Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Ümit - Korku Dengesi Allah, Sadece Rahmet Sahibi Değil; Aynı Zamanda Âdildir de .

Ümit


Ümit - Korku Dengesi: Allah, Sadece Rahmet Sahibi Değil; Aynı Zamanda Âdildir de

"Mâlik-i yevmi'd-dîn"
tamlaması, hesap gününde adâlet dağıtılan anlamını taşır. Kur'an, din kelimesini
genelde hesap karşılığı olarak kullanır. Kıyâmet gününe hesap günü denmesinin
sebebi budur.
"(Allah), Din gününün mâliki
(gerçek sahibi)dir." (Fâtiha: 1/4) meâlindeki âyet, Allah'ın ezelî ve ebedî
olan "Hak mâlikliğini ve melikliğini" vurgulamaktadır. "Bunlar benim!" diyerek
büyüklenip, mülküne güvenerek, kimseye vermezken küçük bir şeye bile sahip
olamaz hale düşenlere ilâhî bir ihtardır. Ayrıca âyet, insanların sahip
bulundukları her türlü mal ve üstünlüklerin bir gün yok olacağını, nihayet asıl
sahibine döneceğini de ifade etmektedir. Çünkü o gün, başka idareci, başka
memleket ve hükümet bulunmayacaktır. Bu gün din gününü inkâr ederek yokluğa
güvenenler, o gün bundan da mahrum olacaklardır. Nitekim bu durumu Kur'an çok
canlı olarak bildirmektedir.
"Tek bir çığlık. Birden bire
gözleri açılıverecektir. 'Eyvah bize!' derler; işte bu, ceza ve hesap günüdür.
Onlara, 'İşte bu, yalanladığınız hüküm günüdür' denilir." (Saffât: 37/19-21)

Din gününü yalanlayanların,
böyle hayret ve şaşkınlık içinde kalacakları, önceden bir türlü inanamadıkları
bu günü pişmanlıkla karşılayacakları
belirtiliyor.
Fâtiha sûresinde, Allah'ın
Rahmân ve Rahîm oluşunun ardından, hemen O'nun "din gününün sahibi" olduğu
bildiriliyor. Böylece Rahmân ve Rahîm sıfatları, herkesin yaptıklarının hesabını
vereceği günün unutulmasına yol açmayacaktır. Her insan kesin olarak bilmelidir
ki, Allah, sadece Rahmân ve Rahîm değil; aynı zamanda âdildir de. Allah, Rahmân
ve Rahîm isimleriyle bizi önce ümitlendiriyor. "Malik-i yevmi'd-dîn" ile de
korkutuyor. Cennete gitme ümidi ile cehenneme düşme korkusu arasında işlerimizi
ve niyetlerimizi düzeltmemiz hatırlatılmış oluyor. Allah'ın her şey üzerinde
mutlak kudrete sahip bulunması dolayısıyla, dilediğini cezalandırmak O'nun
kudretinde ve irâdesindedir. Şu halde, din günü, âkıbetimizin hüsran veya saâdet
içinde olmasının Allah'ın kudreti dahilinde bulunduğuna inanmamızı ifade
etmektedir. Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi, din günü, umumi ceza ve Rabbânî
adâletin günü olacaktır. O günde bizim adımıza iş görenler olmayacak. Parayla
kapılar açılmayacak. Rüşvetler, mallar, çocuklar fayda etmeyecek. Dünyevî bir
şey zaten yanımızda bulunmayacak.[1]

Dünyevî mahkemelerden bile
korkan insanlara büyük mahkeme ve büyük sorgu hatırlatılmakta ve insan
uyarılmaktadır. O büyük mahkemenin tek hâkimi vardır. O günün tek mâliki ve
melikinin Allah olduğu vurgulanmaktadır.
Fâtiha'nın ilk iki âyeti Allah,
Rab, Rahmân ve Rahîm isimlerini tanıtıyor. Yediklerimizi, giydiklerimizi,
sevdiklerimizi, beden ve ruhumuzu yaratan, yaşatan ve yöneteni bize
bildiriyor.
Rahmân ve Rahîm olan Rabbımız,
Allah'a hamd etmemizi istedikten sonra, ceza gününün sahibi olduğunu
hatırlatıyor. Kur'an'ın temel üslûbudur bu: Ümit ve korku; cennet ve cehennem;
rahmet ve gazab... İki gerçekle karşı karşıya bırakır irâde sahibi insanı. İnsan
bunlardan birini tercih eder yaşayışıyla. Allah, bu zıtların birbirini
dengelemesini ister. Ümit-korku dengesi hayatımıza yön vermelidir. Bu, aynı
zamanda bize tebliğin metodunu da öğretiyor. Önce inanan - inanmayan herkese
sevindirici, müjdeleyici olacağız. Sonra mü'minleri ayırıp, iman kardeşliği
sebebiyle dost ve öncelikli kabul edecek; fakat herkese devamlı açıklayıcı,
anlatıcı, kurtuluşa dâvet edip felâketi gösterip uyarıcı olacağız. Bunlardan
anlamayanlar için korkutucu, sakındırıcı ifadeler kullanacağız.
Kur'an, üç boyutlu, üç
zamanlıdır. İfade ve mesajı bu üç zaman dilimini kuşatır. Kur'an, coğrafyalar
üstü, yani evrensel olduğu gibi, aynı zamanda çağlar üstüdür, tüm zamanların
kitabıdır. Kur'an, hali ve halimizi anlatırken mâzîyi (geçmişi) hatırlatır. Aynı
zamanda insanı geleceğe hazırlar. İstikbâli gözönüne serer. İstikbâl denilince
çoğu kimsenin aklına gençlikten sonra yaşanan dünyevî dönem gelmektedir. Bu,
ileriyi görememektir, uzun vâdeli değil; küçük düşünmek ve küçülmektir. İstikbâl
göklerde değil; köklerdedir; yani fıtratta ve kaynak Kitap'ta. İnsan, Kur'an'ın
mesajından beslenerek bu üç zamanı yaşarsa zamâne insanı olmaktan çıkar; diri
diri yaşar ve her yaptığı ibâdet değeri kazandığından canlı Kur'an olur. Bu
şuurdaki insan, din günü bilinciyle hesaplı yaşar, büyük mahkemede hesaba
çekilmeden kendi nefsini hesaba çeker.
Bir ömür boyu sürecek maaş
karşılığında birkaç saat çalışma zahmetine kim katlanmaz? Aynen bunun gibi,
âhiret hayatıyla karşılaştırıldığında çok kısa olan şu fâni dünyada, milyar
dolarlara değişilmeyecek şerefli kulluk görevini terketmek akıllılık mıdır?
İnsan, çok aceleci ve unutkan. Allah da çok merhametli ve bizi uyarıyor ve bize
din gününü hatırlatıyor. İstikbâl için yatırım yapmalıyız. Orada lâzım olacak
azığı buradan hazırlayıp göndermeliyiz. Din günü şuuru bize bunları kazandırır.


[2]










[1] Bkz.
Şuarâ: 26/88.





[2] Ahmet
Kalkan, Kur'an Kavramları.