Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Kur'an'a Göre Nebî ile Rasül Arasında Fark Yoktur.

Kur


Kur'an'a
Göre Nebî ile Rasül Arasında Fark Yoktur.




Nebî, peygamberlerin haber alma,
vahiy alma vasıflarına, rasül ise, alınan mesajın elçiliğini yapma, aktarma
vasıflarına işaret etmektedir. Tıpkı adâletli davranmayı ve takvâlı olmayı
şahsında birleştiren mü'min gibi. Yani nasıl bir mü'minin aynı anda âdil ve
muttakî olması, çelişki arzetmiyorsa, bir peygamberin de aynı anda nebî ve rasül
olması da tenâkuz teşkil etmez. Nebî ile rasül arasındaki fark, sadece kelime
anlamları itibariyledir. Yoksa, şeriat alıp almaması, kitap alıp almaması
açısından aralarında anlam farkı yoktur. Geleneksel bazı iddialara göre, Hz.
İsmail gibi peygamberler sadece nebîdir; kendilerinden önceki rasülü tekrar
ederler. Oysa Kur'an, Hz. İsmail için, hem rasül, hem de nebî sıfatlarını
kullanmaktadır:

"Kitap'ta İsmail'e dair
anlattıklarımızı da an. Çünkü o sözünde duran rasül nebî idi."
(Meryem: 19/54)

Hz. Hârun için de Kur'an, Hz. Mûsâ
ile beraber her ikisine rasül demektedir:

"Fir'avn'a giderek (ona) deyin ki:
'Biz âlemlerin Rabbinin rasûlüyüz."
(Şuarâ: 26/16)

Geleneksel görüşün nebî'yi önceki
kitabın ve rasülün mukallidi durumuna indirgemesi çok yanlıştır. Çünkü birçok
âyette nebî kavramına kitap nispet edilmiştir.

"Allah, nebîlerden şöyle söz
almıştı: 'Bakın, size kitap ve hikmet verdim, şimdi yanınızda bulunanı
doğrulayıcı bir rasûl geldiğinde, ona mutlaka yardım edeceksiniz; bunu kabul
ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?' demişti. Kabul
ettik dediler. O halde şâhit olun, Ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım
dedi." (Âl-i İmrân:
3/81)

Bu âyetten kesin olarak
anlaşılmaktadır ki, nebî, kitap ve şeriat olmayan biri değildir. Yine Kur'an'da
kendilerine kitap verildiği muhkem olarak Kur'an'da anlatılan peygamberleri nebî
olarak vasfetmektedir.

"Nebîlerden söz almıştık. Senden,
Nuh'tan, İbrâhim'den, Mûsâ'dan, Meryem oğlu İsâ'dan sağlam bir söz (misak)
almışızdır." (Ahzâb:
33/7)

Dolayısıyla Kur'an, nebî ile rasül
arasında kitap alıp almamak açısından bir ayrım yapmamaktadır. Kur'an, bazı
nebîlere kitap verildiğini belirttiği gibi, rasüllere de kitap verildiğini
açıklar:

"Andolsun Biz rasüllerimizi açık
delillerle gönderdik. Ve onlarla beraber Kitab'ı, mizan'ı/nizâmı indirdik ki,
insanlar adâleti yerine getirsinler."
(Hadîd: 57/25)

Görüldüğü gibi âyet-i kerimede
rasül kavramına kitap nispet edilmiştir. Bu da gösteriyor ki, Kur'an, nebî
ile rasül arasında kavramsal fark gözetmemektedir. Fakat peygamberlerin genel
Kur'anî tanımı nebîdir; rasül, gönderilmekle (irsâl) ve tebliğle, görevin
icrâsıyla ilgili bir kavramdır.

Kur'an, Hz. İsmail, Hz. Mûsâ ve Hz.
Muhammed (s.a.s.)'e aynı âyetlerde hem nebî, hem rasül demektedir.[1]
Hâtemiyetin (son nebî olmanın) sadece nebîlik için söz konusu olduğunu, rasüllük
için söz konusu olmadığını iddia etmek, hastalıklı kalplere sahip olanların bir
tahrif çabasından ibarettir. Kur'an nebî ile rasül arasında bir ayrım
gözetmediği gibi, şu peygamberler nebî; şunlar da rasüldür diye Kur'an'ın bir
beyanı da yoktur. Nebî, genellikle peygamberlerin haber alma, vahiy alma yönünü,
rasül ise genellikle, alınan vahyin elçiliğini yapma yönünü ifade eden
kavramlardır. Her peygamber vahiy almıştır (nebî); ve aldığı vahyi tebliğ
etmiştir (rasül). Bu iki vasfı bünyesinde bulundurmayan birine de peygamber
denemez. Yani kalbine indirilen vahyin elçiliğini (rasüllüğünü), insanlara
iletimini üstlenmeyen birine nebî denemeyeceği gibi, vahiy almayan (nebî olmayan)
birine de rasül denemez. Hz. Muhammed (s.a.s.)'den sonra bir insan, kavramsal
anlamda ister rasül olduğunu, isterse nebî olduğunu iddia etsin, yalancı
peygamberdir, Müseylimetü'l kezzâbtır. Çünkü nebî de rasül de ıstılâhî açıdan
peygamberliğe delâlet etmektedir. Her nebî rasüldür; her rasül de nebîdir.[2]








[1]
Meryem: 19/54, 51; A'râf: 7/157; Ahzâb: 33/40.





[2]
F. Zülaloğlu, Nebî İle Rasül Arasındaki Fark, Haksöz 66; Ahmet Kalkan,
Kur'an Kavram Tefsiri.