Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

ŞEHİD..

ŞEHİD

ŞEHİD

Şehid, kelime olarak kesin bir
haberi veren, bildiğini söyleyen, hazır olan, bulunan, bir hadiseye şahid olan,
şahitlik eden. Dinî anlamda, Allah rızası için, O'nun yolunda canını fedâ eden
müslümana verilen isimdir. Ona bu ismin verilmesinin sebebi, cennetlik olduğuna
şahitlik edilmiş olması veya onun Yüce Allah'ın huzurunda yaşıyor bulunması
yahut ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması yahut ta ruhunun doğrudan
doğruya Daru's-Selâm'da (Cennet'te) bulunması veya Allah tarafından çeşitli
mükâfatlarla mükâfatlandırılmış olmasıdır.
Arapça bir kelime olan şehid, "şehi-de"
fiilinden türemiş olan bir isimdir. Mastarı, şehâdettir. Şehidin çoğulu, "şuhedâ"
ve "eşhâd" olarak gelir.[1]

Kur'an'da otuz beş dolayında "şehid"
kelimesi ve yirmi civarında da, çoğulu olan "şuheda" kelimesi geçmektedir. Aynı
kökten gelen kelimelerle beraber, Kur'an'da geçen "şehid" kelimesi, daha çok
şâhid manasınadır. Şehid, aynı zamanda Yüce Allah'ın isimlerinden biridir. Bir
kaç âyette de, bu manayı ifâde etmektedir. Bu âyetlerden birinin meâli şöyledir:
?Biz onlara, ufuklarda ve
kendi canlarında âyetlerimizi göstereceğiz ki o (Kur'an)'ın gerçek olduğu,
onlara iyice belli olsun. Rabb'inin her şeye şâhit olması, (her şeyi görmesi)
yetmez mi?? (Fussilet: 41/53).
Bu anlamdaki şehid için, "Şehâdet"
ve "Şâhid" maddelerine bakınız.
Burada konumuz olan şehid ise
Kur'an'da daha çok "ka-te-le" fiilinin mechûlü ile, Allah yolunda öldürülme
anlamında kullanılmaktadır. Şehidlik büyük bir derecedir. Şehidler hem Allah'ın
övgüsünü ve hem de Hz. Muhammed (s.a.s)'in sevgisini kazanan bahtiyar
insanlardır.
Yüce Allah, şehidlerin ma'nen
ölmediklerini, onlara ölüler denilmemesinin gerektiğini, Kur'an'ın değişik
yerlerinde dile getirmiştir:
?Allah yolunda
öldürülenleri, ölüler sanma. Hayır, (onlar) diridirler. Rabb'leri katında
rızıklanmaktadırlar. Allah'ın keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinçli
olarak, arkalarında henüz (şehid olup) kendilerine yetişemeyenlere de korku
olmadığı, onların da üzüntüye uğramayacakları müjdesiyle sevinmektedirler.
Allah'ın nimeti ve keremiyle ve Allah'ın mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceği
müjdesiyle sevinirler" (Âlu İmran, 3/169-171).
Mesrûk (r.a) Abdullah'a bu
âyette zikredilen şehidlerin halini sormuş, o şöyle cevap vermiştir: Biz de bunu
Hz. Muhammed (s.a.s)'e sormuştuk. Bize şu cevabı vermişti:
"Şehidlerin ruhları yeşil
kuşların karnındadır. Onların arşa asılı kandilleri vardır. Diledikleri gibi
cennette serbestçe dolaşır, sonra o kandillere geri dönerler"[2]

Allah yolunda ruhunu teslim
eden şehidlerin amellerinin boşa gitmeyeceği, büyük ecir ve sevap kazanacakları,
Kur'an'da şöyle haber verilmiştir:
?Dünya hayatını âhiret
hayatı karşılığında satarlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda
savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona yakında büyük bir mükâfat
vereceğiz" (en-Nisa, 4/74).
"(Savaşta) inkâr edenlerle
karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarını vurur. Nihâyet onları iyice vurup
sindirinceye kadar bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra artık ya
lütfen bırakır veya karşılığında fidye alırsınız. Harb ağırlığını bırakıncaya
(savaş sona erinceye) kadar (böyle yaparsınız). Allah dileseydi, (kendisi)
onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşı
emrediyor). Allah yolunda öldürülenler (yok mu, Allah) onların yaptıkları işleri
zâyi etmeyecektir" (Muhammed, 47/4).
Şehidlerin günahlarının af
olunacağı da, Kur'an'da müjdelenmiştir:
?Rabb'leri onlara karşılık
verdi: Ben, sizden erkek, kadın, hiç bir çalışanın işini zâyi etmeyeceğim. Hep
birbirinizdensiniz. Göç edenler yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence
edilenler... Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından
ırmaklar akan cennetlere koyacağım. (Yaptıklarına), Allah katında bir karşılık
olarak (bu nimetleri vereceğim). Şüphesiz karşılıkların en güzeli Allah
katındadır" (Âlu İmrân, 3/195).
Hz. Muhammed (s.a.s)'in, şehîd
olmanın fazileti hakkında söylemiş olduğu iki hadisin meali de şöyledir:
"Cennete giren hiç bir
kimse, dünya üzerindeki her şey kendisine verilse bile, dünyaya dönmek istemez.
Ancak şehid müstesnadır. O, göreceği ikramdan dolayı tekrar dünyaya dönüp on
defa daha öldürülmeyi (şehid olmayı) temenni eder"[3]

"Muhammed'in nefsi, elinin
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşmak ve öldürülmek,
sonra savaşmak ve yine öldürülmek, sonra yine savaşmak ve öldürülmek isterdim"[4]

Şehid olmada ölçü, Allah'ın
rızasıdır. Allah rızası için mücâdele eden, O'nun adını yüceltmek için çaba
sarfeden, cihâd içinde bulunuş ve bu yolda canını veren de, şehid olmuş olur.
Bir a'râbî Hz. Muhammed
(s.a.s)'in huzuruna gelerek:
"Ya Resûlullah! Bir adam
ganimet için, diğeri şöhret için, öbürü riya ve gösteriş için savaşır. Hangisi
Allah yolundadır?" diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.s) şu cevabı vermiştir:
?Kim Allah'ın adını, hükmünü
yüceltmek, her şeyin üstüne çıkarmak için savaşırsa, o Allah yolundadır"[5]

Diğer bir hadiste de, Hz.
Peygamber (s:a.s) önemli olan üç hususu misâl olarak ortaya koymuştur: Şehid
olmak, âlim olmak ve hayırsever zengin olmak. Bu üç önemli ve faziletli durumda
olan insanlar, Allah'ın rızasını düşünmeyerek, çeşitli menfaat, riya ve gösteriş
duyguları ile hareket ettikleri takdirde, şehid, âlim ve hayırsever olmanın
kendilerine hiç bir faydası olmaz. Bunların akıbetleri Cehennemdir:
"Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivâyet
edildiğine göre Hz. Muhammed (s.a.s) şöyle buyurmuş:
"Kıyamet gününde aleyhine
hükm olunacak halkın birincisi, şehid edilen bir adam olacaktır. O kişi Allah'ın
huzuruna getirilir. Allah, ona verdiği nimetleri bir bir anlatır. O da bunları
bilir, hatırlar. Yüce Allah ona:
-Bu nimetlerin arasında ne
yaptın? diye sorar. O, şu cevabı verir:
-Senin rızan için savaştım
ve nihâyet şehîd oldum. O zaman Allah şöyle der:
-Yalan söylüyorsun! Fakat
sen, hakkında kahraman denilsin diye savaştın ve neticede de bu söz söylendi.
Allah'ın emri üzerine o kişi yüzüstü sürüklenerek Cehenneme yollanır.
İkinci olarak, ilim
öğrenmiş, başkalarına öğretmiş, Kur'an'ı okuyan biri Yüce Allah'ın huzuruna
getirilir. Allah, ona da verdiği nimetlerini tek tek anlatır. O da bu nimetleri
anlar, kabul eder. Yüce Allah ona şöyle sorar:
-Bu nimetlerin içinde
bulunurken, benim için ne yaptın? O kişi, şu cevabı verir:
-Senin rızan için ilim
öğrendim, Kur'an'ı okudum ve başkalarına da öğrettim, okuttum. Ondan sonra AIlah
ona şöyle der:
-Sen yalan söylüyorsun! Sana
âlim, ne güzel okuyor, denilsin diye okudun. İlim öğrenmeyi, Kur'an'ı okumayı,
başkasına öğretmeyi ve okutmayı, riya ve gösteriş için yaptın. Nihâyet senin
için bu övgüler de yapıldı. Allah'ın emri üzerine bu adam da yüzüstü
sürüklenerek Cehenneme atılır.
Üçüncü olarak, Allah'ın
kendisine zenginlik ve çeşitli mallardan verdiği bir kişi getirilir. Allah, bu
kişiye de verdiği nimetleri ayrı ayrı anlatır. O da, bu nimetleri bilir,
hatırlar. Yüce Allah ona da şu soruyu sorar:
-Bu nimetlerin arasında
bulunduğunda, ne gibi hayırlı işlerde bulundun? Kişi şu cevabı verir:
-Senin rızan için, sevdiğin
her türlü hayır yollarına harcamada bulundum. Allah, onun bu cevabı üzerine
söyle der:
-Sen yalan söylüyorsun! Sana
cömert desinler diye bu hayır yollarına harcamada bulundun. Bu yardımları, riyâ
ve gösteriş için yaptın. Sonra, Allah'ın emri üzerine bu kişi de, yüzüstü
sürüklenerek Cehenneme yollanır"[6]

Hz. Muhammed (s.a.s)'in
zamanından günümüze kadar, çok sayıda insanlar, Allah rızası için, Tevhid
mücâdelesi için, Allah'ın adını yüceltmek ve emrini hakim kılmak için canını
verip şehid oldu. Bunların başında Yasir ve hanımı Sümeyye gelmektedir. Ammar b.
Yasir'in babası Yasir, bir köle idi. Bir cariye olan Sümeyye ile evlendirilmişti
ve bu evlilikten Ammar dünyaya gelmişti. Bu mütevazi ailenin fertleri, hep
beraber müslüman olmuşlardı. Bekir oğulları, bunların üçünü de azad etmişlerdi.
Müşrikler onlara çok eziyette bulundular. Yasir ve hanımı Sümeyye, müşriklerin
zulmü neticesinde şehid olmuşlardı. Ammar anasız ve babasız kalmıştı. Hz.
Muhammed (s.a.s), onlara dua etmişti. Yasir ilk erkek ve hanımı Sümeyye ilk
kadın şehid olmuştu. Bu şehidlik kervanı, herhangi bir yer veya zamanda
noktalanmadı ve noktalanmayacak, kıyâmete karar devam edecektir.[7]

Şehid olan insanların kul hakkı
dışındaki bütün günahları affedilir. Şehid olmak, herkese nasib olmayan büyük
bir şereftir ve mü'minler için mükemmel bir nimettir. Güzel bir şekilde yaşamak,
ondan sonra Allah yolunda O'nun rızası için şehid olmak, her mü'minin hayal
ettiği bir mutluluktur. İmân sahibi olan insanın böyle bir şuur ve düşünce ile
yaşaması, Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından ne kadar güzel bir şekilde
övülmüştür!..:
"Şehid olmayı Yüce Allah'tan
samimi olarak dileyen kimseyi, Allah, rahat yatağında vefat etse bile,
şehidlerin derecesine eriştirir"[8]

Günümüzde en çok kullanılan
kelimelerden birisinin şehid, diğerinin de şehadet olduğunu söyleyebiliriz.
Tâgûtî güçler; birbirleriyle olan silahlı mücadelelerinde, kaybettikleri
askerlerine şehid ünvanını vermektedirler. Maalesef günümüzde, İslâm'a
düşmanlıklarıyla ma'ruf olan ideolojiler, şehid kavramını yozlaştırabilmek için
ellerinden gelen gayreti sarfetmişlerdir. Mahiyeti küfür olan ideolojilere
itikad eden, kendi ölülerine başka isim veremedikleri için değil, İslâm'ı
istismar ederek iktidarlarını sürdürmek için bu yolu seçmektedirler. Halkının
önemli bir bölümü müslüman olan ülkelerde; tâgûtî iktidarların zulmü bütün
şiddetiyle gündemdedir ve sloganlarını yalan üzerine kurmuşlardır. Yazar Joseph
Conrad, Under Western Eyes (Batının Gözleri Önünde) isimli romanında, ihtilâl
öncesi Rusya'yı anlatırken, "kelimeler; hakikatin en büyük düşmanlarıdır"
demekte ve şunları ilâve etmektedir: "İnsanlar, bu kelimeleri tekrarlayıp duran
birer güzel papağan gibidir." Tâgûtî iktidarların İslâm topraklarında
gerçekleştirdikleri fesad, bundan farklı değildir.
Şimdi şehid ve şehadet
kavramlarını açıklamaya gayret edelim. Şehid kelimesi Arapça olup (Ş-H-D)
kökünden türetilmiştir. Hem fâil, hem mef'ûl olarak kullanılır. Lûgatta; hazır
oldu, huzurda bulundu, şehadette bulundu veya müşahede etti, gibi mânâlara
gelir. Bir hadiseyi görmek, bir şeye ulaşmak veya beş duyu organı vasıtasıyla
kesin bilgi sahibi olmak, bu fiilin anlamı içerisindedir.[9]
Molla Hüsrev: "Müslüman, temiz ve baliğ olup zulmen öldürülen kimseye şehid
denilir."[10]
tarifini esas almıştır. Alaûddin el-Haskafi, şehid kelimesini tahlil ederken:
"şehid, feil vezninde olup, mef'ûl mânâsınadır. Çünkü cennetlik olduğuna
şahidlik edilmiştir. Yahud fail mânâsınadır. Zira şehid Rabbi katında diridir.
Binaenaleyh kendisi şahiddir."[11]
hükmünü zikretmektedir. İmam-ı Merginanî, farklı bir tarif getirmiştir: "Şehid,
müşriklerin katlettiği veya harp meydanında vurulduğuna dair kendisinde bir eser
bulunan veya müslümanların zulmen katlettiği kimsedir. Resûl-i Ekrem (sav);
"Siz onları yaralarıyla, kanlarıyla tekfin edin, yıkamayın."[12]
buyurmuştur. Tariflere dikkat edilirse, İslâm topraklarının şehidlerle dolup
taştığı rahatça görülebilir. Son birkaç asırdır; bir taraftan emperyalist
kâfirler, diğer taraftan zulme ve şirke dayanan iktidarlar, mü'min kanı
akıtmaktadırlar. Batı'nın "Orta Doğu Bunalımı" diye nitelendirdiği hâdise,
gerçekte bir müslüman katliamıdır.
Şehid; Allahû Teâla (cc)'nın
rızası için savaşan ve İslâm'ın temel hedeflerini gerçekleştirmek için hayatını
feda eden mükelleftir. Cihad ibadetini ihlasla edâ eden her mükellefin hedefi,
şehid olmaktır. Zira Kur'ân-ı Kerîm'de: "Allah yolunda öldürülenleri sakın
`ölüler' sanmayın. Bilakis onlar Rablerinin katında diridirler. (Öyle ki
Allah'ın) Lütfû inayetiyle kendilerine verdiği (şehidlik mertebesi) ile hepsi de
şâd olarak (cennet ni'metleriyle) rızıklanırlar. Arkalarından henüz kendilerine
katılmayanlar (şehid olmayanlar) hakkında: `Onlara hiçbir korku yoktur. Onlar da
mahzûn olacak değildirler diye müjde vermek isterler." (Âl-i İmrân:
3/169-170) hükmü beyan buyurulmuştur. İhlâsla ahiret gününe inânan her
mükellefin arzûsu, "şehadet makamına" ulaşmaktır. Yine bir başka âyet-i
kerime'de "Allah yolunda öldürülmüş olanlar için `ölüler' demeyiniz. Bilakis
onlar diridirler. Fakat siz iyice anlayamazsınız." (Bakara: 2/154)
buyurulmuştur. İslâm'ın hayata hâkim olması için ihlâsla cihad eden ve bu uğurda
şehid olanların, cennet ehli olduğu kat'i nasslarla sabittir.
Tâgûti güçlerin emrinde savaşan
kimseler; velev ki müslüman dahi olsalar, asla şehid olamaz. Zira şehadet
mertebesi; Allahû Teâla (cc)'nın kendi rızası için ve meşrû şartlarda
savaşanlara ihsan buyurduğu bir ni'mettir.[13]
Şehid, kelime olarak kesin bir
haberi veren, bildiğini söyleyen, hazır olan, bulunan, bir hadiseye şahid olan,
şahitlik eden. Dinî anlamda, Allah rızası için, O'nun yolunda canını fedâ eden
müslümana verilen isimdir. Ona bu ismin verilmesinin sebebi, cennetlik olduğuna
şahitlik edilmiş olması veya onun Yüce Allah'ın huzurunda yaşıyor bulunması
yahut ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması yahut ta ruhunun doğrudan
doğruya Daru's-Selâm'da (Cennet'te) bulunması veya Allah tarafından çeşitli
mükâfatlarla mükâfatlandırılmış olmasıdır.
Arapça bir kelime olan şehid,
"şehi-de" fiilinden türemiş olan bir isimdir. Mastarı, şehâdettir. Şehidin
çoğulu, "şuhedâ" ve "eşhâd" olarak gelir (el-İsfahânî, el-Müfredât, 267 vd.;
et-Tahtavî, Haşiye ala Merâki'lFelâh, Mısır 1970, 516 vd).
Kur'an'da otuz beş dolayında
"şehid" kelimesi ve yirmi civarında da, çoğulu olan "şuheda" kelimesi
geçmektedir. Aynı kökten gelen kelimelerle beraber, Kur'an'da geçen "şehid"
kelimesi, daha çok şâhid manasınadır. Şehid, aynı zamanda Yüce Allah'ın
isimlerinden biridir. Bir kaç âyette de, bu manayı ifâde etmektedir. Bu
âyetlerden birinin meâli şöyledir:
Biz onlara, ufuklarda ve kendi
canlarında âyetlerimizi göstereceğiz ki o (Kur'an)'ın gerçek olduğu, onlara
iyice belli olsun. Rabb'inin her şeye şâhit olması, (her şeyi görmesi) yetmez
mi?? (Fussilet, 41/53). Bu anlamdaki şehid için, "Şehâdet" ve "Şâhid"
maddelerine bakınız.
Burada konumuz olan şehid ise
Kur'an'da daha çok "ka-te-le" fiilinin mechûlü ile, Allah yolunda öldürülme
anlamında kullanılmaktadır. Şehidlik büyük bir derecedir. Şehidler hem Allah'ın
övgüsünü ve hem de Hz. Muhammed (s.a.s)'in sevgisini kazanan bahtiyar
insanlardır.
Yüce Allah, şehidlerin ma'nen
ölmediklerini, onlara ölüler denilmemesinin gerektiğini, Kur'an'ın değişik
yerlerinde dile getirmiştir:
Allah yolunda öldürülenleri,
ölüler sanma. Hayır, (onlar) diridirler. Rabb'leri katında rızıklanmaktadırlar.
Allah'ın keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinçli olarak, arkalarında henüz
(şehid olup) kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığı, onların da üzüntüye
uğramayacakları müjdesiyle sevinmektedirler. Allah'ın nimeti ve keremiyle ve
Allah'ın mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesiyle sevinirler" (Âlu İmran,
3/169, 170, 171).
Mesrûk (r.a) Abdullah'a bu
âyette zikredilen şehidlerin halini sormuş, o şöyle cevap vermiştir: Biz de bunu
Hz. Muhammed (s.a.s)'e sormuştuk. Bize şu cevabı vermişti: "Şehidlerin ruhları
yeşil kuşların karnındadır. Onların arşa asılı kandilleri vardır. Diledikleri
gibi cennette serbestçe dolaşır, sonra o kandillere geri dönerler" (Müslim,
İmâre, 121; Ebû Davûd Cihâd 25; Tirmizî, Tefsiru Sure, 3/19; İbn Mâce, Cenâiz,
4; Cihâd, 16).
Allah yolunda ruhunu teslim
eden şehidlerin amellerinin boşa gitmeyeceği, büyük ecir ve sevap kazanacakları,
Kur'an'da şöyle haber verilmiştir:
Dünya hayatını âhiret hayatı
karşılığında satarlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da
öldürülür veya galip gelirse, biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz"
(en-Nisa,4/74).
"(Savaşta) inkâr edenlerle
karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarını vurur. Nihâyet onları iyice vurup
sindirinceye kadar bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra artık ya
lütfen bırakır veya karşılığında fidye alırsınız. Harb ağırlığını bırakıncaya
(savaş sona erinceye) kadar (böyle yaparsınız). Allah dileseydi, (kendisi)
onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşı
emrediyor). Allah yolunda öldürülenler (yok mu, Allah) onların yaptıkları işleri
zâyi etmeyecektir" (Muhammed 47/4).
Şehidlerin günahlarının af
olunacağı da, Kur'an'da müjdelenmiştir:
Rabb'leri onlara karşılık
verdi: Ben, sizden erkek, kadın, hiç bir çalışanın işini zâyi etmeyeceğim. Hep
birbirinizdensiniz. Göç edenler yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence
edilenler... Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından
ırmaklar akan cennetlere koyacağım. (Yaptıklarına), Allah katında bir karşılık
olarak (bu nimetleri vereceğim). Şüphesiz karşılıkların en güzeli Allah
katındadır" (Âlu İmrân, 3/195). Hz. Muhammed (s.a.s)'in, şehîd olmanın fazileti
hakkında söylemiş olduğu iki hadisin meali de şöyledir:
"Cennete giren hiç bir kimse,
dünya üzerindeki her şey kendisine verilse bile, dünyaya dönmek istemez. Ancak
şehid müstesnadır. O, göreceği ikramdan dolayı tekrar dünyaya dönüp on defa daha
öldürülmeyi (şehid olmayı) temenni eder" (Buhârî, Cihâd 6; Müslim,
İmâre,108,109; Neseî, Cihâd 33).
"Muhammed'in nefsi, elinin
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşmak ve öldürülmek,
sonra savaşmak ve yine öldürülmek, sonra yine savaşmak ve öldürülmek isterdim"
(Buhâri, İman, 26; Müslim, İmâre,103,107; Neseî, Cihad, 37).
Şehid olmada ölçü, Allah'ın
rızasıdır. Allah rızası için mücâdele eden, O'nun adını yüceltmek için çaba
sarfeden, cihâd içinde bulunuş ve bu yolda canını veren de, şehid olmuş olur.
Bir a'râbî Hz. Muhammed
(s.a.s)'in huzuruna gelerek: "Ya Resûlullah! Bir adam ganimet için, diğeri
şöhret için, öbürü riya ve gösteriş için savaşır. Hangisi Allah yolundadır?"
diye sorunca, Hz. Peygamber (s.a.s) şu cevabı vermiştir:
Kim Allah'ın adını, hükmünü
yüceltmek, her şeyin üstüne çıkarmak için savaşırsa, o Allah yolundadır"
(Buhârî, İlim, 45; Cihâd,15; Müslim, İmre,150,151; İbn Mace, Cihad,13; Ahmed b.
Hanbel, IV, 392, 397, 402, 405, 417).
Diğer bir hadiste de, Hz.
Peygamber (s:a.s) önemli olan üç hususu misâl olarak ortaya koymuştur: Şehid
olmak, âlim olmak ve hayırsever zengin olmak. Bu üç önemli ve faziletli durumda
olan insanlar, Allah'ın rızasını düşünmeyerek, çeşitli menfaat, riya ve gösteriş
duyguları ile hareket ettikleri takdirde, şehid, âlim ve hayırsever olmanın
kendilerine hiç bir faydası olmaz. Bunların akıbetleri Cehennemdir:
"Ebu Hüreyre (r.a.)'den rivâyet
edildiğine göre Hz. Muhammed (s.a.s) şöyle buyurmuş:
"Kıyamet gününde aleyhine hükm
olunacak halkın birincisi, şehid edilen bir adam olacaktır. O kişi Allah'ın
huzuruna getirilir. Allah, ona verdiği nimetleri bir bir anlatır. O da bunları
bilir, hatırlar. Yüce Allah ona:
-Bu nimetlerin arasında ne
yaptın? diye sorar. O, şu cevabı verir:
-Senin rızan için savaştım ve
nihâyet şehîd oldum. O zaman Allah şöyle der:
-Yalan söylüyorsun! Fakat sen,
hakkında kahraman denilsin diye savaştın ve netice de de bu söz söylendi.
Allah'ın emri üzerine o kişi yüzüstü sürüklenerek Cehenneme yollanır.
İkinci olarak, ilim öğrenmiş,
başkalarına öğretmiş, Kur'an'ı okuyan biri Yüce Allah'ın huzuruna getirilir.
Allah, ona da verdiği nimetlerini tek tek anlatır. O da bu nimetleri anlar,
kabul eder. Yüce Allah ona şöyle sorar:
-Bu nimetlerin içinde
bulunurken, benim için ne yaptın? O kişi, şu cevabı verir:
-Senin rızan için ilim
öğrendim, Kur'an'ı okudum ve başkalarına da öğrettim, okuttum. Ondan sonra AIlah
ona şöyle der:
-Sen yalan söylüyorsun! Sana
âlim, ne güzel okuyor, denilsin diye okudun. İlim öğrenmeyi, Kur'an'ı okumayı,
başkasına öğretmeyi ve okutmayı, riya ve gösteriş için yaptın. Nihâyet senin
için bu övgüler de yapıldı. Allah'ın emri üzerine bu adam da yüzüstü
sürüklenerek Cehenneme atılır.
Üçüncü olarak, Allah'ın
kendisine zenginlik ve çeşitli mallardan verdiği bir kişi getirilir. Allah, bu
kişiye de verdiği nimetleri ayrı ayrı anlatır. O da, bu nimetleri bilir,
hatırlar. Yüce Allah ona da şu soruyu sorar:
-Bu nimetlerin arasında
bulunduğunda, ne gibi hayırlı işlerde bulundun? Kişi şu cevabı verir:
-Senin rızan için, sevdiğin her
türlü hayır yollarına harcamada bulundum. Allah, onun bu cevabı üzerine söyle
der:
-Sen yalan söylüyorsun! Sana
cömert desinler diye bu hayır yollarına harcamada bulundun. Bu yardımları, riyâ
ve gösteriş için yaptın. Sonra, Allah'ın emri üzerine bu kişi de, yüzüstü
sürüklenerek Cehenneme yollanır" (Müslim, İmâre, 52; Neseî, Cihâd, 22; Ahmed b.
Hanbel, III, 322).
Hanefî mezhebi âlimlerinin
görüşlerinin istikametinde, şehîdleri üç kısma ayırmamız mümkündür:
1-Dünya ve âhiretin şehîdi:
Kâfirlerle savaştığı sırada, düşman tarafından öldürülen veya asiler, yol kesen
soyguncular tarafından öldürülen yahut evine giren hırsızların ağır bir cisim
veya kesici bir alet kullanarak öldürdükleri kimsedir. Savaş alanında yaralı
bulunan, yaralarından, göz veya kulağından kanlar akan ve bu durumda vefât eden
kişi de, bu kısım şehîdlerdendir. Mal, can, namus ve benzeri müdafaalarda, zulüm
ve haksızlıkla, suçsuz yere öldürülen kişi, kimin tarafından öldürülürse,
öldürülsün, bu şehîdlerden sayılır. Müslüman, âkil, baliğ olduğu halde, hayız,
nifas ve cünüplükten temiz olarak şehîd olanlar yıkanmaz, kefenlenmez, kanları
ve elbiseleriyle gömülürler. Ancak onların üzerindeki kürk, palto, parke, silah,
mest ve benzeri fazlalıklar çıkarılır. Yıkanmadan gömülmeleri, Hz. Muhammed
(s.a.v)'in: Onları kanlarıyla gömün" (Neseî, Cenâiz, 82, Cihâd, 37; Ahmed b.
Hanbel, III, 299, V, 431) şeklinde hadisine dayanmaktadır. Bu kısım şehîdlerin
her birine, "hükmî şehîd" denir. Bu kısma giren şehîdler, elbiseleriyle
gömülünce, elbiseleri onlar için kefen sayılır. Vücutlarının her tarafı
elbiseleriyle örtülür. Elbiseleri vücutlarını örtmek için yetmezse, başka bir
şeyle örtülmeleri temin edilir.
2-Âhiretin şehîdi: Bir kısım
şehîdler de, yalnız âhiret hükmü bakımından şehîd sayılırlar. Hata yoluyla
öldürülen ve varislerine diyet verilmesi gereken kimse ile savaş veya asilerle
çatışma sırasında yaralanıp da, çatışma bittikten sonra bir tarafa çekilerek
yiyip içtikten, konuştuktan veya uyuduktan yahut ilaç kullandıktan yahut da aklı
başında olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefât eden müslüman
gibi...
Âkil ve baliğ olmayan yahut
hayızlı, nifaslı veya cünüp iken şehîd olanlar da, bu kapsama girmektedirler.
Bunlar diğer ölüler gibi
yıkanır, kefenlenir ve namazı kılındıktan sonra gömülürler.
Bir de, yanarak ölen, suda
boğulan, göçük, çığ, toprak veya bina altında kalan, vebâ gibi salgın
hastalıklardan vefât eden, veya akrep sokmasından ölen, gurbette veya ilim
yolunda ya da cuma gecesinde vefât eden müslümanlar da bu hükümdedir. Doğumdan
vefat eden kadın da böyledir. Hz. Muhammed (s.a.s)'in bu kısma giren, savaş
dışındaki şehîdler hakkında söylemiş olduğu hadisler vardır (Bakınız, Buhârî,
Ezan, 32, Cihâd, 30; Müslim, İmâre, 164; Tirmizî, Cenâiz, 65, Fedâilu'l-Cihâd,
14; Ahmed b. Hanbel, I, 22, 23, II, 323, 325).
3-Dünya şehîdi: Kalbinde Allah
rızasını taşımayan, başka duygu ve düşüncelerle hareket eden riyâkâr ve gösteriş
ehli münafıklar, müslümanlarla beraber savaşa katıldıkları zaman, kâfirler
tarafından öldürülürlerse, dünya hayatında şehîd muamelesine tabi tutulurlar.
Bunlar da "hükmî şehîd" sınıfından kabul edilir, yıkanmaz, cenâze namazları
kılınır ve elbiseleriyle gömülürler. Fakat, yukarıdaki hadislerde ifâde edildiği
gibi, Allah onların kalbini bilir. Âhirette kendilerine herhangi bir mükâfat
yoktur. Cehennem ateşi ile cezalandırılırlar. Böyle insanların gerçek yüzünü
Allah bilir. İnsan olarak bizler, tam manasıyla bilemeyiz. Onların hakkında, dış
görünüşlerine, hal, hareket ve davranışlarına göre hükmederiz (İbn Abidin,
Reddu'l-Muhtar, Mısır tsz. I, 848 vd; el-Meydanî, el-Lubâb, İstanbul, tsz, I,
135 vd; Abdurrahman el-Cezirî, Kitabu'l-Fıkhi ala'l-Mezahibi'lArbaa, Mısır, tsz.
I, 527 vd).
Hz. Muhammed (s.a.s)'in
zamanından günümüze kadar, çok sayıda insanlar, Allah rızası için, Tevhid
mücâdelesi için, Allah'ın adını yüceltmek ve emrini hakim kılmak için canını
verip şehid oldu. Bunların başında Yasir ve hanımı Sümeyye gelmektedir. Ammar b.
Yasir'in babası Yasir, bir köle idi. Bir cariye olan Sümeyye ile evlendirilmişti
ve bu evlilikten Ammar dünyaya gelmişti. Bu mütevazi ailenin fertleri, hep
beraber müslüman olmuşlardı. Bekir oğulları, bunların üçünü de azad etmişlerdi.
Müşrikler onlara çok eziyette bulundular. Yasir ve hanımı Sümeyye, müşriklerin
zulmü neticesinde şehid olmuşlardı. Ammar anasız ve babasız kalmıştı. Hz.
Muhammed (s.a.s), onlara dua etmişti. Yasir ilk erkek ve hanımı Sümeyye ilk
kadın şehid olmuştu. Bu şehidlik kervanı, herhangi bir yer veya zamanda
noktalanmadı ve noktalanmayacak, kıyâmete karar devam edecektir (es-Suheylî,
er-Ravdu'l-Ünf, Kahire, 1965, III, 201, 220; İbn İshâk, es-Sire, mad. 239, 240;
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, V, 3131).
Şehid olan insanların kul hakkı
dışındaki bütün günahları affedilir. Şehid olmak, herkese nasib olmayan büyük
bir şereftir ve mü'minler için mükemmel bir nimettir. Güzel bir şekilde yaşamak,
ondan sonra Allah yolunda O'nun rızası için şehid olmak, her mü'minin hayal
ettiği bir mutluluktur. İmân sahibi olan insanın böyle bir şuur ve düşünce ile
yaşaması, Hz. Muhammed (s.a.s) tarafından ne kadar güzel bir şekilde
övülmüştür!..: "Şehid olmayı Yüce Allah'tan samimi olarak dileyen kimseyi,
Allah, rahat yatağında vefat etse bile, şehidlerin derecesine eriştirir"
(Müslim, İmâre, 156, 157; Ebû Davud, İstigfâr, 26; Neseî, Cihâd, 36; ibn Mâce,
Cihâd, 15).
Nureddin TURGAY


[1]
el-İsfahânî, el-Müfredât, 267 vd.; et-Tahtavî, Haşiye ala Merâki'l-Felâh,
Mısır 1970, 516 vd.

[2]
Müslim, İmâre, 121; Ebû Davûd Cihâd 25; Tirmizî, Tefsiru Sure, 3/19; İbn
Mâce, Cenâiz, 4; Cihâd, 16.

[3]
Buhârî, Cihâd 6; Müslim, İmâre,108,109; Neseî, Cihâd 33.

[4]
Buhâri, İman, 26; Müslim, İmâre,103,107; Neseî, Cihad, 37.

[5]
Buhârî, İlim, 45; Cihâd,15; Müslim, İmre,150,151; İbn Mace, Cihad,13; Ahmed
b. Hanbel, IV, 392, 397, 402, 405, 417.

[6]
Müslim, İmâre, 52; Neseî, Cihâd, 22; Ahmed b. Hanbel, III, 322.

[7]
es-Suheylî, er-Ravdu'l-Ünf, Kahire, 1965, III, 201, 220; İbn İshâk, es-Sire,
mad. 239, 240; Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, V, 3131.

[8]
Müslim, İmâre, 156, 157; Ebû Davud, İstigfâr, 26; Neseî, Cihâd, 36; ibn
Mâce, Cihâd, 15.

Nureddin Turgay, Şamil İslam Ansiklopedisi:
6/22-25.

[9]
Geniş bilgi için bkz. Râğıb el-Isfahanî, el-Müfredat, İst.1986, sh.192-294.

[10]
Molla Hüsrev, Düreri'l Hükkâm fi Şerhi'l Gureri'I Ahkâm, İst.1307, c. I,
sh.168 ("Şehid" bâbı).

[11]
İbn-i Abidin, Reddü'I Muhtar AIe'd Dürri'l Muhtar, İst.1983, c. III, sh.
513.

[12]
İmam-ı Merginanî, el-Hidaye Şerhû Bidayetü'I Mübtedi, Kahire 1965, c. I, sh.
94 ("Şehid" bâbının girişi).

[13]
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler Kavramlar, İnkılap Yayınları: 293-295.

ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLENLER.. Allah Yolunda Öldürülmek ve Şehidlik.
Allah Yolunda Öldürülenlere Şehid Denilmesi
Şehâdet, Diğer Ölümler ve Cihad
İ'LÂY-I KELİMETULLAH..
ŞEHADET..
Şehâdet Sözcüğünün Anlamı
Şehâdetin İşleyişi
Allah'ın Şehâdeti
Peygamberlerin Şâhid Oluşu.
Adâlet ve Şehâdet
Şehâdet; Anlam ve Mâhiyeti
Şehadetin İşleyişi
Allah'ın Şehâdeti
Peygamberlerin Şâhid Oluşu
Adâlet ve Şehâdet
Kelime-i Şehâdet Getirmek.
ŞEHİD..
Şehid Kelimesi
Allah'ın İsmi Olarak Şehid.
İnsanların Şâhid Olması
Allah Yolunun Şehidleri
Şehidlerin Çeşitleri
Şehidliğin Fazileti
Şehid; Anlam ve Mâhiyeti
Allah'ın İsmi Olarak Şehid
İnsanların Şâhid Olması
Allah Yolunun Şehidleri
Şehidlerin Çeşitleri
1- Dünya ve Âhiretin Şehîdi (Hükmen Şehid)
2- Âhiretin Şehid
3- Dünya Şehidi
Şehidliğin Fazileti
Kur'ân-ı Kerim'de Allah Yolunda Öldürülenler
Kur'ân-ı Kerim'de Şehid Kavramı
Allah'ın Her Şeye Şehîd Oluşu
Peygamberler de Ümmetlerine Şehîddir
Hadis-i Şeriflerde Allah Yolunda Öldürülenler (Şehidler)
Şehidlik Ruhunun Yeniden Canlanması Bir Kimsenin Şehid Olabilmesi İçin Gerekli Şartlar
Ölümü Tefekkür mü, Şehâdeti Tefekkür mü?.
Ölüm ve Şehâdet
Şehid Olmak; Ölümsüz Hayata Göz Açmak.
Şehidin Mirası Zaferdir
Şehidin Kutsallığı
Şehidin Hakkı
Şehidin Bedeni
Kutsallığın Kaynağı
Cihad ve Şehidin Sorumluluğu
Şehidin Zevk ve Sevgisi/Aşkı
Şehidin Mantığı
Şehidin Kanı
Şehidin Destanı
Şehidin Ölmezliği
Ölümsüz Şehidlerden Ölümsüz Mesajlar
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar