Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İhlâs; Anlam ve Mâhiyeti

İhlâs

İhlâs;
Anlam ve Mâhiyeti


İhlâs kelimesi, sözlükte ?arınmak,
saflaşmak, kurtulmak? mânâsındaki hulûs/halâs kökünden türetilmiş olup ?bir
şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip
arındırmak, saflaştırmak? anlamına gelir. Allah'ın dışındakilerden
teberrî/uzaklaşma, ayrılık ve kurtuluş anlamı da vardır. İhlâs kelimesi, terim
olarak ?ibâdet ve iyilikleri riyâdan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece
Allah için yapmak? demektir. Kur'ân-ı Kerim'in 112. sûresine İhlâs adı
verilmesinin sebebi, bu sûrenin hâlis tevhidi ifade etmesi ve tevhid/ihlâs
ehlinin halâsından/kurtuluşundan dolayıdır.

İman ve amel dürüstlüğü olarak
tanımlanabilecek ihlâsın nihâî anlamı Allah dışındaki herşeyden uzaklaşmaktır
(Râgıb, Müfredât, s. 155). İhlâs, bir şeyi saf, temiz ve arıtılmış hale
getirmek, kalbi temizlemek, çıkar ve şöhret amacı güdülmeyen, içten, riyâsız,
samimi sevgi ve bağlılık demektir. İslâmî literatürde ihlâs, daha geniş olarak
şirk ve riyâdan, bâtıl inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından ve
genel mânâda gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faâliyete
iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah'ın rızâsını gözetmeyi ifade
eder (Râgıb el-İsfahânî, Müfredât, s. 155; Lisânu'l-Arab, ?huls? md; Gazzâlî,
İhyâ, 4/379-380). Yapılan ibâdet ve işlerde gösterişe yer vermeme, ibâdet ve
tâatda riyâdan uzaklaşma hali ve kalbin safâsına keder veren şeyden kalbi uzak
tutmak. Sırf Allah rızâsını düşünmek, ona göre hareket etmek ve sadece Allah
için ibâdet etmek, ihlâs kavramıyla ifade edilir.

İhlâs; bir kalp hareketi ve rûhânî bir
davranıştır. Kalp temizliğinin ve sağlamlığının bir delilidir. Yalnız Allah'ın
rızâsını arayan bir niyettir. Kişinin bütün varlığı ve benliği ile Allah'a
kulluk etmesi ve bu kulluğunda O'ndan başkasına yer vermemesi, başkasını
düşünmemesidir. Ayrıca, ihlâs, ?kalbi garaz şüphesi ve zan eğriliğinden temiz
tutmaktır? şeklinde târif edilmiştir. İhlâsta Hakkın rızâsı talep edilir,
yapılan işlerde riyâ, gösteriş, menfaat ve şöhret gâyesi güdülmez.

?Bir şey karışıklıktan arındığı zaman,
temiz olur. Saf ve temiz hareketlere de ihlâs denir? (Gazâli, İhyâ, 4/379).
İhlâs, bir kalp hareketi ve rûhânî bir davranıştır. Kalbî davranışların makbul
oluşu, niyet ve irâdemizin sağlamlığına bağlıdır. İhlâs, kalp
sağlamlığının/temizliğinin bir delilidir. Böyle olunca her işe başlandığı zaman
niyette ihlâs, yani her türlü dünyevî karşılık beklemekten uzak olmak
gerekmektedir. Cenâb-ı Hakk'ın rızâsı ihlâs ile kazanılır. Yoksa ihlâs kişinin
başarı ve becerileriyle elde edilemez.

Bazen ihlâs ile söylenmiş bir tek
kelime ile kişi kurtuluşa erer ve Cenâb-ı Hakk'ın rızâsı elde edilir. Bazen bir
tek adamın irşâdı, bin kişinin irşâdı kadar Allah rızâsına sebep olur. Hz.
Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurur: ?Ben Cebrâil'den ihlâsın ne olduğunu
sordum. Şöyle cevap verdi: ?Ben de Azîz ve Celîl olan Allah'a ?ihlâs nedir?'
diye sordum. O şöyle buyurdu: ?İhlâs Benim bir sırrımdır. Onu kullarımdan
sevdiğim kimselerin kalbine koyarım.?

Kur'ân-ı Kerim, ihlâsı lüzum, fayda ve
neticeleriyle belirtmiştir. Buna göre ihlâs, ibâdet ve davranışta Allah'a özden
bağlanmaktır. ?Bizim yaptıklarımızın mükâfatı bize; sizin yaptıklarınız da
size aittir. Biz O'na muhlis kullarız, ihlâsla (gönülden) bağlananlarız.?
(2/Bakara, 139). Bu âyette, amellerinde sadece Allah'ın rızâsını
gözetenlerin hâlis insanlar ve muhlis mü'minler olduğu vurgulanmaktadır. Böyle
bir ihlâsı taşıyanlar, Allah'ın dininde ihlâs ve samimiyetlerini, ibâdeti Allah
için yaparak gösterirler; nefisleri hoşlanmasa da bu hallerine devam ederler ve
Allah'a hamdetmekten geri kalmazlar (7/A'râf, 29; 10/Yûnus, 22; 31/Lokman, 32;
4/Nisâ, 46; 39/Zümer, 2, 11, 14; 40/Mü'min 14, 65).

İhlâs, fenâlığı ve kötülüğü gideren
bir fazilettir. ?İşte Biz ondan (Yusuf'tan) fenâlığı ve fuhşu gidermek için
(böyle yaptık, delilleri gösterdik). Çünkü o, Bizim ihlâslı kullarımızdandı.?
(12/Yûsuf, 24) âyetinde, evdeki kadınla Hz. Yusuf arasında geçen olayda ve
kadının niyetinin neticesiz kalışında en büyük etkenin, Hz. Yusuf'un ihlâsı
olduğu görülmektedir. İnsanlık için ihlâsın gereği, her zaman ve her iş için
emredilen bir keyfiyet oluşuyla da anlaşılmaktadır. Çünkü ihlâs, ehl-i kitaba
da, yapacakları diğer ibâdetlerle birlikte emredilmişti (98/Beyyine, 5).

İhlâs, şeytanın kişiye süslemeye
çalıştığı fenâlıklara ve insanları azdırma gayretine engel olan bir tutumdur. Bu
durum şeytanın itiraflarından anlaşılmaktadır: ?Yeryüzünde insanlara
(fenâlıkları) süsleyeceğim, elbette onların hepsini azdıracağım. Ancak içlerinde
ihlâsa sahip mü'minler bunun dışındadır.? (15/Hicr, 40; 38/Sâd, 83).
Şirkten, Kitabı ve Peygamber'i yalanlamadan, sapık yollara sapıp tevhid
akîdesine aykırı inanç ve düşünceler beslemeden dolayı gerçekleşecek İlâhî
azaptan kurtuluşta ihlâsın yeri ve önemi şöyle belirtilmiştir: ?Allah'ın
ihlâs sahibi kulları müstesnâ? (37/Sâffât, 40, 74, 128, 160).

Ahlâk önderleri peygamberler,
varlıkları ihlâsla yoğrulmuş şahsiyetlerdir. Hz. Mûsâ, Hz. Yûsuf, Hz. İbrâhim,
Hz. İsmâil, Hz. Ya'kub ve Hz. Peygamber (s.a.s.)'in özellikleri anlatılırken
Kur'an onları ihlâslı kullar olarak nitelemiştir (19/Meryem, 51; 12/Yûsuf, 24;
38/Sâd, 45, 46; 39/Zümer, 11). Çünkü peygamberler dâvet ve tebliğlerinde daima,
Hakk'ın rızâsından başka bir maksat gütmeyerek ihlâslarını ortaya koymuşlardır.

Fudayl bin İyâd: ?Halk için ameli
terketmek, riyâdır; halk için amel etmek ise şirktir. İhlâs, Allah Teâlâ'nın bu
iki şeyden seni âfiyette kılmasıdır? diyor. Hz. Ebû Bekir (r.a.) bir hutbesinde
şöyle der: ?Biliyorsunuz ki, mâlum bir ecelin peşinde gece-gündüz koşuyoruz.
Allah Teâlâ'nın rızâsı için söylenmeyen hiçbir şeyde hayır yoktur. Aziz ve Celil
olan Allah'ın yolunda harcanmayan hiçbir malda hayır yoktur. Bilgiçlik
taslayarak gurura kapılanlarda hayır olmadığı gibi, Allah için yaptıklarında
insanların kınamasından endişeye düşenlerde de hayır yoktur.? (Kuşeyrî Risâlesi,
İst. 1978, s. 3, 7)

Mü'minler bütün söz ve fiillerinde
Allah'ın rızâsını gözetmek zorundadırlar. Eğer insanların hoşlarına gitmek
niyetiyle amelde bulunurlarsa, kendi kendilerini helâk ederler. Nitekim Uhud
savaşında mü'minlerin en önde savaşanlarından birisi de Kuzman idi. Medine'deki
hurmalıklarını korumak niyetiyle savaştığı için cehennemlik olmuştur (İbn Kesîr,
Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, Beyrut 1969, 4/342). Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle
buyurmaktadır: ?Üç hususta müslümanın kalbi hiyânet edemez: Allah için ihlâs
ile amel yapmak, İslâm devletinin yöneticilerine samimiyetle öğüt vermek ve
İslâm cemaati ile birlikte olmak.? (İbn Mâce, Mukaddime 18)

İhlâsın zıddı riyâdır. Riyâ; ?sırf
Allah rızâsı için yapılması gereken amele gösteriş katmak? anlamında kullanılır.
Gösteriş demek olan riyâ, amelleri dünyevî maksatlarla, insanlar görsün diye
yapmaktır, bu da insanı şirke sürükler. Hz. Peygamber şöyle buyurur:
?Şüphesiz Allah, sadece kendisi için ve kendisinin rızâsı için olmayan bir
amelden başkasını kabul etmez.? (Nesâî, Cihad 24)[1]

İhlâsın Allah'a gönülden bağlanma,
ibâdeti sadece O'na has kılma, inanç ve ibâdetinde Allah'a şirk koşmama gibi
mânâlarına işaret etmiştik. Bu öyle olmalı ki, 2/Bakara sûresi 138. âyette
belirtildiği gibi Allah'ın rengiyle boyanılmalıdır. ?Allah'ın (verdiği)
rengiyle boyandık. Allah'tan daha güzel boyayı/rengi kim verebilir? Biz ancak
O'na kulluk ederiz.? (2/Bakara, 138). Allah'ın boyası en güzel boyadır; o da
din-i İslâm'dır. Burada mecaz ve istiâre olarak din, boya olarak
isimlendirilmiştir. Zira elbisede boya belirgin olduğu gibi, dindar bir
müslamanda da din belirgin hale gelir.

İman ve ibâdette ihlâs sadece tavsiye
değil; aynı zamanda bir emirdir. ?De ki: ?Bana dini Allah'a hâlis kılarak
O'na kulluk etmem emrolundu.? (39/Zümer, 11) ?De ki: ?Rabbime karşı
gelirsem, doğrusu büyük günün azâbından korkarım. De ki: ?Ben dinimde ihlâs ile
ancak Allah'a ibâdet ederim.? (39/Zümer, 12-14) ?Kim Rabbine kavuşmayı
isterse sâlih amel işlesin ve Rabbine ibâdetinde (muhlis olsun) hiçbir şeyi
şirk/ortak koşmasın.? (18/Kehf, 110).

İslâm'ın özelliklerinden biri de kalbe
hitap etmesidir. İslâm büyüklerinin bir kısmı kalbi insanın merkezi olarak kabul
etmişlerdir. İhlâs da zâten gönül işidir. Peygamberimiz (s.a.s.) bir
hadislerinde şöyle buyurmuşlardır: ?Dikkat! Vücutta küçük bir et parçası
vardır ki, o iyi olursa bütün vücut iyi olur, o bozulursa bütün vücut bozulur.
Dikkat edin, işte bu, kalptir.? (Buhârî, İman 39).

İhlâs, dini Allah'a has kılmak, gerek
itikadî, gerekse amelî bulanıklardan kurtulup arı duru bir kul olmaktır. Böyle
olmak için Allah'ın yardımına her an ihtiyacımız vardır. Âyette, ?Dini,
yalnız Allah'a has kılarak O'na yalvarın? buyruluyor. Buradaki ?yalvarmak?
ibâdet mânâsındadır. Muhlis bir şekilde ibâdet edersek kurtuluruz. İnsan, imkânı
nisbetinde her halinde muhlis olmalıdır. Çünkü kurtuluş ihlâstadır. Kur'ân-ı
Kerim'de cehennem azâbından ancak ihlâslı kulların kurtulacağı bildirilmektedir:
?(Bu azaptan) ancak Allah'ın hâlis kulları istisnâ edilecek.? (37/Sâffât,
40). Yani, ihlâslı kullar, azap acısı tatmayacaklar. ?...Onun için Allah'ın
ihlâslı kulları müstesnâ, onların hepsi (cehenneme) götürüleceklerdir.?
(37/Sâffât, 128)

Ama, bu bahsedilen ihlâs, insanın başı
darda olduğu zamanda gösterdiği ihlâs değildir. Kur'an'da bu fıtrî durum şöyle
ifâde edilir: ?Dağlar gibi dalgalar onları kuşattığı zaman, dini tamâmen
Allah'a has kılarak (ihlâsla) O'na yalvarırlar.?(31/Lokman, 32). Bu halde
Allah'tan başka kimseye duâ etmez ve O'na hiçbir şeyi şirk koşmazlar. Aynı
mânâda başka âyetler de vardır (10/Yûnus, 22; 29/Ankebût, 65). Muhlis kullara
şeytan bile yaklaşamaz. Tâatinde ihlâslı olana, şeytan onu iğfâl etmeye bir yol
bulamaz. Âyet-i kerimede bu durum açıkça ifade edilir: ?(İblis) Dedi ki,
?Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları)
süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım. Ancak, onlardan ihlâslı
kulların müstesnâ.? (15/Hicr, 39-40)

Özlenen ihlâs, zorlanılan anda veya
ölüm ânında gösterilen ihlâsı bütün ömür boyu gösterebilmektir. Şâir, bunu şöyle
ifade eder:

?Suâl: Ey velî, mü'min nasıl olmalı,
söyle!

Cevap: Son anda nasıl olacaksa, hep
öyle.? (N.F.K.)

İslâm büyüklerinden Sehl bin Abdullah
Tüsterî, ihlâsı şu şekilde özetlemektedir: ?İhlâs, kulun sükûn ve hareketlerinin
hassaten Allah için olmasıdır.?

İhsân ile ihlâsın birbirinden
ayrılamayacak derecede mânâ irtibatı vardır. İhsân, ihlâstan; ihlâs, ihsândan
ayrı düşünülemez. Zâten Kur'an'da geçen ihsân kelimesinin bir kısmı
müfessirlerce ihlâs olarak tefsir edilmiştir.[2]
Bir kudsî hadiste şöyle buyrulmaktadır: ?Allah Teâlâ buyuruyor: ?Ben
ortakların şirkte en müstağnîsiyim. Her kim bir amel işler de Benimle birlikte
başkasını ortak ederse, onu şirkiyle başbaşa bırakırım.? (Müslim, Zühd 46)

İhlâs, insanların lüzumsuz ve geçici
iltifatına Allah'ın rızâsını/hoşnutluğunu tercih etmektir. İhlâs, her türlü amel
ve ibâdetin özü ve mayasıdır. Herhangi bir amel veya ibâdetin makbul olması,
ancak ona bağlıdır. İhlâs ile yapılmayan, içinde insanların takdir ve iltifatı
hedeflenmiş bulunan amel ve ibâdetler huzur-u İlâhîde makbul sayılmaz ve paçavra
gibi sahibinin suratına çarpılır.

"Ey iman edenler, insanlara gösteriş
için malını verip Allah'a ve âhiret gününe inanmayan adam gibi, başa kakmak ve
eziyet etmek ile sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin hali, üzerinde biraz
toprak bulunan bir kayanın haline benzer ki, ona şiddetli bir yağmur vurunca
çıplak, pürüzsüz hale getirir. Böyleleri, kazandıklarından hiçbir fayda
görmezler. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez."
(2/Bakara, 264)

"Allah'a ve âhiret gününe iman
etmedikleri halde, insanlara gösteriş için mallarını sarfederler. Şeytan kime
yâr olursa, artık o ne fenâ bir arkadaştır."
(4/Nisâ, 38)

Dikkat edilirse bu iki âyette ortak
bir yön dikkat çekiyor. Âyetler, ihlâslı olmayan, yani riyâkâr insanları,
Allah'a ve âhiret gününe inanmamakla suçluyor ve mahkûm ediyor. Şüphesiz,
yaptığı amelin karşılığının Rabbimiz tarafından âhirette bolca verileceğine,
ebedî nimetlere kavuşacağına inananlar, elbette geçici iltifatları değil;
Allah'ın ebedî lutfunu tercih edeceklerdir. Allah'ı değil de kulları râzı etmeye
özen gösteren ve aynı hassâsiyeti Allah'ı hoşnut etme konusunda göstermeyenler,
âhirete ve orada verilecek rızıklara olan inançta, elbette samimi ve ciddi
değiller demektir.

Yaptığı iyiliği başa kakmak, elbette
ihlâsın olmadığı ve riyânın hâkim olduğu bir davranıştır. Yapılan ameli boşa
çıkarmak, geçersiz kılmak için başa kakmak yeterli bir sebeptir. Zira; Allah
için yapılan yardımın mükâfatı da Allah'tan beklenmeliydi. Yardım yapılan
şahıstan menfaat ummak, yardımın karşılığını alacağından, Allah'tan mükâfat
beklemek abes olur. Bu vesile ile Allah yanında makbul sayılması, âyet-i
kerimenin belirttiği üzere, mümkün değildir. Yine bunun içindir ki bu anlayış,
Hz. Peygamber'in diliyle "küçük şirk" diye tanımlanmıştır.

Mübâdele/değişim aracı olan gerçek
para ile kalp/sahte para arasındaki fark gibidir riyâ ile ihlâs arasındaki fark.
Sahte para nasıl mübâdele aracı olamıyor ve hiçbir değeri ve geçerliliği
bulunmuyor ise, ihlâslı olmayan, riyâkâr davranış, amel ve ibâdetler de aynı
gibi görünen ama aslında yok sayılan şeyler gibidir.

İslâm'da nihâî hedef insandır. Yani
insanın mükemmelleşip kemâl derecesine ulaşması, aslî temiz fıtratına kavuşması
temel hedeftir. İşte insan, aslî fıtratına, sun'î/yapmacık şeylerden arınarak,
samimi olarak ulaşır. Her insanı memnun etmek için çaba sarfeden, şirin
görünmeye özen gösteren, zamanla kişiliğini yitirir. Ancak, yalnız Allah'ı
memnun ve râzı etmeye, bu konuda oldukça samimi olmaya çalışanlar, gerçek
kişiliği ve izzeti bulurlar. Bu itibarla tüm insanlarla ilişkiler daha bir
anlamlı olur. Kime nasıl davranılacağı bilindiğinden, hangi tavrın iltifat,
takdir; hangi tavrın tepki alacağını tespit etmek kolaylaşır. Olgun bir kişiliğe
sahip olunur. Güven veren emin bir kişilik oluşur. Herhangi bir olay veya konuya
Allah'ın rızâsı hedeflendiğinden âdil ve dürüst yaklaşımlarıyla güven telkin
eder. İşte bunlar ihlâs sahibi insanların vasfıdır.

O halde, yığınla insanı memnun etmek,
onlara hoş görünmektense, Allah'ı râzı ederek bu vesile ile tüm âdil ve samimi
kulları da râzı etmek daha güzel değil mi? İslâmlığa ve tabii ki insanlığa
yakışan da bu değil mi? İslâmlık, insanlık diye tanımlanan, insan fıtratının özü
ve gereğidir. İslâm'ın da hedefi insanı aslî fıtratına ulaştırmak, kaybolan
samimiyetiyle buluşturmaktır. Bunun içindir ki, fıtratın dili, İslâm'ı ve onun
ölmez ilkelerini haykırır. Samimiyet, yani ihlâs, en fazla aşınan ilkemizdir.
Kur'an'ın koyduğu ahlâk kurallarını bir hayat biçimi kabul ederek okumak ve Hz.
Peygamber'in hayatını özümsemek, bize ihlâsın ufuklarını gösterecektir. Her
konuda Allah'ın rızâsı hedeflenmeli ve her yapılan, yalnız Allah için
yapılmalıdır.[3]

İhlâsın, kişinin tüm hayatını
kapsadığı, bir başka deyişle, hem iman hem de ameli ilgilendiren bir kavram
olduğu, şeytanın saptıramadığını (12/Yûsuf, 24; 15/Hicr, 40; 38/Sâd, 83)
belirten ifâdelerden de anlaşılmaktadır. Çünkü aynı olgu "Şeytanın, iman edip
sadece Rablerine tevekkül edenler üzerinde hiçbir otoritesi bulunmamaktadır.
Onun otoritesi, sadece kendisini velî edinip Allah'a şirk koşanlar üzerindedir."
(16/Nahl, 99-100) âyetiyle birlikte düşünülürse, ihlâsın şu şekilde
açıklanabileceği görülür: İhlâs, Allah'a iman edip sadece O'na tevekkül etmek,
şeytanı dost edinmemek ve Allah'a şirk koşmamaktır.

İbâdet ve tâati sırf Allah için
yapmak, dini yalnız O'na özgü kılmak anlamına gelen ihlâs, tevhid inancının
rûhudur. Bunun için kul, sırf Allah rızâsını kazanmak amacıyla Hakk'a
kulluk/ibâdet yapmalı, ibâdetlerine asla yapmacık, gösteriş, başkasının
beğenisini kazanma düşüncesi karıştırmamalıdır. "Hak'tan başka bir şey
düşünmekten korunmak" şeklinde de tanımlanan ihlâs, işleri gösterişten korur,
sahibini gerçek takvâya götürür.

Ebû Ali el-Dekkak: "İhlâs, halkı
düşünmekten korunmak, nefsi düşünmekten arınmaktır. Muhlis, riyâsı olmayan
sâdık, kendini beğenmeyen adamdır" demiştir. İhlâs, sürekli olarak Yaratıcı'ya
bakıp, O'nu dikkate alıp râzı etmeye çalışmak, yaratıkları görmemektir. Amelleri
boşa çıkarmak için nefsin birçok yol ve vâsıtası vardır. Nefsin en gizli
âfetlerinden biri, övülmekten hoşlanmasıdır. Çünkü biraz övgü görse, gökleri ve
yeri sırtına yüklesen çeker, ama övgü olmayınca tembelleşir, başarısız kalır.
İhlâs, yapılan amele Allah'tan başka şâhid ve O'ndan başka ödüllendirici
tutmamaktır.

Bedene göre ruh ne ise, amele göre
ihlâs odur. Rûhu olmayan bir beden, cansız bir maddeden ibârettir. İhlâssız amel
de hebâ olmuş bir iş gibidir. İhlâs, bâtınî ameller türündendir.

Zâhirî ameller, bâtınî amellerle değer
kazanır. İhlâslı davranmak, samimi olmak, gösteriş ve riyâdan uzak bir şekilde
hareket etmek, oldukça zor bir iştir. Kişinin bütün tutum ve davranışlarında
ihlâslı olması, hele sâlih amel işlerken ihlâslı davranması daha da zor gibidir.
Ancak, kişi, bu durumlarda samimi bir şekilde hareket ederse, ameli değer
kazanır ve ameli makbul olur. İhlâslı bir şekilde Allah'a ibâdet etmek, sâlih
ameldir. İhlâslı bir mü'minin kalbine hile girmez. Kişinin faâliyeti ve
samimiyeti, ihlâslı olmasıyla değer kazanır ve böylece amelinin ecrini artırır.
Neticede de derecesi yükselir ve toplumda örnek bir şahıs durumuna gelir. Çünkü
ihlâslı bir kişi, riyâdan arınmış bir şekilde dine hizmet etmeyi kendisine
vazife bilen bir insandır. Böylece mü'min kişi; "... Ben dinimi yalnız
Allah'a hâlis kılarak, O'na kulluk ediyorum" (39/Zümer, 14) âyetinin ifâde
ettiği anlam bütünlüğüne erer.



[1]
Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 3, s. 101; TDV. İslâm Ansiklopedisi, c. 21, s.
535-536



[2]
Metin Ocak, Kur'an'da İhsân ve Muhsin Kavramları, s. 23-26



[3]
Hüseyin Caneri, Ahlâk Bilinci, s. 46-49