Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Cihad ve İkrâh/Zorlama. Kur'an ve Cihad Süreci

Cihad ve İkrâh


Cihad ve İkrâh/Zorlama



Kur'an ve Cihad Süreci:


Kur'an, hem müslümanların
birbirleriyle olan ilişkilerini, hem de müslüman olmayanlarla ilişkilerini
düzenleyen birtakım hükümler getirmiştir. Hz. Peygamber'in hayatta olduğu
dönemlerde bu ilişkilerin tesbitinde zorlanmayan müslümanlar, sonraki dönemlerde
Kur'an'a farklı yaklaşımlarının sonucu olarak değişik görüşlere sahip olmuşlar
ve bir kısmı bu ilişkilerin barış esasına dayalı olduğunu savunurken, bir kısmı
da savaş esasına dayalı olduğunu ileri sürmüştür. Konu ile ilgili Kur'an
âyetlerini incelediğimizde, ilk bakışta her iki kesimin kendine göre haklı
taraflarının bulunduğunu görürüz. Çünkü bir taraftan
?Hikmetle ve güzel öğütle
Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel biçimde mücâdele et...? (16/Nahl,
125);
?İyilikle kötülük bir olmaz.
(Sen, kötülüğü) en güzel olan şeyle sav. O zaman bir de bakarsın ki, seninle
arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dosttur.? (41/Fussılet,
34);
?Ey iman edenler, hepiniz
birlikte ?silm'e (İslâm'a veya barışa) girin...?(2/Bakara, 208) gibi
âyetlerle, ilişkilerin dayandığı esasın barış olduğu iddia edilirken; diğer
taraftan da ?Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah işitendir, bilendir.?
(2/Bakara, 244); ?Fitne kalmayıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya
kadar onlarla savaşın!? (8/Enfâl, 39; Benzer bir âyet için bkz. 2/Bakara,
193);
?Haram aylar çıkınca
(Allah'a) şirk/ortak koşanları nerede bulursanız öldürün; onları yakalayın,
hapsedin ve her gözetleme yerinde oturup onları bekleyin...? (9/Tevbe, 5);

?Ey iman edenler,
yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın, (onlar) sizde bir katılık bulsunlar.
Bilin ki Allah, müttakîlerle beraberdir.? (9/Tevbe, 123) gibi âyetlerle,
ilişkilerin dayandığı esasın savaş olduğu iddiâ edilmektedir.
?İslâm ve savaş? konusu gündeme
gelince, bir kavram kargaşasının yaşandığını ve ilgili ilgisiz herkesin İslâm'ın
bu konudaki yaklaşımını yorumladığını görüyoruz. Birçok konuda olduğu gibi,
savaş konusunda da İslâm'ın temel referansı Kur'an olduğuna göre, bu yorumların
kabul edilebilir ve tutarlı olması için öncelikle kavramsal çerçevenin doğru
tesbit edilmesi ve Kur'an bütünlüğü göz önünde bulundurularak konunun
araştırılması gerekmektedir.
Şiddet ve zorlamanın sozkonusu
edildiği bir alan da savaştır. Kur'an, sadece teorik bilgiler veren bir kitap
olmadığına göre, insanlık tarihi ile birlikte var olan savaş gerçeğini de
gözardı edemez. Bu bakımdan istenmeyen bir şey olmakla birlikte, Kur'an, savaş
ile ilgili düzenlemeler de yapmıştır. Aslında, ismi bile ?barış?tan türemiş olan
bir dinin, savaştan söz etmesi garipsenecek bir olay değildir. Çünkü Kur'an'ın
söz ettiği bütün hususlar, varlığını benimsediği hususlar değildir. Dolayısıyla
savaş da vâkıa olarak hoş karşılanmasa bile, insanlar arasında nerede ise
kaçınılmaz nitelikte bir olgudur.
Kur'an, insanlar arasındaki
ilişkilerin barış esasına dayandığını, savaşın ise ârızî bir durum olduğunu
kabul eder. Ancak bu, savaşa hiç yer vermediği veya savaş için her türlü
hazırlığı gözardı ettiği anlamına gelmez. Bilakis Kur'an, savaş için hazır
olmayı bir ilke olarak benimser. Bu da, silâhlı barış diye nitelenebilecek bir
durumdur. Kur'an'ın nüzûlü sürecinde savaşı irdelediğimizde, Mekke döneminde
inen âyet ve sûrelerde daha çok bağışlama ve müsâmaha emri göze çarptığı halde;
Medine'de inen âyet ve sûrelerde ise müsâmaha tamamen reddedilmese bile savaşa
izin verildiği, hatta emredildiği görülmektedir. Bu iki farklı durumun da
çeşitli nedenleri vardır. Diğer taraftan Kur'an, savaşı ifâde etmek üzere cihâd,
kıtâl ve harb terimlerini kullanmakta; cihâd, Mekkî âyetlerde her türlü çalışma
ve gayreti ifâde ederken, Medenî âyetlerde bunun yanısıra sıcak çatışma
anlamında da kullanılmakta; kıtâl sadece silâhlı çatışma anlamında ve sadece
Medenî âyetlerde geçmektedir. Harb ise, hem düşünce alanındaki çatışmaları, hem
de silâhlı çatışmayı ifâde eder biçimde sadece Medenî âyetlerde
kullanılmaktadır.
Kur'an kavramı olarak
kıtâl/savaş konusunu daha önce işlediğimiz için, burada İslâm'daki savaş
şartları, sebepleri, savaş öncesi, esnâsı ve sonunda uygulanması gereken
esasları uzun uzun bahsetmek, konuyu uzatmak demek olacaktır. İkrâh konusuyla
ilgisi bakımından savaşla alâkalı olarak şu konunun altını çizmek gerekmektedir:
İslâm, hiçbir zaman savaşı başlatan taraf olmayı müslümanlara tavsiye etmediği
gibi, insanları İslâm'a dâvet amacıyla savaşılmasından da söz etmemiştir. Kin ve
nefrete yol açan savaşı bir tebliğ vâsıtası olarak düşünmek mümkün değildir.
Ayrıca, iman etmeyen kimselerin, hayatlarının sonuna kadar her an iman etme
ihtimali vardır. İmana girmeleri için onlarla savaşmak, savaş sırasında
öldürülenler için bu imkânı ortadan kaldırmaktadır.
İnsaflı ve önyargısız olarak
Kur'an'ı ve Hz. Peygamber'in uygulamalarını inceleyen herkes savaşın dine
zorlamak için meşrû kılınmadığını görecektir.
Kur'an'ın savaşı meşrû kılma
nedeni, yapılan saldırılara karşılık vermek, sadece inandıklarından dolayı
insanlara yapılan baskılara ve yurtlarından çıkarma girişimlerine engel
olmaktır. Savaşın amacı da, her türlü baskı anlamına gelen ?fitne?yi ortadan
kaldırmak, insanlar ile Allah'ın dini arasına girenlerin bu tutumlarına son
vermek ve özgür bir şekilde inanmanın önündeki engelleri ortadan kaldırmaktır.
Savaşın amacı, asla insanların zorla müslüman olmasını sağlamak değildir.
İslâm'ın savaş sâyesinde yayılmış olduğuna dâir iddiâlara gelince; bugün dünya
müslümanlarının en yoğun olduğu yerlerden olan uzak doğu ülkelerinde (Endonezya,
Malezya gibi) İslâm'ın savaş olmadan, tâcirler vâsıtasıyla yayılmış olmasından
hareketle bu iddiâların tutarsız olduğunu söyleyebiliriz.
Kur'an'ın savaş ile ilgili
düzenlemelerini ve Hz. Peygamber'in uygulamalarını bir bütün halinde dikkate
almadan, İslâm'ın öngördüğü savaşın türünü, günümüz dünyasında yapılan
savaşlarla mukayese ederek saldırı veya savunma şeklinde belirlemek doğrusu
isâbetli görünmemektedir. İslâm'ın öngördüğü savaşın, hem sebep, hem sonuç, hem
de amaç itibarıyla günümüz savaşlarından farklı olması, türünün de farklı
olmasını beraberinde getirir. Bu itibarla İslâm'daki savaşın,
koruma-savunma/koruyucu savunma türü bir savaş olduğunu söyleyebiliriz.[1]







[1]
Abdurrahman Ateş, Kur'an'a Göre Dinde Zorlama ve Şiddet Sorunu, s. 306-307.