Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Peygamberimiz'e Sihir Yapılmadığına, Yapılmışsa Tesir Etmediğine Dair Deliller
Peygamberimiz 
 
Peygamberimiz'e Sihir Yapılmadığına, Yapılmışsa Tesir Etmediğine Dair Deliller: 
 
 
 
Müşriklerin Peygamberimiz'e ?meshûr = 
büyülenmiş? dediklerini ve bu ithamların kesinlikle yanlış olduğunu Kur'an 
vurgular: ?...Zulmedenler 
dediler ki: ?siz olsa olsa, ancak büyülenmiş (meshûr) bir adama uymaktasınız.' 
Bir bakıver; senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar. Artık onlar 
hiçbir yol da bulamazlar.? (25/Furkan, 8-9) ?Biz onların seni 
dinlediklerinde ne için dinlediklerini, gizli konuşmalarında da o zâlimlerin 
?siz büyülenmiş (meshûr) bir adamdan başkasına uymuyorsunuz' dediklerini çok iyi 
biliriz.? (17/İsrâ, 47) 
 
Peygamberimiz, bir kâhin olmadığı gibi, 
mecnûn (cinlenmiş, cinler tarafından deli edilmiş) de değildir: 
? (Ey Muhammed!) Sen 
öğüt ver. Rabbinin nimetiyle sen ne bir kâhinsin, ne de cinlenmiş bir deli. 
Yoksa onlar ?Muhammed bir şâirdir; onun, zamanın felâketlerine çarpılmasını 
gözetliyoruz' mu diyorlar?? 
(52/Tûr, 29-30) ?(Rasûl'üm), sen -Rabbinin 
nimeti sâyesinde- mecnun değilsin.? (68/Kalem, 2) ?(Sizin yakînen 
tanıdığınız) arkadaşınız (Muhammed) mecnun değildir.? (81/Tekvîr, 22) 
 
Kur'an, Peygamberimiz'i insanların 
şerlerinden Allah'ın koruyacağını net biçimde ifade ediyor. ?...Allah seni 
insanlardan korur.? (5/Mâide, 67 
 
Sihir ve büyü yapanlar iflâh olmaz, 
başarılı olamaz: ?...Yaptıkları, sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü nereye 
varsa iflâh olmaz? (20/Tâhâ, 69) ?Mûsâ, ?size hak geldiğinde onun için 
(hep böyle) mi dersiniz? Bu bir sihir midir? Halbuki sihirbazlar/büyücüler iflâh 
olmazlar' dedi.? (10/Yûnus, 77) ?Onlar (iplerini) atınca, Mûsâ dedi ki: 
?Sizin getirdiğiniz sihirdir. Allah onun bâtıl olduğunu mutlaka açığa 
çıkaracaktır. Çünkü Allah fesatçıların/bozguncuların işini düzeltmez.? (10/Yûnus, 
81) Hz. Peygamber'e büyü yapılıp bunun tesir ettiğiyle ilgili rivâyetler, 
büyücülerin başarılı olamayacağını ifade eden âyetlere ters düşmektedir. Hz. 
Mûsâ karşısında başarısızlıkları ortaya serilen büyücülerin Peygamber'e karşı 
başarılı olmaları da düşünülemez. 
 
Cinlerin ve büyük cin şeytanın gücü ve 
egemenliği yoktur: Büyünün 
en etkin şekilde ve insana zarar verecek tarzda kullanılmasının (kara büyü), 
kötü ve kâfir cinlerle yapılan büyü olduğu söylenir. Halbuki, kâfir ve şerli 
cinlerin lideri İblis'tir, şeytandır. Onun, tüm insanlara ve özellikle 
mü'minlere karşı ne yapıp yapamayacağını Kur'an tartışmaya gerek bırakmayacak 
kadar net bir şekilde açıklar. ?Kur'an okuduğun zaman, (önce) o kovulmuş 
şeytandan Allah'a sığın! Gerçek şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül 
edenler üzerinde onun bir saltanatı/hâkimiyeti yoktur.? (16/Nahl, 98-99). 
Allah, İblis'in kıyâmet günü, kendisine uyanlara söyleyeceğini haber verdiği 
ifade şöyledir: ?Zaten benim sizin üzerinizde hiçbir hükmüm ve nüfûzum da 
yoktu. Yalnız, ben sizi (bâtıla) çağırdım (size vesvese verdim), siz de bana 
hemen icâbet ettiniz.? (14/İbrâhim, 22) ?Doğrusu o Benim kullarım yok mu, 
ey şeytan senin onlar üzerinde hiçbir hâkimiyetin yoktur. (Çünkü onlar için) 
vekil olarak Rabbin yeter.? (17/İsrâ, 65) ?Benim hâlis kullarıma karşı 
senin bir gücün yoktur. (Senin gücün) ancak sana uyan azgınlara (yeter).? 
(15/Hıcr, 42)?Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi? Onlar, günaha, 
iftiraya düşkün olan herkesin üstüne inerler. Bunlar (şeytanlara) kulak verirler 
ve onların çoğu yalancıdır.? (26/Şuarâ, 221-223) Yine bkz. 16/Nahl, 100. 
 
Seyyid Kutub, bu konuda şöyle der: 
?Peygamberimiz (s.a.s.) hakkında -sahih, fakat mutevâtir olmayan- bazı hadisler 
rivâyet edilmiştir... Evet bu türlü rivâyetler var. Fakat bu zayıf rivâyetler 
peygamberliğin fiil ve tebliğlerindeki ?ismet? sıfatına muhâlif düşmektedir. 
Peygamber (s.a.s.)'in her 
sözü ve her hareketi birer sünnettir ve şeriattır. Bu itikat esasıyla o 
hadislerin bağdaştırılması mümkün değildir. Müşrikler Peygamberimiz'e 
büyülenmiş, sihir yapılmış bir kimse gözüyle bakınca Allah Teâlâ derhal âyet 
inzal buyurarak onda sihir ve büyü gibi şeylerin bulunmadığını haber verdi. 
Mezkûr hadisler Kur'an'daki bu habere de muhâlif düşmektedir. Onun için bu 
rivâyetler uzak görülmektedir. İnanç ve akîde ile ilgili meselelerde bu türlü 
?âhad? hadislerle hükmolunamaz. Akaidde yegâne kaynak Kur'an'dır. Hadis 
kaynaklarına gelince; inanç mevzûunda sadece ?mütevâtir? olan hadislerle amel 
edebiliriz. Mezkûr hadisler ise mütevâtir değildir. Bütün bunların dışında şunu 
da belirtelim ki, Felak ve Nâs sûrelerinin Medine'de nâzil olduğuna işaret eden 
zayıf rivâyetlerin yanında, Mekke'de nâzil olduğuna dair çok daha kuvvetli 
rivâyetler vardır; tercih edilen rivâyetler de bunlardır.?[1] 
 
Mevdûdi de, Felak ve Nâs 
sûrelerinin Peygamberimiz'e yapıldığı iddia edilen sihirle ilgisinin olmadığı 
kanaatini taşır. Bu konuda şunları söyler: ?Muavvizeteyn (Felak ve Nâs) 
sûrelerinin Mekkî olduğu çok kuvvetle muhtemeldir. Hasan Basrî, İkrime, Atâ, 
Câbir bin Zeyd ve İbn Abbas'dan bir kavle göre Mekke'de nâzil oldu. Bu sûrelerin 
sadece sihir hakkında nâzil olduğunu düşünmeye; Felak sûresinde sadece bir tek 
âyetin ?Ve düğümlere üfleyip büyü yapan üfürükçüleri şerrinden? 
(113/Felak, 4) âyetinin sihirle ilgili olması, diğer âyetlerin ise sihirle 
ilgili olmaması engeldir. Ayrıca Nâs sûresinin bütününün de sihirle ilgisi 
yoktur. Dolayısıyla Mekkî olduğunu söyleyenlerin sözü daha kuvvetlidir.?[2] 
 
Elmalılı Hamdi Yazır ise, Hz. 
Peygamber'e sihir yapılmasıyla ilgili rivâyetler hakkında şunları söyler: ?Bu 
rivâyetlerin hepsinin sıhhati kabul edildiği takdirde bile Rasûlullah'a velev 
bir an için olsun bir sihir yapılmış olduğuna mutlaka itikadın vücûbunu ifade 
edecek kuvveti hâiz değildir. Zira esas itibarıyla haber-i âhad hudûdunu geçmiş 
değillerdir. Haber-i âhadın sıhhati ise itikadın cevâzını ifade etse bile 
vücûbunu ifade eylemez. Halbuki bunda itikadın vücûbu şöyle dursun, Kur'an'ın 
nassına muhâlif olduğundan dolayı câiz bile olamayacağına kaail olanlar vardır. 
Nitekim İmam Mâturidî'den nakledildiğine göre Ebû Bekir Esam, ?burada, rivâyet 
edilmiş olan sihir hadisi metrûktür, çünkü bunda kâfirlerin Aleyhi's-salâtü 
ve's-selâm'a meshûr demelerinin doğru olması gerekecektir. Bu ise, 
Kur'ân-ı Azîmü'ş-Şân'ın nassına muhâliftir? demiştir.[3] 
 
Müfessir M. İzzet Derveze de, 
?Şeyhayn'ın Hz. Âişe'den naklettikleri bu hadis rivâyeti karşısında hayret 
ediyoruz?[4] 
demektedir. 
 
Hamdi Yazır, bu konuda, 
?Peygamber'e ?sihirbaz' ve nübüvveti yönünden ?sihirlenmiş' diyenin küfründe 
şüphe yoktur. Burada üç mesele vardın: Birincisi sihrin vukuu, ikincisi 
Peygamber'in bu sihirden etkilenmesinin vukuu, üçüncüsü bu sûrelerin (Felak ve 
Nâs) nüzûl sebebi olup olmaması... Peygamber'e bir sihir yapıldığına ve O'nun 
hasbelbeşeriyye ondan biraz müteessir ve müteellim (etkilenmiş ve acı duyup 
rahatsızlanmış) olduğuna itikad etmek câiz olabilirse de, vâcip değildir?[5] 
demektedir. 
 
Bu konudaki hadis rivâyetleri doğru 
olsa; büyücülerin, bütün peygamberlere, sâlihlere zarar vermeye, kendilerine 
büyük mülk sağlamaya güç yetirebilmeleri gerekir. Allah, Peygamber'e 
?büyülenmiş? diyenleri reddetmektedir. Bu rivâyet doğru olsa, müşriklerin Hz. 
Peygamber hakkındaki bu sözlerinin doğru olması gerekir ve kendisi bu kusurla 
illetli olur. Bu ise Peygamberlik makamı için câiz değildir. Peygamber'e büyü 
yapıldığı kabul edilirse, Peygamberin getirdiği tüm şeriatten şüpheye 
düşülebilir. Muhâlifleri, cin ve büyü aracılığıyla Rasûlullah'a istediklerini 
söyletip yaptırabilir. Rasûlullah'ın getirdiklerinin ne kadarının Allah'a ait 
olduğu, ne kadarının sihir etkisiyle söyletene ait olduğu bilinemez. 
 
 Felak 
sûresinin âyetleri, bir tek âyet hâriç, büyücülerle ilgili değildir. Bu sûredeki 
âyetler, karanlıktan, hasetçilerden, her türlü yaratıkların şerrinden Allah'a 
sığınmayı emretmektedir. Bundan sonra gelen Nâs sûresinde de insanlara kötülük 
aşılayan, onları kötü yollara sürmeğe çalışan insan ve cin vesvecilerinden 
Allah'a sığınmak emredilmektedir. Bütün rivâyetler, Felak ile Nâs sûrelerinin 
beraber indiğini söylemektedir. Cin ve insan vesvesecilerinden Allah'a sığınmayı 
emreden Nâs sûresinin bu rivâyetlerde anlatılan büyü olayıyla bir ilgisi yoktur. 
 
Bu, özellikle Mekke'de müslümanları 
kandırıp İslâm'dan döndürmeğe çalışan Mekke müşriklerinin telkinlerine, 
fiskoslarına işarettir. Orada bir avuç müslüman, bir yandan her biri birer 
şeytan gibi kendilerini dinlerinden döndürmek için kandırmağa çalışan müşrik 
insanların, bir yandan da görünmez cin şeytanlarının kötü vesvese ve 
telkinleriyle karşı karşıya idiler. Onun için Nâs sûresinde müslümanlara cin ve 
insan şeytanlarının vesveselerinden Allah'a sığınmaları emredilmektedir. Bu, 
Mekke şartlarında bir yandan müşrik telkinleri, bir yandan da görünmez şeytan 
vesveselerinin tesiri altında kalan bazı müslümanların durumlarını 
yansıtmaktadır. ?Böylece Biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman 
yaptık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar...? 
(6/En'âm, 112) âyeti, insan ve cin şeytanlarının, insanlara kötü düşünceler 
aşıladıklarını bildirmekte, ?Ne zaman şeytandan bir kötü düşünce seni 
dürtüklerse Allah'a sığın.? (7/A'râf, 200) âyeti de bu gibi telkinlerden 
Allah'a sığınmayı emretmektedir. Bu âyetlerin hepsi Mekke şartlarında inmiştir. 
 
Ayrıca bu konudaki hadis 
rivâyetleri çelişkilerle doludur. Çünkü, birinde büyü yapan Lebîd'in yahûdi, 
ötekinde yahûdilerin antlısı (onlarla antlaşmalı) bir münâfık olduğu; bir 
başkasında ise Peygamber'e hizmet eden bir yahûdi çocuğunun, Peygamber'in 
tarağındaki kılları ve tarağının dişlerini alıp yahûdilere verdiği, yahûdilerin 
de bunları Lebîd'e verdiği anlatılır. 
 
Hz. Peygamber'e hangi yahûdi 
çocuğu, ne zaman hizmet etmiştir? Gayet ihtiyatlı hareket eden, kendisine gelen 
İbrânîce mektupları dahi, güvenmediğinden dolayı yahûdilere okutmamak için Zeyd 
bin Sâbit'e İbrânîceyi öğrenmesini emreden Peygamber (s.a.s.) bir yahûdi 
çocuğunu nasıl harîm-i ismetine alır? Ona hizmet edecek pek çok müslüman evlâdı 
varken -ki bunlardan biri de Enes bin Mâlik'tir- yahûdi çocuğunun hizmetine ne 
gerek vardır? 
 
Tarihte Peygamber'e hizmet eden bir 
yahûdi çocuğu bilinmediği, siyerle ilgili hiçbir kitapta bundan bahsedilmediği 
gibi, Peygamber'in altı ay hasta yattığı, hâşâ ne yaptığını bilmez bir şaşkınlık 
içine düştüğü de bilinmemektedir. Bu rivâyetlerin, büyünün etkisini desteklemek 
ve insanları bundan korkutmak amacıyla ortaya atıldığında şüphe yoktur. Verilmek 
istenen temel düşünce şudur: Büyü Peygamber'e bile tesir etmiştir; onun için 
büyücülerden çekinmek lâzımdır. 
 
Allah, Peygamberini insanların 
zarar ve şerlerinden koruyacağını vaad etmiştir (5/Mâide, 67). Peygamber 
(s.a.s.), eğer yapılan büyünün etkisinde kalıp, yapmadığını yaptı, yaptığını 
yapmadı zannedecek kadar bir aklî denge bozukluğuna uğrarsa, ne onun mâsumluğu, 
ne de vahiylerin korunma garantisi kalır. Peygamber (s.a.s.) elbette böyle 
kusurlardan uzaktır, münezzehtir. Kur'an, Peygamber'e büyülenmiş diyenleri 
?zâlimler? diye nitelendirmektedir. ?O zâlimlerin, ?siz büyülenmiş bir adama 
uyuyorsunuz!' dediklerini biliyoruz...?(17/İsrâ., 47) ?O zâlimler: ?Siz, 
sadece büyülü bir adama uyuyorsunuz' dediler...? (25/Furkan, 8) Peygamber'e 
meshûr, yani büyülü, büyüye uğramış diyen kimseler zâlim olduklarına göre, 
Peygamber'e büyü yapıldığı hakkındaki bu rivâyetlerin hepsi zâlimlerin 
anlatımıdır. Bunu çıkarıp uydurdukları senet zinciriyle Peygamber (s.a.s)'in 
seçkin bir sahâbesine dayandıranlar, müslüman görünseler de, gerçekte Peygamber 
düşmanı yalancılardır. Bir müslüman, Kur'an'a tamamen ters olan, Peygamber'in 
mâsumluğunu/korunmuşluğunu dinamitleyen bu yalanlara nasıl inanır? 
 
Sihrin etkisini kabul eden 
bilginlerin anlatımına göre esas büyü, cinlerin etkisiyle olur. Büyücü, yaptığı 
tılsımlarla kötü cinleri etkisi altına alıp büyülemek istediği kişiye kötülük 
yaptırır, aklını çeldirir, sağlığını bozar ve benzeri kötü işler yapar. Yani, 
büyünün tesirini kabul edenlere göre, büyünün kötü etkisini yapan, cinlerdir. 
Büyülü kişi, cinlerin etkisi altına girer. İsrâ sûresinin 47, Furkan sûresinin 
8-9. âyetleri Peygamber'in büyülü olmadığını, ona büyü yapılmadığını, onun bu 
tür iftiralardan uzak olduğunu belirttiği gibi; Peygamber'in asla cinli 
olmadığını, cinnin etkisi altına girmediğini bildiren birçok âyet de (52/Tûr, 
29-30; 68/Kalem, 2; 81/Tekvîr, 22) bu büyü yalanını reddetmektedir.[6] 
 
Kadı Iyâd ve benzeri bazı İslâm 
âlimleri, Peygamberimiz'e yapılan büyünün Peygamber'in aklına, kalbine, 
itikadına değil de bedenine, dış uzuvlarına tesir ettiğine dair iddialar sunar 
ve bunların Peygamber'in diğer fizikî hastalıklardan sâlim olmaması gibi, 
mâsumluğuna ve peygamberlik makamına zarar vermediğini söyler. Bu görüş, tutarlı 
değildir. Çünkü hadis rivâyetlerindeki büyünün etkisiyle ilgili en hafif ifade 
olarak, ?kadınlarına varmadığı halde vardığını, yapmadığı şeyi yaptığını sandığı 
ve bu halin altı ay böyle sürdüğü? anlatılıyor. Bu, altı ay Peygamber'in hayal 
gördüğü anlamına gelir. Bu, bir beden hastalığı değil; hâşâ O'nun akıl gücünün 
zayıflaması, işlevini yapamaması demektir. Bu esnâda O'nun, -hâşâ-gelen 
vahiyleri zaptedememesi, başka şeylerle karıştırma ihtimali gündeme gelebilir. 
Hadis rivâyetlerinde yer alan ?Sihirlenmesi dolayısıyla, Hz. Peygamber'e, bir 
şeyi yapmadığı halde onu yaptığı hayali gelirdi? gibi ?hayal görme? 
lafızlarından anlaşılan bu olayın akıl ve zihinle ilgili bir husus olduğunu 
tespit edebilmek için derin bir psikoloji bilgisine ihtiyaç olmadığı ortadadır. 
Bugün, bir insanın hayal görme olayını kaslarıyla, kollarıyla, bacaklarıyla 
değil; aklıyla, zihniyle, beyniyle gerçekleştirdiğini herkes bilir. 
 
Tüm rivâyetlerdeki ifadelere göre, 
bir yahûdi Hz. Peygamber'e sihir yaparak, halk arasındaki deyimiyle O'nun 
erkekliğini bağlamış, hanımlarına yaklaşamamasını temin etmiştir. Büyü yoluyla, 
Hz. Peygamber üzerinde böyle bir etki meydana getirilebildiğini kabul etmek 
mümkün görünmüyor. Bu hususu doğru kabul etmek, yahûdi, kâfir ya da müşriklerin 
sihir/büyü yoluyla Hz. Peygamber üzerinde istedikleri etkiyi meydana 
getirebildikleri düşüncesine kapı açar. Büyü yoluyla Hz. Peygamber altı ay 
boyunca iktidarsızlaştırılabildiği durumda O'nun mübârek hanımları olan 
annelerimize kocalık haklarını yerine getiremiyor, onların cinsel arzu ve 
ihtiyaçlarını gideremiyordu gibi iftiralara varacak yanlış düşünce ve ithamlara 
yol açabilecek tehlikede bir bühtandır. 
 
Ne Hz. Peygamber'in cinsel gücünün 
abartılmasına, insanüstü boyutlara çıkartılmasına hizmet eden rivâyetlere, ne de 
O'nun sihir yoluyla cinsel yönden iktidarsızlaştırılabileceği fikrine zemin 
teşkil eden rivâyetlere itibar edilmelidir. O'nu değerlendirmek için ifrat ve 
tefritlerden arınıp en doğru ve dengeli yolu tutmak gerekir. Hz. Peygamber'e 
büyü yapıldığından bahseden bu rivâyetleri toptan reddetmek, kanaatimize göre 
doğru değildir. Bunlar Hz. Peygamber'in hayatı, mûcizesi, Allah'ın Onu 
düşmanlarının şerrinden koruması açısından tarihî bir değere sahiptirler. Bu 
hadisler bize, Hz. Peygamber'e, kimliği ne olursa olsun bir düşmanı tarafından 
zarar vermek maksadıyla sihir yapıldığını haber veriyor. Bu husus, tarihî 
açıdan doğru olabilir, kanaatimizce de doğrudur. Çünkü sihir, çok eski çağlardan 
beri var olagelmiş bir uygulamadır. Yahûdilerin bununla fazlaca meşgul 
oldukları, düşmanlarından bu yolla intikam almaya çalıştıkları da bir gerçektir. 
Bu sebeple Hz. Peygamber'e de zarar vermek kasdıyla Lebîb bin el-A'sam'a 
başvurarak sihir yaptırtmış olabilirler. Bu rivâyetler olayın bu yönüne işaret 
etmektedir. Bu durum, hadis rivâyetlerinin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi 
Allah tarafından Cebrâil vâsıtasıyla Hz. Peygamber'e bildirilmiştir. 
Rasûlullah üzerinde bu sihrin bir etkisi söz konusu değildir. 
 
Allah (c.c.), bunu Hz. Peygamber'e 
bildirmek ve o büyüyü atıldığı kuyudan çıkarttırmak sûretiyle, büyüyü yapan ve 
bundan medet uman İslâm düşmanlarını rezil, rüsvay ve mağlûp etmeyi arzu etmiş 
ve bunu gerçekleştirmiştir. Hz. Peygamber, Allah tarafından durum kendisine 
bildirilince, yanına ashâbından bir grubu almış, ya da bir ekiple Hz. Ali'yi 
göndermiş ve sihri yapan Lebîd bin el-A'sam adlı yahûdinin arazisi içinde olduğu 
kaydedilen Zû Ervân kuyusundan o büyüyü bulup çıkartmıştır. Bu büyüyü imhâ için, 
halk arasında yaygın olan inanç doğrultusunda da hareket etmemiş, buna gerek 
görmemiştir. Böylece sihirden medet uman, ondan bir silâh olarak yararlanmak 
isteyen İslâm düşmanlarına, maksatlarına eremeyeceklerini, bu tür şeylerin 
kendisine ve müslümanlara herhangi bir tesir yapamayacağını, Allah'ın 
kendilerini koruyacağını göstermiştir. Büyüyü yapan şahsı cezalandırmaya da (onu 
kahramanlaştırmamak için) gerek görmemiş, böylece iyice rezil olmasını, yahûdi 
ve müşrikler arasında itibardan düşmesini sağlamıştır. 
 
Bu rivâyetler bu yönüyle doğru 
olabilir. Ancak, bunlarda zabt kusuru olduğu, bu sihrin etkisi konusundaki 
farklı ve çelişkili anlatımlardan da anlaşılmaktadır. Rivâyetin metnini 
problemli hale sokan ve âlimler arasında münakaşalara yol açan sihrin, Hz. 
Peygamber üzerinde nasıl bir tesir meydana getirdiğine dair ifadeler, 
kanaatimizce daha sonra râvîlerin yaptığı açıklamalardır. Nitekim râvîlerden 
Süfyan'ın, bu konudaki bir açıklaması, bu rivâyetlerden birinin içinde yer 
almaktadır. Buna göre Süfyan, ?İşte bu, sihirden olabilecek rahatsızlığın en 
şiddetlisidir? (Buhârî, Tıb 49) demektedir. 
 
Ayrıca İslâm âlimlerinden Ebû Bekr 
Ahmed bin Ali el-Cessâs da aynı görüşte olup, rivâyetleri problemli hale sokan 
bu ilâvelerin aslının olmadığını, bunların sonradan râviler tarafından 
hadislerin metnine eklendiğini söylemiştir (Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'an I/60). 
Büyünün Hz. Peygamber'e tesiri konusundaki ?Sihirlenmesi dolayısıyla, Hz. 
Peygamber'e, bir şeyi yapmadığı halde onu yaptığı hayali gelirdi. Kendisi 
hanımlarına yaklaşmadığı halde, onlara yaklaşır durumda olduğunu zannederdi? 
tarzındaki bu ifâdelerin râvî Hişam bin Urve'den, ya da babası Urve'den 
kaynaklanmış olması çok muhtemeldir. Urve'nin veya Hişam'ın bu açıklamaları Hz. 
Âişe'ye mal edilmiş, onun sözlerinin arasına dâhil edilmiş olabilir. Bu 
konularda ihtiyatlı davranmakta yarar vardır. 
 
Hz. Peygamber'e sihrin etki ettiğini kabul ettiğimizde karşımıza çıkacak bir 
problem de şudur: Sihrin bir kısmının cinlerle irtibat yoluyla, onları 
kullanarak yapıldığı ileri sürülmektedir. Bu iddiada bulunanlara göre cin, sihir 
yapılan kimseye gelerek onu etkilemekte, çarpmakta, hastalandırmaktadır ki, 
bunun isbâtı mümkün değildir. Geriye diğer bir yol kalıyor ki, o da, cin ya da 
şeytanların vesvese/telkin yoluyla bir kimseyi etki altına almalarıdır. Her iki 
yolla da Hz. Peygamber'e, sihir yapılarak, cinler kullanılarak sihirbazlarca 
tesir edilmesi söz konusu olamaz. Rasûlullah'a, cinlerin ya da şeytanların 
çarpmasını, ya da telkinde bulunmasını, kendilerinin bundan etkilenmelerini 
kabul etmek mümkün değildir. Buna peygamberlik makamı engeldir, bunu tartışmaya 
gerek yoktur; yukarıda zikredilen konuyla ilgili âyetlere aykırıdır. Yine bazı 
sahih hadislerde de, Hz. Peygamber'in Allah'ın izniyle şeytanın şerrinden emin 
olduğu haber verilmektedir (Müslim, Münâfıkîn 69-70; Tirmizî, Radâ' 17, hadis 
no: 1172; Nesâî, İşretü'n-Nisâ 4, hds no: 3958; Ahmed bin Hanbel, 3/309).[7] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 Seyyid Kutub, Fî Zılâli'l Kur'an, Hikmet Y. c. 16, s. 445-446. 
 
 
 
 
 
 [2] 
 Mevdûdî, Tefhîmu'l Kur'an, c. 7, s. 312. 
 
 
 
 
 
 [3] 
 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Eser Y. c. 9, s. 6356. 
 
 
 
 
 
 [4] 
 İzzet Derveze, et-Tefsîru'l-Hadîs c. 1, s. 199-200. 
 
 
 
 
 
 [5] 
 Elmalılı Hamdi Yazır, a.g.e. 9/6358 
 
 
 
 
 
 [6] 
 S. Ateş, Gerçek Din Bu, s. 174-177; Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, c. 11, s. 
 194-195. 
 
 
 
 
 
 [7] 
 A.Osman Ateş, a.g.e. s. 268-291.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.