Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Cinayet; Büyük Zulüm..

Cinayet


Cinayet; Büyük Zulüm

Kur'an'da haksız yere adam
öldürmek, şirkin hemen ardından gelen büyük günahlardan biri olarak belirtilir.
Şirk koşmadan Allah'a iman eden hâlis kulların en belirgin vasıflarından biri
olarak: ?Allah'ın yasakladığı canı haksız yere öldürmezler.? (25/Furkan,
68) âyetinin de bildirdiği üzere, haksız yere adam öldürmeyecekleri vurgulanır.
Kur'an'da ?Haksız yere adam öldürmeyin!? emri, birkaç kez vurgulanır (17/İsrâ,
33; 6/En'âm, 151) İnsanlık tarihinde ilk kan dökme olayı, Hz. Âdem'in oğulları
arasında, kardeşin kardeşi (Kabil'in, Hâbil'i) öldürmesi şeklinde meydana
gelmiştir. Bu ilk cinayet, kıskançlık ve çekememe yüzünden işlenmiştir. Kur'ân-
Kerim, bu olayı şöyle anlatır: ?Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek
olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş,
diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık
yüzünden), ?Andolsun seni öldüreceğim' dedi. Diğeri de ?Allah ancak takvâ
sahiplerinden kabul eder' dedi (ve ekledi:) ?Andolsun ki sen, öldürmek için bana
elini uzatsan (bile) ben sana, öldürmek için el uzatacak değilim. Ben âlemlerin
Rabbı olan Allah'tan korkarım. Ben istiyorum ki, sen, hem benim günahımı hem de
kendi günahını yüklenip ateşe atılacaklardan olasın; zâlimlerin cezası işte
budur.' Nihayet nefsi onu, kardeşini öldürmeye itti ve onu öldürdü; bu yüzden de
kaybedenlerden oldu. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona
göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Katil kardeş:) ?Yazıklar olsun
bana! Şu karga kadar da olamadım mı ki, kardeşimin cesedini gömeyim' dedi ve
yaptığına pişman olanlardan oldu.? (5/Mâide, 27-31)
Bu âyetlerden de açıkça
anlaşılıyor ki, insan nefsânî duygularına, kıskançlık hissine boyun eğerse
kardeşini bile öldürebilir; ancak bunun sonu dünyada insanı içten içe yakan
vicdan azabı ve pişmanlık, âhirette ise ruh ve vücudunu yakan ateştir.
Kıskançların kendilerini gören gözleri kördür, mazhar oldukları nimetleri ve
güzellikleri görmez; hep başkasındakini görür ve kinlenirler. Bu hastalığın
çaresi İslâm'ı bütünüyle yaşayarak nefsi terbiye etmek, hep kötülüğü emreden
nefs-i emmâreyi, sükûn ve huzura kavuşturmak (mutmainne kılmak) ve Allah'ın
verdiğine râzı hale getirmektir. Kur'an, bu öldürme olayını bir hüsran (büyük
kayıp, sapma) olarak belirtir (5/Mâide, 30). Bu hüsranın sonu da pişmanlık
olmuştur (5/Mâide, 31).
Haksız yere ilk kan dökme
olayını başlattığı, kötü bir sünnet/çığır başlattığı için, Kabil, diğer kan
dökenlerin vebalini de yüklenecektir. ?Yeryüzünde haksız yere öldürülen bir
insan yoktur ki, katilin günahından bir misli Hz. Âdem'in ilk oğluna (Kabil'e)
gitmemiş olsun. Çünkü o, haksız öldürme yolunu ilk açandır.? (Buhârî, Diyât
2, Enbiyâ 1, İ'tisâm 15; Müslim, Kasâme 27, Tirmizî, İlm 14)
6/En'âm sûresi, 151. âyetin
bildirdiği haramlardan biri, fakirlik korkusuyla çocukları öldürmektir.
Günümüzde de kimi kadınların, doğan çocuğunu boğduğu veya bir tarafa attığı
duyulmaktadır. Eski toplumlarda da fakirlik endişesiyle çocuklarını öldürenler
vardı. Fakat o zamanki öldürme tekniği ilkel olduğu için öldürülen çocuk sayısı
da fazla değildi. Bugün bin bir çeşit öldürme tekniğiyle anne karnında vücudu
belirmiş, can üflenmiş 5-6 aylık çocuklar, parça parça doğranıp
alınabilmektedir. Kendilerini sırf çocuk öldürmeğe hasredip bu konuda
uzmanlaşan, günde kim bilir kaç çocuğu annesinin karnında parçalayıp alan
kürtajcı doktorlar, cinayet işlemekte, hatta katliam yapmaktadır. Tabii, bu
yaptıklarının hesabını hem ebeveyn, hem de bu doktorlar, Allah'ın huzurunda ve o
parçaladıkları çocukların ruhları karşısında çok vahim bir şekilde
vereceklerdir.
Abdullah bin Mes'ûd, diyor ki:
?Ey Allah'ın elçisi, hangi günah daha büyüktür?' dedim. Rasûlullah (s.a.s.):
?Seni yaratan Allah'a eş, ortak koşman? dedi. ?Sonra hangisi?? dedim.
?Senin yemeğini yer, rızkına ortak olur düşüncesiyle çocuğunu öldürmen?
buyurdu. ?Sonra hangisi?? dedim. ?Komşunun karısıyla zinâ etmen? dedi. (Buhârî,
Tefsir 25, Edeb 20, Diyât 1, Hudûd 20, Tevhid 40, 46; Müslim, İman 141-142; Ebû
Dâvud, Talak 50; Tirmizî, Tefsir 25)