miras Bırakanın Ana-Babasının Fürûu
4- Mûrisin Dede ve Ninesinin Asabe ve Farz Sahibi Olmayan Fürûu
Zevi'l-erhâmın Mirasçı Olmasında Uyulacak Kurallar
Zevi'l-Erhâmın Mirasçı Oluşuna Örnekler 1- Birinci Sınıfın Mirasçı Olması
2- İkinci Sınıfın Mirasçı Olması
3- Üçüncü Sınıf Zevi'l-erhâmın Mirasçı Olması
4- Dördüncü Sınıf Zevi'l-erhâmın Mirasçı Olması
Kadınlara Miras Olmak ve Kadınların Mirasta Erkeğin Yarısını Alması
Günümüzde Vasiyet, Miras ve İnsanımız.
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar