Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Tahmîd

Tahmîd

Tahmîd:


Hamdetmeye, ?el-hamdü lillâh? demeye ?tahmîd?
denilir. ?Hamd?; bir nimetin veya güzelliğin kaynağı ve sahibi olan gücü, övgü
ve yüceltme sözleriyle anmaktır. Bir başka deyişle ?hamd', isteğe bağlı bir
iyiliğe veya onun başlangıç noktası olan bir yardıma karşı, gönül açıklığı ile o
iyiliğin sahibine saygı ifade eden bir övgü sözüdür. Bunda hem nimet sahibini
övmek, hem şükretmek, hem de yüceltme anlamı vardır. ?Hamd' kavramını Türkçe'de
karşılayacak bir kelime bulunmamaktadır. Çünkü o yalnızca bir övme değil,
methetme ile şükür arasında bir çeşit övme, özel bir methetmedir. Canlı veya
cansız varlıklar da methedilebilir. Mesela, değerli bir elmas parçası veya güzel
bir at övülebilir. Ama hiç bir zaman onlara hamd edilmez. ?Hamd', canlılara ve
cansızlara istediği şekli ve değeri veren daha güçlü bir varlığa karşı yapılır.

Kur'an'ın birinci sûresi olan Fâtiha'nın ilk
âyeti hamd olayının kime ait olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
?Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a aittir.?(1/Fâtiha, 2) Buna göre hamd
sahibi bellidir. İnsanlar kendi görüşlerinden hareket ederek başkalarına hamd
edemezler. Kur'ân-ı Kerim bu gerçeği başka bir âyette şöyle dile getirmektedir:
?Başlangıçta da sonda da hamd yalnızca Allah'a aittir.? (28/Kasas, 70).
Hamd, eşi ve benzeri olmayan ilâhî rahmetin hakkıyla övülmesi, o rahmetin
sahibinin hakkıyla yüceltilmesidir.

Bütün varlıklar Allah'a hamd içerisindedir.
Ancak en olgun hamd inanan bir insan tarafından yerine getirilir. Çünkü mü'min
bir insan, Peygamberinden öğrendiği gibi Allah'ı hakkıyla takdir eder, O'na
nasıl hamd edileceğini bilir. Allah'ı ve O'nun Rabliğini anlayan samimi bir
müslüman hamdi yalnızca Allah'a yapar. O her zaman ?elhamdülillah' diyerek
Yaratıcıyı hakkıyla över ve yüceltir. ?Hamd olsun Allah'a ki, gökleri ve yeri
yarattı, karanlıkları ve nûru var etti. Yine inkârcılar, (başkalarını)
Rablerine denk tutuyorlar.? (6/En'âm, 1) ?Onların orada duası:
?Allahım! Sen her türlü eksiklikten uzaksın', birbirlerine sağlık temennileri;
?selâm', dualarını sonu da; ?âlemlerin Rabbi Allah'a hamd olsun' sözleridir (10/
Yûnus, 10; Ayrıca bkz. 7/A'râf, 43; 20/Tâhâ, 130; 28/Kasas, 70; 39/Zümer, 74)
Bir hadiste şöyle buyuruluyor:
?Hamd, şükrün başıdır. Allah'a hamdetmeyen O'na şükretmemiş olur.? (Ebû
Dâvud, Edeb 11; Tirmizî, Birr 35)

Kur'an'dan anladığımıza göre mü'minler Allah'a
üç şekilde şükredebilirler:

1- Dil ile şükür:
Ni'met sahibini anmak, O'nu övmek, O'nun nimet sahibi olduğuna iman etmekle ve
bunu Tevhid kelimesiyle ilân etmekle olur. Bu basit bir teşekkür ifadesi değil,
dil ile ?şehâdeti' getirmek, dil ile doğru sözlü olmak, dil ile Kur'an'ı tasdik
etmek, dil ile İslâm'ı anlatma, Kur'an okuma ve dil ile Allah'ı çokca zikretmek
ve buna benzer dil ile ilgili kulluk görevlerini yapmakla yerine getirilir.

2- Kalp ile şükür;
imanı kalbe yerleştirdikten sonra nimet sahibinin Allah olduğunu kalp ile tasdik
etmek, vahy ile gelen şeyleri kabul etmek, yüreğe Allah'tan başka kimsenin
gerçek anlamda korkusunu ve sevgisini koymamaktır.

3- Fiil (aksiyon-eylem) ile şükür;
Bedenin organlarıyla nimet verene itaat etmek ve O'nun yüce emirlerini yerine
getirmektir. Kısaca İslâm'ı her bakımdan yaşamaya çalışmaktır. Çünkü nimet
vereni bilip O'nu övmek, bir anlamda O'ndan gelen her şeyi kabul etmektir.

Şüphesiz yalnızca dil ile ?Allah'ım sana
şükürler olsun' demek şükür için yeterli olmaz. Fiil ile şükür, Allah'a hakkıyla
kulluk yapmakla beraber, aynı zamanda Allah'ın verdiği nimetlerden Allah'ın
diğer kullarını da faydalandırmaktır. Hayat bir nimettir. Hayatın devamını
sağlayan her şey birer nimettir. Allah'ın zâtını idrâk etmek bir nimettir. İman
ise bir insan için en büyük nimettir. Allah'ın bir kuluna iman nasip etmesi, ona
olan nimetini tamamlaması demektir.

Şükrün başı Allah'ı bilmektir. Allah'ı Rab
olarak bilen, O'nun nimet verdiğinin şuurunda olan bir kimse de O'nu sevmeye
başlar. Allah'ı seven O'na ibâdet eder, O'na hiç bir şeyi şirk koşmayarak O'nun
nimet verici olduğunu itiraf eder. Kul bu şuurla eşi ve benzeri olmayan bir
Rabbin önünde kulluk yaptığının, bir büyük lezzetle ülfet ettiğinin farkında
olur. Bu nedenle Tevhid, yani Allah'ı hakkıyle birlemek şükrün zirvesidir.

İnsan, kul olarak her zaman fakirdir, yani her
açıdan Allah'a muhtaçtır. Çünkü O'ndan başka nimet veren yoktur. Hayatını
sürdürebilmek için her zaman O'nun yarattığı nimetleri tadmak zorundadır. Kul bu
nimetlerin karşılığını da ancak kullukla yerine getirebilir. İnsan, aynı
zamanda hata ve günah içerisindedir. Günahkâr ise her an Rabbinin af ve
mağfiretine muhtaçtır. Bu açıdan Allah (c.c.) kulları hakkında Rahmân, Rahim ve
Ğafur'dur. Rahmân ve Rahim olan Allah kullarına nimet vererek ve ihsanda
bulunarak merhamet etmektedir.

Kul daima Rabbinin verdiği nimetler ile nefsinin
günahları arasındadır. Hasan-i Basrî diyor ki: ?Ben nimet ile günah arasında
sabahlıyorum. Bundan dolayı nimeti şükürle, günahı ise tevbe-istiğfar ile
hatırlamak istiyorum.? (nak. Ibn Teymiyye, el-Câmiu'r Rasâil, 1/116)

Şükür ahlâkının Hz. Muhammed'in hayatında nasıl
somutlaştığını aşağıdaki örnek güzel bir şekilde göstermektedir: ?Rasulüllah
(s.a.s.) geceleri kalkıp ayakları kabarıncaya kadar namaz kılardı. Kendisine;
?Allah (c.c.) senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti (niye kendini bu kadar
yoruyorsun)?' denildi. ?Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?? cevabını
verdi. (Buhârî, Teheccüd 6, 2/63, Tefsir Fetih 1, 6/169, Rikak 19, 8/124;
Müslim, Sıfatü'l-Münâfikîn 18, hadis no: 2819, 4/2181; Tirmizî, Salât 304, hadis
no: 412, 2/268; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl 17, 3/178).

Mü'minin hayatı sabır ile şükür anlayışı
arasında geçmelidir. Allah'ın verdiği ni'metler sayılamayacak kadar çoktur. Bu
ni'metlerin sahibine şükür, insanlık borcudur, yaratılışın gereğidir. Şükür
borcu, iman ettikten sonra, bütün bir ömrü Allah'ın istediği gibi yaşamakla,
nimet sahibinin rızâsı doğrultusunda yaşamakla yerine getirilir.[1]



[1]
Hüseyin K. Ece, s. 247, 643.