Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Emîr Olmanın Tavsiye Edilmeyişi

Emîr Olmanın Tavsiye Edilmeyişi


Emîr
Olmanın Tavsiye Edilmeyişi



Umumî Açıklama: Hz. Peygamber (s.a.s.), insanlar
üzerine âmil olmayı, bir başka ifade ile me'murluğa talib olmayı tavsiye etmez.
Şüphesiz bunun çeşitli sebepleri vardır:

Her şeyden önce memurluk muhâtaralı bir
meslektir, pek çok sorumluluklar araya giriyor, kul hakkı araya giriyor,
adâletli olmak gibi, mânen son derece ciddi ve tehlikeli mes'uliyetler araya
giriyor. Üstelik, mesleğin tabiatı icabı, bîtaraflığı, adâletli olmayı önleyen
sebepler çok ve galip...

Me'murun çoğalması devlete iktisadî bir kısım
problemler getirmektedir: İstihsal azalması devlet imkanlarının memurlara
ayrılarak prodüktif ve kalkınmaya yönelik yatırımların ihmâli vs...

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in aslî geçim
kaynaklarını ticaret, zanaat, zîraat diye tesbit ederken me'murluğu zikretmemiş
olması da mânidardır. Durum böyle iken bugün insanların devlet kapısında me'mur
olmaya koşmaları İslâmî bir esprinin ifadesi değildir. Sünnetin rağmına, çeşitli
zorlamalarla yapılan tâyinler sebebiyle bir kişinin yapacağı bir işe çok sayıda
insan memur olarak konmakta, bu durum insanlarımızı tembelleştirdiği gibi
istihsal azmini, çalışma şevkini de kırmakta, tembelliği milletimize ikinci bir
tabiat haline getirmektedir.

Memurluğa tâlip olmak, liyâkatsizlerin iş başına
geçmeleri gibi bir başka mahzur daha getirmektedir. Müteâkip hadislerde, bu
meseleye Rasûlullah (s.a.s.)'ın nasıl eğildiğini, bir kısım tâliblere, açık bir
üslubla: "Sen memurluğa layık değilsin" dediğini göreceğiz. İbrahim Canan, Kütüb-i
Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 6/428.

Mikdâm İbnu Ma'dikerib (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.) omuzuma vurdu ve: "Ey Kudeym (Mikdamcık)! Emîr, kâtip, ârif olmadan
ölürsen kurtuluşa erdin demektir!" dedi." (Ebû Dâvud, Harâc 5, h. no: 2933)

Açıklama: 1- Kudeym, Mikdam'ın ism-i tasgiridir,
Mikdamcık demektir. Bu tasgir, terhim yani sevgi ifade eder.

2- Kâtip ve ârif, emîrin yardımcısıdır. Ârif,
halk hakkında bilgi edinir, bu bilgileri emîre aktarır. Aliyyu'l-Kârî, buradan:
"Halkın tanıdığı, meşhur bir kimse olma" mânâsını da anlar. Ve der ki: "Hadis,
böylece hamul'ün (bilinmemezlik) rahat, şöhretin âfet olduğuna işaret etmiş
olmaktadır."

Ancak, asıl mânâ önceki mânâdır, yani uzaktan
yakından memurluğa talib olmamak tavsiye edilmektedir. İbrahim Canan, Kütüb-i
Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 6/429.

Ebû Zerr (r.a.) anlatıyor: "Ey Allah'ın Rasûlü!
dedim, beni memur ta'yin etmez misin?" Bu sözüm üzerine, elini omuzuma vurdu ve
sonra da: "Ey Ebû Zerr, sen zayıfsın, memurluk ise bir emanettir. (Hakkını
veremediğin taktirde) kıyamet günü rüsvaylık ve pişmanlıktır. Ancak kim onu
hakederek alır ve onun sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz edâ ederse o
hâriç" buyurdu." (Müslim, İmâret 17, h. no: 1826; Ebû Dâvud, Vesâyâ 4, h.
no: 2868; Nesâî, Vesâya 10, h. no: 6 -255-)

Ebû Dâvud'un diğer bir rivâyetinde şöyle
gelmiştir: "Ey Ebû Zerr, ben seni zayıf görüyorum. Ben kendim için istediğimi
senin için de isterim. Sakın iki kişi üzerine âmir olma, yetim malına da velilik
yapma." Yine Ebû Dâvud'un bir diğer rivâyeti (Harâc 5, (2934) şöyle: "Rasûlullah
(s.a.s.) buyurdu ki: "Âriflik haktır, halka âriflik gereklidir, ancak ârifler
ateştedir." İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları,
6/430.

Açıklama: 1- Bu hadis, memurluk meselesinde
Rasûlullah (s.a.s.)'ın tavrını göstermektedir. O'na göre memurluk:

Sorumlulukları olan bir vazifedir, emanettir.

Herkes onun hakkını veremez.

Hakkını veremeyenleri âhirette rüsvaylık ve
pişmanlık beklemektedir.

Zayıf (liyakatsiz) olanlara memurluk
verilmemelidir.

Memurluğun hakkını ödeyen endişe etmemelidir.

Me'murluk istenmemelidir.

2- Hadiste zayıflık kelimesiyle ifade edilen
durumun yetersizlik, liyâkatsizlik olduğu söylenebilir. Alınacak vazifeye, tâlib
olunacak mevkiye göre zayıflığın muhtevası değişebilir.

3- Rasûlullah (s.a.s.)'ın âriflik (ırâfe
hakkındaki beyanı da dikkat çekicidir. Hem hak olduğu belirtiliyor, hem de bu
işi yürütenlerin yani âriflerin ateşte olduğu ifade ediliyor. Burada bir tenâkuz
söz konusu olmamalıdır. Zîra, emîrle halk arasında köprü olacak yani halkın
meselelerini emîre sunacak, emîr adına halk için hizmet verecek, işleri
yürütecek kimselere ihtiyaç var. Rasûlullah (s.a.s.) bu hizmetin gerekliliğini
belirtmiş. Ancak bu işleri yürütenlerin, çoğu durumda adâletle, hakkaniyetle iş
yapmadıklarını, bir kısım suistimallere yer vermek sûretiyle vebal altına
girdiklerini de beyân etmiştir. "Ârifler ateştedir" cümlesini, önceki hadiste
gelen "...onun (memurluğun) sebebiyle üzerine düşen vazifeleri eksiksiz eda
ederse o hâriç" istisnasıyla kayıtlamak gerekir. İfadenin mutlak gelişi,
çoğunluğun suistimale yer vermesinden olduğu gibi, terhibde tağliz maksadından
olabilir İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları,
6/430-431.

Abdurrahman İbn Semüre (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah
(s.a.s.) buyurdular ki: "Ey Abdurrahman! Emîrlik isteme. Eğer senin talebin
üzerine sana emîrlik verilirse, istediğin şeyin sorumluluğu sana yüklenir. Eğer
sen talibi olmadan sana emîrlik verilirse, o işte yardım görürsün. Bir iş için
yemin eder, sonra da aksini yapmakta hayır görürsen, daha hayırlı gördüğün ne
ise onu yap, ettiğin yemin için de kefârette bulun." (Buhârî, Ahkâm 5, 6,
Eymân 1; Müslim, İmâret 19, h. no: 1652; Ebû Dâvud, Harâc 2, h. no: 2929;
Tirmizî, Nüzûr 5, h. no: 1529; Nesâî, Âdâbu'l-Kudât 5, h. no: 8 -225-)

Açıklama: 1- Hz. Peygamber (s.a.s.)'in emîrlik
taleb etmemeyi tavsiye ettiği hadislerden biri de budur. Bu hadiste, talebin bir
mahzuru belirtiliyor: "İşiyle yalnız bırakılmak, üst makamların desteğine mazhar
olmamak. İbnu Hacer der ki: "Hadisin mânâsı şudur: "Kim emîrliğe talib olur ve
kendisine de verilirse, hırsı sebebiyle, kendisine yardım edilmez. Bu hadisten,
"hükümle ilgili bir vazife taleb etmenin mekruh olduğu" neticesi çıkarılır,
emîrliğe keza, kisbe vs. memuriyetler de girer. Kezâ hadis, bu meselede hırs
gösterenlerin yardımdan mahrum kalacaklarını da ifade eder."

2- Hadiste, tamamen başka bir konuya giren
ikinci bir kısım daha var: Bir işi yapacağım diye yemin ettikten sonra bunun
mahzurlu olacağını gören kimsenin durumu. Hz. Peygamber (s.a.s.) "yeminimi
yerine getirmem lâzım" gerekçesiyle mahzurlu görülen işi yapmakta ısrar
edilmemesini tavsiye ediyor. Müslüman, şeriatın ve aklın gösterdiği şer şeyi
yapmada ısrar etmemelidir. Yemin bile etmiş olsa... Zîra, dinimiz yeminin
tutulmaması halinde kefaret ödemek sûretiyle, onun günahından kurtulma çaresi
getirmiştir. Bu mesele, sâdece hadisle değil, âyet-i kerime ile de takrir
edilmiştir: "Allah yeminlerinizin kefaretle çözülmesini size farz (meşru)
kılmıştır..." (Tahrim 2). İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ
Yayınları, 6/431-432.

Ebû Mûsâ (r.a.) anlatıyor: "Yanımda amcamın
evlatlarından iki kişi daha olduğu halde Rasûlullah (s.a.s.)'ın huzuruna girdim.
Yanımdakilerden biri: "Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'ın sana tevdi ettiği işlerden
bazıları üzerine bizi emîr tayin et" dedi. Diğeri de aynı talepte bulundu.
Rasûlullah (s.a.s.)'ın onlara cevabı şu oldu: "Biz, -Allah'a kasem olsun- bu
işe, onu talep eden veya ona hırs gösteren hiç kimseyi tâyin etmeyiz!"
(Buhârî, Ahkâm 7, 12, İcâre 8, İstitâbe 2; Müslim, İmâret 7, h. no: 1733; Ebû
Dâvud, Harâc 2, h. no: 2930; Nesâî, Âdâbu'l-Kudât 4, h. no: 8 -224-)

Açıklama: 1- Bâbın bu son rivâyeti de emîrlik
talebini reddeden hadislerden biridir. Aslında hadis kitaplarında bunun başka
örnekleri de var. Rasûlullah (s.a.s.)'ın bu talepleri bazan daha değişik daha
mülâyim bir üslubla reddettiği de olmuştur.

Buhârî'nin bildirdiğine göre, Ensâr'dan birinin:
"Ey Allah'ın Rasûlü, falancayı me'mur tayin ettiğin gibi beni de tâyin etmez
misin?" şeklindeki müracaatına şu cevabı vermiştir:

"Benden sonra (maddî menfaatlerde kendilerini
öne alan ümerâdan vaki) bencillikler göreceksiniz. O zaman, âhirette havz-ı
kevserin başında bana kavuşuncaya kadar sabredin."

Ebû Dâvud'un bir rivâyetinde, benzer talepde
bulunanlardan bazıları, arkadan özür diletecek olan şu sert cevabı alır:
"Benim nazarımda hıyânette en ileri olanınız iş taleb edeninizdir..."

2- Memurluk Talebi Ne Zaman Meşru Olur?
Kaydedilen rivâyetlerin hepsi memurluk talebini reddetmekte ise de, bunun aksini
te'yid eden nassî örnekler de var. Her şeyden önce Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Yusuf
örneği var. Mısır kraliyet sarayında hazine işlerine tâlip olmuştur. "Yusuf:
?Beni memleketin hazinelerine memur et. Çünkü ben korumasını ve yönetmesini
bilirim' dedi." (12/Yusuf, 55)

Kezâ Ebû Dâvud'da gelen bir hadis de şöyle:
"Kim Müslümanların kazâ (hâkimlik) işlerini taleb eder, ona nâil olur, sonra da
verdiği âdilâne hükümler, âdilâne olmayanlara galebe çalarsa cenneti hak eder,
kimin de âdilâne olmayan hükümleri galebe çalarsa cehennemi boylar."

İbn Hacer, kadılık talebi hususunda bu rivâyette
görülen ruhsatla, önceki rivâyetlerde ifade edilen memurluk talebi yasağı
arasında teâruzu şöyle te'lif eder: "Talebi sebebiyle kendisine yardım edilmeme
durumu, kadılığı elde ettiği takdirde adâletle hükmetmesine mani değildir. Veya
birindeki taleb kasda, diğerindeki de tâyine hamledilir. Nitekim, Ebû Musa
hadisinde: -ki sadedinde olduğumuz hadistir- "Biz hırs gösteren kimseyi tayin
etmeyiz" demiş, bunun mukabilini de "yardım"la ifade etmiştir. Bu durumda, eğer
işi hususunda Allah'tan yardım olmazsa, bu işe o kimse yeterli değil demektir,
talebine müsbet cevap verilmemesi gerekir. Şurası açıktır ki, her memuriyette
bir kısım meşakkatler vardır. Öyle ise kim Allah'tan yardıma mazhar değilse,
girdiği işte büyük bir vartaya (telafisi olmayan zarara) düşer, dünyası da
âhireti de hüsrana uğrar. Şu halde aklı olan kimse, asla taleb peşine düşmez.
Ancak yeterli ise ve talebi olmadan kendisine verildi ise bu durumda
Sâdıku'l-Va'di'l-Emin olan Rasûlullah (s.a.s.) yardım vaadetmiştir. Böylesi bir
memuriyette fazilet olduğu izahtan varestedir."

Şu halde, yasak liyâkatta düğümlenmektedir. Bir
işe layık olmadan o iş taleb edilmemelidir, mü'min, bunun mes'uliyetini
düşünerek taleb etmemelidir. Tâyine yetkili kimseler de lâyık olanı aramalıdır.

Bu mesele ile ilgili olarak İmam Nevevî'nin
açıklaması da konuya zenginlik getirecek mahiyettedir. Bazı iktibasları aynen
kaydetmeyi -mevzuun ehemmiyeti sebebiyle- faydalı buluyoruz: "Bu hadis,
memuriyetten kaçınmak hususunda büyük bir delildir. Memuriyetten kaçmak,
bilhassa onun gerektirdiği vazifeleri yerine getirmekten âciz olan kimseler için
şarttır. Hadiste mevzubahis edilen rüsvaylık ve pişmanlık ise, memuriyete ehil
ve layık olmayan veya lâyık olsa bile, icraatı sırasında adâlete riâyet etmeyen
kimselerle alâkalıdır. Allah onları kıyamet günü rüsvay edecektir.

Fakat me'muriyete ehil ve vasifesinde adâletli
olanlar için büyük fazîlet vardır. Bu hususta da birçok sahih hadîs gelmiştir...
Liyakatlı ve âdil memurların fazileti husûsunda müslümanlar icmâ da etmişlerdir.


Fakat şurası muhakak ki, memuriyette her şeye
rağmen büyük bir tehlike vardır ve bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) ondan
sakındırdı, âlimler sakındırdı ve hatta seleften pekçok kimse, birçok
sıkıntıları göze alma pahasına memuriyet almadılar."

Memuriyet almamak için hapsi, kırbaçlanmayı ve
sonunda ölmeyi bile göze alanların başında İmam-ı Âzam Ebû Hanife
(rahimehullah)'nin geldiğini yeri gelmişken kaydediyoruz. İbrahim Canan, Kütüb-i
Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları, 6/432-434.