Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

TAKİYYE.

TAKİYYE

TAKİYYE

Korunmak, gizlenmek, saklamak,
ihtiyat tedbiri almak. Güçlü olan kâfirlerin karşısında can, mal, ırz, namus ve
her türlü kutsal değerleri tehlike karşısında olan müslümanların, söz konusu
olumsuz durumdan kendilerini kurtarmak ve zarara uğramamak için imanlarını
gizlemelerini ifaden eden ve özellikle Şii Müslümanlarca benimsenen ilke. Kur'an-ı
Kerim ve hadis-i şeriflerde çok açık ifadelerle izin verilen takiyye bütün
mezhepler tarafından helal kabul edilmiş, zorluk karşısında imanın
gizlenebileceği bildirilmiştir.

İslâm'ın Mekke döneminde güçsüz
Müslümanlar, ileri gelen Mekke müşriklerinin işkencesi altında ezilirken, imanla
küfür, Allah ile putlar, Hz. Peygamber ile müşrikler arasında tercih yapmaya
zorlanmışlar, "Allah birdir" dedikçe işkencelerin dozu arttırılmıştı. Bu
Müslümanlardan Habbab İbn Eret vücudunda bulunan yağlar eriyip ateşi
söndürünceye kadar kor üzerinde sırt üstü yatmaya zorlanmış fakat, o imanından
asla taviz vermemişti. Bilal-i Habeşî, demirden bir zırh içinde kavurucu sıcağın
altında bırakılmış, kızgın kumlar üzerinde çıplak vücudu sürüklenmiş, o yine de
onların isteklerini reddederek imanı tercih etmiş ve "Allah bir" sözünü
bayılıncaya kadar ağzından düşülmemiştir. Yalancı peygamber Müseylemetü'l-Kezzab'ın
adamları tarafından organları birer birer kesilen Habib İbn Zeyd İbn Asım son
nefesini verinceye kadar onların isteklerini reddetmiş, Müseyleme'nin peygamber
olmadığını haykırmış ve bu sağlam imanını koruyarak şehit olmuştur. İslâm
tarihinde ilk şehit olan Hz. Sümeyye de Ebu Cehil'in işkencesi altında can
vermiş ama yine de onun Allah'ı bırakıp putlara tapma isteğini geri çevirmişti.
Canları tehlikede olduğu halde küfrü reddedip şehadeti tercih etmek, kâfirlerin
azmini kıracağı, onları psikolojik olarak yenilgiye uğratacağı; diğer yönden
Allah korkusu dışında bütün korkulardan Müslümanları kurtaracağı için zor olanı,
yani kâfirlere karşı boyun eğmemeyi tercih edip bu uğurda canını veren
Müslümanlar yapılması gerekeni yaptıklarından kınanmazlar, aksine övülürler.
Fakat Allah, insanlara güçlerinin yetmeyeceği şeyi de yüklemez. Psikolojik ve
bedensel işkenceler karşısında, imanını kalbinde gizlediği halde sırf o anki
işkencenin şiddetinden kurtulmak için işkencecilerin kendisinden istediği
şekilde konuşmasına izin verir.

Babası Yasir ile annesi Sümeyye
işkenceyle şehit edilip kendisi de aynı işkenceler altında ölümle karşı karşıya
gelen Ammar İbn Yasir işkenceye dayanamaz, müşriklerin istediği sözleri
tekrarlar ve ölümden kurtulur. Ağlayarak Resulullah'a koşar ve "Ey Allah'ın
Resulu, ben senin hakkında kötü konuşmadan ve ilâhlarını övmeden beni
bırakmadılar" diyerek özür beyan eder. Hz. Peygamber ona "Peki o an gönlünde
neyi hissettin?" diye sorduğunda kalbinin imanla dop dolu olduğunu bildirince
Resulullah, aynı durumla karşılaşması halinde yine böyle davranmasına izin
verir. Ardından Yüce Allah şu ayetle Hz. Peygamber'in bu iznini onaylar: "Kalbi
imanla yatışmış olduğu halde inkâra zorlanan kişi (kurtulmuştur), fakat kim
inandıktan sonra Allah 'ı tanımaz ve küfre kalbini açarsa, Allah'ın gazabı
onların basındadır, onlar için büyük azab vardır. Bu onların, dünya hayatını
ahirete tercih etmelerinden ötürüdür ve Allah inkâr eden bir topluluğu doğru
yola iletmez" (en-Nahl, 16/106, 107). Bunun yanında bir diğer ayet-i kerime,
kâfirlerin şerrinden uzak kalmak için zayıf durumda bulunan Müslümanların Kalben
onları dost bilmek şartıyla onlarla iyi ilişkiler içinde bulunmasına izin
veriyor: "Müminler müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim böyle
yaparsa Allah'tan ilişiği kesilmiş olur. Ancak onlardan sakınmak amacıyla
yapılanlar bunun dışındadır. Allah size kendisinden korkmanızı emrediyor.
Nihayet dönüş Allah'adır" (Al İmrân, 3/28). Ancak yolunda değer verdiği
şeylerden fedakârlık yapamayacak dirençsiz Müslümanlara verilen bu izinlere
rağmen, Allah onlardan zor olanı tercih etmelerini ve asıl kendinden
korkmalarını emrediyor: "Ey iman edenler, ne sizden önce kitap verilenlerden
dininizi oyuncak ve eğlence yapanları, ne de diğer kâfirleri (zararlarından
kurtulmak için) dost edinmeyin. Eğer gerçek müminlersiniz (onlardan değil)
Allah'tan korkun" (el-Mâide, 5/57). Zaten Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinde
Müslümanlar Allah'ın dinini iktidara getirmek, yeryüzünde hâkim kılıp adaleti
sağlamak için mallarıyla ve hatta canlarıyla savaşmaya, öldürmeye, öldürülmeye
çağrılıyor; hatta Cennete gitmenin yolunun, gerektiğinde canları feda etmekten
geçtiği bildiriliyor: "Yoksa siz sizden evvel geçenlerin hali başınıza gelmeden
cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle musibet ve yoksulluklar gelip
çattı ve çeşitli belalarla sarsıldılar ki; hatta peygamberleri emrindeki
mü'minlerle birlikte; Allah'ın yardımı ne zaman? diyordu..." (el-Bakara, 2/214).
Müslümanlardan istenen, Allah'ın dini konusunda en degerli şeylerini feda
etmesidir. İmanın en üstün derecesi budur. Ancak, kafirlerin eline düşen bir
Müslüman'a canını kurtarmak için imanını özlemesine yani takiyye yapmasına izin
verilmiştir.

Diğer mezheplerden farklı olarak
Şîi Müslümanlar arasında takiyye çok yaygınlık kazanmış, hatta iman esaslarından
sayılmıştır; "takiyye vacibdir ve onu terkeden, namazı terketmiş gibi olur"
anlayışı hakimdir. Ancak başka bir görüşe göre ise; Emevî ve Abbasî saltanat
iktidarlarının ilim adamlarına ve özellikle ehl-i beyt yanlısı kimselere karşı
uyguladıkları zulümler ister istemez takiyyeyi biraz daha ileri bir dereceye
taşımıştır. Hatta öyle aşırı bir şekilde takiyyeye sarılan kimselerin bunu ehl-i
sünnetin muttakilerine karşı kullandıkları görülmüştür. İlk dönemlerde can
emniyeti için izin verilmiş olan takiyye, daha sonraları kendilerinden olmayan
herkese karşı siyasî ve itikadî anlayışlarını gizleme maksadıyla uygulanmıştır.
Takiyye can ve ırz tehlikesi olduğu zaman zalim ve kâfirlere karşı kullanılacak
bir silahtır. Ancak ayrı anlayışta olan bir başka müslüman kesime karşı
kullanılamaz. Ayrıca kişinin çıkarından çok ümmetin çıkarı dikkate alınarak
uygulanması gerekir.

Tehlikeli bir durum ortaya çıktığı
zaman takiyye yapılıp yapılmayacağı, bu durumla karşı karşıya kalan müslümanın
imanı çerçevesinde vereceği karara bağlıdır.

Şamil İA