Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İslâm'ı Tahrif Çabaları Dini, Hurâfeler Yığını Haline Getirmek, Yozlaştırmak; Tahrif Çabasıdır

İslâm

İslâm'ı Tahrif Çabaları

Dini, Hurâfeler Yığını Haline Getirmek,
Yozlaştırmak; Tahrif Çabasıdır


Tarihte yahudi din adamları ve hahamları
kutsal kitap olan Tevrat üzerinde nasıl oynamışlarsa, bugün de korumasız kalmış
laik ülkelerdeki durum aynıdır. Günümüzde de son kitap olan Kur'an üzerinde
benzer tahrifatlar, kasıtlı ve yanlış yorumlarla yapılmaktadır. Din sahipsiz
kalınca, bütün işler resmî din kurumlarına terkedildi. Bu teşkilâtların bağlı
olduğu otorite hangi dine ve ne tür bir düzene ve hangi yasalara bağlıysa, din
teşkilâtı da o dine bağlı sayılacaktır. Yani bu laik kurumların İslâm'a,
Kur'an'a, müslümanların haklarına sahip çıkması bu şartlarda mümkün değildir.
Kaldı ki böyle bir görev de zaten onlardan beklenemez. Laik toplumlarda bu
derece sahipsiz kalan dini, her isteyen etkin kişi, istediği gibi tahrif etmeye
başlar. Din ve Kitap üzerinde o kadar oynanıyor ki, hakkı hâkim kılmak ve sadece
Allah'a kulluk için gönderilen din, özellikle laik ülkelerde, artık statükoyu
ayakta tutma ve zorluklar esnasında zâlim yönetimlere koltuk değneği olma görevi
görüyor. Her canı isteyen, istediği şekilde Allah'ın âyetlerini amacı dışına
çıkarıyor, istismar edebiliyor. Yani Allah'ın vahyi, hevâ ve isteklere göre
yorumlanıp şekillendiriliyor.

İşte din, böyle garip bırakalınca,
düşmanlar tarafından bid'at, hurâfe, israiliyat ve şirk unsurlarından niceleri
Hak Dine katılmaya başlandı. Ve yıllar sonra da bunlar İslâm'dan sayıldı ve
câhil halka dinin esası gibi sunulmaya çalışıldı. Bunların Kur'an ve sahih
sünnete göre yeniden sağlamasını yapıp bâtıl ve hurâfeleri ayıklamak, ilim
sahibi mü'minleri beklemektedir. Bu çok zor görünse de mutlaka yapılmalıdır.
Bizim Ehl-i Kitap'tan farklı bir yönümüz vardır ki o da Allah kelâmı olan
Kur'an'ın dokunulmazlığı, Allah tarafından korunmasıdır.[1]
İşte bu konum itibarıyla biz yeniden Kitabımız'a sahip çıkabiliriz. Yeter ki bu
bilinci kazanalım, yeter ki bu konuda yeterince formasyona sahip olalım.
Mûsâ ümmetinin Tevrat'a
yaptığının benzerini Muhmmed ümmeti de Kur'an'a yaptı. Onu taşıması ve iki
ayaklı Kur'an olması gerekenler Allah'tan değil de, yöneticilerden korktukları
için görevlerini ihmal ettiler. Toplum içerisinde hükmedilmek için indirilen
âyetler, para karşılığı ölülere okunmaya, muskalar yazılmaya, anma günlerinde
"müsekkin" olarak kullanılmaya başlandı. Ümmet-i Muhammed, ümmet-i Mûsâ gibi
yahudileşme temâyülüne kapılsa da, Kur'an'ın metni, Tevrat gibi tahrif
edilemedi. Çünkü bu iki kitap arasında bir fark vardı. Allah Tevrat'ın
korunmasını İsrâiloğulları âlimlerine tevdî etmişken, Kur'an'ın korunmasını bu
ümmetin âlimlerine bırakmayıp bizzat kendisi üstlenmişti:
"Elbette Biz, Biz indirdik
Zikr'i (Kur'an'ı) ve elbette onu koruyacak olan da Biziz." (Hicr: 15/9).[2]



[1]
Bkz. Hıcr:
15/9.

[2]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.