Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Yalanın Sebepleri Nelerdir?.

Yalanın Sebepleri Nelerdir

Yalanın Sebepleri
Nelerdir?

Bunun nedenlerinin çocuklarda
ve yetişkinlerde farklı olduğu noktasından hareketle psikologlar her iki grubu
ayrı ayrı ele almak ihtiyacı duymuşlardır. Çocukların yalan söyleme nedenleri
arasında daha çok şu hususlar ön plana çıkmaktadır: Övünmek, kendini üstün
göstermek, ilgi çekmek, sevgi sağlamak, menfaat elde etmek, utanmak, çekinmek,
alay edilmekten korkmak, cezalandırılmaktan çekinmek, acı ve üzüntü verici
şeylerden kurtulmak, statü kaybetme endişesi, hepsinden de önemlisi büyükleri ve
çevresindeki diğer çocukları taklit etmek. Yetişkinlerin yalan söyleme sebepleri
arasında ise şu hususlar belirtilir: Bir çıkar elde etmek veya zarardan
kurtulmak, kin beslediği kimseden intikam almak, düşmanını gözden düşürüp
kendini haklı göstermek, aşağılık duygusu nedeniyle kendini başkalarına kabul
ettirebilmek, yalanı alışkanlık haline getirmek, iyilik yapmak düşüncesiyle
yalan söylemek.
Bazen yalancılık, psiklojik bir
hastalık, yani patolojik/marazî bir durum halini alabilir. Bu durum, olağan
kabul edilen yalancılıktan farklıdır. Olağan yalancılıkta (psikolojik deyim
olarak ?olağan yalancılık?; din ve sâlim fıtrat, bunu ne kadar olağan kabul
eder, o ayrı bir konu!) bencil bir menfaate ulaşmak sözkonusudur. Marazî
yalancılıkta ise, birey hiç olmazsa görünüşte bir çıkar sağlama peşinde
değildir. Patolojik yalan, duyguların bozukluğunun bir belirtisi olarak
değerlendirilir. Bazı patolojik yalanların temelinde aşağılık duygusu ve güç
istemi olduğu söylenir. Sürekli söyledikleri yalanla aşağılık duygusunu
ödünleyip yatıştırmak isteyebilirler. Bazılarında bu hal isterik bir durumun,
bazılarında da bunamalı bir kişiliğin işareti olabilir.[1]

Yalan, toplumda karşılıklı
güven duygusunu yıkan, insanların birbirlerine karşı olan sevgi ve saygı
duygularını sarsan, yüksek ahlâkî değerleri tahrip eden büyük bir âfettir. En
içten toplumların dahi yıkılmasına yol açabilen bir hastalıktır. Yalan, fıtratta
olmadığı için bebekler ve küçük çocuklar kendiliğinden yalan söylemezler,
büyüklerini taklit ederek yalana alışırlar. Kasıtlı yalanın, temyiz yaşına
tekabül eden 6-7 yaşlarından sonra söylendiği ileri sürülmektedir. Bu yaşa
varmayan çocuk, yalanı gerçekten ayırt edememekte, sadece bazı mübâlağalara
sapabilmektedir. Örnek olarak hayvanat bahçesinde yılan ve fil görmüş bir çocuk,
yılan ve filin uzunluk ve cüsseleri kendisine sorulduğunda hiç çekinmeden
kasıtsız olarak yılanı, "çok uzun, dünya kadar", fili ise, en az evleri kadar
büyük olarak anlatır.
Yalan söyleye söyleye insan
kalbi, devamlı yalancı bir intibâ ile kaplanarak, ruh hayatı, evhamlar dünyası
halini alır. Artık kişi bu safhada âdeta iğneli bir beşikteymiş gibi yaşamaya
başlar. Bu durum, ileride büyük buhran ve streslere sebebiyet verir. Nitekim
münâfıkların yalana pervâsızca başvurmaları, onları psikolojik bazda streslere
itmiş olacak ki, Kur'an, onları hasta olarak nitelemektedir:
"Onların kalplerinde bir
hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları
yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır." (2/Bakara, 10),
"Kalplerinde hastalık
bulunanların: 'Bize bir felâket gelmesinden korkuyoruz!' diyerek onların
arkasından koşuşturduklarını görürsün..." (5/Mâide, 52),
"Senden ancak Allah'a ve
âhiret gününe iman etmeyenler; kalpleri şüpheyle çalkalanıp şüpheler içinde
bocalayıp duranlar (savaşa çıkmamak için) izin isterler." (9/Tevbe, 45)

Yalan, toplumda büyük bir
oranda nefret uyandırmaktadır. Toplumda yalan söylediği görülen herhangi
birinin, itibarı sarsılmaktadır. Nitekim bir hadis-i şerifte bu durum şöyle
belirtilir;
"Bir insan, yalan
söylediğinde söylediği yalanın pis kokusu yüzünden melek ondan bir mil
uzaklaşır." (Tirmizî, Birr 46).
Bu hadiste yalanın pis bir koku
salgıladığı söylenilmektedir. Rûhânî varlıklar olan meleklerin, bu pis kokudan
rahatsız olduklarını göz önüne aldığımızda, bu kokunun aynı sınıftan olan insan
ruhlarını da tiksindirdiğini, bunun da tesirinin toplum yaşantısında, nefret
şeklinde tezâhür ettiğini söylememizin mümkün olabileceği kanısındayız.
Kur'an, en büyük tesirlerinden
birisini, sosyal yaşantıda göstermektedir. Birçok âyet, cemiyet yaşantısını
ihlâl eden suçları, büyük günah kategorisine sokarak onlara karşı mücâdele eder.
Bu münasebetle toplum yaşantısının dayanağı olan meslek ve sanat sahiplerinin
alışverişlerinde büyük oranda güvenilirlik ve doğruluğa ihtiyaç duyulmaktadır.
Yalan ise, bu husustaki güvenilirliği yıkmaktadır. Bundan dolayı Kur'an yalana
karşı amansız mücâdele vermiş ve ona devam edenleri dalâlet bataklığına saplanıp
kalmakla tehdit etmiştir:
"Allah haddi aşan ve
(iddiâsında) çok yalancı olan kimseyi doğru yola ulaştırmaz." (40/Mü'min,
28)
"Şüphesiz Allah, yalancı ve
inkârcı kimseyi doğru yola iletmez." (39/Zümer, 3)[2]
Yalan, fıtrata ters olduğu
için, insan beyni başta olmak üzere birçok organın çalışma yapısı anormalleşir,
yalan söylemek için daha anormal ve olağandışı efor sarfetmek zorunda kalır.
Kalp ritimlerinde değişiklik, çeşitli salgılarda farklılık, heyecanın artması
gibi sinir sisteminde anormallikler ortaya çıkar. Bu normal dışı davranışları
tesbit eden ?yalan makinesi? insanın yalan söylediğini büyük ihtimalle tesbit
eder. Beden dili de yalanı çoğunlukla ele verir: Burna fazla kan
pompalandığından, kaşınma isteği ortaya çıkacak, bundan dolayı yalan söyleyen
çoğunlukla eliyle burnunu tutacaktır. İnsan diline söylettiği gibi kolayca
gözlerine de yalan söylettiremez, yalancı, muhâtabının gözlerine normal bir
şekilde bakmakta zorlanacaktır. Heyecan faktörü kendini belli edecek, ses
yapısı, normalin dışına çıkıp biraz farklılaşacaktır. O yüzden iyi bir gözlemci,
(buna ferâset ve basiret sahibi olan da diyebiliriz), kişinin beden dilinden
yalan söyleyip söylemediğini büyük bir ihtimalle çıkarabilecektir. Bunları bilip
bedene de yalan söyletmek, mümkün olabilir mi? Olabilirse, bu kişinin psikolojik
ve fizyolojik yapısında ne gibi sarsıntılara yol açar? Oraya girmeden ifade
edelim ki, yalanı insan ruhu, vicdanı, psikolojik yapısı, fıtratı, hatta
organları (vücut dili), özellikle de imanı kabul etmemektedir.
Günümüzdeki stres, rûhî bunalım
ve sebepsiz sıkıntıların, suçluluk duygusu, intihar isteği gibi mânevî
hastalıkların büyük bölümünün ?yalan?la ilgisi olduğunu söylemek zor olmaz.
Bunlar, yalancılara verilecek esas uhrevî cezânın küçük avanslarıdır; Yalandan
kaçınan sâdıklar/doğrular ise, bütün bu acılardan ve vicdan azâbından emîn
oldukları gibi bu doğruluklarının karşılığını esas olarak âhirette alacaklardır.
Unutmamak lâzımdır ki, esas cezâ ve ödül yeri âhirettir.
"Allah şöyle buyuracaktır:
'Bu, sâdıklara/doğrulara, doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlara, içinde
ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan
râzı olmuştur, onlar da O'ndan râzı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç
budur." (5/Mâide, 119)



[1]
Abdurrahman Kasapoğlu, Kur'an'da Ahlâk Psikolojisi, s. 74-75.

[2]
Hayati Aydın, a.g.e. s. 259, 261.