Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

A. Hz. Peygamber'i Küçük Düşürücü Faaliyetler

A

A. Hz. Peygamber'i
Küçük Düşürücü Faaliyetler

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı mü'minler
ve diğer kimseler nazarında küçük düşürmek için karşılarına çıkan her fırsatı
değerlendirme yoluna gitmişlerdir. Uhud Harbi'ne giderken Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm), Mirbâ İbnu Kaziyy'in bahçe duvarından atlamıştı ki Mirbâ: "Ey
Muhammed, eğer sen gerçek bir peygamber olsaydın, benim duvarımı atlaman sana
helâl olmazdı" der. Yerden bir avuç toprak alarak ilâve eder: "Allah'a yemin
ederim, eğer şu toprakla başkalarını rahatsız etmeyeceğimi bilsem sana
atardım." Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in yanındakilerden bir grup,
herifi öldürmek için üzerine atılırsa da Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):
"Bırakın o körü, o kalbi de, basireti de görmeyen adamı" der ve tecâvüze mani
olur. Ancak Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in müdahalesinden önce Saad
İbnu Zeyd'in, vâki bir darbesini yemiş bulunur.

Meşhur İfk hadisesini hepimiz biliriz. Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'le askerî bir sefere katılan Hz. Aişe, bir
konak sırasında ihtiyacı için bulunduğu yerden uzaklaşır. Dönüşünde kolyesinin
kaybolduğunun farkına vararak terkrar aramaya çıkar. Bu sırada Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm) Hz. Aişe'nin yokluğunu farketmeksizin hareket emri verir. Dönüşünde
ordugâhı boş bulan Hz.Aişe, olduğu yerde beklemeye başlar -ki vakit gecedir.-
Sabahleyin Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in geri gözcülerinden bir
asker (Safvân İbnu Muattal) Hz. Aişe'yi orada görür ve devesine bindirerek
orduya ulaştırır.

Ancak bu durum münâfıkların reisi durumunda olan
Abdulla İbnu Übey'e güzel bir fırsat vermiştir. Safvân'ı, Hz. Aişe'yi getirir
görünce: "Aişe, bu yaptığı işte mâzurdur, zira Safvân, Muhammed'e nazaran daha
genç ve daha yakışıklıdır" diye bağırır. Hadise son derece büyür, Hz. Peygamber
(aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Aişe hakkında tahkikat açar. Huzursuzluk, Muhacir
ve Ensâr'ı bizzat Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in huzurunda mescidin
içerisinde birbirine düşürüp, silâha sarılma derecesine ulaşacak bir vüs'at ve
karakter alır. Meselenin bir iftiradan ibaret olduğunu te'yid eden âyet (Nur,
11) gelinceye kadar büyük ızdıraplar yaşanır.

Hendek Harbi de münâfıklara Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)'i küçük düşürecek, risâletinden şüphe ettirecek faaliyetler için bir
başka fırsat olmuştu. Muhâsara uzayıp Medine dahilinde bazı sıkıntılar zuhur
etmeye başlamıştı ki, şu sözleri yaymaya başladılar: "Muhammed bize Bizans'ın ve
İran'ın hazinelerini yemeyi vaad ediyordu, halbuki şimdi hiçbirimiz helâya bile
gitmek için kendisini emniyette hissetmiyor." Bu faaliyetleri üzerine de bir
âyet gelerek onları kınamış ve teşhir etmiştir (Ahzâb 12).

Tebük Seferi esnasında bir konaklama ânında, Hz.
Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in develerinden biri kaybolmuş bütün
aramalara rağmen bulunamamıştı. Münâfıklar hemen harekete geçip: "Eğer Muhammed
bir peygamber olsaydı, devesinin nerede olduğunu bilirdi" demeye başladılar.
Bu sözleri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e ulaşınca, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)': "Ben ancak Allah'ın bana bildirdiğini bilebilirim, şimdi haber
veriyorum, devem falanca vâdide, yuları bir ağaca takılı vaziyettedir, gidip
arayın"der. Deve dediği yerde ve tavsif ettiği vaziyette bulunur. Bu çeşitten
başka misaller mevcuttur.[1]



[1]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 3/523-525.