Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Nüşûz
Nüşûz 
 
 
Nüşûz: 
 
 
 
Aslında lügatte yükseklik ve tümseklik 
mânâsından alınarak kadının kocasına kafa tutup baş kaldıracak bir durum 
almasıdır ki, sözde kendisini yüksek sayıp itaatini ortadan kaldırmış olur. Bunu 
açıklamak için büyük müfessirlerden şu açıklamalar yapılmıştır: Kadının nüşûzu 
kocasına isyan etmesi (İbn Abbas), koku sürünmemesi, kocasını birleşmekten men 
etmesi, önceleri kocasına yaptığı muameleyi değiştirmesi (Ata), kocasından 
hoşlanmaması (Ebû Mansur), kocasının şer'î mesken olarak belirlediği konutta 
beraber oturmaktan kaçınıp onun istemediği bir yerde oturmasıdır (denilir) ki, 
bu mânâlar az çok birbirlerine yakındırlar. 
 
Böyle bir durum karşısında önce bunlara vaaz ve 
nasihat ediniz. İkinci olarak onların yataklarından ayrılın. Üçüncü olarak 
onları hafifçe ve kusur bırakmayacak bir şekilde biraz dövünüz. 
 
Bunun üzerine size itaat ederlerse artık onlara 
saldırmak için aleyhlerine başka bir yol aramayınız, ve meydana gelmiş 
kusurlarını olmamış gibi sayınız. "Çünkü günahtan tevbe eden günahı olmayan 
gibidir." Mutlaka şunu kesinlikle bilmeliyiz ki Allah Teâlâ pek yüksek ve 
pek büyüktür. Bundan dolayı Allah'tan korkunuz da kadınlara karşı size vermiş 
olduğu kuvveti kötüye kullanmayınız. Allah'ın size karşı gücü, sizin kadınlara 
karşı gücünüzden çok fazladır. Ve sizin Allah'a karşı günahlarınız, kadınların 
size karşı işledikleri suçlarından daha çok ve daha küstahçasına olduğu halde, 
Allah sizin tevbelerinizi kabul ve günahlarınızı affederken size itaat eden 
hanımlarınızın meydana gelen kusurlarını nasıl affetmezsiniz ve nasıl olur da 
onlara saldırmak için bahane arar durursunuz? Diğer bir mânâsı şöyledir: Allah 
zulümden ve haksızlıktan yüce bir ululuk sahibidir. Bundan dolayı onun şanının 
yüceliği ve ululuğu karşısında zulümden, haksızlıktan, sadakatsizlikten, 
terbiyesizlikten vazifelerinizi kötüye kullanmaktan son derece sakınmalısınız. 
 
Kadın itaat etmezse ne olacak? O zaman iş 
yargılamaya (duruşmaya) düşer. Bundan dolayı ey müslümanlar topluluğu ve 
özellikle ey hakimler! Koca ile karı arasında bir geçimsizlikten endişe 
ederseniz. Şâyet bunlar arasında bir geçimsizliğin meydana gelmesinden korkar, 
yani evlilik devam ettiği halde aralarının açıldığını anlarsanız biri kocanın 
akrabâsından, biri de karının akrabasından olmak üzere iki hakem gönderiniz. 
Çünkü akrabaları onların iç yüzlerini daha iyi bilirler ve faydalarını daha 
fazla arzu ederler. Bununla beraber akrabalardan olmaları müstehaptır. Yoksa 
yabancılardan da hakem tayin etmenin câiz olabileceği açıklanmıştır. Hakemi 
seçme hakkı, ilk önce koca ve karıya aittir. Ve bunun her iki taraftan 
akrabalarının istişaresiyle yapılmasının müstehap olacağı da ve kayıtlarının 
işaretlerinden anlaşılıyor. O halde akrabaları bulunmadığı veya yabancılardan 
olmaları kendilerince uygun bulunduğu takdirde şüphesiz câiz olması gerekir. 
 
Bu hakemlerin yetki dereceleri ne olacaktır? 
Barıştırma veya birbirinden ayırmanın her ikisini de yapabilirler mi? Bu konuda 
müctehidler ihtilâfa düşmüşlerdir. Bir kısmı eşleri birbirinden ayırabilirler ve 
bu durumda bir talâk-ı bain ile kadın boşanmış olur demişler ki, bu görüş Hz. 
Ali'den rivâyet edilmiştir. Bir kısmı da bunlara eşleri barıştırmak 
emredilmiştir, onları birbirinden ayıramazlar demiştir. Bu da Hasan'dan rivâyet 
edilmiştir. Ve bu İmam-ı Âzam'ın görüşüdür. Gerçi eşleri birbirinden ayırma 
yetkisi açıkça ifâde edildiği, koca da bunu kabul edip ve onlara bıraktığı 
takdirde bu konuda ihtilaf yoktur. Ancak koca, ayırma yetkisini vermediği 
takdirde mahkeme kendiliğinden zorla iki hakemi mutlak yetki ile seçebilir mi 
seçemez mi? Sözün kısası iki hakem karı-kocanın vekilleri yerinde midir? Yoksa 
mahkemenin hükmetmeye izin verdiği vekilleri makamında mıdırlar? Ve mahkemenin 
bizzat eşleri ayırma yetkisi var mıdır, yok mudur? İşte ihtilaf bu 
hususlardadır. Şüphe yok ki, âyetin gelişi, eşleri barıştırma üzerindedir. 
Onları birbirinden ayırmaktan bahsetmek uygun görülmeyip bu konuda açıklama 
yapılmamıştır. Ve bunun için bir ictihad konusu olmuştur. 
 
Bu iki hakem gerçekten iyi niyetle arabuluculuk 
kast ederler, aralarını düzeltmek isterlerse Allah iki tarafın arasını bulur ve 
onları barıştırır. Koca ve karının kalplerine sevgi ve dostluk hislerini kor. 
Bunu nasıl yapar? Muhakkak Allah her şeyi hakkıyla bilendir, her şeyden 
haberdardır. Nasıl yapacağını bilir ve şüphe yok ki, alîm (çok bilen) ve habîr 
(her şeyden haberdar olan) Allah'ın burada eşleri birbirinden ayırma yönünden 
bahsetmemesi de gâyet anlamlıdır. Demek ki Allah'ın rızâsı geçimsizlikte değil, 
arabuluculuktadır. Esas istenen iyi geçinmedir. Görülüyor ki bu hükümler, 
kadınların itaatsizliği üzerinde yürümüştür. Acaba erkekler tarafından 
itaatsizlik olmaz mı? Kadın ne olursa olsun itaat etmeye mecbur mudur, gibi bir 
soru akla gelebilir. Evet erkekler tarafından da itaatsizlik olabilir. 
 
İleride "Bir kadın eğer kocasının 
geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, karı kocanın 
aralarında anlaşarak sulh yapmalarında bir sakınca yoktur." (4/Nisâ, 128) 
âyetinde bununla ilgili hükümler gelecek, ayrılmak konusu da orada 
zikredilecektir. Fakat burada söz konusu olan, erkeklerin hakimiyeti ve onun 
gereğince bütün vazifelerinin yapılması ve bundan dolayı erkek tarafından hiçbir 
kusur ve suç bulunmadığı varsayımı üzerine olduğundan, bu şartlar altında 
erkeğin geçimsizliğini düşünmek aslında geçmediği gibi, açıklama gâyesi de âile 
hayatının yalnız düzelme ve terbiyesine bağlı bulunduğundan dolayı, burada 
kadınların itaatsizliğinden dolaylı olarak bahsedilmiş ve erkeklerin 
geçimsizliği konusu daha sonra başlı başına açıklanması için sonraya 
bırakılmıştır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili) 
 
Mevdûdi diyor ki: ?Allah'ın, bazısını 
bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle 
erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu-yöneticilerdir.' İyi kadınlar 
gönülden (Allah'a) itaat edenler, -Allah, (onları ve haklarını) 
nasıl koruduysa- görünmeyeni koruyanlardır. Başkaldırıp-diretmelerinden 
korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra) yataklarda yalnız bırakın, (bu 
da yetmezse hafifçe) dövün. Size itaat ederlerse, aleyhlerinde bir yol aramayın. 
Doğrusu Allah yücedir, büyüktür. 
 
(Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından 
korkarsanız, bu durumda erkeğin âilesinden bir hakem, kadının da âilesinden bir 
hakem gönderin. İki taraf 
(arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da 
aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.? 
(4/Nisâ, 34-35) 
 
?Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve 
onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 
'sorumlu-yöneticilerdir.? Arapça "kavvâm" 
veya "kayyum" kelimesi, bir kimsenin, bir kuruluşun veya bir kurumun işlerini 
yürüten, ona bekçilik eden kimse için kullanılır. O halde erkekler, kadınların 
işlerinin düzenleyicisi, yöneticisi, koruyucusu, hâkimi ve reisidirler. 
 
?Sâliha/İyi kadınlar gönülden (Allah'a) itaat 
edenler...? Erkekler kadınlardan, 
kadınlara verilmeyen veya az verilen bazı doğal nitelik ve güçlere sahip 
oldukları için üstündürler. Yoksa bu onların şeref ve fazilet bakımından üstün 
oldukları anlamına gelmez. Erkek sahip olduğu doğal nitelikler nedeniyle, 
âilenin kavvam'ı yani reisidir. Kadın da doğal niteliklerindeki bazı eksiklikler 
nedeniyle, kendi güvence ve güvenliği için ona tâbi olmak zorundadır. 
 
?-Allah, (onları ve haklarını) nasıl koruduysa- 
görünmeyeni koruyanlardır.? Hz. 
Peygamber'in (s.a.s.) bir hadisi bu konudaki en iyi tefsirdir: "En iyi kadın, 
gördüğünüzde sizi hoşnut eden, emirlerinizi dinleyen, evde olmadığınız zaman 
sizin malınızı ve kendi nâmusunu koruyan kadındır." Bu bağlamda bir uyarı 
yapmak yerinde olacaktır. Allah'a itaat, kocaya itaatten daha önemlidir ve ondan 
önce gelir. Bu nedenle koca, karısına Allah'ın emirlerine aykırı bir şey 
yapmasını emrettiğinde, kadının ona itaat etmemesi gerekir. Bu durumda kocaya 
itaat etmek, büyük bir günah olur. Eğer kadın Allah'ın emrettiği bir ibâdet 
yapıyor ve kocası onu engelliyorsa, kadın yine karşı koymalıdır. Karşı koymaz 
ise, günah işlemiş olur. Şâyet kadını, nafile namazdan ve oruçtan kocası men 
ediyorsa, kadın kocasına uymak zorundadır. Uymadığı takdirde ibâdeti makbul 
olmaz. 
 
?Başkaldırıp diretmelerinden korktuğunuz 
kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra) yataklarda yalnız bırakın, (bu da yetmezse 
hafifçe) dövün.? Eğer kadın 
isyankârsa, kocasına itaat etmiyor veya onun haklarını korumuyorsa, bunun da 
aynı anda yapılması gerektiği anlamına gelmez. Bunların üçüne de izin verilmiş 
olmasına rağmen, işin mahiyet ve niteliğine göre belli bir oranda uygulanması 
gerekir. Ufak bir uyarı yeterli ise, daha ileri bir adım atmaya gerek yoktur. 
Dövmeye gelince, Peygamberimiz (s.a.s.) buna isteksizce izin vermiştir. İzin 
verdiği halde bile, bundan hoşlanmamıştır. Fakat gerçek şu ki, bazı kadınlar 
dövülmeksizin hatalarını tamir etme yoluna gitmezler. Böyle bir durumda bile, 
Hz. Peygamber (s.a.s.) kadınının yüzüne vahşice vurmayı ve vücutta yara izi 
bırakacak bir şeyle vurmayı kesinlikle yasaklamıştır. 
 
?(Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından 
korkarsanız, bu durumda erkeğin âilesinden bir hakem, kadının da âilesinden bir 
hakem gönderin. İki taraf...? "İki 
taraf", hem karı-kocaya hem de aracılara işaret eder. Eğer taraflar 
istiyorsa ve aracılar samimi ve adil davranabilirlerse, her tartışmada anlaşma 
ve barış sağlanabilir. 
 
(Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından 
korkarsanız, bu durumda erkeğin âilesinden bir hakem, kadının da âilesinden bir 
hakem gönderin. İki taraf 
(arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da 
aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.? 
(4/Nisâ, 34-35): Bu âyette, karı ile koca 
arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için bir plan öne sürülüyor. Mahkemeye 
başvurmadan veya son adımı atmadan önce bir barıştırma girişiminde 
bulunulmalıdır. Bu görevi yürütmek için de karı kocadan her birinin âilesinden 
birer hakem seçilmelidir. Bu iki hakem anlaşmazlığın neden veya nedenlerini 
araştırmalı ve bunlara çözüm aramalıdır. Elbette karı ve kocanın gerçek durumunu 
bildikleri için akrabalar bu işte daha ehildirler. 
 
Allah, hakemleri kimin seçeceği konusunu 
belirsiz bırakmıştır. Yani eğer karı koca anlaşmazlıklarını çözüme bağlamak 
istiyorlarsa, kendi akrabalarından birer hakem seçebilirler. Veya iki tarafın 
âile reisleri, bu işi çözümlemek üzere iki hakemi görevlendirebilir. Yahut da iş 
mahkemeye varmışsa mahkeme henüz bir girişimde bulunmadan önce iki hakem tâyin 
edebilir. 
 
Hakemlerin güç ve yetkisi ile ilgili olarak 
alimler arasında görüş ayrılığı vardır. Hanefî ve Şafiî ekollerine göre 
hakemlerin işi sonuca bağlama yetkisi yoktur, sadece eşler tarafından kabul 
edilip edilmeyeceği belli olmayan barıştırma girişimlerinde bulunma yetkileri 
vardır. Eğer eşler hakemleri, meseleyi boşanma (hul'u) veya başka bir sonuca 
bağlamaları için bizzat tayin etmişlerse, onların kararlarına elbette uymak 
zorundadırlar. Hasan Basrî, Katâde ve diğer bazı fakîhler, hakemlerin 
barıştırmada zorlayıcı olabileceği fakat boşanma işleminde eşleri zorlayıcı 
olmayacakları görüşündedirler. İbn Abbas, Sa'id İbn Cübeyr, İbrahim Nehâî, 
Şa'bi, Muhammed İbn Sîrin ve diğer bazı fakîhlere göre ise, hakemler uygun 
gördükleri her şeyi (barıştırma veya boşanma) zorla kabul ettirme yetkisine 
sahiptirler. 
 
Halife Osman (r.a.) ve Halife Ali (r.a.) şartlar 
gereğince, barışma veya ayrılma kararını uygulama yetkisine sahip hakemler tayin 
etmişlerdir. Örneğin, Ebû Tâlib'in oğlu Akîl ile (Utbe İbn Rebia'nın kızı olan) 
karısı Fâtıma'nın meselesi Hz. Osman'ın (r.a.) mahkemesine getirilince, 
mü'minlerin emiri olan Hz. Osman (r.a.) kocasının âilesinden İbn Abbas'ı, 
kadının âilesinden de Muâviye'yi hakem tayin etti ve onlara şartlar gereği 
eşleri barıştırma veya boşandırma yetkisi verdi. Aynı şekilde Hz. Ali (r.a.) 
halifeliği döneminde buna benzer bir durumda hakemler tayin etti ve onlara 
eşleri barıştırma veya ayırma yetkisi verdi. Bu da gösterir ki, bunun gibi 
hakemlerin hûkmî resmî bir yetkileri yoktur. Fakat gerekli otorite onlara belli 
yetkiler verirse, o zaman onlar da zorlayıcı yetkilere sahip olabilirler. 
(Mevdûdi, Tefhîmu'l-Kur'an) 
 
"En olgun mü'min, ahlâkı en güzel olan ve 
âilesine karşı en çok lütufkâr davranandır." (Hadis rivâyeti) 
 
"Bir zaman gelecek, kişinin helâkı, karısının, 
ana-babasının ve çocuklarının elinde olacaktır. Bunlar onu, fakirlikle 
ayıplarlar ve gücünün yetmediği şeyleri kendisinden isterler. Adam bu sebeple 
tehlikeli işlere girerek dini gider ve kendisi de helâk olur." (Hadis rivâyeti) 
 
"Sizin hayırlınız, âile fertlerine hayırlı 
olanınızdır." (Hadis rivâyeti) 
 
"İnsan ömrünün din seçmekten sonra en önemli 
olayı, iyi bir eş seçimidir." 
 
"Haramlardan sakınan müslümana göre evlilik, 
aşkın meyvesi değil; aşk, evliliğin meyvesidir." 
 
"Evlilikte başarı, yalnız aradığı kişiyi 
bulmakta değil, aynı zamanda aranan kişi olmaktadır." 
 
"Âileyi, evliliği sürdüren vücut değil, ruhtur." 
 
"Âile, zamanın gittikçe kuvvetlendireceği tek 
bağdır." 
 
"Bir karı-kocanın tartıştıklarını görürseniz, 
kadını savunun, çünkü kocanın savunulmaya ihtiyacı yoktur; o her zaman 
haklıdır." 
 
"Her yanda evi olan adamın, hiçbir yerde evi 
yoktur." 
 
"Beşiğindekini ağlatan âile gülmez." 
 
"Bir âileyi idâre etmek, bir devleti idâre 
etmekten hiç de kolay değildir." 
 
"Âile, kralların bile giremediği bir kaledir." 
 
"Evlilik huzur bulmak içindir, didişmek için 
değil!" 
 
"Biraz çaba göstererek iyi geçinmek varken, 
huysuzluk etmek akıl kârı değildir." 
 
"Sen kocana câriye ol ki, o d a sana köle olsun. 
Sen ona yer ol ki, o da sana gök olsun." 
 
"Evlilerin en çok yapmaları gereken şey, iyi 
niyetle iletişimdir, konuşmaktır." 
 
"Sevgi ve saygı karşılıklıdır." 
 
"İyilikle halledilebilecek bir şeyde zora 
başvurmak yanlıştır, zulümdür." 
 
"Her insanın sabrının bir sınırı vardır, bunu 
zorlamamak gerekir." 
 
"Akıllı insan, evliliğini cennet edecek bir 
biçimde davranmaya çalışır ve evliliğini cehenneme dönüştürecek davranışlardan 
uzak durur." 
 
"Sayılmak istiyorsanız, saymayı öğrenmeniz 
gerekecektir. Sevilmek istiyorsanız sevmeyi öğrenmeniz gerekecektir." 
 
"Hep karşımdaki değişsin, diye düşünmek 
yanlıştır. Güzele doğru karşılıklı değişmek lâzımdır." 
 
"Hanımın ilk görevi güler yüzlü olmaktır." 
 
"Biz herkese iyilik etmiyor muyuz? Başkalarından 
önce kendi âilemize karşı iyi olmamız lâzım." 
 
"Nasıl ki biz kusursuz olamıyorsak, 
karşımızdakinin de kusursuz olamayacağını peşinen bilmeli ve kabullenmeliyiz." 
 
"Dünya cennet değildir, elbette problemler 
olacaktır." 
 
"Mutlu olmak için önce sabırlı olmak gerek." 
 
"Her istediğini söyleyen, istemediğini işitir." 
 
"Eşler birbirleriyle anlaşabilmek için gayret 
göstermelidir." 
 
"Mesele kendimizi samimi olarak tenkit 
edebilmektir. Karşımızdaki bizi bir konuda suçluyorsa, onun zıddını ispat etmek 
bize düşer." 
 
"Evlilikte ana kural, karşılıklı olarak kişi 
onuruna saygı gösterilmesinin gerekliliğidir." 
 
"Eşler birbirleriyle didişmek yerine, birlikte 
gelişmek için uğraşmalıdırlar." 
 
"Bir babanın çocuklarına yapabileceği en büyük 
iyilik, onların annesini sevmektir." 
 
"Saygı, sevgiyi besleyen ve geliştiren, 
saygısızlık da, sevgiyi öldüren bir etkendir." 
 
"İnsanı insana sevdiren, tatlı dil, güler yüz ve 
güzel davranışlardır." 
 
"Huzursuz bir âile, en çok çocukları yıpratır." 
 
"Eşini üzen, ezen, hırpalayan insan, onu mutsuz 
ettiği zaman kendisi mutlu olamaz, bunu unutmamalı." 
 
"Sinir harbi her iki taraf için de rahatsız 
edicidir." 
 
"Saygı ve sevginin olmadığı bir yuva kime, ne 
verebilir?" 
 
"Yalnız kendini düşünen insandan, mümkün olduğu 
kadar uzağa kaç." 
 
"Dozunu aşmayan kıskançlık güzeldir ve sevgi 
ifâdesidir." 
 
"Aşırı kıskançlık ve diktatörlük evlilikte 
mutluluğu engeller." 
 
"Eşler arasında ortak ilgi ve alâkaların olması, 
onları birbirlerine yakınlaştırır." 
 
"İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlar." 
 
"Eşler, 'hatâ karşıdadır' peşin hükmü yerine; 
'acaba benim hatam nedir?' diye düşünebilselerdi problemlerin halli çok daha 
kolay olurdu." 
 
"Hayatımızın bir yönünü İslâm'a göre, bir yönünü 
nefsimize göre yaşamak yanlıştır." 
 
"Âile hayatında her müslüman erkek Rasûlullah'ı, 
her müslüman kadın da O'nun değerli hanımlarını örnek almalıdır." 
 
"Huzurlu bir yuvada yaşamak, ancak karşılıklı 
fedâkârlık ile mümkündür." 
 
"Evlilik İslâm'a hizmete engel değildir ve 
olmamalıdır." 
 
"Evlilik geçici duygular ve imkânlar üzerine 
değil; iman ve ahlâk güzelliği üzerine kurulmalıdır." 
 
"Yüzü güzelden kırk günde bıkılır, ahlâkı 
güzelden kırk yılda bıkılmaz." 
 
"Eşinizin ve çocuklarınızın sevgisini kaybetmek 
istemiyorsanız, onlara asla kötü söz söylemeyin, hakaret etmeyin." 
 
"Eşinize ve çocuklarınıza iltifat etmek, onları 
mutlu etmenin bir yoludur." 
 
"İyilik eden hem dünyada ve hem de âhirette 
kârlı çıkar." 
 
"Eşler birbirlerine olan saygılarını 
kaybetmemeye dikkat etmelidirler. Saygının bittiği âilede pek çok şey bitmiş 
demektir." 
 
 
 
Şâmil İslâm 
Ansiklopedisi, c. 1, s. 75-77 
 
Mehmet Âkif Aydın, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 
2, s. 199-200 
 
Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 411-414 
 
Halid Ünal, Şâmil İslâm Ansiklopedisi, c. 1, s. 
426-427 
 
H. Koç, F. Candan, 
Kur'an Çerçevesinde Kadın, Haksöz, sayı 32, Kasım 93, s. 30 
 
A.g.m. s. 26 
 
Süleyman Uludağ, Sûfî 
Gözüyle Kadın, (Önsöz) s. 9-11 
 
Yusuf el-Kardavî, 
naklen; Tahrîru'l-Mer'e, Kadın ve Âile Ansiklopedisi, c. 1, s. 17-19, 13 
 
H. Döndüren, Şamil İslâm Ansiklopedisi, c. 6, s. 
66-67 
 
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, 
Akçağ Yayınları, c. 16, s. 158-166 
 
 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.