Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Tasavvuf Etkisiyle Velî ve Evliyâ Kavramlarında Anlam Kayması

Tasavvuf Etkisiyle Velî ve Evliyâ Kavramlarında Anlam Kayması

Tasavvuf Etkisiyle
Velî ve Evliyâ Kavramlarında Anlam Kayması

Müslümanım
diyenlerce tahrif edilen Kur'an kavramlarından biri, ?velî? kavramıdır. Kur'an
ve sünnetteki gerçek mânası yönüyle bu kavramın içi boşaltılarak tevhidî
konumundan soyutlanıp velâyet, ayrıcalıklı bir sınıfa nisbet edilmiştir.
Yaşadığımız toplumda, ?tevhid?e zarar vermeye müsâit vesîle, şefaat ve velî
anlayışları vardır. Eğer nefsimizi ve çevremizi Kur'an'ın gözlüğüyle görmeye
çalışırsak, yanlışlıkların önüne geçebiliriz. Tasavvufun etkisiyle, geleneksel
anlamda velî (veya evliyâ); benliğini Allah'ta yok etmek sûretiyle birtakım
üstün vasıflar kazanarak, hârikulâde şeyler gösterebilen büyük insan anlamında
kullanılmaktadır. Hatta daha da ileri gidilerek Allah adına kâinatın idaresini
düzenlemeye yetkili kişiler olarak algılanmaktadır.
Hicretin ilk
asrında başlayan zühd ve takvâ anlayışı, giderek tasavvufî bir şekle bürünmüş ve
9. yüzyıldan sonra ise geniş ve renkli bir tefekkür meydana getirmiştir. Velî
kavramının, Türkler'in İslâm'a girişinden sonra, İslâm öncesi dinlerinden
taşıdıkları Şamanizm, Budizm, Zerdüştlük, Mazdeizm, Maniheizm ve Hıristiyanlık
gibi inançların tesiriyle ıstılahlaştığı görülmektedir. Öyle ki, Allah'a yakın
olduğu kabul edilen, velî diye vasfedilen bu kişilerin fevkalâde kuvvet ve
kudretlerle mücehhez olduğuna ve herhangi bir konuda -sağ veya ölü iken-
yardımlarının söz konusu olacağına inanılmaktadır. Böyle bir anlayış, velînin
takdis olmasıyla sonuçlanmaktadır. Yukarıdaki anlamıyla müslümanlar arasında
yaygınlaşan bu velî kavramının menşe' itibarıyla İslâmiyet'le ilişkisi olmadığı
söylenir. Aynen hıristiyanlıktaki saint/aziz kültü gibi, müslümanlar arasında
yaygınlaşan bu velî kelimesinin İslâm'dan önceki putperest kültürlerle yakın
alâkası olduğu ifade edilir. (Bkz. E. A. Westermarck, İslâm Medeniyetinde Puta
Tapma Devrinden Artakalan İtikatlar, Ankara, s. 11, 19-20; Haksöz, sayı: 11
(Şubat 92), s.14)
Eski Türk
şamanları incelendiğinde bunların Türk velî tipine çok benzediği anlaşılır.
Gelecekten haber veren, hava şartlarını değiştiren, felâketleri önleyen, yahut
bunları düşmanlarına musallat eden, hastaları iyileştiren, göğe çıkıp uçabilen,
ateşte yanmayan, yani bu özelliklere sahip olduklarına inanılan Türk şamanları
bu hüviyetleriyle âdetâ İslâm sonrası eserlerde velî veya evliyâ olarak tanındı.
Şamanist Türkler, şamanların hârikulâde insanlar olduklarına, ruhlar ve gizli
güçler ile ilişki kurup onlara istediklerini yaptırabildiklerine inanırlardı.
Türklerin velî telakkisinin oluşmasında eski atalar kültürünün de önemi vardır.
Ata öldükten sonra onun ruhunun üstün birtakım güçleri olduğuna inanılır ve
ondan şefaat beklenir. Bu üstün rûhânî güçlerle donanmış insan tipinin
müslümanlıktaki velî tipiyle ilgi kurulmasında güçlük çekilmedi. Kur'ân-ı
Kerim'deki çeşitli mûcizeler gösteren peygamberlerin şahsiyetini kendi din
adamlığıyla benzeştirdiler. Velî ve evliyâ kültürünün oluşmasına sebep olan
unsurlar şunlardır: a) Eski Türk inançları, b) Budizm ve Şamanizm, c) İslâm
öncesi kültür, d) Kitab-ı Mukaddes kaynaklı inançlar, d) İslâm (Kur'an ve
hadisler)'ın yanlış yorumu.
10-12.
asırlarda İslâmiyet, Orta Asya'da yayılırken tekkelerin çoğu eski Budist
manastırlarının yerine, yahut yakınlarına yapılıyor, zamanla manastırdaki azize
ait menkıbeler, yerli halkla ilişkiler kurmada kolaylık olması için İslâmî bir
hüviyete dönüştürülüyordu. Bu usûl, hem Anadolu'da, hem de Rumeli'de tatbik
edildi. Meselâ, Hacı Bektaş'ın Sulucakarahöyük'te kurduğu tekke, burada yaşayan
Hıristiyanların takdis ettiği Saint Charalambus'a ait kilise ve kültürü İslâmî
bir havaya büründürüldü. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu velî veya evliyâların
neler yaptıklarını Abdurrahman Câmî'ye ait, tasavvuf kitaplarının meşhurlarından
olan eseri Nefehâtü'l-Üns min Hazerâti'l-Kuds isimli eserden takip edelim: 1)
Yoğu var etmek, varı yok etmek, 2) Gizli şeyleri açığa çıkarmak, açıkta olanları
gizlemek, 3) Ölüyü diriltmek, diriyi öldürmek, 4) Duâyı gerçekleştirmek, 5)
Gıyâben söylenenleri işitmek, 6) Gaybden ve gelecekten haber vermek, 7) Su
üzerinde yürümek, mekân aşmak, 8) Aynı anda muhtelif yerlerde görünmek, 9)
Hayvan, bitki veya cansız maddelerin tesbih ettiklerini duymak, 10) Havada
dolaşmak, 11) Vahşi hayvanları emrine almak.
Yukarıda
sayılan özelliklere uygun, tarihte ve günümüzde var sayılan velîlere örnekler
veren külliyât bir hayli yaygındır. Örnek olarak; Hacı Ubeydullah Ahrar denilen
şahıs Semerkant'ta otururken, aynı anda İstanbul'u fetheden Fâtih'in ordusuna
yardım eder şeklindeki olay, bütün klasik kaynaklarda çok rahat bir şekilde
anlatılır (İrfan Gündüz, Osmanlılar'da Devlet-Tekke Münâsebetleri, Sehâ
Neşriyat, s. 43-44). Bazıları da "insanın kalbinden geçirdiğini bilir, gelenin
sormadan cevabını verir, istemeden ihtiyaç sahibinin muhtaç olduğu şeyi
bağışlardı. Gönüllere ve rüyalara tasarrufu vardı. Bereket gittiği yerlere
yağardı. (Mehmed Zâhid Kotku, Ehl-i Sünnet Akaidi, Sehâ Neşriyat, s.
7).
Bazıları da
Allah ile konuşabiliyor, hatta O'nu da emri altına alıyor: ?Hak Teâlâ dedi: ?Yâ
Cüneyd, ben seninim, sen benimsin. Şimdiye değin sen benim dediğimi tutardım;
şimdiden sonra ben senin dediğini tutarım.? (Feridüddin Attar,
Tezkiretü'l-Evliyâ, Erkam Y. s. 158). Bir başkası: ?Evliyâdan bazıları vardır
ki, sâdık mürîde vefâtından sonra, hayattayken olduğundan daha fazla menfaat
eriştirir. İsterse o velî, kabrinde meyyit olsun. Kabrindeyken müridini
yetiştirir. Müridin kabrinden onun sesini işitir. Nitekim Ebu'l-Hasan Hırkani,
Beyazıd Bestami'den bu şekilde feyz almıştır. (Es-Seyyid Abdülhakim Arvasî,
Râbıta-i Şerife, Büyük Doğu Y. s. 19). Bazıları işi daha da ileri götürerek;
?Allah beni över, ben de onu. O bana kulluk eder, ben de O'na. Bir halde O'nu
ikrar eder ve eşyadaki çokluk ve değişikliği görünce inkâr ederim.? (Muhyiddin-i
Arabî, Fusûsu'l-Hikem, M.E.B. Y. s. 48)
Velî (veya
şeyh) ile sohbetin usûlü: ?Evvelâ mümkün ise gusl ile, olmazsa taze bir abdestle
iki rekât namaz kılmak, anlayamadığı bir şey varsa, onu kendi kusuruna haml
etmek, hiçbir sûrette şeyhin kavl, fiil ve ahvâline kat'iyyen itiraz etmemek,
şeyhin kelâmını hakdır diye itikad etmek... Sohbet bitince çok oturmayıp hemen
kalkıp izin istemek ve ellerini dizlerini öpüp geri geri gitmek...? (M. Zâhid
Kotku, Tasavvufî Ahlâk, c. 1, s. 90). ?Allahu Teâlâ'nın ism-i zâhirleri o kadar
çok tecelli etti ki, her şeyde ayrı ayrı göründü, hatta nisâ (kadınlar)
şeklinde, onların organları halinde ayrı ayrı zâhir oldu. Bu tâifeye o kadar
bağlandım ki, nasıl bildireyim, kendimi tutamıyordum. Onların şeklindeki zuhur
başka hiçbir şeyde yoktu.? (İmam-ı Rabbâni, Mektubat Tercümesi, 1. Mektup,
Sönmez Neşriyat, s. 6)
Örnekleri
çoğaltmak mümkün. Allah adına, din adına bu anlatılanların İslâm'la bir ilgisi
olmadığı halde, bu eserlerin Kur'an rehberliğinde yeniden okunması ve yeniden
değerlendirilmesi gerekir.
Yukarıda
görüldüğü gibi, Kur'an-ı Kerim'e göre, gerçek velî Allah'tır, Birçok âyette
Allah'ın mü'minlerin velîsi ve yardımcısı olduğunu görmekteyiz (2/Bakara, 257;
3/Âl-i İmrân, 68; 7/A'râf, 155; 9/Tevbe, 116). Yine Kur'an, Allah'tan başka velî
edinmeyi yasaklar ?Onların Allah'ın dışında kendilerine yardım
edecek velîleri yoktur.? (42/Şûrâ, 46). ?Yoksa O'nun dışında birtakım
velîler mi edindiler? İşte Allah, velî olan O'dur. Ölü olanları da diriltir. Her
şeye güç yetiren O'dur.? (42/Şûrâ, 9) ?Haberin olsun, hâlis (katıksız)
olan din, yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka velîler edinenler (şöyle derler):
?Biz bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz.' Hiç
şüphesiz Allah kendi aralarında ihtilâf ettikleri şeylerden hüküm verecektir.
Gerçekten Allah, yalancı kâfir olan kimseyi hidâyete eriştirmez.? (39/Zümer,
3)
Kur'an, insan
vasfı olarak velî konusunda da mü'minlerin birbirlerinin velîleri olduğunu
belirtir. ?Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, birbirlerinin velîleridirler;
iyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı
verirler. Allah'a ve rasûlüne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet
edeceği bunlardır.? (9/Tevbe, 71) ?İyi bilin ki Allah'ın dostlarına korku
yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar Allah'a iman etmiş ve muttakî
olmuşlardır.? (10/Yûnus, 62-63) Allah'ın dostları olduğu gibi, şeytanın da
dostları vardır. ?Şeytanları inanmayanların evliyâsı kıldık.? (7/A'râf,
27). Takvânın özelliklerini de Kur'an, özellikle Bakara, 3-5 ve 177. âyetlerde
açıklar. Bu âyetlere göre takvâ, iman ve sâlih amellerdir. İslâm'ın yaşanması ve
hayata geçirilmesidir. Kur'an'ın, Rasûlün hayatıyla örnek davranışlar haline,
yaşayan Kur'an haline gelmesidir. Mü'min ve müslüman olmanın yolu, velî olmanın
yolu, Kur'an ve sünnete uygun yaşamaktan geçer. Kur'an, takvâ sahibi olmamızı
istiyor. Hatta daha da ileri giderek, gerçek mü'minlerin, takvâ sahiplerine
önderler olmasını öneriyor. Bu da yaşanan hayata yön verip İslâm'a uygun bir
şekilde örneklik yapmakla mümkündür. Allah'ın dostlarının kerâmeti, ihsânı ve
takvâsı; Kur'an'ı, yaşanan bir hayat haline getirmesidir. Bazılarının anladığı
gibi, kâinata tasarrufta bulunma, duâlara icâbet etme, öldüklerinde geri
kalanları mezardan idare etme, mezarları üzerinde kubbeler inşâ edilme şeklinde
değlidir.
Kur'an, Hz.
Peygamberimiz'e şöyle buyurur: ?De ki: ?Ben kendime Allah'ın dilediğinden
başka ne bir yarar, ne de bir zarar verme gücüne sahibim. Eğer gaybı bilseydim,
elbette çok hayır elde ederdim ve bana kötülük dokunmazdı. Ben sadece iman
edenler için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.? (7/A'râf, 195) Yine Kur'an'da
insanların kalplerine tasarrufta bulunmak, hakka meyletmeyen kimselerin
kalplerine imanı yerleştirmek ve buna benzer hususlarda peygamberlere bile yetki
verilmediği (27/Neml, 80; 35/Fâtır, 22-24) halde, birtakım insanlara takvâ adına
Kur'an dışı ilâhî sıfatlar vermek, İslâm'ı bilmemek veya bile bile düşmanlık
etmek demektir. Kur'ân-ı Kerim, peygamberlerin bile sahip olduğu bütün kudret,
azamet, üstünlük ve şerefin Allah'a itaat edip tamamıyla O'nun hükümlerini
uygulamada olduğunu belirtir.

Hz. Peygamber,
Kur'an'dan yüzçevirir, Allah'ın kelâmını değiştirmeye kalkar ve kendi sözlerini
ona ilâve edecek olursa; onun başkası üzerinde hiçbir üstünlüğe sahip
olamayacağı açıklanır. ?Sana gelen ilimden sonra, eğer onların
hevâlarına/arzularına uyacak olursan, andolsun ki Allah'tan sana ne bir dost, ne
de bir yardımcı olur.? (2/Bakara, 120). ?De ki: ?Onu kendi tarafımdan
değiştirmek benim için imkânsızdır. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. Şayet
ben Rabbime karşı gelirsem büyük bir günün azâbından korkarım.? (10/Yûnus,
15). Kur'an'da açıklanan bu tür âyetlerin hepsi, Rasûlullah'ın herhangi bir
muhâlefeti, sapması veya âyetleri gizlemesinden korkulduğu için indirilmemiştir.
Bu âyetlerin indirilmesinden maksat, insanlara, peygamberin Allah'a olan
yakınlığının sebebinin peygamberin -hâşâ- Allah ile bazı ortak sıfatlara sahip
olması veya akrabalık -hıristiyanlıktaki oğul anlayışı gibi- bağı olmadığını
göstermektir. Böylece, peygamberin özelliğinin, uyarıcı, müjdeleyici olması ve
Allah'ın hükümlerine kayıtsız şartsız bağlanması olduğu açıklanmaktadır.

Velî olmak,
eşyanın tabiatını tersine döndürmek sûretiyle değil; bilakis eşyanın tabiatı
gereğince, sünnetullahın açığa çıkması, fıtratın gelişmesi ve Allah'ın râzı
edilmesiyle mümkün olmaktadır. Allah katında yalnızca takvâ ile insanlar
birbirlerinden ileride olabilmektedirler. Bu da, azâbından korunmak ve rızâsını
kazanmakla mümkündür. Kim Allah'a, O'nun bildirdiği gibi inanır ve sâlih amel
işlerse, işte kurtulanlar yanız bunlar olacaklardır. Peygamberlerin hepsi,
Allah'ın velî kullarıdır. Onlar Allah'ı râzı etmişler, tevhidi hayatlarında
uygulamışlar ve en güzel şâhitler olmuşlardır. Mü'minler de Allah'ın velî
kullarıdır. Allah, iman eden ve sâlih amel işleyen kullarını velî/dost
edinmektedir. Velînin büyüklüğü buraya kadardır. Müslümanlar da ayrıca,
birbirinin velîsidirler. Birbirine yardım eden, bağışlayan, malından yediren,
koruyan, kollayan insanlardır. Muhâcir ve esârın birbirlerini velî kabul
etmeleri ve uygulamaları ile elimizdeki sağlam bilgiler, bizler için örnek
teşkil etmektedir.
İslâm
akaidinde, bazı dinî çevrelerde bilinen anlamda kişilere kutsallık izâfe
edilerek, hatta onları insanlık vasıflarının da üzerine çıkarmak gibi hayâlî ve
mitolojik tipler icat etmek anlayışına yer yoktur. Kur'an'da net bir şekilde
açıklanan ?evliyâ?nın diğer insanlardan farkı; beşer tabiatının üzerine çıkması,
fevkalâdelikler göstermesi veya günahları bağışlaması değil; tevhidî bir inanca
sahip olması, münkerden kaçınması ve ma'rûfu emretmesi, her türlü şirke, zulme,
haksızlığa karşı tavır sahibi olmasıdır. (13)
Velî/ermiş
kabul edilen rûhânîler hakkında birçok menkabeler yazılmıştır. Bu kişilerin
hayat öyküleri ve onlara mal edilen olağanüstülükler dikkat ve ibretle
incelenmeye değer. Bu mitolojik hikâyeler, velî kabul edilenlerle ilgili inanış
biçiminin eksenini oluşturmaktadır. Bu hikâyelerde insanüstü özellikler o kadar
astronomiktir ki Allah'ın kitabı ve Rasûl'ün sünnetiyle aydınlanmış aklı başında
hiçbir mü'min, bunların gerçekliğini kabul edemez. Çünkü evliyâlık, ermişlik
denen inanış kadar, sünnetullahı (Allah'ın evrendeki değişmez kanunlarını)
kökünden inkâr eden, Allah'ın kâinat üzerindeki sınırsız egemenliğini yok sayan
ve O'na açıkça kafa tutan başka bir inanış biçimi hemen hemen yoktur. Herhangi
bir halifenin, kendi şeyhi hakkında rivâyet edilen bu mitolojileri hiçbir zaman
yalanlamamış olması, tarîkat liderleri hakkında ciddî bir ahlâk sorununun
varlığını ortaya koymaktadır. Gerçekten de hemen hiçbir şeyh, kendisini mezun
etmiş olan mürşidinin göklere çıkarılmasına şimdiye kadar itiraz etmemiştir.

Aslında menkabe
geleneği, yabancı kaynaklıdır. Özellikle şamanlıktaki "kam" kültünün, budizmdeki
"arhanı" kültünün ve hıristiyanlıktaki "azizler" kültünün etkisi altında
peydahlanan velîlik/ermişlik inancına bağlı olarak bu gelenek yerleşmiş ve
zamanla kurumlaşmıştır.

  VELÎ/ DOST..
Velî; Anlam ve Mâhiyeti
Allah'ın  Mevlâ ve Vâli Oluşu
Allah'ın Veli Oluşu. Allah'ın Sıfatı Olarak el-Velî
el- Mevlâ
el-Vâli
Allah Kimlerin Velîsidir?.
Allah Bazı Kimselere Dost Değildir
Dostun Nitelikleri Velâyette/Dostlukta Aranan Özellikler
Dost Olmak; Allah'a, Rasûlüne ve Mü'minlere. Allah ve Rasûlüne Dost Olmak
Müslümanların Birbirleriyle Dostlukları
Kur'ân-ı Kerim'de Velî ve Velâyet (Dost ve Dostluk) Kavramı
Peygamber ve Onun Yolunu İzleyenler Dışındakileri Dost Kabul Edenler, Âhirette Büyük Pişmanlık Duyacaklar
O Gün Dostlar, Düşman Kesilecek
Başta Yahûdiler Olmak Üzere Ehl-i Kitab'ın Çoğu, Kâfirlerle/İnkârcı Ateistlerle Dostluk Ederler
Tâğutları Velî/Dost Edinmek
Allah'ın Düşmanlarını ve Mü'minlerin Düşmanlarını Dost Edinmek
Zâlimlerle Dostluk
Onursuz Kâfirleri Dost Edinenler, İzzet ve Şerefi Onların Yanında mı Arıyor?.
Mü'minlerin Kâfirleri Velî/Dost Edinmesi
Düşmanlıkta Aşırı Gidilmemesi, Düşman Bir Toplumun Bir Gün Dost Olabileceği
Düşmanı Yakın Bir Dost Haline Getirmek İçin Güzel Tavır
Hadis-i Şeriflerde Velâyet/Dostluk.
Düşmanlık ve Dostluk; Tevhidin Gereğidir, İmanın Dışa Yansımasıdır
Velîliği Gerekli Olanlar
Velî Edinilmesi Yasak Olanlar
Velâyetin Siyasî Görüntüleri
Siyâsî Anlamda Velâyet-Kadın İlişkisi
Müslüman Olmayan Akrabalarla Dostluk ve İlişki
Evliyâullah / Allah'ın Velîleri Kimlerdir?.
Tasavvuf Etkisiyle Velî ve Evliyâ Kavramlarında Anlam Kayması
Tasavvuftaki Evliyâ Nasıl Bir Kişiliktir?.
Velî Kültü Velî kültünün kaynağı ve mâhiyeti
Velî Kavramıyla İlgili Bazı Tasavvufî Terimler Velî Kavramının Tasavvufî Yorumla Anlaşılmasına Yardımcı Olabilecek Bazı Tasavvufî Kavramlar
Abdal
Arâis-i Hak
Arbede
Ârif
Atılan ok geri dönmez
Azrâ
Bed duâ
Bekçi
Beşler
Bî-reng
Büdelâ
Cihad
Çaput
Çarpmak
Derviş
Destur
Dörtler
Efendi
Efrâd
Eren
Evliyâ
Evliyâiye
Evtâd
Fal
Fenâ fillâh
Fenâ fişşeyh
Feyz
Firâset
Gavs
Gayb erenler
Habîbiye
Hâce, hâcegân
Hâcib-i Hak
Hâtemu'l-Evliyâ
Hatm-i Hâce
Hayâl
Hayzu'r-ricâl
Hıfz
Himmet
Hulûl
Hulûliye
Hurriyye
İlhâm
İmâmân
İnhinâ
İnsân-ı Kâmil
İrfân
İhvân
İstiğâse
İstimdâd
Istişfâ'
İşrâf
Keşf
Kırklar
Kıtmîr
Kutb (kutub)
Meded
Mürid
Mürşid
Nâz
Nazar
Niyâz
Nübüvvet
Nücebâ
Nükabâ
Pîr