Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hidâyet İçin Gerekli Şartlar, Hidâyete Lâyık Olmak.

Hidâyet İçin Gerekli Şartlar

Hidâyet İçin Gerekli Şartlar, Hidâyete Lâyık Olmak

Kimlerin doğru yolu bulurken, kimlerin yolu
kaybedip şaşıranlar olduğu sorusu, bizim için önemli olmalıdır. Cevabını
ayetlerden bulalım:

"Allah, insanların bir bölümünü doğru yoluna
eriştirdi. Fakat bir kısmı da şaşırmışlığı/sapkınlığı hak etti. Çünkü bunlar,
saptırıcıları Allah'tan başka veli edinmişler ve kendilerini doğru yolu bulmuş
sanmışlardı." (A'râf: 7/30)

Bu ayette dikkati çeken nazik bir nokta var; o
da, insanların bulundukları yolun doğru ya da eğriliği hakkında
yanılabilecekleridir. Bu konuda yegâne ölçünün Allah tarafından belirlendiği,
dolayısıyla ancak Allah'a; yani O'nun indirdiklerine uymakla bu problemi
çözebilecekleri gerçeğidir. Buna da, tahmin etmekle değil; görüp duyduklarını,
bildiklerini tahkik ederek, doğruyu, güzeli arayıp tâbi olmakla
ulaşılabileceğini Rabbimiz bildiriyor:

"Sözü dinleyip de en güzeline uyanlar, işte
onlar Allah'ın kendisine yol gösterdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl
sahipleridir." (Zümer: 39/18)

Bir de bunun karşıtına bakalım:

"Onlar sadece zanna ve nefislerinin arzusuna,
canlarının istediğine uyarlar; oysa, andolsun ki onlara Rablerinden hideyet
edici, yol gösterici gelmiştir." (Necm:
53/23)

"Heva ve hevesini ilah edinen, bir ilim üzerine
(bilgisi olduğu halde) Allah'ın dalalette, şaşkınlıkta bıraktığı, kulağını ve
kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü?
Artık onu Allah'tan başka kim yola
getirebilir? Siz, yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?"
(Câsiye: 45/23).

Buna karşılık, Allah'ın hidayet
verdiği kimseler de şunlardır:

"Allah, kendi rızasını gözetenleri
onunla (Kur'an'la) kurtuluş yollarına ulaştırır. Onları izniyle karanlıklardan
aydınlığa çıkarır ve yol gösterir."
(Mâide: 5/16)

"Bunlar, namaz kılan, zekat veren ve
ahirete de tam olarak iman eden mü'minlere yol gösterici kılavuz ve müjdedir."
(Nem: 27/2)

"İman edenleri ve salih amel
işleyenleri, imanlarına karşılık Rableri doğru yola eriştirir."
(Yûnus: 10/9)

"Güven,
iman edip imanlarına zulüm katmayanlarındır.
İşte onlar, hidayete eren,
doğru yolu bulanlardır."
(En'âm: 6/82)

Dikkat edilecek olursa, Allah'ın
hidayeti insana içten bir güç olarak verilmesine karşılık ilk adım insan
tarafından atılmalıdır. Bu tercihe göre Allah, insanı fert ve toplum olarak
denemekte, sonuçta ona yol göstermekte, ya da şaşkınlık içinde bırakmaktadır.
Burada hidayet üzerinde ve sapıklık içinde; daha doğrusu hidayete layık olup
olmama hakkındaki bilgilerimizi özetleyecek olursak, sapıklık nedenlerini şöyle
sıralayabiliriz:

Allah'ın bazı kimselere hidayeti nasip
etmemesinin sebeplerinin başında zulüm gelir. Kur'an, birçok ayetinde "Allah
zalimlere hidayet nasip etmez." diyor.[1]
Saptırıcıları veli/dost edindiği halde, kendini doğru yolda sanmak.[2]
Hevâ ve hevesine uymak, zevklerine göre yaşamak.[3]
Allah'ı anmaktan, hatırlamak ve düşünmekten yüz çevirmek.[4]
Dünya hayatından başka bir beklentisi olmamak.[5]
Babalarını, atalarını üzerinde bulduğu dini ve din anlayışını körü körüne
sürdürmek.[6]
Zalimlerden ve nankörlerden olmak.[7]
İman edip peygamberlerin hak olduğuna şahit olduktan ve kendilerine belgeler
geldikten sonra inkâr etmek.[8]
Hidayetin önündeki engellerden biri de nankörlüktür.[9]

Fısk (fasıklık, yani bozuk, rezil
yaşayış) da hidayete erişmeyi engeller.[10]
Kur'an, yalancılık ve israfın da hidayete ulaşmayı engellediğini beyan ediyor.[11]
Şeytana tâbi olmak[12],
Peygamber'in yolundan ayrılıp başka yollara uymak[13],
Allah'tan korkup çekineceğine başka varlıklardan korkup çekinmek[14],
bütün bunlar hidayetin engellerindendir.

Bunlara mukabil hidayete ermek için gerekli
şartlar da şunlardır: Sözü dinleyip, en güzeline, en doğrusuna uymak[15]
Allah'ın rızasını gözetmek[16]
Allah'tan gelenleri bir ücret istemeden insanlara duyurmak[17]
işlediği hata ve günahlardan dönmek, tevbe etmek[18]
Kur'an okumak, Allah'ın ayetlerine uymak[19]
iman edip imanına zulüm katmamak[20]
salih amel işlemek, namaz kılmak, zekat vermek[21]
hidayete yönelmiş olmak[22]
Allah'tan başkasından korkmamak[23]
yalnızca Allah'a teslim olmak[24],
düşünmek, ibret almak.[25]

Dünyaya geldikten sonra kendi güzel arzularıyla
ezeli imanlarında sabit kalabilmek ve onu kuvvetlendirip, nurunu arttırmak bir
kul için dünyada, ahirette verilen nimetlerin en büyüğü ve en kıymetlisidir.
Çünkü iman her hayrın köküdür.
İman olan kalpte her hayır bulunur. Dünya ve ahiretin mutluluğu da ancak imanla
meydana gelir. Bu kimseler, hakkı tanır, hakka saygı gösterir. Hak söze boyun
eğer. Haksızlığa ve zulme tahammül etmez. Elinde kuvvet de olsa, teşvik de görse
hakkı çiğnemez. Hak ile yaşar, hak ile ölür. Hak'tan geldiği gibi, şaşmadan,
sapmadan yine Hakk'a gider. İşte Allah'a karşı sözlerinin eri olan hakperest
yiğitler bunlardır.

Bir kısım insanlar da dünyaya gözlerini açar
açmaz etrafında azgınları görür.
Çevresini Allah ile ilgisi olmayanlar
bürür. Onların Allah'a karşı küfran ve isyan hareketlerine bu da alışır. Kendi
kötü arzusuyla fıtrî imanını terk ediverir. Kazanmak için geldiği dünyada
sermayesini de kaybeder. Hak yolundan sapar. Hayatı, dünya yaşayışından ibaret
zanneder. Bütün kuvvetiyle dünyaya tapar, derken bir gün cehennemi boylar. İşte
Hak'tan dönen, dalalet yolunu tutan, Allah'a vermiş olduğu sözünden cayan,
nefsine uyan azgınların sonu da budur.

Bilinmelidir ki, dünyada insanları iyiliğe
çağıran hidayet mürşitleri bulunduğu gibi, kötülükleri süsleyerek iyiliktir diye
yutturmaya çalışan şeytanlar da vardır. Aramızda şeytan tabiatlı nice insanlar
vardır ki, insanı yoldan çıkarabilirler.
Buna karşı melek tabiatlı insanlar da
vardır. Bunlar da insanın yolunu Allah'a ve rızasına çevirirler. Bunlarla
tanışıp beraber olabilmek Allah'ın büyük lütfu ve hidayetidir.[26]

"Taşlara, göz takmayan Allah, katı
kalplerde de hidayeti yaratmıyor." "Hidayet, kalp gözünün açılmasıdır."

[27]




[1] Bkz.
Âl-i İmran: 3/86; Mâide: 5/51; En'âm: 6/144; Tevbe: 9/19, 109; Kasas: 28/50;
Ahkaf: 46/10; Saff: 61/7; Cum'a: 62/5.


[2] A'râf:
7/30.


[3]
Câsiye: 45/23.


[4] Haşr:
59/19.


[5]
Bakara: 2/200.


[6]
Bakara: 2/170.


[7]
Âl-i İmran: 3/86.


[8]
Âl-i İmran: 3/86.


[9]
Bkz. Mâide: 5/67; Tevbe: 9/37; Nahl: 16/107; Zümer: 39/3.


[10]
bkz. Mâide: 5/108; Saff: 61/5; Münâfıkun: 63/6.


[11]
bkz. Zümer: 39/3; Ğâfir: 40/28.


[12]
Hacc: 22/4.


[13]
Nisâ: 4/115.


[14]
Bakara: 2/150.


[15]
Zümer: 39/18.


[16]
Leyl: 92/19-20.


[17]
Yasin: 36/21.


[18] Tâhâ:
20/82; 122.


[19]
Bakara: 2/150; Nisâ: 4/174-175.


[20]
En'âm: 6/82.


[21] Neml:
27/2.


[22]
Muhammed: 47/17; Şûrâ: 42/13.


[23]
Bakara: 2/150.


[24]
Âl-i İmran: 3/20.


[25]
Tâhâ: 20/128; Yûnus: 10/43-44; Yusuf:
12/111, En'âm: 6/140.


[26]
A. Osman Tatlısu, a.g.e. s.
250.


[27] Ahmet
Kalkan, Kur'an Kavramları.