Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Tevbenin Zamanı ve Tevbe Etmenin Faydaları

Tevbenin Zamanı ve Tevbe Etmenin Faydaları



Tevbenin Zamanı ve
Tevbe Etmenin Faydaları

Nisâ suresi 17. âyetten
hareketle âlimler, tevbenin fevrî (günaha düşülür düşülmez) yapılmasının vâcip
olduğu görüşündedirler. Onun için, bir günaha düşüldüğü anda tevbe
edilmemesine de ayrıca tevbe etmek gerekir. Öldürücü bir zehir içen veya yiyen,
onu hemen kusmak suretiyle çıkarmağa çalışacağı gibi; imanı öldürebilecek isyanı
da hemen tevbe ile içimizden atmak lâzımdır. Günah işler işlemez hemen tevbenin
gerekli olduğunda şüphe yoktur; çünkü Allah'ın emir ve yasaklarına karşı
itaatsizlik ederek isyan etmenin az veya çok imanı sarsacağı açıktır. O
yüzden tevbenin de günah işledikten hemen sonra yapılması gerekir. Zira, bu
suretle yüce Allah'ı hemen hatırlayan kimse, bu vesileyle imanına dönmüş ve onu
kuvvetlendirme gayretine girmiş olur. "Onlar, fena bir şey yaptıklarında veya
kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp anarlar ve günahlarından dolayı
hemen tevbe-istiğfar ederler/günahlarının bağışlanmasını dilerler. Zaten
günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki!? Onlar, yaptıkları kötülüklerde
bile bile ısrar etmezler." (3/Âl-i İmran, 135) "Allah'ın kabul edeceği
tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir;
işte Allah bunların tevbesini kabul eder." (4/Nisâ, 17)
Günah işlenir işlenmez hemen
yüce Rabbimiz'i anıp O'na yönelmemiz, O'na iltica edip günahlarımızı affetmesi
için O'na müracaatımız, yaptığımız bu kötü işlerden dolayı O'ndan utanıp
korkmamız gerekmektedir. Bu yaptığımız şeylerde ısrar edip direnmemek de
lâzımdır. Tevbenin bu gereklerini yaparsak, hem günahlarımız bağışlanır,
gönlümüz rahat ve huzura kavuşur, hem de bu anlayış ve inanç sebebiyle başka
kötü bir şey yapmaktan uzak dururuz. İşte bizde oluşan bu şuur ve kuvvetli iman,
bizi isyan etmekten ve tekrar günah işlemekten alıkoyacaktır. Günahın hemen
akabinde tevbe edip ısrar etmemenin zorunlu olmasındaki fayda ve hikmetler
şunlardır:
Günahlara dalarak Yaratıcısını
unutmuş olan kul, tevbe etmekle Allah'ını hatırlamış ve O'nun emirlerini yerine
getirip yasaklarından kaçınmayı zorunlu bir vazife bilerek, bu şuur içerisinde
Allah'a olan inancını yeniden kuvvetlendirmek suretiyle, bu inancının gereği
olan iş ve davranışları da yerine getirmeye başlamıştır. İkinci olarak, kul,
işlemiş olduğu günahlarına bakarak, 'ben Allah'ın kötü kulu oldum' düşüncesiyle
ümitsizliğe kapılarak daha fazla günah işlemekten kurtulur, bu yeni ümit ve
inançla Rabbine daha fazla bağlanıp yaklaşarak emirlerini yerine getirmeye ve
yasaklarından kaçınmaya son derece gayret gösterir. Çünkü insanoğlu, geleceğe
dönük olan ümit ve hayalleriyle yaşar. Bu ümit ve hayalleri yıkılmış bir
insanın, dünyanın çeşitli dertleri ve zorlukları altında hayatını sürdürmesi
gittikçe zorlaştığı için, ya devamlı olarak başkalarına zararlı olmakta veya
kendi canına kıymaktadır. Pekâlâ bilinir ki, insanları hayata bağlayan
unsurların başında inanç ve ümit gelmektedir.
İşte tevbe eden kişi, yitirdiği
bu ümit ve inancını yeniden kazanarak hayata bağlanmakta ve yaşayışında ortaya
çıkan acı ve tatlı durumlara katlanma konusunda yerine göre sabredip yerine göre
mutlu olmasını başarabilmekte ve başkalarına da her bakımdan faydalı olmaya
çalışmaktadır. Nitekim, Rabbimiz, kötülük ve günah işledikten sonra Allah'ı
hatırlayıp tevbe edenlere ve günahlarında ısrar etmeyenlere şunu
müjdelemektedir: "İşte onların mükâfatı, Rablerinin mağfireti ve zemininden
ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin
mükâfatı ne güzeldir!" (3/Âl-i İmran, 136) Rabbimizin böyle bir mükâfatına
kavuşmak, insanı hayata ve İslâm'a bağlayan ne büyük bir mutluluktur!
İnsanı yaratan Allah, onun
dünya ve âhiret saadetini, emirleri ve yasaklarının tatbik edilmesi şartına
bağlamıştır. Allah'ın bu sınırlarına aykırılığı da insanın bunalım ve
buhranlarının kaynağı ve âhiret azabının sebebi kılmıştır. Bu yaratılış
sebebiyledir ki insan, ilâhî emir ve yasaklara uymadığı sürece ve işlediği
günahlardan arınmadığı müddetçe stres ve bunalımlarını gideremez, ilâhî azabın
dünyevî ve özellikle uhrevî olanlarından kurtulamaz. İki cihan saadeti isteyen,
mutlaka günahları bırakacak, yaptıklarından temizlenmek için de tevbe edip
Allah'tan affını isteyecektir.
Görüldüğü gibi tevbe etmenin
insan hayatındaki rolü pek büyüktür. Onu yeniden hayata bağlayan, ona ümit ve
yaşama isteği veren, onu Allah'ına yöneltip inanç ve imanını kuvvetlendiren, onu
toplum içinde, Allah'tan korkup Peygamberini seven ve onların istediği gibi
hareket eden kullarıyla birlikte mutlu olarak güven içinde yaşamaya sevkeden,
doğru dürüst bir insan olarak herkesin hakkını gözeten ve kendi hakettiğine râzı
olan, haksızlık yaptığı kişilere haklarını iâde edip onlarla helâllaşarak
onların dostluğunu kazanan bir kişi haline gelmesi, tevbe etmesiyle mümkün
olmaktadır.
Kur'an, mü'minlere sürekli
tevbe etmelerini, Allah'a istiğfarda bulunmalarını, O'nun karşısında boyun
bükmelerini emrediyor. Böyle kimseler, inkârcılar gibi değillerdir. Tevbe
edenler, aynı zamanda (günahın zararını, tevbenin faziletini) bilen insanlardır
(Zümer, 9). Tevbede ilim, hal ve fiil unsurları vardır. İlimden
maksat, günahların ve büyük zararların, kul ile Allah'ın rahmeti arasında, Allah
ile kulu birbirinden ayıran bir perde teşkil ettiğini bilmektedir. Hâl:
İlmin bir meyvesi olup, kalbin arzuladığı şeyi kaçırdığından dolayı üzülüp
ızdırap duyması, yani pişman olmasıdır. İnsan, kalbinde ve zihninde işlediği
günahın kendisini Allah'ın rızâsından uzaklaştırdığını kesin olarak kavrayınca,
yüce Rabbini, yani sevgili Mevlâ'sını kaybettiği için bir elem ve acı duyar.
Hele kusur ve kabahat kendi tarafında olduğu için üzüntüsü daha da artacaktır.
İşte Rabbini kaybedip O'ndan uzak kalmasına sebep olan bu kusur ve kabahatinden
dolayı duyduğu acı ve çektiği eleme nedâmet/pişmanlık denir.