Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Endâd Edinmenin İki Yansıması a- Endâdı (Bir Şeyi) Allah'ı Sever Gibi Sevmek

Endâd Edinmenin İki Yansıması


Endâd Edinmenin
İki Yansıması


a- Endâdı (Bir
Şeyi) Allah'ı Sever Gibi Sevmek:




"İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah'tan
başkasını O'na endâd edinir; Allah'ı sever gibi onları severler. İman
edenlerde ise, Allah sevgisi daha fazladır."
(2/Bakara, 165) Şüphesiz ki mü'minler,
Allah'ı sevdikleri kadar hiçbir şeyi sevmezler. Ne kendilerini, ne de
başkalarını. Ne şahısları, ne değerleri, ne alametleri, ne de insanları peşine
takan şu dünya kıymetlerinden birisini. Allah sevgisi, en büyük sevgidir. Her
türlü kayıt ve ölçülerin üstünde, mutlak bir sevgi. Başkalarına karşı
besledikleri bütün sevgilerin üstünde Allah sevgisi. Âyetteki sevgi tabiri;
doğru ve yerinde bir ifade olduğu kadar da güzel bir tabirdir. Hakiki mü'minle
Allah arasındaki bağlılık, sevgi bağlılığıdır. Kalpten bağlanmak. Bu bağ; ruhta
meydana gelen bir cezbeyle, dostluk ve yakınlık bağıdır. Sevimli ve parlak
muhabbet duygusuyla sıkıca bağlanmış vicdan bağı... (Fî Zılâli'l-Kur'an, c. 1,
s. 319-320)

Âyette geçen "Endâd edindiklerini Allah'ı
sever gibi severler" ifadesinin anlamı, "onlara itaat ve saygı duyma
hususunda" demektir. Mü'minin Allah'ı sevmesi konusunda başka âyetlerde de
açıklık vardır. "Allah onları, onlar da Allah'ı severler." (5/Mâide, 54)
âyetinde olduğu gibi. Yine bir bedevî, Hz. Peygamber'e gelerek, "Ey Allah'ın
Rasûlü, kıyamet ne zaman?" diye sordu. Bunun üzerine Rasûlüllah, "Onun için
ne hazırladın?" dedi. Bedevî de: "Çok namazım ve orucum yok; ne var ki ben,
Allah'ı ve Rasûlünü seviyorum" dedi. Bunun üzerine de Peygamberimiz (s.a.s.):
"El-mer'ü mea men ehabbe (Kişi sevdiği ile beraberdir.)" (Buhârî, Edeb 96,
Ahkâm 10; Müslim, Birr 165) buyurdular. Bunu müteakiben Enes (r.a.) şöyle dedi:
"İslâm'dan sonra, müslümanların bu hadisle sevindikleri kadar, başka herhangi
bir şeyle sevindiklerini görmedim." (Tefsir-i Kebir, c. 4, s. 183)


Yaratılana değil, yaratana kulluk ve İbâdet
etmek zorundayız. O'nun emir ve yasaklarına uygun hareket etmeli; O'nun emir ve
yasaklarına ters düşen bütün emir ve yasakları reddetmeliyiz. Hürriyetimizi
korumalı, özgür olmalıyız. Bizim gibi yaratılanların emir ve yasaklarını
Allah'ın emir ve yasaklarına tercih ederek insandan ilâh türetemeyiz. Biliyoruz
ki, bu üretilen ilâhlar yok olacak, ölecektir. Ölenden ilâh olmaz.


Halbuki müşrikler, ilâhlarını severler.
Allah'tan başka filan adamı ilâh ediniyorlar. Onu seviyorlar. Ne gibi? Allah'ı
sevdiği gibi. Yani bu kimseler Allah'a da iman ediyorlar. Allah'a inandıkları
gibi Allah'ı seviyorlar da. Ama filanı da sevsek olmaz mı diyorlar. Allah ile
Allah'ın kanunlarına zıt kanun koyan kişiyi ilâhlaştırıyor, ikisini beraber
seviyorlar. Mü'minlere gelince, mü'minlerin ise Allah'a olan sevgileri daha
şiddetlidir. Onların putlarını sevdiklerinden daha fazla severler müslümanlar
Allah'ı.

Bu âyetin yaptığı kıyas/karşılaştırma ile
düşündüğümüzde, günümüzde iman konusunda ne kadar geçerli not alabileceğimizin
muhasebesini yapmalıyız. "Şu kâfir grubun, veya şu bâtıl dâvâ adamının gayret ve
mücâdelesini müslümanlar da yapsa..." diyoruz. Adam, kendisi gibi bir insanın
koymuş olduğu kuralların insanlar üzerinde hakim olması için malını veriyor,
canını veriyor. Müslüman da diyor ki: "Bizim de imanımız ve gayretimiz, şu
imansızınki kadar olsaydı." Bu âyette Rabbimiz öyle demiyor. Sizin Allah'a olan
sevginiz, onların putlarına olan sevgisinden daha şiddetlidir diyor. Eğer
şiddetli değilse, imanımızdan şüphe etmemiz veya zayıf olduğunu kabul etmemiz
gerekiyor.

Allah sevgisinden sonra Peygamber Efendimiz'i
sevmemiz gerekiyor. Bir hadis-i şerifte öyle buyruluyor: "Bir kişi, beni anne
ve babasından daha fazla sevmedikçe iman etmiş olmaz." (Buhârî, İman 8;
Müslim, İman 69) Rasûlüllah'ı Rabbimiz'den sonra sevmek zorundayız. Kul olduğunu
hiç unutmadan sevmeliyiz. Sevmek adına -hâşâ- Hıristiyanların Hz. İsa'yı
sevdiği gibi de olmayacaktır sevgimiz.

Kâfirlerin kendi liderleri, kendi yöneticileri,
kendi kanun koyucuları yolunda verdikleri mücâdeleye denk mücâdele vermeyeceğiz.
Bu âyete göre (2/Bakara, 165) onların verdiği mücâdeleden daha üstün bir
mücâdele verirsek, ancak müslüman olduğumuzu ispatlayabiliriz (Mahmut Toptaş,
Kur'ân-ı Kerim Şifa Tefsiri, c. 1, s. 324 vd.).

Allah'ın itaat edilmesini yasakladığı kimselere,
veya Allah'ın hükümlerine düşman olan kimselerin veya düzenlerin emir, yasak ve
arzularına itaat etmek, Allah'a isyan olduğu gibi; aynı zamanda Allah'a karşı
endâd tutmaktır. Şüphe yok ki, böyle yapmak, gerek Allah'ı inkâr ederek olsun ve
gerekse olmasın, ilâhlık mânâsında onları Allah'a endâd / ortak yapmaktır.
Bunların bir kısmı, bu şirki açıktan yaparlar. Firavunlara, Nemrutlara yapıldığı
gibi onlara açıktan açığa ilâh, ma'bud adını vermekten çekinmezler. Onlara
"rabbimiz, tanrımız" derler. Diğer bir kısmı da, açığa vurmadan aynı muameleyi
yaparlar. Onları, Allah'ı sever gibi severler, onları nimet sahibi olarak
tanırlar. Onların sevgisini, hareketlerinin başı kabul ederler. Allah'a
yapılacak şeyleri onlara yaparlar. Allah rızâsını düşünmeden onların rızâlarını
elde etmeye çalışırlar. Allah'a isyan olan şeylerde bile onlara itaat ederler.


Bu âyet (2/Bakara, 165) gösteriyor ki,
ilâhlık mânâsında son derece sevgi, bir esastır. Ve ma'bud, en yüksek seviyede
sevilen şeydir. Böyle son derece sevilen şeyler, ne olursa olsun, ma'bud ve
endâd edinilmiş olur. Sevginin sonucu ise itaattir. Bunun için, ma'buda
son derece itaat edilir. Her insanın tuttuğu yolda hareket başlangıcı, onun
ma'bududur. İnsanlar tarafından böyle sevgiyle ma'bud mertebesi verilerek
Allah'a endâd / denk tutulan şeyler, o kadar çeşitlidir ki, bir taştan, bir
maden parçasından, bir ottan, bir ağaçtan tutun da gök cisimlerine, ruhlara,
meleklere kadar çıkar. Bununla beraber "onları severler" ifadesindeki
akıl sahiplerine ait olan "hüm (onlar)" zamiri, bunların özellikle akıllılar
kısmını açıkça ifade etmektedir.

Bunun içindir ki, tefsirciler, "denk, benzer"
mânâlarına gelen "endâd"ı "Allah'a isyanda itaat ettikleri liderleri,
başkanları ve büyükleri" diye açıklamışlardır. Bu zamir, tağlib yoluyla
putları da kapsamına alması takdirinde bile bu anlam açıktır.


Gerçekten servet, büyüklük, kuvvet, makam,
itibar, güzellik gibi herhangi bir ümide sebep sayılan dilberler, kahramanlar,
hükümdarlar, liderler gibi insanları, Allah'ı sever gibi seven ve onlar uğrunda
her şeyi göze alan nice kimseler vardır ki bu, endâd ve şirk konusunun
putperestlik esasını, insanlığın en büyük yarasını teşkil eder.
Edebiyatta, romanda, şiir ve şarkılarda bu tür şirk o kadar ileri gitmiştir ki
sevgililer ilâh seviyesine çıkartılmıştır. En ufak bir işi övmek için, yaratma
kudreti yakıştırılmış, sanatçılar, futbolcular açıkça veya üstü kapalı
şekilde tanrılaştırılmıştır. Yeryüzündeki insanlık kavgaları, bütün bu
çeşitli ve birbirine zıt olan endâdın mücâdelesi yüzündendir. Bilimlerin,
fenlerin, sanatların gelişmesi buna çare bulamaz; bilakis hepsi, bu şirk ocağını
yakmak için gaz ve benzin yerine bu kavramları/endâdı kullanır. İslâm dışı
düzenler de şirk ve endâd için çok rahat ortam oluştururlar ve beslerler.
Bunlar, biz de müslümanız deseler bile, gerçekte ne Allah tanır, ne peygamber.
Her birinin gönlünde zaman zaman bir veya birkaç mahlûk yer tutmuştur. Onları
Allah'ı sever gibi severler, onlara ma'bud muamelesi yaparlar. Onlara itaat
etmek için Allah'a isyan ederler. "Onları, Allah'ı sever gibi severler."
İfadesi, bütün bunları tasvir etmektedir. Buna velileri ve peygamberleri ma'bud
derecesine çıkaranlar da dahildir.

Bunun için Allah'ın velileri, peygamberleri ve
melekleri gibi sevgili kullarını severken âyet-i kerimenin kapsamını iyi
düşünmeli; sevgilerini, Allah sevgisi derecesine vardırmaktan kaçınmalıdır.
Çünkü Allah için sevmekle, Allah'ı sever gibi sevmek arasındaki farkı bilmek
gerekir. Allah'ı sevenler, Allah yolundaki O'nun sevgili kullarını da
severler. Fakat Allah'ı sever gibi değil, Allah için severler ve bu sevgi ile
Allah yolunda onlara uyarlar. "(Ey Muhammed!) De ki: Eğer siz Allah'ı
seviyorsanız bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin." (3/Âl-i İmran, 31)
Buna göre, Allah'ın sevdiği kullarını sevmek ve onlara uymak, günah ve şirk
değildir. Tersine Allah sevgisine delil olur. Fakat bu sevgi, hiçbir zaman Allah
sevgisi gibi olmamalıdır. Velileri, peygamberleri veya onların ruhlarını ya
da melekleri bir ilâhlık payı vererek sevmek, onları severken Allah'ı ve
Allah'ın emirlerini unutmak, onlar adına kurban kesmek, âyin yapmak, onlardan
direkt duâ şeklinde bir şeyler istemek, onlardan medet ve imdat beklemek...
"Onları, Allah'ı sever gibi severler." ifadesinin tam anlamıyla şirk ve
küfürdür. Ayrıca böyle yapmak onlardan uzaklaşmaktır. Çünkü onlar, ancak Allah'ı
sevmişlerdir. Ölü veya diri, cansız veya canlı putlara bağlanıp, hurafelere
boğulan, uydurma masalları ve efsaneleri din edinen, mezarlara ve ölülere
tapınan insanların sayısı gittikçe artmaktadır; câhiliyye sistemi yürürlükte
olduğu müddetçe de artacaktır. Bir de vahdet-i vücud adı altında gizlenen bir
ateist felsefe vardır ki, din ve ahlâk adına ilmî ve hikemî şekilde en büyük
zarar, bundan gelmiştir.

Kısaca, başkanlarını ve büyüklerini, Allah'ı
sever gibi sevenler ve onların, Allah'ın emrine uymayan emirlerine itaat ederek
Allah'a isyan edenler, bunları Allah'a eş ve ortak edinmiş olurlar
ki, bütün putperestliğin esası ve endâd konusu, bu tarz muhabbet beslemektedir.
Bunlar, itaat ettikleri kimseleri Allah için değil; Allah gibi severler.
"İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise çok daha fazladır." Mü'min
olanların Allah'a sevgisi, Allah için sevmesi, her şeyden çok ve o müşriklerin
tapındıkları endâda, eş ve benzerlere, hatta varsa Allah'a sevgilerinden daha
çok ve daha kuvvetlidir. Çünkü mü'minler, ancak Allah'a yalvarırlar. Müşrikler
ise pek sıkıştıkları ve muhtaç oldukları zaman Allah'ı hatırlarlar, ihtiyaçları
kalmayınca da edindikleri eşlere uyarlar. Bundan dolayı, mü'minin gerek rahatlık
zamanında ve gerekse sıkıntı anında, gerek darlıkta ve gerekse genişlikte
Allah'a olan sevgisi devamlıdır.

Kâfir ve müşrik ise bazen rabbinden yüz çevirir,
tutar bir puta tapar, sonra ondan daha güzel bir şey gördüğü zaman onu bırakır,
buna tapar. Sonra ondan daha güzel bir şey gördükleri zaman onu da bırakır,
başkasına tapar. Hatta Bahile kabilesinin yaptığı gibi acıktıkları zaman
ma'budlarını yedikleri olur. (Sözgelimi, özgürlüğe, demokrasiye taparcasına
sarılanların menfaatleri veya İslâm düşmanlıkları gereği bu putlarını yedikleri
çok görülmüştür.) Bu şekilde sevgi besledikleri şeyi ve ma'budlarını değiştirir
giderler. Bunun için onların, mü'minler gibi devamlı bir sevgileri olmaz.
Mü'minler, tek Allah'a inandıkları için bütün sevgileri, bizzat Allah'ta
toplanır. Allah'ın yarattıklarına olan sevgileri de bu başlangıç noktasından
dağılır. Yani sevdiklerini ancak Allah için, Allah rızâsı için severler.
Müşrikler ve kâfirler ise bir ma'budun veya bir putun karşılığında diğer
ma'budları ve putları da doğrudan doğruya sevdikleri ve bütün sevgilerini Allah
sevgisiyle, Allah rızâsıyla ölçmedikleri için sevgileri dağınık ve
parçalanmıştır. Şüphe yok ki dağınık ve değişen sevgiler, toplu ve sabit sevgiye
göre bir hiç demektir.

Bunun için mü'min bir halk topluluğuna sahip
olan ve sırf Allah için sevilen başkanlar, kendilerine uyulan insanlar, ne kadar
mutludurlar. Şüphe yok ki bu bahtiyarlığa kavuşmak da hakkıyla tek Allah'a
inanan bir mü'min olmaya, her şeyden, hatta kendinden önce Allah'ı sevip,
Allah'ın kullarına da Allah için muamele etmeye ve Allah için sevgi dağıtmaya
bağlıdır. Başka türlü aşırı gidenler veya ihmal edenler, zulümden kurtulamazlar.
Allah'a karşı başkalarını endâd, yani eş ve ortak tutmak, onları Allah'ı sever
gibi sevmek ve Allah'a karşılık onları bizzat kendilerine uyulacak varlıklar
edinerek emirlerine itaat etmek, özellikle Allah'ın hakkı olan ilâhlık sıfatına
ve ma'budluğuna başkalarını da ortak etmek, en büyük zulümdür. "Şüphe yok ki
şirk, büyük bir zulümdür." (31/Lokman, 13) Bunu yapanlar son derece
zâlimdirler. Çünkü göklerin ve yerin yaratıcısı, kâinat saltanatının mutlak
hâkimi olan Allah Teâlâ'nın hakkına tecavüz etmek cür'etinde bulunanlar, hangi
zulümden sakınırlar? Allah'ın kullarına, âciz yaratıklarına ne yapmak
istemezler? (Hak Dini Kur'an Dili, c. 1, s. 472 vd.)

Bu âyet (2/Bakara, 165), açıkça gösteriyor ki,
ulûhiyetin en önemli özelliklerinden biri, muhabbettir, sevilmektir.
Bundan dolayıdır ki, Kur'an ve İslâm ıstılahında / teriminolojisinde insan, daha
çok "kul" vasfıyla anılır. Kulluk, kendisine kul olunan varlığa karşı beslenen,
en ileri sevgi derecesini ifade eder. "Abd" kelimesinin bu anlamı, câhiliyye
devri Araplarında da mevcut idi. Dünyevî mertebeler içinde risâlet en üstün
mertebe olduğu halde, Rasûl, kulluğu ile övünürdü. Şehâdet kelimesinde de biz
O'nun önce kul olduğunu, sonra Rasûl vasfını zikrederiz. Mezkür âyet gösteriyor
ki, Allah'tan başka herhangi bir şeyi veya kimseyi, Allah'ı severcesine seven,
Allah'ın emir ve nehiylerine uyar gibi bu sevginin gereklerini yerine getiren
kimse, Allah'tan başka endâd, yani nidler, nazirler edinmiş demektir. Bu,
muhabbette niddir. Bâtıl tanrılara, tapanlarının gerçek bir sevgi taşıdıklarını
2/Bakara, 95 ve 29/Ankebût, 25 âyetleri bildirir. Mü'min, Allah'ı; halis,
katışıksız, sabit ve en ileri derecede sevmelidir.

"Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah
da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın"
(3/Âl-i İmran, 31) Demek ki, Allah'a inanan
nezdinde onu sevmek, asıl fıtratı teşkil eder. Fıtratta olan bu sevgiye hitap
olunarak, Allah'ın da kendilerini sevmesi için uymaları gereken yola, böylece
irşad olunuyorlar. Öte yandan bu âyette "sevmek ve bağışlamak" kavramlarının
münasebete konulmasından anlaşılıyor ki, Allah'ın mağfireti de, kula olan
muhabbetinden ileri gelir. Normal olarak sevmeyen bağışlamaz.

Kur'an, kimi özellikleri imanın gereği sayar ki,
bunlar ister istemez sevgiyi tazammun eder. Bunlardan biri "rızâ"dır. Rızâ,
şunları gerektirir: Kul için en sevdiği varlık, Allah olacaktır. Çünkü bütün
öbür şeyleri sevip sevmemesini belirleyen kıstas, Allah'ın onları sevip
sevmemesidir. Ayrıca kul, Allah'ından bütün fiilleri, isimleri ve
sıfatlarıyla râzı olacaktır: Rab, müdebbir, emredici, yasaklayıcı, Vekîl, Velî
vb. olarak. Bunlar da, kendiliğinden O'nu sevmesini gerektirecektir.

Allah ve Rasûlü'ne karşı çıkanlara, babaları ve
evlatları bile olsa, mü'minler sevgi beslemezler (bkz. 58/Mücâdele, 22; 9/Tevbe,
24). Buralarda insanın doğal olarak en çok seveceği varlıklar (baba, çocuk,
zevce, mal, yakın akrabalar, yer-yurt), Allah sevgisi ile karşı karşıya
konulmakta, eğer Allah'ın rızâsı başka yerde bulunuyorsa, Allah'a sadâkatın
baskın gelmesi istenmektedir. Bunlara olan sevgiyi belirleyen, Allah'a olan
sevgidir, O'nun rızâsıdır. Bu âyetler kulun, Allah'a sevgi besleyebileceğini
göstermekle kalmaz, o sevginin ne derece ileri olduğunu da gösterir (Suad
Yıldırım, Kur'an'da Ulûhiyet, s. 159 vd.).

"Allah'a ve âhiret gününe iman eden bir
topluluğun, Allah'a ve Rasûlüne karşı çıkanlara sevgi beslediklerini
göremezsin." (58/Mücâdele, 22)
Sevgi, kullanırken çok dikkat edilmesi ve ancak Allah'a, Peygamberi'ne ve İslâm
Düzeninin bağlılarına tahsis edilmesi gereken pek yüce bir hayat sermayesidir.
İnançsızlara, müşrik ve münafıklara, bizi Allah'ın yolundan alıkoyan nesnelere
israf edilmemesi gereken kıymetli varlığımızdır sevgi. Kur'an ve sünnet,
Allah ve Rasûlü'nün mutlak olarak, öncelikli şekilde ve en büyük tarzda
sevilmesini emretmiştir. Bunun dışındakileri severken, ancak ve ancak Allah'ın
ve Peygamberi'nin sevilmesini istediklerinin sevilebileceğini açıklar.
"Rahmeti bütün canlıları kuşatan (Allah) iman eden ve güzel ameller yapanlar
için (kalplerde) sevgi yaratacaktır." (Meryem, 96) "Amellerin en
faziletlisi/değerlisi, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek/nefret
duymaktır." (Ebû Dâvud, Sünnet 3) İmansız sevgiye ulaşılamaz ve
sevgisiz de iman olgunlaşamaz. Hz. Peygamberimiz, "imanın tadını bulmayı
(birinci derecede) Allah ve Rasûlü'nü her şeyden çok sevmeye" bağlamıştır.
(Buhârî, İman 9; Müslim, İman 67; Tirmizî, İman 10) "(Ancak) Allah için
seven, Allah için buğz eden / nefret duyan, Allah için veren ve Allah için
sıkılık yapıp vermezlik yapan kişi imanını kemâle erdirmiş, olgunlaştırmıştır."
(Et-Tâc, c. 5, s. 78)

?Ey iman edenler! Yahudilerle, hıristiyanları
dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost
edinirse, o da onlardandır.?
(5/Mâide, 51) ?Ey iman edenler! Ne sizden önce kitap verilenlerden
dininizi oyuncak ve eğlence yerine tutanları, ne de diğer kâfirleri dost
edinmeyin. Eğer gerçek mü'minlerden iseniz Allah'tan korkunuz.? (5/Mâide,
57) ?De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz,
akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret,
hoşunuza giden evler, sizce Allah'tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihaddan daha
sevgili ise, Allah'ın hükmü gelinceye kadar bekleyin. Allah, fâsık kimseleri
doğru yola eriştirmez.? (9/Tevbe, 24)

PUT VE PUTA TAPMA..
Put; Anlam ve Mâhiyeti
Putlara Tapınmanın Sebepleri
Putperestlik
Tarihten Günümüze Put ve Putlaştırma
İlâh Nedir; Putlaştırıp İlâhlaştırma Nasıl Olmaktadır?.
İlâh'ın Kur'an'daki Iki Mânâsı
İlâh Düşüncesi
Putlaştırılıp İlâh Haline Getirilen Bâtıl Ta ı Anlayışları
Kur'ân-ı Kerim'de Put Kavramı ve Puta Tapma.
Kur'ân-ı Kerim'de Her Çeşit Puta Tapma ve Şirk, Şu Şekillerde Tanımlanır
Hadis-i Şeriflerde Put Kavramı ve Puta Tapma.
Tevhid Penceresinden Günümüz ve İnsanımız.
Tevhidin ve Putçuluğun Amelle İlişkisi
Muvahhid; Tüm Putları Her Şekilde Reddeden Mü'min.
Endâd; Bir Şeyi Allah'a Denk Tutma ve Putlaştırılan Sevgi
Endâd Edinmenin İki Yansıması a- Endâdı (Bir Şeyi) Allah'ı Sever Gibi Sevmek
b- Endâda Tâbi Olup Allah'a İtaat Eder Gibi İtaat Etmek
Şirk; Putlaştırmanın Genel Adı
Şirk ve Küfür İlişkisi
Şirk En Büyük Zulümdür
Şirk İnancının Bir Temeli Yoktur
Allah (c.c.) şirk günahını affetmez
Şirk koşmadan ölenlerin affedileceği umulur
Şirkin ve Putperestliğin Çağdaş Yansımaları
Güncel Câhilî Eğitimde Şirk
Şirkin Sebepleri
1-) İnsanın Kendisini/Hevâsını (Basit Arzu ve Şehvetlerini) Ta ılaştırması
2-) Ataların Yolunu Körü Körüne Tâkip Etmek, Gelenekleri, Örf ve Âdetleri Yüceltmek, Irkçılık
3-) Aşırı Hürmet ve Saygı; Diğer Varlıkları Allah ve Rasûlünden Çok Sevmek
4- Kibir, Büyüklenme (İstikbar)
5- Haddi Aşmak (Taşkınlık)
6- Utuv ve Tuğyan (Çılgınlık, Azgınlık)
7- İstiğnâ (Kendisini Yeterli Görmek), Zenginlik ve Refahla Şımarma, Dünyevî Endişeler
8- Cebbarlık
9- Çoğunluğa, Sürüye Uymak; Zanna Tâbi Olmak
Şirkin Çeşitleri
1-) Şirk-i İstiklâl
2-) Şirk-i Teb'iz
3-) Şirk-i Takrib
4-) Şirk-i Taklid
5-) Şirk-i Esbâb
6) Şirk-i Ağrâz
Şirk ve Putlaştırma İçin Bazı Örnekler
Allah'ın Sıfatları Konusunda Şirke Düşmek.
Hâkimiyet Şirki;
Allah'tan Başka İlâh Kabul Etmek
Allah'tan Başka Rabler Edinmek
Yakınlaştırma ve Vâsıta Anlayışıyla; Şefaatçi Kabulü ile Düşülen Şirk
Allah ile insanlar arasında, İbâdetleri Allah'a çıkaran ve aracılık/arabuluculuk yapan varlıklar olduğuna inanmak
Velî/Dost Edinme Şekliyle Şirk; Mü'minleri Bırakıp Kâfir ve Münâfıkları Velî/Dost Edinmek
Herhangi Bir İbâdet Şekliyle, Özellikle Duâ Hususunda Şirke Girmek, İbâdeti Allah'tan başkasına yapmak.
Allah ve Rasûlü'nden Geldiği Kesinlikle Sâbit Olan Nasslara, Hükümlere Bir Bütün Olarak Tümüne İnanmamak
Kur'an'la, Sünnetle, Dinle, Peygamberle Alay Etmek, Onlara Hakaret Etmek
Allah'tan Başkasına Tevekkül Etmek, Mutlak İtimad ve Güven Duymak
Sevgi, Hürmet ve Bağlılık Yönüyle Şirk. Bir İnsanı veya Nesneyi, İdeolojiyi Aşırı Şekilde Severek Putlaştırmak
Allah'tan Başkasının da Gaybî Yollarla Fayda ve Zarar Verebileceğine İnanmak
Allah'ın Âyetlerinden Yüz Çevirmek
İtaat ve İttibâ Yoluyla Şirk. Tâğutların Hükmünü Allah'ın Hükmüne Tercih Etmek, İslâm'ın Yaşanıp Kur'an'ın Hâkim Olmasını İstememek, Rasûlullah'ın Örnek ve Önder Oldu
Kötülüğü Hoş Karşılayıp Yayılmasına Seyirci Kalmak, Kötülüğü Emretmek
Korku Yönüyle Şirk
Cibt ve Tâğuta da İnanmak
Tasarruf ve Hulûl Yoluyla Şirk.
İttibâ Şirki
Ef'âl-i Küfür; İnsanı Küfre Düşüren, Puta Tapma Sayılan Davranışlar a- Puta tapmak
b- Mushafı pisliğe atmak gibi saygısızca davranmak
c- Gayr-i müslimlerin tapınaklarına İbâdet kasdıyla gitmek
d- İbâdet kasdıyla herhangi bir şahsa secde etmek
e- Ölülerden duâ ederek bir şey istemek, kabirleri tapınak yapmak
f- Haç takınmak
g- Ğıyar ve zünnâr
h- Mecûsî ve yahûdi şapkası
i- Sihir
Her Çeşit Putperestliğin ve Şirkin Zararları
Şirk, Allah'ın asla affetmediği bir günahtır.
Tasvîr (Putlaştırılan Heykel ve Resim); Putçuluğun Genel Görüntüsü.
Haram Kılınışının Hikmetleri
Çocuk Oyuncakları
Boyutsuz resimleri mubah görenlerin dayandıkları deliller
Ulemânın Görüşleri
Resmin mekrûh olduğunu ileri sürenlerin delilleri
Haram olduğunu söyleyenlerin delilleri
Heykelcilik, Ressamlık, Fotoğrafçılık
Tasvirin Kazancı
Varlıklara 'Sûret' Veren Allah'tır
Heykel
Heykelin yasaklanma nedeni
Resim..
Tasvîrin (Resim ve Heykelin) İtikad, Fıkıh ve Sanat Açısından Hükmü.
Atalar Kültü; Sosyal Çevre ve Geleneğin Putlaştırılması Sosyal Çevre
Atalar Kültü
Taklit ve Taklitçilik.
Yozlaştırılan Din; Halkın Dini ve Hakkın Dini
Çağdaş Bir Putlaştırma Örneği; Atatürk'e Ta ı veya Peygamber Diyenler
Hevânın Putlaştırılması
Hevânın İlâh Haline Getirilmesi
Hevâsına Uyanların Özellikleri
Allah'tan Başkasına İbâdet
Allah'tan Başka Tapılan Varlıklar
Allah'tan Başkasına İbâdetin Anlamı