Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İman ? Sâlih Amel İlişkisi

İman


İman ? Sâlih Amel İlişkisi

Âyetlerde, iman ile sâlih amel
genellikle beraberce zikredilmekte olup, bu şekildeki ayetler oldukça fazladır.
Hatta İzutsu'nun tesbitine göre, iman ve salih kelimeleri
birbirlerine var olacak en kuvvetli semantik bağ ile bağlı olup, neredeyse
ayrılması imkânsız bir şekilde birbirleriyle girift haldedirler. (11) İman ve
salih amel ifadesi, Kur'an-ı Kerim'de 52 defa beraberce zikredilmektedir.
Genellikle ayetlerde ?İman
eden ve salih amel işleyenler? şeklinde geçen ?iman? ve ?salih
amel? lafızları, bazı ayetlerde ?Kim iman ederek salih amellerden
işlerse...? (20/Tâhâ, 112; 21/Enbiyâ, 94) veya ?Erkek ve kadından her kim
iman ederek salih amellerden işlerse...? (4/Nisâ, 124) şeklinde şartlı
geçmektedir. Şartlı ifade biraz farklı olarak şu ayetlerde de geçmektedir:
?Kim de O'na salih amelleri işlemiş bir mü'min olarak gelirse, işte onlar için
de yüksek dereceler vardır.? (20/Tâhâ, 75) ?Rabbine kavuşmayı uman kimse,
salih amel işlesin ve Rabbine kullukta hiç ortak koşmasın.? (18/Kehf, 110)
?...Kim Allah'a ve ahiret
gününe iman eder, salih amel işlerse, elbette onlara korku yoktur ve onlar
üzülmeyeceklerdir.? (2/Bakara, 62; 5/Mâide, 69)
İman olmadan, sâlih amelin
kişiyi kurtaracağını söylemek son derece yanlıştır. Zira, amelin, imansız kabul
edilemeyeceği açıktır. Bunun yanında salih amelin mutlaka dayanması gereken
köklü bir dayanağı olması gerekir ki, bu da, imandır. Ayette ?iman etmiş
olarak? ifadesinin yer alması gösteriyor ki, iman olmadan, sâlih amelin bir
faydası olmamaktadır. Hatta , bir amelin, sâlih olabilmesi için, imana bağlı
olarak yapılması gerekmektedir. İmanın, hem dünyevî, hem de uhrevî boyutta
olduğu düşünülünce, bir fiilin salih amel olabilmesi için her şeyden önce imana
dayanması gerektiği daha iyi kavranır. İmandan kaynaklanmayan bir amelin kabul
edilmemesi kadar tabii ve mantıkî bir şey olmaz. Malum bir gaye ve muayyen bir
düşünceden doğan sâlih bir amel, ancak, Allah'a iman sayesinde zuhur imkânı
bulabilir. Başka bir ifade ile, amel, imandan akan bir nurdur. Zaten ayetlerde,
imanın, sâlih amelden önce gelmesinde, sâlih amelin, imandan doğup neşv ü nemâ
bulduğuna işaret vardır. Zira iman, sahibini hayra ulaştırır, şerden korur ve
salih amel, imanla itibar kazanır.
Kur'an-ı Kerim'de yetmiş ayette
iman ile sâlih amel beraberce zikredilmektedir. İman ile salih amel arasında
kuvvetli bir semantik bağ olup, birbirlerinden ayrılması imkânsızdır. Gölge,
nasıl bedeni takip ederse, aynı şekilde salih amel de imanı takip etmektedir.
Nerede iman varsa, orada salih amel de olmalıdır. Öyle ki, birinci ikinci ile,
veya ikinci birinci ile tarif edilse, doğru kabul edilebilir. Çünkü iman,
ıslahın en faziletlisidir. Amellerin en üstünü ise salih olanıdır. İman ve salih
amel ifadelerinin beraberce zikredildiği ayetlerde, insanın ebedî kurtuluşa
ermesi genelde iman ve salih ameli beraberce yapmasına bağlanmaktadır. Salih
amel olmadan, yalnız kuru bir imanın kişiyi ebedî saadete kavuşturacağı pek
mümkün görülmemektedir. Amel, imanı ayakta tutacak bir rükûn olarak imana dahil
değildir. Dolayısıyla amelin yokluğu ile kişinin, dünyada kâfir oluşuna ve
imandan çıkışına; ahirette ise devamlı azap olunacağına ve cehennemde ebedî
kalacağına hükmedilebilsin. Yine amel, imanın ayrılmaz bir parçası olarak imanın
dışında da değildir. Dolayısıyla amelin yokluğu ile kişi, bu dünyada kınanmayı
hak etmeyeceğine; ahirette ise ıkap ve azabı gerektirmeyeceğine hükmedilebilsin.

O halde salih amel ile iman
arasında önemli bir bağ vardır. Çünkü Allah, kendisine kavuşmanın salih amel
işlemede ve yapılacak ibadette hiç kimseyi kendisine ortak koşmamada olduğunu
bildirmektedir (18/Kehf, 110). Yine kötülüklerin keffareti ve kişinin en güzel
şekilde mükâfatlandırılması, iman ve salih amelleri işlemeye bağlanmaktadır (29/Ankebut,
7) Salih amel, imanın semeresidir. Salih amel işleyenin ne zulümden, ne de
hakkının çiğnenmesinden korkmayacağı (20/Tâhâ, 212), yaptıklarına karşılık kat
kat fazlasıyla mükâfat verileceği (34/Sebe', 37), cennetlerin vadedilmesi
(2/Bakara, 82) gibi daha pek çok hususlar ayetlerde belirtilmektedir.
Bütün bu ve benzeri ayetler,
iman ile salih amel arasında kuvvetli bir ilişkinin varlığını göstermektedir.
Aslında iman lafzı müşterek bir lafızdır. Gazali bu konuda şunları söyler: İman
lafzı, üç mana arasında müşterektir. Zira iman kelimesinden, bazen yakınî
delillere dayanan tasdik, bazen herhangi bir şüphe bulunmamak şartıyla taklid
elde edilen inanç kastedildiği gibi, bazen de bu isim, tasdikin bir gereği
olarak, kendisiyle beraber amelin de bulunduğu bir inanca verilir. (12)
Görüldüğü gibi aslında iman lafzının içerisinde amel de bulunmaktadır. Bu da
gösteriyor ki, iman denilince akla amel de gelmelidir. İnsan, amele devam etmesi
sebebiyle, kendi inancına karşı bir yakınlık duyar ve bununla da huzur ve güveni
artar. Bundan dolayı, kendi inancına uygun olarak uzun zaman amel işlemeyen bir
kimsenin, bu inancını değiştirmek veya bu konuda kendisini şüpheye düşürmek
isteyen bir kimsenin, amele devamı uzun olmayanınkinden daha zor olur. (13)
İnsan inandığı gibi yaşamıyorsa, yaşadığı gibi inanmaya başlar.
İman ile sâlih amel arasındaki
ilişkiyi İbn Teymiye daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ona göre, salih
amelin imanla ilişkisi, ya dudakla dilin ilişkisi gibi veya kalbin bedenle olan
irtibatı veyahut da bir buğday danesinin bütünlüğü gibidir. Zira konuşmak, dudak
ve dil ile olur. Kalpsiz bir beden düşünülemez. Aynı şekilde danenin içi ve dışı
vardır, özellikleri ayrı olduğu halde iki dane denilmez. (14)
Sâlih amel, imanı olgunlaştırma
ve tamamlama özelliğine sahip olmasının yanında, imanın semeresi ve sıhhatidir
de. Zaten amelsiz imanı olan kişinin, zâhir ve bâtın bütün uzuvlarını kaybedip
yaşamaya çalışan bir insana benzetilmesi de iman ile salih amel arasındaki
ilişkiyi daha belirgin bir hale getirmektedir. Mücerret bir iman, ebedî bir
cehennemden kurtuluş ifade etse bile, derecelerin yükselmesini ifade etmez.
Mü'minin yüksek derecelere ulaşması, ancak iman ve salih amelle olur.
?Kim de O'na salih ameller
işlemiş bir mü'min olarak gelirse, işte onlar için yüksek dereceler vardır.?
(20/Tâhâ, 75) Ayette zikredilen yüksek derecelere nail olmak, sadece imanla
olmayıp, bunun yanında salih amellere de bağlanmıştır. Yine aynı şekilde
?İman eden ve salih amelleri işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlerle
müjdele!? (2/Bakara, 25) anlamındaki ayette de müjde, sadece imana olmayıp,
aynı zamanda salih amele bağlıdır. Allah, cennetlere girmeyi, iman edip salih
amelleri işlemeye bağlayarak şöyle buyurmaktadır: ?İman eden ve salih
amelleri işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız.?
(4/Nisâ, 57) Amelsiz iman, nefsi tezkiye etmeye yetmeyeceği gibi, vadedilen
mükâfatları da elde etmeye kâfi gelmeyecektir.