Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hıristiyanların Sapma Nedenleri

Hıristiyanların Sapma Nedenleri



Hıristiyanların
Sapma Nedenleri

Hıristiyanlar; Hz. İsa'yı bir
kul olarak değil; yüce bir varlık olarak niteleyerek şirke girerler (3/Âl-i
İmran, 79-80; 5/Mâide, 17,72, 116-117; 19/Meryem, 37-39). Teslis inancını
oluşturarak, Allah'ın birden fazla olduğuna inanırlar (4/Nisâ, 171; 5/Mâide, 73,
116-117). Allah'ı bir yaratık, bir insan gibi düşünerek O'na çocuk isnat
ederler (2/Bakara, 116; 4/Nisâ, 171; 5/Mâide, 18; 9/Tevbe, 30). Allah'ın
kendilerine bildirdiği kolay dinle yetinmeyip, dini kendileri için zorlaştırarak
ruhbanlığı oluştururlar (57/Hadîd, 27). Allah'a olan sözlerine sadık kalmazlar
(5/Mâide, 14). Çeşitli usullerle insanların mallarını gasbederler (9/Tevbe,
34). Din adamlarını, kendisine itaat edilmesi zorunlu kişi (rab) edinirler (9/Tevbe,
31). Allah tarafından kendilerine lutfedilen sırat-ı müstakimin rehberi olan
kitaplarını tahrif ederek, yanlış gidişatlarını tahrif ettikleri bu kitapla
meşru gösterirler (3/Âl-i imran, 78; 5/Mâide, 13).
Allah, mü'minleri ehl-i kitap
gibi olmaktan sakındırır ve bunu da peygamberliğin daha ilk günlerinde
gerçekleştirir. Bu, elbetteki konunun öneminden ileri gelmektedir. Ayrıca,
Fâtiha suresinin risaletin ilk günlerinde vahyolunduğu dikkate alınacak olursa,
Allah Teala'nın; henüz karşılaşmadıkları ve ilişkilerinde problemler çıkmadığı
bir zamanda ehl-i kitap gibi olmaktan sakındırmak suretiyle, Rasülüllah ile
diğer müslümanları, onlarla olan irtibat dönemine hazırladığı anlaşılır. Bazı
ayetlerde ise bu sakındırmanın açıkça emredildiği görülür: "Kendisi için
doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber'e karşı çıkar ve mü'minlerin
yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o
ne kötü bir yerdir." (4/Nisâ, 115) "Ey iman edenler! Yahudilerle
hıristiyanları dost edinmeyin! Zira onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden
onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol
göstermez." (4/Nisâ, 115).
Fakat ne yazık ki, bütün bu
ihtarlara, nasihat ve korkutmalara rağmen, insanı ebedi saadete ulaştıran yoldan
ayrılma, sırat-ı müstakimden sapma ve aynen yahudi ve hıristiyanlarda olduğu
gibi bu sapmayı Allah emretmişcesine haklı ve meşru gösterme... suçuna bu ümmet
de bulaşmıştır. Üstelik bu süreç Rasulullah'tan kısa bir zaman sonra başlar ve
sistemleşip günümüze kadar devam eder.
Fatiha suresi, insanları
yahudilerle hıristiyanlarda açığa çıkan sapma ve yanlışlıklara düşmekten
sakındırarak biter. Böylelikle insanlara sırat-ı müstakime dahil ve bunda daim
olmaları talimatı verilir. Yine bu sureyle, kulun Allah'a olan duasının nasıl
olması gerektiğiyle ilgili pratik bir örnek de verilmiş olur. Bütün bunların
sonunda kula, burada verilen ilkelere itaat kararlılığı içerisinde, içten
yaptığı duasının kabul olunacağı inancıyla "amin" demek düşer; çünkü Allah,
kendisine içten gelerek yapılan samimi duaları kabul eder, geri çevirmez. (3)

Sırat-ı müstakim, istikamet
üzere olan yol demektir. İstikamet; doğruluk, dürüstlük, her çeşit işte i'tidal
(denge) üzere bulunma, adalet ve doğruluktan ayrılmayıp, yasaklardan sakınmak,
İslam'ın doğru yolu üzerinde yürüme demektir. Dinin emrettiği vazifeleri,
emrolunduğu gibi yapmaya çalışan bir müslüman dosdoğru bir insandır. İstikametin
karşıtı, hıyanettir ki; doğruluğu bırakıp, hak ve hukuka tecavüz etme, verilen
sözde durmama ve ahde riayet etmeme demektir. Rasülü Ekrem bu konuda;
"Allah'a iman ettim' de ve dosdoğru ol." buyurdu. (S. Müslim, Kitabu'l-iman
13) "Ya Rasülallah, İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu senden sonra
hiçbir kimseye sormayayım" diye soran Süfyan bin Abdullah Es-Sakafi'ye de öyle
cevap verdi: "Allah'a iman ettim' de, ondan sonra dosdoğru ol!" (Tirmizî,
Kitabü'z-Zühd 47).
Mü'min, Allah'a gereği gibi
iman ettikten sonra; gerek itikadda, gerekse amelde dosdoğru olmak zorundadır.
İmanda istikamet üzere olmak; şirkten, küfürden, irtidaddan, ilhaddan, bid'at ve
hurafelerden tamamen uzaklaşmak, onlarla her türlü ilişkiyi kesip bunları
bütünüyle reddetmek demektir.
Davranışta istiakametin
önemini, "Emrolunduğun gibi dosdoğru hareket et." (11/Hûd, 112; 42/Şûrâ,
15) ayetinde görüyoruz. Hz. Peygamber, Hûd suresinin, özellikle bu suredeki
"dosdoğru ol" emrinin kendisini ihtiyarlattığını, saçlarını ağarttığını
belirtmiştir. İslamî hareketin bel kemiği durumundaki müslüman gençliğin de
günümüzde en önemli problemi istikamettir. Bazan çok radikal; bazan çok
uzlaşmacı, bazan takva; bazan gevşeklik ve zikzaklar, yalpalamalar...
Müslümanlar için gerçek gaye;
Allah'ın rızasını kazanmaktır. Bu, dünya ve ahiret mutluluğu demektir. Hedefe en
kısa ve sağlam yoldan kavuşmak ise, bütün müslümanların ortak arzusudur. Genel
anlamda insanı, özel manada da müslümanı, ilahi hoşnudluğa ve gerçek mutluluğa
aday kılan Allah, peeygamberi aracılığı ile kendisine giden doğru ve en kısa
yolu tanıtmıştır. Bu yol, hiç şüphesiz ki doğru yol (sırat-ı müstakim) dur.
Allah, bu yolu ilahi rızaya ve mutluluğa kavuşmak için vesile kıldığını ve ona
uyulmak gerektiğini çeşitli ayetlerle açıklamıştır. Bunlardan biri: "İşte
benim doğru yolum bu, ona uyun! Başka yollara uymayın ki, sizi O'nun yolundan
ayırmasın. (Azabından) korkarsınız diye (Allah) söze böyle tavsiye ettti."
(5/En'âm, 153).
Rasulullah (s.a.s.) şöyle
buyuruyor: "İstikamet üzere olunuz. Eğer istikametli olursanız, o ne güzel
bir şeydir. Amellerinizin en hayırlısı da namazdır. Ve kâmil mü'minden başkası
namazı muhafaza edemez." (İbn Mâce, Kitabu't-Tahâre 4). İstikamete ve
kurtuluşa ermek için huşu içinde namaz kılmanın şart olduğunu unutmamak
gerekiyor. İstikamet üzere olmayı beceren muvahhid mü'minleri Allah şöyle över:
"Şüphesiz bizim rabbimiz Allah'tır' deyip, sonra dosdoğru bir istikamet
tutturanlar (yok mu), artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da
olmayacaklardır. İşte onlar Cennet halkıdır. Yapmakta olduklarına karşılık olmak
üzere, içinde ebedi olarak kalıcıdırlar." (46/Ahkaf, 13-14) "Şüphesiz
bizim Rabbimiz Allah'tır' deyip, sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok
mu), onların üzerine melekler iner (ve derler ki:) Korkmayın ve hüzne
kapılmayın, size va'dolunan Cennet'le sevinin. Biz, dünya hayatında da, ahirette
de sizin velileriniziz. Orada nefislerinizin arzuladığı her şey sizindir. Ve
istemekte olduğunuz her şey de sizindir. Çok bağışlayan, çok merhamet eden
(Allah) dan bir ağırlanma olarak!" (41/Fussılet, 30-32).
Fâtiha suresini namazlarımızda
defalarca okuyarak dua ediyoruz: Gazaba uğrayan yahudilerin yaptıkları Allah'a
isyan, Allah'a iftira, peygambere ihanet, fuhuş, hırsızlık, hakkı gizleme,
ateşle insanları yakarak işkence etme gibi suçları çağdaş metodlarla
tekrarlayanların yolunu bize verme ya Rab!
İman, İslam, kitap, peygamber,
iffet, namus, izzet, adalet, doğruluk, sadakat gibi kelimeleri hayatından
çıkaran ve yerine bunların zıddını koyarak insanları sapıtanların yolunu da bize
verme ya Rabbi diyoruz. Burada hiç unutmamamız gereken husus şudur: İstiâne
konusunu işlerken de gördüğümüz gibi, kavli duadan önce fiili dua gelmelidir.
Çağdaş sapıklar ve tağutlarla, düzenbazlar ve onların düzenleriyle mücadele
etmeksizin onların yolunu dille reddet- menin fazla bir anlamı olmayacaktır.
Vaşington'a giden uçağa bindiği halde, "ya Rabb, beni Mekke'ye ulaştır" diye
dua etmek bir netice vermeyeceği gibi, bu istek sünnetullah'a da terstir ve
Allah'la alay etmek demektir.
Bu sure, bize ayrıca İslam'da
tebliğ metodunun nasıl olması gerektiğini de öğretir: Biz tağuttan önce Allah'ı;
küfürden önce İslam'ı tanımalı ve tanıtmalıyız. Sonra da tağutun ve küfrün
mantığını ve nasıl yıkılacağını yine Kur'an'dan öğrenmeliyiz. Rabbimiz altı
ayette kendisini ve kendi rızasına giden yolu bize tanıttıktan sonra bu yoldan
sapanlardan olmamamız konusunda bizi uyarıyor.
Dünyada devlete, ahirette
Cennete çıkan bu sırat-ı müstakimi Rabbimiz'den istiyoruz. Gazaba uğrayanlarla
sapıkların yolunu istemiyoruz. Ya Rabbi, diye milyonlarca kere dua ediyor, âmin
diyoruz. Mekke'ye, Kudüs'e gidecek olursanız, önce araştırırsınız: Hangi şirket,
hangi yoldan, kaç liraya, kaç günde getirip götürür diye bilgi ve broşür
edinirsiniz. Allah (c.c.) da; siz şimdi doğru yolu; dünyada devlete, ahirette
Cennete götürecek sırat-ı müstakimi mi istiyorsunuz? Buyurun: "Elif Lam Mim.
İşte kitap, O'nda hiç şüphe yoktur. Müttakiler için doğru yolu gösterendir."
(2/Bakara, 1-2) (4)