Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Tuğyâna Karşı Müslümanların ve Özellikle Âlimlerin Tavrı

Tuğyâna Karşı Müslümanların ve Özellikle Âlimlerin Tavrı



Tuğyâna Karşı
Müslümanların ve Özellikle Âlimlerin Tavrı



Tuğyanın temelinde "kibir" ve "benlik" yatar.
Tağutlardan biri olan Şeytanın azgınlığının sebebi de kibir ve benlik idi.
Tuğyan, küfür, şirk ve zulüm olarak insanlara yansır. "Doğrusu şirk, büyük
bir zulümdür." (Lokman: 31/13) Çünkü şirk, bile bile hakkı inkâr etmek,
nimeti görmemek ve onu verene isyan etmektir. Bu, iman noktasından bir
tuğyandır. İman açısından tuğyan içinde bulunan kimsenin, uygulama bakımından da
zâlim olması doğaldır. Firavun'un tuğyanı buna örnektir. Uygulama açısından
tuğyan ise, zulüm ve haksızlıktır. Özellikle yetki sahibi bir kimsenin,
kendisini haklı gösterecek bazı gerekçelerle(!) adaletten ayrılması ve emri
altındakilere zulmetmesidir. Zaten, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyen
yöneticinin zâlim olmaması beklenemez.[1]
Böyle kişilerin, hakkı korkusuzca söyleyen müslümanlar, özellikle de âlimler
tarafından uyarılması gerekir. Tağutlaşan yöneticiye (sultanun câirun) karşı
hakkı söylemek, mazlumları savunmak ve zulme engel olmaya çalışmak, en önemli
ibadetlerdendir. "Cihadın en üstünü, zâlim yöneticiye karşı hak sözü
söylemektir."[2]


İslâm tarihi, zâlim sultanlara ve kötü
yöneticilere karşı gelen güçlü bilginlerle doludur. Çoğu kez bu muhalefet, dil
ve kalemden mızrak ve kılıca dönüştü. Tıpkı Abdurrahman b. el-İş'a ve
beraberindeki fakih ve muhaddislerin, Haccac'ın tuğyanına ve Emevî devletinin
sapmasına baş kaldırmaları gibi. Medine'nin ünlü fakihi Said bin Müseyyeb,
Hulefa-i Raşidin'in yolundan gitmeyen, mal-mevki ve nüfuz peşinde koşan Emevî
emîr ve valilerinin, kendi itibarından yararlanmak için yaptıkları mal ve mevki
tekliflerini reddediyor ve onların kötü emellerine âlet olmuyordu. Velid bin
Abdülmelik'e biatı reddeden Said bin Müseyyeb'e 60 değnek ceza vuruldu. Tâbiin
dönemi âlimlerinden Said bin Cübeyr, Haccac'ın zulmünü önce vaaz ve nasihatle
önlemeye çalıştı, bu fayda vermeyince ona karşı ayaklandı ve şehid edildi.[3]


Halife Mansur'un zulmüne boyun eğmeyerek onun
isteklerine âlet olmamak için teklif edilen kadılık görevini reddeden Ebu Hanife
de işkenceyle şehid edilmiştir. Diğer bir mezheb imamı Malik bin Enes de Halife
Mansur'dan haksızlık ve zulüm gördü. Hz. Ali (r.a.) taraftarlarının isyanına
fetva vermesi üzerine ona da işkenceler yapıldı. Her dönem, tâğutî düzenler
tarafından zulüm ve işkence gören, hatta idam edilen âlimler çok sayıda âlim
vardır. Bu konuda son dönemdeki âlimleri göz önüne getirirsek, hemen meşhur
bütün âlimlerin isimlerini saymak gerekecektir: Said Nursi, Şeyh Said, İskilipli
Âtıf Hoca, Süleyman Efendi, Ali Haydar Efendi, Hasan el-Bennâ, Seyyid Kutub,
Abdülkadir Udeh, Mevdudi, Ali Şeriati, İmam Humeyni, Muhammed Bâkır es-Sadr...

Örneklerden de anlaşıldığı gibi tuğyan (zulüm),
ister mü'min geçinsin, ister kâfir, maddî gücü ve siyasî iktidarı elinde
bulunduran yöneticilerin yakalandıkları bulaşıcı bir hastalıktır. Yöneticiler,
bu hastalıktan ancak hiç taviz vermeden Allah'ın kitabıyla hükmederek adalete
sarılmak suretiyle ve yanlarına müttakî âlim yardımcılar (müşavirler) alarak
kurtulabilirler. Bunun gerçekleşmesi için de, öncelikle sistemin tâğutî olmayıp
İslamî olması gerekir. Adaletin gerçekleşmesi buna bağlıdır. Çünkü Allah'ın
hükmü adalet; onun zıddı ise zulümdür.
"Kim
Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir."
(Mâide: 5/45)
[4]







[1]
Mâide: 5/45.



[2]
İbn Mâce, Fiten: 20.



[3]
Yusuf el-Kardavi, bu destansı mücadeleyi tiyatro eseri şeklinde Âlim ve
Tâğut adıyla kitaplaştırmıştır.



[4]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.