Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Nifakın İçyüzü ve Münafık İnsanın Kişiliği

Nifakın İçyüzü ve Münafık İnsanın Kişiliği



Nifakın
İçyüzü ve Münafık İnsanın Kişiliği:




Nifak, hiç kuşkusuz küfrün en sinsi ve
en tehlikeli türüdür. Çünkü münafık kişi, aralarında yaşadığı müminlerden çıkar
sağlamak için, dâ­vâla­rına inan­madığı halde inanmış gibi gözüken insandır.
Münafıkın tanımı budur. Dolayısıyla münafık kişi eğer müminlerin arasında
yaşı­yorsa kim­seyi kuşku­landırmamak için her yerde onlara ayak uydurur; Eğer
müslü­manımsı bir kitle içinde yaşıyorsa yine onla­rın değer yargıla­rına
katılıyor­muş gibi gözükür ve İslamı anladıkları bi­çimde onlarla pay­laşmaya
çalışır.

Münafıklık, genelde sanıldığı gibi
sıradan bir ikiyüzlülük değildir. Kimi insan vardır ki bazı kimselerden, ya da
belli bir çevreden yarar­lan­mak için ikiyüzlü­lük yapar. Bu, çok basit bir
spekülasyondur. Münafıklık ise bundan bir hayli farklıdır. Bir insan düşünün ki
örne­ğin, saygın bir kişi olduğu izle­nimini vermek, bir kredi ya da bir ihale
alabilmek veya herhangi bir kay­naktan yarar­lanmak için, yaşamında hiç yeri
bulunma­yan birtakım protokollere, resepsi­yonlara, kokteyl ve partilere
katılır, sos­yete klüplerine yazıla­rak tıpkı onlar gibi giyinip kuşanır,
davranış biçim­lerini aynen onlarınkine uydurmaya çalı­şır. İşte bu, çok basit
bir ikiyüzlü­lüktür.

Bir de bir siyaset adamını düşünün ki
çeşitli söz ve davranışla­rıyla Kur'an gerçeklerine inanmadığı ortaday­ken Cuma
ve bayram na­mazlarına katılır, kutsal değer­lere saygılı gö­zükmeye çalı­şır.
Mitingler sırasında kendi­sine yandaşları tarafından (propaganda amacıyla)
hediye edilen Kur'ân-ı Kerim'i alır ve kalabalıklara karşı onu öperek cahil
insanların vicdanını sö­mürmeye çalışır. İşte böyle in­sanlar tehlikeli birer
münafıktır. Çünkü mü­min olmadığı halde mümin gibi görünerek dünyadaki
milyon­larca mü­mini ve yüzmilyon­larca müs­lümanımsı insanı aldatmaya
çalış­makta, hatta belki de küfür dünya­sıyla gizli işbirliği yaparak tümünün
ba­şına çoraplar örmektedir. Bu nedenle münafık insanın, alenî kâfir ile
müş­rikten farklı olarak iki önemli özel­liği vardır.

Bunlardan biri onun, sömürdüğü
topluluktan daha güçsüz oldu­ğu­dur. Evet münafıklar, aralarında yaşadıkları
inançlı kimselerden, her zaman sa­yıca daha azdırlar. Bu, âdetâ değişmez bir
kuraldır. Çünkü ço­ğunluğu oluşturdukları, ya da en azından inançlılarla eşit
sayıya ulaş­tık­ları takdirde artık münafıklık yapmaları abes olur. Maddi açıdan
inançlı topluluğa oranla daha güçlü olsalar bile sayıca az olmaları, mü­nafıklar
için daima önemli bir risk sayılır. Münafık insanın, inançlılara sadece
dı­şından benzemeye çalış­ması, onlardan biri imiş gibi gözükmesi bu riski
bertaraf etme amacına yö­neliktir. Nitekim bu neden­ledir ki münafık tip,
içinden geçenleri büyük bir titizlikle gizler ve arasında yaşadığı toplumun
kutsal değerlerini çiğneme­mek için çok dikkatli davranır. Belki de bir skandala
konu olmamak için, mümin bir kişilik izlenimini zor­lanmadan vermek amacıyla
gizlice prova­lar bile yapar ve kendini yetiştirir. Buna rağmen rolünü oynarken
zaman zaman yanlış­lık yapan münafıklar da vardır.

Bu insanlar, düşünce ve inanç
bakımından son derece azınlıktadır­lar. Onun için içerideki sahte kimlikleriyle
ancak varlıklarını sürdür­meye ça­lı­şırlar. Fakat münafıkların sorunu sadece
çoğunluk gibi inan­mamak ya da inana­mamak değildir. Çünkü nice inanmayan ve
genelin inancıyla bir türlü ikna olamayan insanlar vardır ki bu durumlarını
gizlemeden de ço­ğunluğun ara­sında yaşama imkanını bulurlar. Münafıklar ise
bunlar­dan da farklıdır. Çünkü onların en büyük so­runu, inançlarına
katılama­dıkları ço­ğunluktan ya­rarlanma noktasında odaklaşır. Şu halde
nifakın temelinde iki şey vardır:

1-
İnanmamak (ya da inanamamak);


2-
İnananlar gibi gözüküp onları sömürmek
ve bu suretle de çıkar sağ­lamak. Onun için nifak, küfür türleri içinde en
iğrencidir. Çünkü top­lum aleyhinde işlenen gizli bir ahlâksızlıktır

Münafıklar, tarihin her döneminde
dışarıdaki islam düşmanlarıyla da­ima sıkı bir işbirliği içinde olmuşlardır.
Bunun ilk örneği Medine'deki mü­nafıkların Ebu Âmir el-Fâsık' aracılığıyla
Bizanslılar he­sabına Medine'de gi­riştikleri gizli faaliyetlerdir. Hz.
Peygamber (sav), henüz ha­yattayken bu kor­kunç işler yapıl­mış, hatta (yukarıda
anlatıl­dığı gibi) bu amaç için Kuba Mevkiinde bir cami bile inşa edilmiştir !


[1]

Devlet otoritelerini, devletin güç ve
imkanlarını ele geçirmiş bile ol­salar mü­nafıklardaki azınlık psikolojisi
değişmez. Dolayısıyla spekü­las­yonları da de­vam edip gider. Çünkü
münafıkların, tırmandıkları mevki­lerde kalabil­me­leri, ancak çoğunlukça
hazmedilmiş olan hilele­rinin se­zilmemesine, daha doğrusu çoğunluğun
aydınlanmamasına ve uyan­mamasına bağlıdır.

Bunun temel nedeni şudur: Bazen
sömürülen çoğunluk, egemen mü­nafık azınlığın birçok hile­lerini sezer, hatta
görür. Ancak yetkin ve rüştüne ermiş bir toplum olma­dığı için bu azın­lığın
hegemonyası al­tında yaşa­mayı âdetâ ilâhî bir kader sa­yar. İşte münafıklar
eğer bir top­lumu bu ka­dar karan­lık bir çukurun içine itmeyi başarırlarsa
azın­lıkta olmaları artık onlar için hiç bir sorun oluştur­maz. Fakat bunu
yapa­maz­larsa (ki mü­minler toplu­luğu içinde yapamazlar) hiç bir zaman önemli
yer­lere gele­mezler. Çünkü hileleri müminler tarafın­dan sü­rekli olarak açığa
çı­karı­lır.

Örneğin, İlk münafık olarak İslam
Tarihine geçen Übeyoğlu Abdullah, İslamın ve müslümanların en azılı düşmanı
olduğu halde «her cuma günü, camiye gelir ve tam Hz. Peygamber (sav) cemaata
hi­tap etmek üzereyken ayağa kalkar, kalabalığa şöyle seslenirdi:

"- Ey halk ! Bakınız bu yüce şahsiyet,
aranızda yaşayan Allah'ın elçi­si­dir. Allah Teâlâ sizi O'nun sayesinde yüceltti
ve aziz kıldı. Öyle ise O'na daima destek olunuz, O'nun sözünü dinleyiniz ve
O'nun emirle­rine bo­yun eği­niz."

Bu münafık adam hiç utanmadan, Uhud
Savaşı sırasında cephede iş­le­diği korkunç hainlik suçundan sonraki ilk cuma
günü yine camiye ge­lerek aynı tekerlemeyi gevelemek üzere ayağa kalkınca halk
dayana­ma­mış, etrafındaki­ler elbisesinden tutup çekiştirerek O'na:

"- Bre Allah'ın düşmanı ! Sen bu
sözleri söyleyecek adam değilsin, yapa­cağını yaptın, bari otur oturduğun
yerde!" demişlerdi. Bunun üze­rine Übeyoğlu âdetâ insanların boyunlarına basa
basa camiyi terke­derken:

"- Allah Allah !..Kalkıp adamı
destekledim de sanki ayıp şeyler söl­ye­dim" diye mırıldanmıştı. Hatta o sırada
camiye giren ensardan biri O'na:

"- Dön, belki Rasûlullâh (sav)
Allah'dan senin için af diler." de­mişse de O:

"- İstemem O'nun dileyeceği afffı !"
diye küstahça ve kâfirane bir ce­vap vere­rek savuşmuştu. "[2]


Münafıkların, hiç bir zaman değişmeyen ve değişmeyecek olan ger­çek kimliği ve
kişiliği İşte bu Übeyoğlu Abdullah'ın sergilediği örnek­teki gi­bi­dir.
Yüreklerinde imandan eser yoktur; Yalancı ve ahlâksızdır­lar; Çıkarları uğ­runa
her türlü kisveye girerler; Bunu yaparken de en büyük ahlâksızlık olan vicdan
sömürüsünü yaparlar. Bu nedenle müminler, nifak hastalı­ğına ka­pılmış olan
insanlara karşı her çağda duyarlı olmalı­dırlar.


[3]








[1]
Tevbe: 9/107





[2]
Safiyyurrahman El-Mübarekfori, Er-Rahıyk'ul-Makhtûm, S.300. Dar'ul-Kutub'il-
İlmiyye, birinci basım. Beyrut-1988 (İlgili bölü­mün tercümesi: Ferit
Aydın.)





[3]
Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi,
Kahraman Yayınları: 166-170.