Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Düşmanlığın Zıddı; Dostluk .

Düşmanlığın Zıddı


Düşmanlığın Zıddı; Dostluk

Hepimizin
bildiği gibi, düşmanlığın karşıtı, ?dostluk?tur. Farsça'da ?seven, sevgili, yâr?
anlamındaki ?dost? kelimesinden dilimize geçen dostluk, İslâmî literatürde
sadâkat, uhuvvet, meveddet, sohbet gibi değişik kelimelerle ifade edilmiş,
ayrıca ?velî? ve ?rafîk? kelimeleri başka anlamları yanında, dost mânâsında da
kullanılmıştır. Kur'ân-ı Kerim'de bu anlamda en çok geçen kelime, ?velî?dir.
İnsanlar arasındaki samimiyet ve sevgiye dayalı bağlılık haline dostluk diyoruz.
Kur'ân-ı Kerim'de dostluk, bütün mü'minlerin şiarı ve özelliği olarak gösterilir:
?Mü'min erkekler ve mü'min hanımlar birbirlerinin dostudurlar.? (9/Tevbe,
71). Dostluk, ancak Allah içindir. İslâm dışı bir gâye için dostluk
kurulmamalıdır. ?Sizin dostunuz Allah, O'nun elçisi (Hz. Muhammed) ve iman
edenlerdir.? (5/Mâide, 55) Dostlukların kurulmasında kan bağı yerine inanç
birliğinin esas alınması gerekir: ?Ey iman edenler!
Eğer iman yerine küfrü beğenip tercih etmişlerse babalarınızı
ve kardeşlerinizi bile velî/dost kabul etmeyin. Sizden kim onları dost edinirse,
işte onlar zâlimlerin kendileridir.? (9/Tevbe, 23)

Allah'ın
iman edenlerin dostu olduğunu bildiren âyetlerin çoğunda ?velî? kelimesinden
sonra ?nasîr?, ?şefî'?, ?vaak?, ?hamîd? , ?mürşid? gibi sıfatlara veya benzer
mânâlar ihtivâ eden ifadelere yer verilerek dostun sevdiği için bir yardımcı,
koruyucu, kurtarıcı, yüceltici, iyiliğe yöneltici olması, bu şekilde dostluğun
sevgiye dayanması ve pratik ahlâkî sonuçlar doğurması gerektiğine işaret
edilmiştir. Mü'minlerin kardeş olduğu (49/Hucurât, 10), vaktiyle onlar birbirine
düşman iken Allah'ın gönüllerini kaynaştırmasıyla dost ve kardeş olduklarını (3/Âl-i
İmrân, 103) bildiren âyetler de geniş kapsamlı dostluğun önemini anlatmaktadır.
Kur'ân-ı
Kerim'de yine dostluk anlamında kullanılan ?hulle? kelimesi, sözlüklerde
genellikle ?kalbin derinliklerine nüfuz ederek kökleşen engin dostluk? şeklinde
açıklanmaktadır. Allah'ın Hz. İbrâhim'i dost (halîl) edindiğini (4/Nisâ, 125),
âhirette zâlimlerin ?keşke falanı dost edinmeseydim!? (25/Furkan, 28) şeklindeki
pişmanlığını anlatan âyetlere göre hulle kelimesi, ilgili diğer terimlerden daha
dar kapsamlı, fakat daha içten ve güçlü bir dostluğu ifade etmektedir.

Hadis-i
şerifteki ?Kişi, dostunun (halîl) dini
üzeredir.? (Tirmizî, Zühd 45, hadis no: 2379;
Ahmed bin Hanbel, 16/178) ifadesi, dostluğun ancak ahlâkî, psikolojik vb.
yönlerden uyuşabilenler arasında kurulabileceği şeklindeki görüşün özlü bir
ifadesidir. İnsanların farklı tabiat ve karakterlerde yaratılmış olmasının bu
uyuşma ve kaynaşmadaki rolünü belirten ?Ruhlar bir araya getirilmiş gruplar
gibidir; tanışıp uyuşanlar birleşir, uyuşmayanlar ayrılır.? (Buhârî, Enbiyâ,
3; Müslim, Birr 159) meâlindeki hadis, dikkat çekicidir. (3)

Kur'an,
kâfirleri dost edinmeyi yasaklar: ?Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kâfirleri
dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah'tan ilişiği kesilmiş olur, artık
Allah'tan hiçbir şey beklemesin. Ancak onlardan (kâfirlerden gelebilecek
tehlikelerden) sakınma haliniz (takıyye) başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten)
sizi sakındırıyor. Dönüş, yalnızca O'nadır. De ki: ?İçinizdekileri gizleseniz
de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir.
Allah her şeye gücü yetendir.? (3/Âl-i İmrân, 28-29) Müfessir Beyzavî, bu
âyetin tefsirinde şöyle diyor: Eğer kalplerinizde kâfirlere karşı bir sevgi ve
dostluk meyli varsa, onu saklasanız da, açığa vursanız da Allah bilir. Zira
göklerde ve yerde olan her şeyi bilen Allah, elbette sizin gizlinizi de
âşikârınızı da bilir. Ayrıca O, kâfirlere dost olmanızı yasaklamasına rağmen,
yine de siz bundan vazgeçmezseniz, sizi cezalandırmaya da kadirdir. Kısaca,
O'nun muttalî olmadığı ve cezalandırmaya gücünün yetmediği hiçbir kötülük ve
isyan bulunmadığına göre, O'nun emrine âsi olmak cür'etini göstermeyin.

Allah
düşmanlarını sevmek, mü'mine yakışmaz; zaten kâfirler de mü'minleri sevmezler:
?Ey iman edenler! Sizden olmayanı dost, sırdaş edinmeyin. Onlar sizi
şaşırtmaktan, size fenâlık etmekten geri kalmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler.
Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır; sînelerinin gizlediği (içlerinde sakladıkları
düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Size âyetlerimizi açıkladık,
eğer düşünürseniz.? (3/Âl-i
İmrân, 118) ?Kâfirler de birbirlerinin dostudurlar.? (8/Enfâl, 73).
Mü'minler, birbirlerine kızıp da kâfirlere yönelemezler: ?Ey iman edenler!
Mü'minleri bırakıp da, kâfirleri dost edinmeyin.? (4/Nisâ, 144) Peygamber
Efendimiz de şöyle buyurmuştur: ?İnsan, dostunun dinindedir. Bundan dolayı
dost edineceği kişiye dikkat etsin.? (Riyâzü's-Sâlihîn, 1/398) ?İnsan,
sevdiği ile beraberdir.? (Müslim, Birr 161) Mü'minler birbirleriyle dostluk
yapmazlarsa ne olur?: ?Kâfirler, inkâr edenler birbirlerinin dostlarıdır.
Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde büyük
fesat/kargaşa, büyük bozgun ve fitne çıkar.? (8/Enfâl,
73)
Dünya
hayatında her insanın onunla samimi olacağı, duygularını paylaşacağı, seveceği
ve sevileceği, görüş birliğinde bulunacağı dostlara ihtiyacı vardır. Dostluklar,
Allah rızâsı için ve çıkarsız olursa sürekli olur. Bir mü'minin genel olarak
bütün mü'minlere dostluk göstermesi gerekir. Ayrıca, fert olarak her mü'minin en
çok sevdiği, bağlandığı dostları, arkadaşları da bulunur. Hz. Muhammed (s.a.s.)
ile Hz. Ebû Bekir arasındaki dostluk gibi...
İslâmî
dostluk kavramı, batılı hayat tarzındaki dostluk kavramından apayrıdır. Çünkü bu
dostluk, yüzeysel bir dostluk olmayıp sorumluluk, ahde vefâ, kendisi için
istediğini kardeşi için de istemek gibi derin mânâlara sahiptir. Kur'ân-ı Kerim
velâyet kelimesi ile dostluğu, kâmil anlamda tek kelimede zikreder. Dostluk,
velâyetin izahıdır ve müslümanlar velâyeti müslümanlara verirler. Bunun anlamı,
dostluğun getirdiği bütün maddî ve mânevî sorumluluktur, birlikteliktir,
yardımdır, sevgidir, kardeşliktir.
Dostluğun
ikikadî, amelî ve ahlâkî yönleri vardır. Dostluğun itikadî yönlerini,
müslümanların tevhid anlayışı belirler. Amel olarak, müslümanların birbirini
sevmesi ve birliktelik oluşturmaları zorunludur. Cemaat, Allah'ın rahmetine,
rızâsına, af ve mağfiretine, dünya ve âhiret mutluluğuna sebep olur. Ayrılık ise,
yüzleri karartır, Allah'ın azabını çağrıştırır. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle
buyurur: ?Üç konuda müslümanın kalbi kin tutmaz, hıyânet etmez: Amellerde
ihlâs, devlet adamlarına nasihat, cemaatten ayrılmama? (İbn Mâce, Mukaddime,
18; Ebû Dâvud, İlim 10; Tirmizî, İlm 7; Ahmed bin Hanbel, 3/225) Müslümanın
sorumlu olduğu haklar ikidir: Allah hakları, kul hakları. Bunlar birbiriyle
içiçedir. Dostluğun temeli sevgiye dayanır. Hiç kimse Allah'tan başka bir şeyi
gerçek ve mutlak anlamda sevemez ve O'ndan başkasını mevlâ ve dost edinemez.
Dost olarak Allah yeter. Mü'minler birbirlerini Allah rızâsı için severler.

Kul,
Allah'tan başkasına güvenirse, sonunda zararlı çıkar. Kim bir insanı bir
üstünlüğünden, mevkiinden, güzelliğinden, asâletinden veya zenginliğinden dolayı
seviyorsa, bu sevgi çıkar amaçlıdır. Yapılanlar Allah rızâsı için olmayınca
mutlaka bir çıkar içindir ve bu, insanı kötülüklere sürükler. Hz. Peygamber (s.a.s.):
?Zengine zenginliği için saygı duyan kimsenin dininin üçte biri (diğer
rivâyette, üçte ikisi) gider.? buyurmuştur. O halde mü'minler, en
güzel ahlâk üzere olan Rasûlullah'ı her insandan daha çok sevmedikçe tam mü'min
olamazlar. Başkalarına bel bağlayan zarardadır. Allah'ın hoşuna gitmeyeceğini
bildiği halde insanlara şirin gözükmeye çalışmak imanın zayıflığındandır.

Allah, sâlih
kullarını dost edinir. ?Kim, insanların kızması pahasına Allah'ı dost
edinmekle O'nu râzı ederse Allah o kimseyi insanların nazarında yüceltir. Kim de
Allah'ın gazabına rağmen insanları râzı ederse, artık onu Allah'ın azabından
hiçbir şekilde kurtarmak mümkün olmaz.? (Tirmizî, Zühd 64) Demek ki,
dostluğun itikadî temeli budur. Bazen insanlar birbirlerine karşı haksız ve
zâlim olurlar. ?Ancak bu şeytan, dostlarını korkulu gösteriyor.? (3/Âl-i
İmrân, 175) Şeytana uyanlar düşmanla dostluk kurar ve münâfık olur. Oysa,
dostluk için ölmek de vardır: ?Nice peygamberler var ki, beraberlerinde
rabbânîler savaş yaptılar da başlarına gelenlerden dolayı gevşemediler,
güçsüzlük göstermediler, boyun eğmediler.? (3/Âl-i İmrân, 146)
Cemaat
dostluğu konusunda önemli bir konu da, isim sorunudur. Müslümanın ?İslâm?dan
başka bir kimliği, ?müslüman?dan başka bir adı yoktur. İsimlendirmeler sebebiyle
dostluk göstermek veya düşmanlık yapmak müslümana yakışmaz. Üstünlük, öncelikle
takvâ ile ile olduğu gibi, Allah Kur'an'da ?müslüman?, ?mü'min?, ?Allah'ın
kulları? diye ad vermiştir. Bir başka deyişle, müslümanların cehâletleri
yüzünden meydana getirdikleri ad sorunu; mezhebe, tâbi olunan imama, ırka,
öndere, ideolojilere göre insanları dost-düşman diye ayırma sorunudur. Adı
müslüman olmayan hiçbir inanç ve düşünce akımıyla dostluk kurulmaz; dostluk
ancak akîde ve inanç birliğinde sözkonusudur.
Mü'minlerin
içinde nefsine uyan öyle kimseler vardır ki, az bir menfaat karşılığında
müşriklere meylederler. Müşrikler, Hz. Muhammed (s.a.s.) ile böyle câzip dünyevî
tekliflerle dostluk kurmak istemişlerdi de Allah onu korumuştu: ?Onlar seni
sana vahyettiğimizden çevirip başka şeyi
uydurmayı ve Bize atfetmeyi istediler ki, o zaman seni öz dost edineceklerdi.
Biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, sen belki onlara biraz meyledecektin.?
(17/İsrâ, 73-74)
Müşriklerin
bu metodu, her zaman İslâm dâvetçilerine uygulanmaktadır. Onlar, her zaman İslâm
dâvetçilerine nüfuz edip yolundan saptırmaya, dâvânın kuvvetini bozmaya
çalışırlar. Şeytan birçok mü'mini bu yolla avlar ve bazıları rahatça kendilerini
aldatarak müşriklerin dostluğuna yanaşır. Ne yazık ki tevhidden çok uzaklarda
bulunan çağdaş müslümanları, kâfirler tek tek avlayarak İslâm ümmetini tümüyle
parçalamışlardır. Müslüman, kimle dostluk edecektir? ?Dostum!? diye hakikaten
gösterebileceği kim veya kimler olabilir? Kur'ân-ı Kerim'in hakiki dostun Allah
olduğunu belirtmesi, bu dostluğun çerçevesini kesin olarak belirlemiştir. (4)