Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Su ve Düşündürdükleri

Su ve Düşündürdükleri

Su ve
Düşündürdükleri

Çeliğe su verince kuvvetlenir.
Tohuma, çiçeğe su verince filizlenir, dallanıp budaklanır. Çölde kalmış bir
yolcuya su verirseniz, hayat vermiş olursunuz. Kıraç topraklar, çöllenen yer,
suya hasrettir. Yanan gönüller, çorak sineler, kuru gözler, kuruyan
ruhlar, gökyüzünden bir
meltem gibi yumuşak ve sessiz
sessiz akacak rahmeti beklerler. Doğudan, ortadoğudan bir ses gelir kulağımıza,
vâveylâ gibi: "Her gün Aşura; Her yer Kerbelâ!" Sahi, "biz de müslümanız"
diyenler değil miydi Hz. Hüseyin'i Kerbelâ çölünde günlerce susuz bırakanlar?

Dünya denizinin üzerinde
yüzmesi gerekirken gemimiz suyu içine/gönlüne aldı. Bu hırs sonucu, üstünde
yüzecek temiz sudan da mahrum kaldı. Artık karaya oturan gemimiz, S.O.S.
sinyalleri saldı.
"Ağlayın, su yükselsin! Belki
kurtulur gemi;
Anne, seccâden gelsin, bize duâ
et, e mi?"
Su, insanoğlu ve diğer canlılar
için ne büyük lütuf. Şırıl şırıl sesi, çevresini yeşillendirip serinletmesi,
tozu toprağı yatıştırıp her türlü kiri, pisliği temizlemesi, kuruyan dudakları
ıslatıp içene can katması, çatlayan toprağı doyurup pörsüyen bitkilere hayat
vermesi, bu lütuf zincirinin halkaları. Su, adına kasideler yazılan nimettir:
Âlemlere rahmet olarak gönderilen zatla (21/Enbiyâ, 107), rahmet olarak inzal
olan yağmurun (7/A'râf, 57) arasında güzel bir bağ kuran, Peygamber sevgisini su
sevgisiyle simgeleştiren na'tların en güzellerinden biri Fuzuli'nin "Su
Kasidesi"dir. Su, Yüce Beyan'da cennetin güzellikleri arasında sık sık yer alan
hediyedir: "İman edip salih amel işleyenlere, altından (içinden) ırmaklar
akan cennetler olduğunu müjdele!" (2/Bakara, 25) Su, Nebi'nin (s.a.s.)
parmağında bereketlenip çeşme gibi akan mucize...
Kur'an, semâdan inzâl edildiği
gibi; yağmur da yine semâdan (yukarıdan, üstten) inzâl edilmiş/indirilmiştir.
Her ikisi de rahmettir. Bir çiçeğin, bir gülün semâdan inen rahmete/yağmura
ihtiyacı vardır; yoksa bir ot yığını, bir diken parçası olur, ölür gider. Bir
insanın da semâdan inen rahmete/Kur'an'a ihtiyacı vardır; yoksa canlı cenazeye,
elbiseli oduna benzer, ruhen ölür gider. Su, hayat kaynağı olabilir; Kur'an ise
âb-ı hayattır/ölümsüzlük suyu. Kur'an nağmelerinin ruhu coşturması gibi, su sesi
de insana huzur verir; İkisi de Allah'ın kitabıdır çünkü. Birini içmeye
başlarken "Elhamdü lillâh..." deriz; diğerini içtikten sonra. Kur'an
çeşmesi cehennemimizin ateşini söndürecektir; Suyun ateşi söndürdüğü gibi.
Aslında biri yanıcı, biri
yakıcı olan iki elementin birleşmesinden, ateşi söndüren bir sıvı yaratması;
zıtları birleştiren, acıya tad, çileye zevk katan bir Zat'ın muhteşem sanatının
ayrı bir görüntüsüdür. Bilindiği gibi hidrojen yanıcı bir gaz; oksijen ise
yakıcı. Ama su; gaz da değildir; Hidrojenin zehirli bir gaz ve öldürücü bomba
olduğu, ağırlıklı oranda ondan meydana gelmiş suyun ise tatlı ve ihya eden
olması gibi.
Hangi insan, evinin bahçesinde
bir çağlayan olmasını istemez; ya da güzel bir nehir kenarında köşk? Öyleyse
iman ve salih amellere sarılsın suyun o güzel görüntüsü ve şırıltısı Cennette
onu bekliyor. Tabii, bir de kevser; Rasül'ün sunduğu rahmet çeşmelerinden
dünyada içenler için. Tabii insan özgür: Zakkum, irin ve kaynar suyu da tercih
edebilir; dünyada onca temiz içecekleri bırakıp alkolü tercih ettiği gibi.
Zemzem: İsmail'in hâtırası. Can suyunu, kanını sevdiğine seve seve vermeye hazır
olana En Sevilen' in cevabıdır/ikramıdır o mübarek su. Ama insan, mecbur değil,
şeytanın sunduğu süslü kadeh içindeki zehir, bazılarının tercihidir; özgürlük
var, zevklere karışılmaz.
İnsanımızın Selsebil özlemidir
sebil. Müslümanlar, Kerbelâ'nın ne demek olduğunu bildiklerinden düşmanlarının
bile rahmetten mahrum olmasını istemezler. Eskiden beri müslümanlar, adım başına
çeşme yaptırmışlar, soğuk su temin edip adına sebil demişler. Sebil,
sebilullah'ın kısaltılmışıdır; rahmeti kısa yoldan elde etmek için,
kestirmeden rahmet sunmaktır
bu. Frengistan'da ve
oralara özenen yerlerde göremezsiniz sebilleri. Oralarda her şey paraya
endekslenmiştir. Ve artık, su
bile "sudan ucuz" ,"su gibi ucuz" değildir. Onlar, sudan para kazanıp sudan
konularla uğraşsın, havadan sudan dem vursun, kasalarını doldurup su gibi para
harcama sevdasında olsunlar, musluklarından şarap akan otellerde konaklasınlar.
Ve müslümanları bir kaşık suda boğmak istesinler. Unutmayalım, imtihan çeşmesi
olmaz bir; "Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir."
"İbrik ü leğen mâden-i vâhidden
iken,
Birinde su pâk, birisinde nâ-pâk."
Su Tûfandır aynı zamanda;
Firavunları ve destekçilerini de boğandır. Gökten sadece rahmet yağmaz; gazab
yağdığı da olur. Rahmet, özdeki zehiri artıran işlev de görür. Yağmur, kirazın
tadını arttırır, ama Ebucehil karpuzu, bundan yararlanmasını bilmediğinden,
ancak acılığı çoğalacaktır. Kur'an'ın mü'minlere şifa ve rahmet yağdırırken;
zalimlerin hüsran / ziyanlarını arttırdığı (17/İsrâ, 82) gibi. Sen de rahmet
ol; ince ince ve latifce yağ gül tomurcuklarına, güldür yüzünü güllerin. Ama
gülle olmasını da bil, suya düşman olanlara. Sun rahmeti, rahmet ol, yağ
insanların başlarına; tufan ol, sertleşip dolu olarak in, rahmete sövenlere,
bakma timsah gözyaşlarına. Binecek başka gemileri olmadığı halde, gözönündeki
Nuh'un gemisini reddeden için kaçınılmaz sondur tufanla helâk. Musa'nın Rabbine
ve mesajına kör ve sağır olanlar için su, ne hayat kaynağı ne de dosttur. Onlar,
suya akseden kendi canavar görüntülerinin pençelerinde kıvranacaktır. Saydamdır
su, aynadır; bakan göze göre değişir rengi. Yeşil gözle bakan yeşili, kızıl
gözle bakan kızılı görecektir. Firavunlar Kızıldenizde boğulurken, Musalar
yemyeşil ova gibi sıratta, sırat-ı müstakimde yol almıştır, yol
alacaktır.
Bazıları hayat boyu suyu arar;
bilmez ki, "vermez suyu, ipsize kuyu". Bazıları da serabı su zanneder; Zehiri
şerbet sananlar gibi. "Su gibi aziz olmak" için izzeti doğru yerde aramak
gerekir. "Suya sabuna dokunmadan" temizlenmek, tertemiz insan olmak mümkün
değil; bazı bedelleri, zorlukları olsa da rahmet deryasından yararlanmak için
"derine dalmak" , fincancı katırlarını ürkütmek, su kenarındaki kurbağaları
bağırtmak pahasına da olsa suya sabuna dokunmak, başkalarına da suyu sabunu
ulaştırmak gerekir. Öyle demiş şair: "Âb-ı pâke ne zarar, vakvaka-i
kurbağadan?" Ne? "su uyur, düşman uyumaz" mı? Uyanık suları, uyandıran, akıp
coşan ve çağlayan suları çok gördük; düşman da uyumaktan çok uyutma sevdasında.
Dinle bak, yağmur/rahmet sesi, seni uyandırmak için gökten sana ulaşıyor.
Unutma, su götürmez bir hakikat şu ki, zaman su gibi akıp gitmekte.
Bu fırtınalı kış günlerini
cennet gibi bir bahara çevirecek, susuzluktan kuruyan dilimize, kavrulan
gönlümüze yeniden hayat verecek suya kavuşmak için hayat kaynağını, rahmeti
uzaklarda aramaya gerek yok; işte yakınımızda, evin duvarında. Gerçekten
Şirin'imize, şirin bir şeye/birr'e kavuşmak için dağları delip, ardındaki suyu
insanlara sunmamız gerek: "Vur kazmayı Ferhat! Çoğu gitti, azı kaldı."

1- Nuri Sağıroğlu, Sızıntı c.
9, s. 451-452
2- Harun Avcı, Sızıntı, c. 12,
sayfa 320
3- Mehmet Buharalı, Sızıntı, c.
12, s. 323
4- Hekimoğlu İsmail, H. Hüseyin
Korkmaz, İlimler ve Yorumlar, s. 279-280
5- Kenan Çığman, Kaza Kader, s.
222
6- Servet Engin, Muhteşem
Sanatkâr, s. 41
7- Hekimoğlu İsmail, H. Hüseyin
Korkmaz, a.g.e., s. 28
8- Salih Aksu, Yeraltı Suları,
Sızıntı, sayı 161
9- M. Reşid, Şifa Çeşmeleri,
Sızıntı, sayı 58
10- Hekimoğlu İsmail, H.
Hüseyin Korkmaz, a.g.e., s. 24
11- a.g.e. s. 22 ve devamı
12- a.g.e. s. 276
13- Hekimoğlu İsmail, H.
Hüseyin Korkmaz, Su ve Tabiat, s. 3 vd.