Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Vahdetin Tezâhürü; Cemaat

Vahdetin Tezâhürü

Vahdetin Tezâhürü;
Cemaat

Cemaat; insan topluluğu, bir fikir ve inanç
etrafında toplanmış kimseler demektir. İslâm cemâati gibi. İslâm dini,
müslümanların cemâat halinde yaşamalarına; her hususta birbirlerini destekleyen
ve birbirlerine yardımcı olan bir toplum olmalarına önem vermiştir. Peygamber
(s.a.s.) müminleri, bir binayı oluşturan ve birbirleri ile kenetlenmiş tuğlalara
benzetmektedir. Kur'an-ı Kerîm de, onları "kardeşler" olarak niteler.

İslâm cemâati kardeşlik, eşitlik, yardımlaşma ve
karşılıklı fedakârlık üzerine kurulmuştur. Aralarında sınıflaşma, ırk ve bölge
ayrımı yoktur.

Aralarındaki birlik ve beraberliğin temel
dayanağı ise Kur'an ve Kur'an'ı açıklayan sünnettir. Birlik, Kur'an ve sünnetin
bildirdiği yol üzere olur. "Ey inananlar, Allah'tan O'na yaraşır biçimde
korkun ve ancak müslümanlar olarak ölün. Ve topluca Allah'ın ipine (Kur'an'a)
sarılın, ayrılmayın." (3/Âl-i İmrân, 102-103). "Sen yönünü Allah'ı
birleyici olarak doğruca dine çevir. Allah'ın yaratma kanununa (uygun olan dine
dön) ki, O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah'ın yaratması değiştirilemez.
İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Yalnız O'na yönelin ve
O'ndan korkun; namazı kılın ve (Allah'a) ortak koşanlardan olmayın. Onlar ki
dinlerini parçaladılar ve bölük bölük oldular. Her grup kendi yanındakiyle
sevin(ip övün)mektedir. " (30/Rûm, 30-32).

Ne yazık ki bugün müslümanlar genelde bu duruma
düşmüşler, dinlerini parça parça edip gruplara ayrılmışlardır. Övünmeleri de
diğer gruptakilere karşıdır.

Hz. Peygamber (s.a.s.): "Cemâat rahmettir,
tefrika ise azaptır" (İbn Hanbel, IV,145) buyurmaktadır. Yine şöyle buyurur:
"Allah'ın eli cemâatle beraberdir. " (Tirmizî, Fiten, 7). "Bereket
cemâatle beraberdir. " (İbn Mâce, Et'ıme 17).

Allah'ın birliği ve toplumun bütünlüğü inancı
etrafında toplanmayı en mühim gaye sayan İslâm dininde, "cemâat" denilince;
inançta olduğu gibi, dünya işlerinde de bir araya gelip yardımlaşarak yaşayan
samîmî ve ihlâslı müslümanların teşkil ettiği birlik akla gelir. Çünkü insan
daima cemâat ve daha geniş anlamıyla cemiyet halinde yaşayan "zoonpolitikon:
Toplumcu bir canlı yaratık"tır.

Vicdan ile birlikte, beraber yaşama isteği,
cemâat rûhu insanda oluşmaya başlayınca, onu kibirden, bencillikten, dar
görüşlülükten çıkarır ve o nisbette sosyalleştirir. Kibirli ve dar bir vicdan
yalnız kendini sever. Ümidi kendisi için, korkusu yine kendisi içindir.

Fakat Yüce bir duyguyla bu sevgi ve korku biraz
yükselip de bir başkasını da kendisi gibi ve kendisine eşit bir değerde görmeye,
onun iyiliğine sevinip, zararına da kendisi zarar görüyormuş gibi üzüntü duymaya
başlarsa, onda cemâat ruhu oluşmaya başlamış demektir.

İnsanın bu "toplum halinde yaşama" ihtiyacını en
doyurucu bir şekilde din giderebildiğinden, cemâatler din sâyesinde ortaya
çıkmış ve dine özgü gruplar olarak kabul edilmişlerdir. Cemaat, bir peygamber
etrafında ve ashabının kendisine tamamen şahsî bağlılıklarına dayanarak oluşur.

Prensibi samîmiyet, sadakat ve ihlâs olan bu
İslâm cemaatinin yegâne başarı sırrı, kardeşlik ışığındaki birlik-beraberlik
şuurudur'. Allah (c.c.) onlar hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de: "Allah yolunda
hepsi birbirine kenetlenmiş, yekpâre/tek parça ve müstahkem bir bina gibi, saf
bağlayarak mücadele edenleri sever" (61/Saff, 4) buyurmuştur. Dinimiz,
toplumun huzuru, âhengi ve sosyal gelişmenin gerçekleşebilmesi; yalnız muayyen
bazı fertlerin değil, bütün bir toplumun maddî refahı ve saâdeti için mü'minlere,
kişisel vazifeler yanında ictimaî ödevler de yükler. Cemiyeti oluşturan kişileri
inançta, yaşayışta, gâyede, ıstırap ve refahta birleşmesi gereken kardeşler ilân
eder. Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.s.) "Birbirini sevmede, birbirlerine
acımada ve korumada mü'minler bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir organı
rahatsız olursa, diğer organlar toptan humma ve uyumsuzluğa tutulur"
buyurmuştur. Ayrıca ayrım yapmaksızın bütün insanların birbiriyle
kenetlenmelerini birbirine yardım elini uzatmalarını, bir iman vazifesi olarak
emretmiştir. Cenâb-ı Hakk: "... İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak konusunda
birbirinizle yardımlaşın; günah işlemek ve haddi aşmak üzere yardımlaşmayın."
(5/Mâide, 2) buyuruyor. Bu tür sosyal vazifelerimizi yapmadıkça müslüman olarak
yaşayabilmemize imkân yoktur. Çünkü "Gerçek müminler kendileri ihtiyaç içinde
olsalar bile, kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler." (59/Haşr, 9).
Ayrıca yine "Sizden biriniz, kendi nefsi için sevdiğini mümin kardeşi için de
istemedikçe gerçek mümin olamaz" buyuran Hz. Peygamber, cemiyetin temelini
en sağlam bir tarzda şöyle ifadelendirmiştir: "İnsanların en hayırlısı
insanlara faydalı olandır." (el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafa, s. 472). (7)

?Cemaat? kelimesinin aslı, toplamak, bir araya
getirmek anlamındaki cem' fiilidir. Cemaat, sözlükte, insan topluluğu, bir
araya gelen insan grubu demektir. Geniş anlamıyla cemaat; bir fikir ve inanç
etrafında bir araya toplanan insan topluluğuna verilen addır. Bir fıkıh terimi
olarak ?cemaat' ise; namazı bir imamla birlikte kılan mü'minler topluluğudur.
En geniş anlamıyla ?cemaat'; İslâm ümmeti topluluğunu ifade eden bir kavramdır.
Dünyadaki bütün müslümanlar bu anlamda bir bütün halinde ?cemaat?tirler. Bu
cemaatin ana özelliği, aynı Din'e, yani Tevhidî esaslara inanmaları, aynı
kıbleye yönelmeleridir. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, bütün
müslümanlar İslâm cemaatinin birer üyesidirler.

Cemaat; rastgele, tesadüfen veya şartların bir
araya getirdiği insanlar değildir. Cemaatin üyeleri de yaptıklarını bilmeyen,
hangi şartlar altında bir araya geldiğinden habersiz ve şuursuz kimseler
değillerdir. Cemaat, şuurlu bir birlikteliktir. Kuru kalabalık, yani kitle (cemâdât)
değildir. Kitle, şartların bir araya topladığı kalabalıktır. Yolu ve hedefi
belli değildir. Asgarî müşterekleri bile ortada yoktur. Belki bir çıkarın, belki
etkili bir rüzgârın, belki gözü açık bir propagandacının bir araya topladığı
bir sürüdür. Sürüyü, akıllı ve gözü açık çobanlar istediği gibi sürükleyip
götürürler. Bir topluluğun cemaat adını alabilmesi için, o topluluğun belli bir
fikir etrafında, belli bir hedefe gitmek üzere bir araya gelmesi, belli ilkelere
bağlı olması ve başlarında cemaat ile özdeşleşmiş, aynı amaca bağlı yetkin bir
imamın (önderin) bulunması gerekir.