Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Neshin Aklen Câiz Olması ve Eski Şeriatlerde Vuku Bulması

Neshin Aklen Câiz Olması ve Eski Şeriatlerde Vuku Bulması



Neshin
Aklen Câiz Olması ve Eski Şeriatlerde Vuku Bulması:




Neshin aklen câiz olmasıyla ilgili
günlük hayatımızdan bazı misaller verilir. Doktorun hastalarını tedâvi ederken
uyguladığı prensipler, annesinin çocuğunu büyütürken tatbik ettiği büyütme
usûlleri, öğretmenin öğrencilerini eğitirken basitten zora doğru bir yöntem
uygulaması ileri sürülen aklî deliller arasında yer almaktadır.

İlk peygamber Hz. Âdem ile son
peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) arasında görev yapan her peygamberin tebliğ
ettiği iman esaslarının bir olduğu bilinmektedir (16/Nahl, 36; 21/Enbiyâ, 25
vb.). Her peygamber inanç konusunda aynı hakikatleri insanlığa iletmiştir. Bu
temel meselede nesh mümkün değildir. Diğer taraftan iman esasları aynı kalmakla
beraber; her peygambere gelen emirler arasında birtakım farklılıklar olduğu
bilinir. Tevrat, İncil ve Kur'an arasında da bunu görmek mümkündür. Meselâ,
Tevrat'ta Hz. Âdem'in çocukları hakkında birbirleriyle evlenmesi câiz
görülmüşken, sonradan bu neshedilmiştir. Yine yahûdiler için cumartesi günleri
iş yapmak yasaklanmışken, İncil'de böyle bir yasak mevcut değildir. İşte bu gibi
örnekler neshin pratik olarak şeriatler arasında vuku bulduğunu göstermektedir.
Son olarak Kur'ân-ı Kerim gönderilir. Kur'an, kendinden önceki kitap ve
şeriatlerdeki hüküm ve âyetleri neshetmiştir. Kur'an'ın ehl-i kitabın
elindekileri tasdik edici olarak geldiğini söylemesi (bkz. 2/Bakara, 41, 91, 97;
4/Nisâ, 47; 5/Mâide, 48) bu tesbitle çelişmez. Çünkü genel esaslar bakımından
peygamberlerin tümünün mesajı aynıdır. Bunlarda nesh sözkonusu olmaz. Nesh,
muâmele ve pratik yaşayışta olur. Bu anlamda her peygamber yeni hükümler
getirmiştir. Kur'an'ın kendinden öncekileri tasdik ediciliği genel ve temel
hükümler bakımındandır; muâmelât sözkonusu olduğunda Kur'an, kendinden önceki
bütün hükümleri neshetmiştir. Bunun aksini söylemek, ?Kur'an olsa da olurdu,
olmasa da? şeklinde bir sonuca götürür ki, bu, Kur'an'ın gereksizliğini ilân
etmektir.

Kur'an'ın gelmesiyle önceki ilâhî
kitapların yürürlükten kalkmış olması, tabiî olmaktadır. Zira Yüce Allah;
?Muhammed, Allah'ın rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi
bilir.? (33/Ahzab, 40) buyurur. Dolayısıyla Kur'an'ın diğer kitapları nesh
ettiğinde müslümanların ittifakı vardır. Bu anlamdaki neshi kabul etmeyenlerin
başında yahûdiler gelir. Onlar, kendi kitaplarının geçerliliğini ileri sürerler.
Nesh konusundaki en önemli iki âyet (2/Bakara, 106 ve 16/Nahl, 101) âyetlerinin
siyak ve sibakları ile (önceleri ve sonralarıyla) değerlendirildiğinde,
yahûdilerin bu itirazlarına cevap mâhiyetinde ve bu anlamda (eski din ve
şeriatlerin neshedildiği şeklinde) neshin vuku bulduğu anlaşılır.

Yüce Allah, insanlara önce iman
esaslarını emir buyurmuş, daha sonra tedrîcî emirler göndermiştir. Kur'an'ın 23
sene gibi bir zamanda gönderilmesi, insanlığın kabulünü daha da kolaylaştırmış
olmaktadır. Kötülükleri yavaş yavaş kaldırması, birden haram kılmayışı, İslâm'ın
uygulanabilirliğini kolaylaştırdığı gibi, iman edenlerin bağlılığını
artırmıştır. Bunlar, Allah'ın, kullarına olan rahmetinin neticesi olmaktadır.


Hz. Muhammed (s.a.s.)'in son peygamber
olması, getirdiği dinin/şeriatin en üstün oluşu, bütün insanlığı İslâmî
emirlerden sorumlu kılmaktadır. İslâm'ın herkesi kapsadığı açık şekilde
bilinmektedir. Bu durumda diğer dinlerin tamamı nesh edilmiş olmaktadır. Nesh,
aklen mümkün olmamış olsaydı, sözkonusu ilâhî dinlerin de yürürlükte olması
gerekirdi. Bunun sonucu Hz. Muhammed (s.a.s.)'in risâleti, belirli bir kavme
münhasır olurdu ki, bu, İslâm'ın bünyesine ters düşmektedir. Oysa Allah;
?Allah indinde tek din İslâm'dır? (3/Âl-i İmrân, 19) buyurmakta, ancak
İslâm'dan râzı olacağını (5/Mâide, 3) ifade etmektedir.

Kur'an âyetleri arasında neshin olup
olmadığı konusuna gelince; Kur'an'da neshi kabul etmeyenler olduğu gibi;
Kur'an'ın yüzlerce âyetinin mensûh olduğu, hükmünün uygulanamayacağını ileri
sürenler de olmuştur. Hatta sadece ?seyf (kılıç) âyeti?yle (9/Tevbe, 5), üç yüz
âyetin neshedildiğini savunanlar olmuştur. Klâsik eski İslâm müfessirlerinin
cumhûru (çoğunluğu) Kur'an âyetleri arasında neshin vuku bulduğunu kabul
ederler. Fakat, özellikle sahâbe ve tâbiîn âlimlerinin nesh konusundaki
tanımları, yer yer farklı olduğu için, Kur'an'da nesh olduğunu söyleyen
mütekaddimîn ulemâ, bununla Kur'an'da istisnâ, tahsis ve müteşâbihin
mevcûdiyetini kasdetmiş olabilirler. (İstisnâ, bir kısım âyetlerin hükmünü
?illâ? gibi bir edatla hâriç bırakma demektir. Tahsis ise, âmm (genel) olan bir
sözü, içine aldığı fertlerden bazılarına hasretmektir. ?Namaz her müslümana
farzdır, fakat bâliğ olmayanlara farz değildir? denilince, yalnız ergenlik
çağına gelenlere farz olduğu anlaşılır. Müteşâbih de, lafzı ve mânâsı
anlaşılamayan, anlamı çeşitli ihtimaller taşıyan, akıl ve mantık bakımından
açıklanması güç olan âyetler anlamında kullanılır.) Ayrıca, hadis-i şerifin veya
genel olarak sünnetin âyeti neshetmesi konusunda, müctehid ve âlimler arasında
ihtilâflar bilinmektedir.

Eski âlim ve müfessirlerden, Ebû
Müslim el-İsfahanî, Kur'an'da neshin olmadığını kesin bir şekilde savunmuştur.
Bazı âlimler, Fahreddin Râzi'nin de -çok belirgin bir şekilde ifade etmemiş olsa
da- nesih konusundaki üslûbundan dolayı, Kur'an'da neshi aslında kabul etmiyor
değerlendirmesini yapmışlardır. Son devir Kur'an araştırmacıları, müfessir ve
âlimlerinden ise Kur'an'da neshin varlığını kabul etmeyenler hayli çoktur.
Muhammed Gazâli şöyle der: ?Karşılaştığım, dinlediğim veya kitaplarını okuduğum
bütün çağdaş âlimlerin nesh konusundaki görüşü, neshi Kur'an'da bulunan bazı
âyetlerin iptali olarak algılayan müteahhir müfessirlerin görüşünden farklıdır.?
(M. Gazâlî, Kur'an'ı Anlamada Yöntem, s. 107). Muhammed Ebû Zehra, Muhammed
Esed, Muhammed Draz, Muhammed el-Behiy, Muhammed Gazâli, İzzet Derveze, Seyyid
Ahmed Han, Muhammed el-Hudarî, Eslem Cayrapûrî, Reşid Rıza, Mustafa İslâmoğlu,
M. Sait Şimşek, Süleyman Ateş, Ömer Rıza Doğrul, Ali Ünal, Abdullah Yıldız,
Şemseddin Özdemir, Arif Özel, Necmettin Şahinler... gibi bu konuyla ilgili
araştırma yapan, eser yazan niceleri klasik anlayışın yanlışlığını vurgulamış,
kesin bir dille Kur'an'da, bir hükmün diğer bir hükümle neshinin olmadığı
görüşünü savunmuşlardır.

Bunlardan Süleyman Ateş ve Mustafa
İslâmoğlu, Kur'an'da neshin sadece Peygamber'in unuttuğu, Allah tarafından
unutturulan ve o yüzden Kur'an'a geçmeyen vahiyle sınırlı olduğunu kabul
etmişler, bunun dışında, Kur'an'daki hiçbir âyetin hükmünün neshini kabul
etmemişlerdir. Diğer ismi geçen isimler ise böyle bir unutma ile de olsa,
Kur'an'da neshin gerçekleşmediği görüşündedirler denebilir. İsimleri
çoğaltılabilecek bu araştırmacı ve âlimlere göre, nesh, eski şeriatlerin
hükümlerinin Kur'an'la nesh edilmesi şeklinde gerçekleşmiştir.


Klasik Usûl-i Fıkıh ve Tefsir Usûlünde
nesih meselesi ayrıntılarıyla incelenir ve şu sınıflama yapılır:

a-
Hem lafız (söz, metin) ve hem hüküm bakımından neshedilip kaldırılan, ilgâ
edilen âyetler. Bunların hükmü kalmamış, Kur'an'a lafızları da geçmemiştir. (Bu
konu hakkında münâkaşa yoktur.)

b-
Lafızları (sözleri, metinleri) Kur'an'da olduğu halde hükümleri nesh edilmiş,
geçersiz kılınmış âyetler olduğu (Esas tartışma, bunlar hakkındadır).

c-
Lafızları (sözleri) Kur'an'dan silinmiş, Kur'an'da lafızları olmayan fakat
hükümleri bâki ve geçerli olan Kur'an dışında âyetlerin olduğu. Buna Hz. Ömer'e
atfedilen recm âyeti denilen bir rivâyetle örnek verilir. Arapça dil kullanılışı
yönüyle bile hatalı ve farklı kelimelerle rivâyet edilen bu ifadenin âyet
olduğu, ama Kur'an'a geçmediği (Bu konu da tartışmalıdır).