Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Gerçek Yaşam Bu Dünyadaki Değildir
Gerçek Yaşam Bu Dünyadaki Değildir 
 
 
Gerçek 
Yaşam Bu Dünyadaki Değildir: 
 
Pek çok insan, 
dünya üzerinde eksiksiz ve mükemmel bir yaşamın kurulabileceğini sanır. Gerekli 
maddi imkanlar elde edildiğinde, bu dünyadaki yaşamın insanı tam olarak tatmin 
edebileceğini ve mutlu kılabileceğini düşünür. En yaygın kanaate göre insan, 
maddi bir zenginlik, bu düşünce doğrultusunda gerçekleştirilmiş bir evlilik, 
diğer insanlar gözünde saygınlık ve toplum içinde güçlü bir kariyer elde 
ettiğinde, kusursuz bir hayat kurmuş olur. 
Oysa Kur'an'da 
bu tür bir bakış açısı şiddetle yerilmektedir. Aksine, Kur'an'da, dünya üzerinde 
sürdürdüğümüz yaşamın, asla eksiksiz, mükemmel ve sorunsuz olamayacağı 
bildirilmektedir. Çünkü, özellikle böyle tasarlanmıştır. 
"Dünya" 
kelimesinin kökeni bu konuda çok önemli bir anlam içerir. Kelime, Arapça'daki "deniy" 
sıfatından türemiştir. "Deniy" ise, alçak, düşük, basit, değersiz gibi anlamlara 
gelmektedir. Bu durumda "dünya" kelimesi de, bu sıfatlara haiz bir mekan 
anlamını taşır. 
Nitekim 
Kur'an'da, dünya hayatının değersizliği ve önemsizliği sık sık vurgulanır. Dünya 
hayatını güzel kıldığı düşünülen zenginlik, aile, statü, başarı gibi faktörler, 
Kur'an'a göre geçici ve aldatıcı birer metadan başka bir şey değildirler. Allah 
bazı ayetlerde dünya hayatı hakkında şunları bildirmektedir: 
"Bilin ki, 
dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, 
kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. 
Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna 
gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir 
çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve 
bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir 
şey değildir." (Hadid: 57/20) 
Bir başka 
ayette ise insanın dünya hayatı dolayısıyla nasıl bir aldanışa kapıldığı şöyle 
açıklanır: 
"Hayır siz, 
dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha 
süreklidir." (A'la: 87/16-17) 
Sorun üstteki 
ayette de bildirilldiği gibi, dünya hayatının ahirete üstün tutulmasıyla başlar. 
Çünkü bu kişiler, dünya hayatını ahirete üstün tutmakla, Allah'a iman etmeye ve 
Kuran ayetlerine yüz çevirmiş olmaktadırlar. Kuran'da bu gibi kişiler "Bizimle 
karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olanlar ve bununla tatmin bulanlar 
ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar" (Yunus: 10/7) şeklinde 
tanımlanmakta ve hepsinin sonsuz cehennem azabıyla karşılık bulacakları 
bildirilmektedir. Elbette, dünya hayatının eksikliği, bu dünyada güzel şeylerin 
var olmadığı anlamına gelmez. Aksine, Allah dünyayı cenneti hatırlatacak pek çok 
güzel nimetle doldurmuştur. Fakat bu güzelliklerin yanına cehenneme ait olan 
eksiklik, çirkinlik ve kusurlar da katılmıştır. Dünyada, imtihan ortamının 
hikmeti gereği cennet ve cehenneme ait özellikler karışık ve birarada bulunurlar. 
Bu şekilde müminler hem cennet hem de cehennem hakkında fikir edinir, hem de 
kendilerini dünyadaki kısa ve geçici yaşama kaptırmak yerine, gerçek, kusursuz, 
eksiksiz ve sonsuz yaşam olan ahirete yönelirler. Allah'ın kulları için seçip 
beğendiği yaşam da işte bu ahiret hayatıdır. Ahiret, Kuran'da insanların gerçek 
ve ebedi yurdu olarak tarif edilir. 
Ancak başta da 
belirttiğimiz gibi pek çok insan dünyada mükemmel bir hayat kurulabileceğini 
sanır. Dünya hayatına özgü büyük kusur ve eksiklikleri ise, son derece doğal 
özellikler olarak görür. Örneğin hasta olmak çoğu insana çok doğal gelir. Aynı 
şekilde yorgunluk, acı, sıkıntı gibi kavramlar da son derece olağan şeyler 
olarak karşılanır. Oysa dünya hayatına ait tüm eksiklikler Allah tarafından çok 
büyük hikmetlerle yaratılmıştır. İnsana düşen bu hikmetler üzerinde derin derin 
düşünmek ve bunlardan kendine öğütler çıkarmaktır. İnsan hiçbir zaman hasta 
olmayabilir, hiçbir zaman yorulmaz, uyumak, dinlenmek zorunda kalmayabilirdi. 
Hiçbir şekilde yorgunluk duymayacak bir güç ve enerjiye sahip olabilirdi. Allah 
dileseydi insanı tüm bu eksikliklerden ve kusurlardan arındırarak yaratabilirdi. 
Ancak Allah insanı bu şekilde yaratmakla, ona kendi acizliğini ve zayıflığını 
göstermektedir. 
İnsan acizliği 
ve zaafiyetiyle, dünya hayatının her anında defalarca yüzleşmek zorunda kalır. 
Öncelikle çok değer verdiği bedeni ona bu durumu sürekli olarak hatırlatır. Her 
sabah uyandığında şişmiş ve şekli bozulmuş bir yüzle güne başlar. Ağzında hoş 
olmayan bir tat ve koku, cildinde, saçlarında ve bedeninde rahatsızlık verecek 
bir kirlilik vardır. Eğer ayrıntılı bir temizlik yapmazsa, insan içine 
çıkamayacak durumdadır. Üstelik bu temizliği gün içinde sık sık tekrarlaması 
gerekmektedir. Çünkü üzerinden birkaç saat geçmesi sabah yapılan temizliği yok 
etmiştir. Birkaç gün ayrıntılı temizlik yapmaması ise insanı çok aciz ve 
çevresindekileri dahi rahatsız edecek bir duruma sokmaktadır. 
İnsan bedeni, 
taş ya da metal gibi sağlam ve dayanıklı bir maddeden değil, son derece çürük 
bir malzeme olan etten yapılmıştır. Bu etten oluşan beden, incecik bir deri ile 
kaplıdır; her an en ufak bir kazada bu deri yırtılabilir. Et de yapısı gereği 
son derece dayanıksızdır; basit darbelerden etkilenir, bunlar yüzünden şekli 
bozulur, morarır ve yaralanır. Ve yaşlılıkla birlikte de eski canlılığını 
yitirmeye, buruşmaya ve pürüzsüz halini kaybetmeye parçalar. Ölümle birlikte ise 
çürümeye başlar. Toprağa konduktan bir kaç hafta sonra, parçalanır, kurtlanır, 
bakteriler tarafından yenir ve yok olup toprağa karışır. 
Başta 
belirttiğimiz gibi, tüm bunlar insana aczini göstermek ve dünyanın eksikliğini 
hatırlatmak için özel olarak yaratılmış kusurlardır. Oysa insan et yerine çok 
daha sağlam ve temiz bir malzemeden yaratılmış olabilirdi. Acıdan, hastalıktan 
ve pislikten tamamen uzak olabilirdi. Tüm bunlar aslında, insanın Allah'a karşı 
ne kadar muhtaç olduğunu ve acizliğini hissettirmek ve dünyanın ne denli "eksik 
ve kusurlu" bir yer olduğunu göstermek için var edilen, birer yaratılış 
mucizesidir. 
Kişi bu 
eksikliklere bakarak, hem kendi acizliğini hem de diğer insanların dünya 
hayatındaki güç ve değerlerinin ne kadar geçici olduğunu anlayabilir. Gözünde 
büyüttüğü, ilgisini çekmeye, takdirini toplamaya çalıştığı insanlar da kendisi 
kadar aciz, eksik ve kusurları olan, bakıma muhtaç insanlardır. 
Ancak çoğu 
insan bunları kavrayamaz, var olan büyük eksiklik ve kusurları göremez. İşte bu 
nedenle de dünya hayatı ile tatmin bulur. Aslında bu son derece büyük bir 
akılsızlık ve cehaletin sonucudur. Nitekim Kur'an'da bu insanların ahlakı "Şu 
halde sen, Bizim zikrimize sırt çeviren ve dünya hayatından başkasını 
istemeyenden yüz çevir. İşte onların ilimden yana ulaşabildikleri (son sınır) 
budur..." (Necm: 53/29-30) şekilde ifade edilmektedir. Ahiretten yana gaflet 
içinde olup, dünya hayatına tutkuyla bağlanmak ayette de bildirildiği gibi 
"ilim" sahibi olmamanın bir sonucudur. 
Peki o halde bu 
konuda sahip olmamız gereken "ilim" nedir? "Dünya hayatıyla tatmin olmamak" için 
üzerine özellikle eğilmemiz gereken ilim, Allah'ın bizlere vaat ettiği cennetin 
bilgisidir. İnsanın cennetin tarifinin yapıldığı Kuran ayetleri hakkında 
ayrıntılı bilgi sahibi olması, bu ayetler üzerinde derin derin düşünmesi bu 
konuda atılacak en önemli adımdır. Allah Kuran'da İman edenlere "gerçek yurdu" 
şu şekilde tarif etmektedir: 
"Bu dünya 
hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır. 
Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur, bir bilselerdi." 
(Ankebut: 29/64) 
İşte 
bu nedenle, ahiret yurdunu, yani cenneti bilmek için ciddi bir çaba 
gerekmektedir. 
[1] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] Harun 
 Yahya, Mü'minlerin Asıl Yurdu Cennet, Vural Yayınları:




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.