Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Güzel Söz; Aklı Kullanma Sanatı

Güzel Söz



Güzel Söz; Aklı
Kullanma Sanatı

Konuştuğumuz dili düzgün ve
güzel kullanmak, yani muhtevâ olarak meşrû, üslûp olarak güzel ve dengeli
konuşmak, hem âhiret, hem de dünyamız açısından hayli önemlidir. Kur'an,
insanlara ?en güzel söz? olarak takdim edilir (39/Zümer, 23). Onun için,
Peygamberimiz'in en büyük mûcizesi olan Kur'ân-ı Kerim'in en büyük
özelliklerinden ve îcaz yönlerinden biri, belâğat ve fesâhatta, yani tüm söz
sanatlarında ve güzel ifadelerde en üstün bir eser olmasıdır. Bu yönüyle de
Kur'an, mu'cizdir; yani insanlar bir benzerini meydana getirmekten âcizdir.
Bütün insanlar birleşse bile böylesine edebî ve güzel ifadeli Kitabın benzerini
meydana getiremezler. Kur'an'ımız bu hakikati, çeşitli yerlerde, tüm insanlığa
meydan okuyarak ifade eder. (Bkz. 2/Bakara, 23-24; 8/Enfâl, 31; 10/Yûnus, 38,
40; 11/Hûd, 13...)
En güzel söz ve edebî kitap
olan Kitabımız, insanların da dillerini güzel kullanmalarını emreder.
?Kullarıma söyle: Sözün en güzelini konuşsunlar. (En güzel olan kelimeyi,
yumuşak ve tatlı sözü güzel ifadeleri söylesinler.? (17/İsrâ, 53) Benî
İsrâilden alınan mîsaktan (ahid, söz) biri de insanlara güzel söylemektir
(2/Bakara, 83). Dolayısıyla tüm müslümanlara da güzel konuşmaları
emredilmektedir. Uyulması emredilen söz de, sözlerin en güzelidir (39/Zümer,
18). En fasih konuşan ve muhâtaplarının her türlü söz ve davranışla yaptıkları
eziyetlere sabreden, onlara karşı en güzel ifadelerle dâvet ve tebliğ vazifesini
yapan Rasûl-i Ekrem'e bile güzel ve tesirli konuşma emredilmektedir: ?Onlara
va'z et/öğüt ver, onların içlerine işleyecek, ruhlarına nüfuz edecek güzellikte
tesirli söz söyle.? (4/Nisâ, 63).
Kaba ve katı davranmak, sert
ifadeler, dâvet ve tebliğ edilenleri, hatta cemaat haline gelmiş, hem de sahâbe
kalitesindeki insanları bile dağıtabilir (3/Âl-i İmrân, 159). Ma'rûfu emir,
münkerden nehiy, dâvet ve tebliğ görevleriyle mükellef olan mü'minler, bu
vazifelerini diledikleri gibi, gelişigüzel ve kendi mantık ve karakter
yapılarına göre değil; Kur'an'ın gösterdiği usûlle yapmak zorundadır. Hakkında
özel sûre ve âyetler olan Cuma namazının ehemmiyeti herkesçe mâlumdur. Cuma
namazının şartlarından birinin ?hutbe? olduğu düşünüldüğünde, insanlara güzel
bir şekilde hitap etmenin, yani hutbe okumanın dindeki yeri de kavranmış olur.

Dili güzel kullanmak, yani
edebiyat bir sanattır; güzel sanatlardan biridir. Peygamber lisanıyla
güzellikler ve meşrû sanatlar şöyle taltif ve tavsiye edilir: ?Allah
güzeldir, güzellikleri sever.? (Müslim, İman 147; İbn Mâce, Duâ 10) Hz.
Peygamberimiz, sözü güzel kullanmakta usta olan, önemli şairlerden Hassan bin
Sâbit'i güzel sözlerinden, şiirlerinden dolayı yücelterek övmüş, teşvik etmiş,
hatta bir kere de, memnuniyetini belirtmek için kendi hırkasını çıkarıp bu şaire
hediye ederek iltifat etmiştir.
Söz, kullanmasını bilen insan
için mükemmel bir silâhtır. Onunla gönül almak da, gönül yıkmak da mümkündür.
Söz, dağınık bir yuvayı tekrar düzene kor. Düzenli bir yuvayı da bozabilir.
Müslüman, yeryüzünü ıslah etmekle, insanların arasını düzeltmek ve sulhu
sağlamakla emrolunmuştur. İnsanların arasını ıslah etmek, yeryüzünden fitne ve
fesadı kaldırmak için, yani savaş veya iyi geçinmek gibi meselelerde güzel söze
daha fazla iş düşmekte, hatta gerekirse, güzel olmak şartıyla, bu iki konuda
doğrudan tâviz vermeye bile müsaade edilmektedir. İmanı muhâfaza etme ve hayırlı
ümmet olmanın şartı olan emr-i bi'l-ma'rûf ve nehy-i ani'l-münker; güzel
konuşmanın, tatlı dilin ve söz becerisinin önemini devamlı canlı tutmaktadır.
Müslüman olmak, insanlar arasında müslüman tanınmak için şehâdet kelimesi
getirerek dile büyük görev düştüğü gibi; dili koruyamamak da elfâz-ı küfür gibi
insanın tüm âhiretini mahvedebilir. Bunun için, en güzel konuşan, en büyük insan
şöyle buyurmaktadır: ?Siz iki et parçanızı (haramlara karşı muhâfaza etmek
için) bana garanti verin; ben de sizin cennete gitmenize garanti vereyim. O iki
et parçanızın biri, iki dudağınız arasındaki, diğeri ise, iki bacağınız
arasındakidir.?
Dinde nice sevaplar dille, dili
güzel kullanmakla ancak mümkün olabilmektedir. Namaz, oruç, zikir, Kur'an
okumak, emr-i bi'l-ma'rûf, nehy-i ani'l-münker, hakkı ve sabrı tavsiye, Allah'a
duâ gibi ibâdetlerin yanında; gıybet, iftira, yalan, kaba söz ve kalp kırmak,
mü'minlerin arasını ifsad etmek, cemaatleri dağıtmak, fitne çıkarmak,
kötülükleri teşvik edip iyiliklere engel olmak, lüzumsuz konuşmak... gibi birçok
günahın sebebi de dil/konuşma olmaktadır. Sabırsızlık, sır saklayamamak, her
duyduğunu söylemek, nerede ne söyleneceğini bilememek de dile hâkim olamamanın
getirdiği günahlardandır.
Dünyayı cennet hayatına çevirir
gibi Allah'ın halifesi olmak, dille mümkün olduğu gibi; dünyayı cehenneme
çevirmek de dille çok kolay olabilmektedir. Yine, cenneti kazanmak da, cehenneme
lâyık olmak da dile sahip olup olamamaktan geçmektedir.
Kuru ekmekle soğanı, güzel
sözle katık edebilirseniz nasıl tatlılaşır; tatlı bir yemek, kötü sözle yenilmez
bir acılığa ulaşır. Ezop, zengin bir köşkün hizmetçiliğini yapmaktadır.
Efendisi, ona bildiği en kötü yemeği pişirmesini ister; beğenmediği, nefret
ettiği bir misafiri gelmiştir, ona ikram edecektir. Ezop dil yemeği yapar,
getirir. Efendisi buna pek anlam veremese de sesini çıkarmaz. Bir zaman sonra
çok sevdiği bir arkadaşı misafir olduğundan, Ezop'tan bu sefer bildiği en güzel
yemeği pişirmesini ister. Köşkte her çeşit malzeme olduğu halde Ezop yine dil
pişirir getirir. Bu sefer, efendi dayanamaz, sorar: ?En kötü yemek istedim, dil
getirdin; en iyi yemek istedim, yine dil getirdin, bu ne biçim iştir?? Ezop:
?Evet, dil, hem zehirden acı, hem dünyanın en tatlı gıdasıdır? diye cevap verir.
Hakikaten çok mükemmel bir sofraya çok acıkmış olarak dâvetli olsak, yemek
esnasında birisi bizim onurumuzu kıracak, bizi yerin dibine geçirecek lâflar
etse, o yemeğin tadı tuzu kalır mı hiç? Bir söz ustası olan Yûnus, söz konusunda
şöyle söyler: ?Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Söz ola ağılı aşı, bal
ile yağ ede bir söz.?
İnsanlar söz konusunda üç gruba
ayrılır: Suskun-sessiz insanlar; gevezeler; hoşsohbet insanlar. Aşırı derecede
suskun ve sessiz insanlar, çoğunlukla kendilerine güveni olmayan, ezilmiş ve
kişiliksiz insanlar olabilir. Öyle değilse bile, bir insana faydalı olamayan,
onu yeri geldiğinde teselli edemeyen, sevindiremeyen, bazen de dilsiz şeytan
durumuna düşen kimselerdir. Bunlar; fazla aranılıp sorulmaz, yoklukları
önemsizdir.
İkinci grup insanlarsa yerli
yersiz hep konuşmayı severler, başkalarına bu hakkı vermek istemezler, tek
dilleri olduğu halde iki kulakları olduğunun hikmetini kavramazlar. İnsanlar, bu
tiplerden de çoğunlukla rahatsız olur. Tabii, çok söz yalansız da olmadığından
kendileri ve dinleyicileri günahkâr da olur. Bu tipler, genellikle kendilerini
çok beğenmiş insanlardır da. Bazen susmanın altın olduğunu anlatamazsınız
onlara. Dedikoduya meraklı olan bu tipler, sır da saklayamazlar. Bunların da
zararı çok kişiye dokunacağından, konuşma kirliliğine sebep oldukları ve kul
hakkına da tecavüz ettiklerinden bunlar da sevilmezler.
Üçüncü gruptaki tatlı dilli
insanlarsa, devamlı aranıp kıymeti herkesçe takdir edilen insanlardır. Neyi, ne
zaman, nerede ve nasıl konuşacağını bilen insanlardır. Konuştuklarında
ağızlarından sanki bal akıyordur. Derdinizi, sıkıntınızı o konuşurken unutur,
onu sever, arar, ondan faydalanmak istersiniz.
Karşısındaki topluluğu uzun
uzun düşünmeğe mecbur eden, ağlatan, fikir ve inançlarını değiştiren veya
geliştiren, onların gönüllerinde, vicdanlarında hâkimiyet kuran, onları fetheden
konuşmacılar vardır. Nice zaferler, güzel sözlerle kazanılmış, nice askerin
morali güzel sözle zirveye çıkarılmış, heyecanları galeyana getirilerek seve
seve canlarını fedâ edecek hale yükseltilmiştir.
Medeniyet, güzelliklerden
meydana gelen bir terkiptir. Güzel konuşma ve güzel yazma, başlı başına bir
sanattır, güzel sanatlardandır. Kimi vardır, güzel konuşur, fakat güzel yazamaz;
kimi de güzel yazar, kalemi kuvvetlidir, fakat güzel konuşamaz. Bu bir kabiliyet
işidir. Önemli olan, doğuştan potansiyel olarak Allah'ın bir lütfu ve nimeti
olarak verilen bu beyan yeteneğimizi (55/Rahman, 4) kontrole ve disipline alıp
geliştirmektir. Herkesin güzel bir yazar veya meşhur bir hatip olması
beklenemez, bu zaten mümkün de değildir. Fakat, sözü dinlenen, güzel ve düzgün
konuşan, anlattığı ve tebliğ ettiği anlaşılan, gerektiğinde merâmını yazıyla da
doğru ve güzel bir şekilde anlatan bir seviyeye, çalışıp gayret etmek şartıyla
hemen her insan gelebilir.
Bütün bunlara rağmen, güzel
konuşmak veya yazmak, dili güzel kullanmak, hiçbir zaman gaye olmamalıdır. Dil
bir araçtır. Bu vâsıtayı çok iyi kullanabilmek için esas gayeden uzaklaşarak
hayatı bu uğurda harcamamak da gereklidir. Din, amaç; dil araçtır. Bu konuyla
ilgili Kur'an'da vurgulanan, güzel olan gayeye, güzel vâsıtalarla gidilme
esasıdır. Kur'an, gayemizi belirtirken, vâsıtaları da belirtmiş; her türlü aracı
değil; nassların belirlediği, ya da bizi özgür bırakarak mubah kıldığı araçlarla
gayeye doğru yol almamızı istemiştir. Dolayısıyla dil aracı, kötü bir gayeye
hizmet de edebilir. Cennetin, gölgesi altında olduğu kılıcın, aslında cihad
vâsıtası olarak, kişiye büyük bir makam bahşetmesi yanında; bu aracın kötüye
kullanılarak haksız yere kan dökmeye âlet edilebilmesi gibi, dil de kötüye âlet
edilebilir. Hatta şekil ve üslûp yönüyle ?güzel? yargısı verilen konuşma ve
yazma (edebiyat, edebiyat yapma) da şerre âlet olabilir. Sözün ve kalemin
kuvvetli etkisi sebebiyle, bazı samimiyetsiz insanlar, açıkgöz çıkarcılar,
insanları söz oltasıyla kolayca avlayabilmektedir. Kur'an kültürüne sahip
olmayan kalabalıklar, sözün sahte güzelliğine kanarak kolaylıkla
sömürülebilmekte, nice politikacılar lâf cambazlığı yaparak tâğûtî anlayışları
halka kolaylıkla empoze edebilmektedir.
Burada, şöyle bir soru akla
gelebilir: Söz, şerre âlet olabilir; ama güzel söz şerre âlet olabilir mi? Ya
da, değişik ifadeyle, şerre âlet olan şey, güzel olabilir mi? ?Güzel?i, güzel
şekilde ve bir bütünlük içinde değerlendirirsek, elbette olmaz; âlet olursa
güzellikten çıkarılmış olur. ?Güzel?i, ?Güzel Yaratıcı'nın, kelâmların en güzeli
olan Kitab'ına uygun olan şey? diye tanımlayınca, şer olan veya şerre hizmet
edip ona âlet olan bir şey, ?güzel? olamaz. Halkın edebiyat yapmak, edebiyat
parçalamak diye eleştiriyle yaklaştığı ve olumsuz tavır aldığı şekil ve kılıf
makyajından ibaret yaldızlı sözler bu türdendir. Kur'an, Şuarâ (şâirler)
sûresinde bu çeşit nefse hoş gelen, aslında hiç de güzel ve gerçekçi olmayan,
dışı süslü olduğu için, câhillerin güzel zannettiği sözlerden bahseder. Gerçek
anlamda mü'min olmayan şâirler, hatipler ve bunların sanal, yapay, sahte ve
aldatıcı güzelliğe (daha doğrusu, maske ve makyaja) sahip olan yaldızlı sözleri
tenkit edilerek, müslümanların bu tür kişi ve sözlere karşı dikkatli olmaları
tavsiye edilmiştir (Bkz. 26/Şuarâ, 224-227).
Yaldızlı sözlerle, süslü
kelimelerle yalanı gerçek gibi, bâtılı hak giysisiyle göstermeye çalışan lâf
cambazları, politikacı, şâir ve edebiyatçılar, her dönemde ve her yerde
görülebilmektedir. Sözlerini daha çok secîli kelimelerle veya kafiyeli
şiirlerle, ya da kulağa ve nefse hoş gelebilecek özelliklerle süslemeye âzamî
gayret gösteren bu insanların sözleri yapmacıktır, samimiyetsizdir. Daha çok,
duygulara hitap eden heyecan amaçlı sözlerdir. Sözü sihir olarak kullanıp
gerçeği dil mahâretiyle farklı gösteren, bâtıl bir inancı veya haramları hoş
gösteren, değersizi değerliye tercih ettirmeyi amaçlayan bu sözleri bir
müslümanın iyi tanıması, değer vermemesi gerekir. Müslümanın, güzel rolündeki
büyülü maske takan cadıyı teşhis edebilmesi için, öncelikle gerçek güzeli iyi
bilmesi, onunla irtibatı gerekecektir. Çünkü, bir şeyin sahtesini fark edebilmek
için aslını tanımak şarttır. Ancak gerçek güzeli tanımayan kimseler, sahte
güzele âşık olabilir.
Bazen, dinî nasihatler yapan,
vaaz, hutbe ve sohbetlerle insanlara hakkı göstermeye çalışan kimselerin,
özellikle mevlit okuyan veya radyo ve televizyon programlarında duâ yapan bazı
görevlilerin samimiyetsizliği sırıtmakta, bu yapay süsleri bolca kullanarak,
makyajı suratından akan kimselerin görüntüsünü oluşturabilmektedir. Allah
rasûlü, bu konuda şöyle buyurur: ?İneğin geviş getirmesi gibi, dilini sağa
sola çevirerek belâğat göstermeye çıkan kimselere Allah buğz eder.? (Ebû
Dâvud, Edeb) Bütün bu hususlara dikkat edip sözdeki yapma güzellikten önce, esas
güzellik olan muhtevâdaki gerçek güzelliği, hakkın ifadesini, doğruluğu
aramalıyız. Mehmed Âkif Ersoy: ?Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!?
diyerek buna işaret etmiştir. Ama sözümüz odun gibi olacaksa, Yûnus'un, dergâha
taşıdığı odunlar gibi olsun, yontulmamış olmasın.
Kur'an başta olmak üzere güzel
kitapları okuyarak, dâvet çalışmalarıyla tecrübemizi artırarak sözlerimizin,
dilimizin yontulmasını sağlayabiliriz. Odun, yontulunca kalem haline de
gelebilir. Sözde önemli olan doğruluk ve samimiyettir, güzel bir gayeye hizmet
etmesidir. Yoksa, içi boş, kof sözler, nefse hoş gelse de bunları edebî ve güzel
kabul edemeyiz. Sözün edebî olması için edepli olması gerekir, çünkü edebiyat
kelimesi edep kelimesinden türemiştir. Edepsiz edebiyat olmaz. Dili ve kalemi
terbiye etmeyi öğrenmeden edepli olmak da mümkün değildir. Söz ve kalemin önemi
buradan kaynaklanmaktadır.
Yontulmamış odun gibi kaba ve
sert olan, güzellik ve yumuşaklıktan nasibini alamamış söz, iyi niyetle bile
söylenmiş olsa, çok kere kaş yapayım derken göz çıkartabilir, fayda yerine zarar
verebilir. (Bkz. 3/Âl-i İmran, 159).
Uzun dilin başı dertli olur.
Eli taşlı insanı gören yılan, başının belâsı dilini çıkarıp yalvarır; aynı dil
nice canlar yakmıştır. Dilin kemiksiz olması, fesada, yalana yani harama
uzanmasına sebep olmamalıdır. Dâvâ arkadaşlarının yerini haber vermemek için,
dilini dişleriyle koparıp zâlim güçlerin yüzüne tüküren adam, gevezeler için ne
büyük bir ibrettir.
Konuşma sanatını bilmeyen bir
kimse, ne kadar zeki ve değerli olursa olsun, halifelik görevini tam yapamaz.
Çevresindekileri kendisinden uzaklaştırır, zavallı insan durumuna düşer ve
konuşmasıyla kendisine ve çevresine zarar verebilir, ifsada yol açabilir. ?Söz
gümüşse, sükût altındır? sözü, konuşmasını bilmeyenler için geçerlidir. Oysa
konuşma sanatını bilenler için söz altındır. Söyleyecek sözü olan, söylenecek
uygun söz bulunmadıkça susmakla tanınan bir insan, her zaman kendini dinletir.
Söylenecek bir sözümüzün bulunması gerekir; halife olarak, mü'min sorumluluğunu
duyarak.

?Sözün âfeti yalandır.?
(Hadis-i Şerif)
?Belâ, insanın sözü üzerine
gelir.? (Hadis-i Şerif)
?Ya hayır söyle, ya sus!?
(Hadis-i Şerif)
?Ya hayır konuşup da sevap
kazanan, yahut susup da selâmet bulan kişiye Allah rahmet etsin.? (Hadis-i
Şerif)
?Esenlik ve huzur on kısım ise,
dokuzu susmaktır.? (Hz. Ömer)
?Çok konuşmayınız; herkesin
gözünden düşersiniz.? (Hz. Ali)
?Senden soruluncaya kadar
susmak, susturuluncaya kadar söylemekten hayırlıdır.? (Hz. Ali)
?İnsan, hayvandan konuşmakla
üstündür. Ama doğru konuşmazsan hayvanlar senden üstün olurlar.? (Şeyh Sâdi)
?İnsan dilini tutup
konuşmadıkça, ayıbı da hüneri de gizli kalır.? (Şeyh Sâdi)
?İnsana sadâkat yaraşır görse
de ikrâh, doğrunun yardımcısıdır Hz. Allah.?
?Âyînesi iştir kişinin lâfa
bakılmaz; Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.?
?Ya susun, yahut susmaktan iyi
şeyler söyleyin.?
?Konuşması insanı hayvanlardan,
söylediği şeyler de meleklerden ayırır.?
?Gelür kem sözle başa çok
belâlar.
Savar mâkul söz nice kazâlar.?
?Ilı sözle yılan ininden çıkar.
İri sözle kişi dininden çıkar.?
?Söz ola kese savaşı, söz ola
kestire başı
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ
ede bir söz.? (Yunus Emre)
?Eğer hor eğer hürmet, Kişiye
sözden gelir.? (Yunus Emre)
?Sözün en güzeli, söyleyenin
doğru olarak söylediği, işitenin yararlandığı sözdür.?
?Kişi ne aş bulursa yimek
olmaz; Dile ne söz gelürse dimek olmaz.?
?Söz odur kim ola gül gibi
hoş-bû; Selâsette dahi güya akar su.?
?Tamamıyla doğru olsa da, sert
söz insanı yaralar.?
?Sözler harekete getirir;
ancak, örnekle beraber uygulanır.?
?İnsanlara akılları ölçüsünde
söz söyleyin.?
?Bin düşün, bir konuş! Bu daha
iyidir.?
?İnsan ne kadar az düşünürse, o
kadar çok konuşur.?
?Doğruluğunu tam bilmediğin bir
sözü söyleme!? (Sâdi)
?İnsanın cümlelerine hâkim
olması için konusuna egemen olması gerekir.?
?Güzel söz, demir kapıyı açar.?
?Güzel sözler, petekten damla
damla sızan bala benzer; insanın ruhuna tat verir.? (Hz. Süleyman)
?Kelâm ile kemâli birleştirmek
gerek.?
?Yeşillikler, toprağın
çirkinliğini kapattığı gibi, tatlı sözler de insanın birçok kusurunu örter.?
?Güzel söz, en etkili bir sinir
ilâcıdır.?
?Kılıç yarası iyi olur; dil
yarası onmaz.?
?Cebinde para bulunmayanın, hiç
değilse dilinde bal bulunmalı.?
?Tatlı sözler, tatlı yankılar
meydana getirirler.?
?Tatlı söz söyleyen, hiç
kimseden kötü söz işitmez.?
?Tatlı sözler, şiddetli bir
öfkeye karşı en etkili ilâçtır.?
?Tatlı söz yılanı ininden, acı
söz insanı dininden çıkarır.?
?Tatlı kelâm dinletir, tatsız
kelâm esnetir.?
?Tatsız çorbaya tuz, akılsız
kafaya söz kâr etmez.?
?Para ile köle satın
alamadığına üzülme; insanları tatlı dille de kendine esir edebilirsin.? (Hz.
Ali)
?Bir insana söz anlatmak için
yakasını, paçasını tutmanız yersizdir. Sizi dinlemek istemiyorsa, dilinizi tutun
daha iyi olur.?
?Her bildiğini söyle; her
söylediğini bil!?
?Akıllılar, sözlerini altın
tartan bir terazide tartarlar.?
?Çok kez söylediklerimiz
yüzünden kazandığımız düşmanlar, yaptıklarımız yüzünden kazandığımız dostlardan
daha çoktur.?
?Yerinde söz söylemesini bilen,
özür dilemek zorunda kalmaz.?
?Ne kadar çok söylersen
karşındaki o kadar az hatırlar. Az söyle de kazancın çok olsun.?
?Uzun sözü, maksadını
anlatamayan söyler.?
?Ağızdan çıkan söz, bil ki
yaydan fırlayan ok gibidir. O ok gittiği yerden geri dönmez; seli baştan
bağlamak gerek.?
?Söylenmediği sürece söze sen
hâkimsin. Bir kere söyledin mi, o sana hâkim olur.?
?Bir sözün ardından
koşmamalıyız; söz bizim ardımızdan koşmalı, bize hizmet etmeli.?
?İnsanlar arasında yaşamak
güçtür; Susmak çok güçtür de ondan.?
?Çok konuşmak, insanın gözden
düşmesi için en kısa ve en emin yoldur.?
?Haksızlık karşısında susan
dilsiz şeytandır.?
?Ve susmak altın olmadı hiçbir
zaman; Sözün bir anlamı oldukça.?
?Susma, dayanılması çok güç bir
hazır cevaptır.?
?Susmak, insanı ele vermeyen
sâdık bir arkadaştır.?
?Çok kez, en güçlü eleştiri,
ses çıkarmamaktır.?
?Bazen susmak, söylenen bir
sürü sözden çok daha fazlasını ifade eder.?
?İki şey insanı çileden
çıkarır; Söylenecek yerde ağız açmamak, susacak yerde lâkırdı etmek. (Şeyh
Sâdi)
?Bilirken susmak, bilmezken
söylemek kadar çirkindir.?
?Konuşmak ihtiyaç olabilir; ama
susmak bir sanattır.?
?Çok bilenler konuşmaz; çok
konuşanlar bilmez.?
?İnsanların bazen birbirlerine
söyleyecek sözü yoktur; ama gene de konuşurlar.?
?Dünyada söylenmemiş hiçbir şey
yoktur.?
?Yeni bir söz söyledim diyen,
sözlerin en eskisini söylemiş olur.?
?Konuşma sanatını bilen adam,
düşündüklerinin hepsini söylemez; fakat söylediklerini düşünür de söyler.?
?İnsanın söylemezinden, suyun
şarlamazından kork.?
?Konuşmaların en önemlisi,
kendi kendimizle konuşmamızdır; ama bunu her zaman ihmal ederiz.?
?Az konuşmaktan pek az, çok
konuşmaktan sık sık pişman olunur.?
?Her zaman herkesi memnun
edemeyiz; ama herkesi memnun edecek biçimde konuşabiliriz.?
?Konuşmak yaratılıştan, susmak
akıldan gelir.?
?Neden iki kulağımıza karşılık
bir dilimiz var? Çok dinleyelim de az konuşalım diye?
?Konuşma, insanın aklını
kullanma sanatıdır.?
?Dil ile düğümlenmiş şey, dişle
çözülmez.?
?Dil kılıçtan keskindir.?
?Dilin cirmi küçük, cürmü
büyüktür.?
?Dil küçük, belâsı büyüktür.?
?Dil sükût ederse, baş selâmet
bulur.?
?Dilini zapteden başını
kurtarır.?
?Dil yarası onmaz.?
?Dili belâsıdır bülbülün kafes?
?Dilim, dilim, bana giydirir
kilim?
?Dilim, seni dilim dilim
dileyim.?
?Dilin kemiği yok, ama kemiği
kırar.?
?Dilin kemiği yok, nereye
çevirsen oraya döner.?



1- Hârun Yahya, Güzel Söze
Uymanın Önemi, s. 7-8
2- A.g.e. s.10
3- Şâmil İslâm Ansiklopedisi,
c. 2, s. 245-246
4- Mevdûdi, Tefhîmu'l Kur'an,
c. 4, s.321-322
5- Âdil Akkoyunlu, Akit,
6-7Şubat 1999
M. İslâmoğlu, Yürek Fethi, s.
142-143
A.g.e. s. 144 vd.
Hüseyin K. Ece, İslâm'ın Temel
Kavramları, 631-634