Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Âile; Anlam, Mâhiyet ve Önemi

Âile



Âile; Anlam,
Mâhiyet ve Önemi




Âile: Nesep veya evlilikle bir araya gelmiş,
ana-baba ve çocuklardan oluşan topluluk demektir. Büyük baba, nine, torunlar da
âile tanımı içine girdiğinden onlar da âilenin bir parçasıdırlar.

Kadın ve erkeğin birbirlerine karşı duydukları
his, arzu, duygu ve meyiller Sünnetullah gereğidir (3/Âl-i İmrân, 14). Allah
Teâlâ insana, yaratılışındaki fıtrata uygun olarak bu duyguları vermiş, yalnız
bu meyillerin tatmin yolunu da belli prensiplerle sınırlamıştır. Bu sınırlar,
Kur'an ve Sünnete uygun evlenmelerdir. İslâm'a uygun olmayan evlenme, ilişkiler
ve meyiller yasaklanmıştır.

Evlilik, eşler arasında maddî ve mânevî tatmini
sağladığından sükûnet ve rahatlık unsurudur. Neslin devamı ve gelişebilmesi için
evlilik müessesesine ihtiyaç vardır. Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet'te belirlendiği
şekilde olmadıkça sağlam bir âile yuvası kurulmasından söz edilemeyeceği gibi,
doğan çocukların da meşrû olacağı düşünülemez.

İlk âileyi ilk insan Hz. Âdem (a.s.) ile Hz.
Havvâ kurmuştur. O zamandan beri âile müessesesi olgunlaşmış ve gelişmiştir.
Bununla beraber, toplumların, ekonomik durumun, iklimin etkisiyle çeşitli âile
tipleri meydana gelmiştir.

Âile ana-baba, çocuklar, biraz daha geniş
anlamıyla karı-kocanın akrabâsından oluşur.

İslâm âilesinin kurulması için ilk şart,
evleneceklerin mü'min bir erkekle mü'mine bir kadın olması, birbirleriyle
sıhriyetin Kur'an'da yasaklananlardan olmaması gerekir. Kur'an'da; anne, baba,
kızlar, oğullar, kardeşler, teyzeler ve yeğenlerle evlenmenin haramlığı ile süt
kardeşler arasındaki evliliğin yasak olduğu hükme bağlanmıştır. Yine Kur'ânî
hükme göre hala ve amca ile evlenmek yasaktır. İslâm'ın getirdiği hükümler, iki
kız kardeş ve hanımın yeğenini bir arada nikâhlamayı yasakladığı gibi, hanımın
vefatından sonra bunların nikâhlanabileceğini de mümkün kılmıştır. Hala ve amca
çocuklarının evlenmeleri ise helâl kılınmıştır. Çocukların eşleri ile
kayınvâlide, üvey anne ve üvey baba ile ve evli kadınlarla evlenmek haramdır.

"Sizlere, analarınız, kızlarınız, kız
kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz kardeşlerinizin kızları, kız
kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz,
karılarınızın anneleri, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızın yanında
kalan üvey kızlarınız -ki onlarla gerdeğe girmemişseniz size bu engel yoktur-,
öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeş bir arada olmak sûretiyle evlenmek
size haram kılındı. Geçmişte olanlar geçmiştir. Doğrusu Allah bağışlar ve
merhamet eder.?; ?...Evli
kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı." (4/Nisâ, 23-24)

Âilenin huzurlu olması için, âileyi oluşturan
bireylerin birbirlerine karşı görevlerini yerine getirmeleri gerekir. Bu
görevler şöyle özetlenebilir:

a- Karı-kocanın birbirlerine karşı görevleri:
Karı-koca birbirlerinin bazı eksiklerini, kusurlarını görmezlikten gelmeli,
nâmus ve iffetlerini korumalıdırlar. Böylece bütünleşerek âile saâdetini
sağlamalıdırlar. Dinimiz âile reisi olarak erkeği tanır: "Erkekler kadınlar
üzerinde hâkimdir." (4/Nisâ, 34) âyeti bunu ifâde eder. Çünkü erkekler
kadınlardan daha güçlü olarak yaratılmışlardır. Âilesinin geçimini sağlamak
erkeğin görevidir. İslâm buna o kadar önem verir ki, bir erkeğin Allah rızâsını
gözeterek âile fertlerine yaptığı harcamayı sadaka kabul eder (Riyâzu's-Sâlihîn,
I, 331).

Kocanın hanımına karşı hak ve görevlerini
hadisler ışığında şöyle sıralayabiliriz: Bir kimse hanımına iyi davranmalı, onu
kırmamalı, kaba davranışlardan sakınmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle
buyurur: "Ey ümmetim! Kadınlara hayırla muâmele etmenizi tavsiye ederim.
Çünkü onlar sizin emriniz altındadır. Fazla tahakküme hakkınız yoktur. Ancak
açıktan fuhuş irtikâp etmiş olsalar o zaman durum değişir." (Riyâzu's-Sâlihîn,
I/319)

Koca, hanımına hanım da kocasına ilgi
göstermeli, saâdeti evlerinde aramalıdırlar. Meşrû olmayan yollara
düşmemelidirler. İffet ve nâmus konusunda titiz davranmalıdırlar: "Mü'min
erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve ırzlarını zinâdan
korusunlar." (24/Nûr, 30) âyeti bunu ifâde eder.

Erkek, hanımına ve çocuklarına dinî emirleri
hatırlatmalı, iyi yönde eğitmelidir. "Âilene namaz kılmayı emret" (20/Tâhâ,
132). "Yedi yaşındaki çocuğa namaz kılmayı öğretiniz. On yaşına vardıklarında
(kılmazlarsa) cezâlandırınız." (Riyâzu's-Sâlihîn, I/339)

Koca, kendi mal varlığı ve imkânlarına göre
hanımının nafakasını sağlayıp her türlü ihtiyacını gidermekle yükümlüdür (Ebû
Dâvud, Nikâh 41). Bu hususta cimrilik ettiği takdirde hanımı ilgili yöneticilere
ve yargı makamlarına başvurup durumunu anlatabileceği gibi, kocasına danışmadan
onun malından harcama yapabilir. Koca, hanımına asla ?çirkinsin? dememeli,
yaptığı işte sürekli kusurlar aramamalı (İbn Mâce, Nikâh 3), hanımını asla
dövmemeli (Buhârî, Nikâh 93), hanımını sürekli zan altında tutup onu gizlice
tâkip etmeye kalkışmamalıdır (Müslim, İmâre 56).

Hanımının kocasına karşı görevlerine gelince;
hanım, âilenin reisi olan kocasına karşı bütün meşrû ve İslâmî meselelerde itaat
eder. Kadın eşinin malını âilesinin her türlü sırrını, nâmusunu, çocuklarını
korumalıdır. Kadın durup dururken kocasından boşanmayı istememelidir. Çok zor
durumda kalmadan kocasından ayrılmak isteyen kadına Cennet kokusu haramdır (Ebû
Dâvud, Talâk 18). Kadın kocasından izinsiz olarak evinden dışarı çıkmamalıdır (Buhârî,
Nikâh 116).

Kadının kocasını memnun etmesi onun en önemli
görevidir. Bu konuda Hz. Peygamber şöyle buyurur: "Herhangi bir kadın, kocası
kendisinden râzı olduğu halde ölürse Cennet'e girer." (Riyâzu's-Sâlihîn,
I/326). Yine başka bir hadislerinde Rasûlullah Efendimiz: "Kadın kocasının
yatağını (ma'zeretsiz) terkederek gecelerse, o kadına melekler sabaha kadar
lânet ederler." (Aynı eser, 323) buyurmuşlardır. Kadın kocasına olgun ve iyi
davranmalı, zenginliği ve güzelliği ile övünmemeli, ev işlerini düzenlemeli,
çocuklarına bakmalı, kocasının malını israf etmemelidir (S. Buhârî, Tecrîd-i
Sarîh Tercümesi, V/174).

b- Anne babanın çocuklarına karşı görevleri:
Anne ve babanın ilk görevi, çocukların ihtiyaçlarını karşılamaktır. Peygamber
Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurur: "Bir adamın hayır için harcadığı paranın en
faziletlisi, âilesine sarfettiği parayla, Allah yolunda kullanacağı atı için
verdiği ve bir de Allah rızâsı için (mücâhid) arkadaşlarına sarfettiği paradır "
(Riyâzu's-Sâlihîn, I/329)

Çocukların ihtiyaçları temin edilirken ne israfa
kaçılmalı, ne de cimrilik yapılmalıdır. Her iki husus da dinimizin uygun
görmediği şeylerdir.

Anne-baba çocuğunu güzel terbiye etmeli,
anlayamayacağı bilgilerden ona bahsetmemeli, eğitimde basitten mürekkebe
(karmaşığa) gitmelidir. Evvelâ Allah'ı tanıtmalı, imanı kavratmalı, inandırmalı,
uygun yaşa vardıklarında da ibâdetleri öğretmelidirler. Ayrıca nelerin iyi,
nelerin kötü olduğunu anlatmalı, yeme-içme, oturup-kalkma âdâbını öğretip
bunları benimsetmelidir. Bunlar yapılırken, ana-babanın, çocuklarına iyi örnek
olmaları gerekir. Çünkü çocuklar daima büyüklerini taklit ederler.

Anne-baba, çocuklarına adâletle davranmalı,
onların kıskançlık duygularını kamçılamamalı, kız-erkek ayrımı yapmamalıdır.
Anne-baba çocuklarına güzel isimler koymalı, sünnet ettirmeli, İslâmî bilgi ve
duygularını geliştirmelidir. Anne-baba çocuklarına sevgi ve merhamet
göstermelidir. Peygamber Efendimiz, bir dizine Üsâme'yi, diğer dizine de Hasan'ı
oturtur, sonra: "Allah'ım bunlara rahmet ve saâdet ihsan buyur, çünkü ben
bunların hayır ve mutluluğunu diliyorum" buyurmuştur (S. Buhârî, Tecrid-i
Sarih Tercümesi, XII, 127)

Anne-baba evlenme çağına gelen çocuklarını,
temiz ve ahlâklı kimselerle evlendirmelidirler. Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır: "Geride kendisine duâ edecek hayırlı bir çocuk bırakan
kimsenin amel defteri kapanmaz, kendisine sürekli olarak hayır yazılır." (Ebû
Dâvud, Vesâyâ 14).

İslâm âile hukukunun özelliklerine gelince;
Evliliğin gâyesi âileye huzur ve mutluluk, toplumda da iyi bir nesil temin
etmektir, "Onun (varlık ve kudret) alâmetlerinden birisi de size kendinizden
eşler yaratmasıdır, ki siz onlarla huzur ve sükûnete kavuşursunuz. Ve aranıza
sevgi ve rahmet koymuştur." (30/Rûm, 21). "Onlar (kadınlarınız) sizin
için elbise, siz de onlar için elbisesiniz..." (2/Bakara, 187). İslâm cinsî
ihtiyacın tatminini tabii karşılamakla beraber, evliliğin gâyesinin bundan
ibâret olmadığını söylemektedir. "Doğuran siyah kadın, doğurmayan güzel
kadından daha iyidir", "Evlenin, çoğalın: Çünkü ben kıyamet gününde diğer
ümmetlere karşı sizinle (çokluğunuzla) iftihar edeceğim" (Avnu'l Ma'bûd
Şerh-i Ebû Dâvud, I, 173). Kocanın karısıyla müşterek, yüce ve insanî bir hayat
sürmek arzusunun belirtisi olan mehrin sembolik bir şey olması da aynı gâyeye
matuftur.

Âilenin mutluluğu çocukların asâleti ve İslâm
toplumunun kurtuluşu, evleneceklerin eşlerini seçerken kullandıkları ölçü ile
yakından ilgilidir. Bu konuda Rasûlullah (s.a.s.) şöyle bir ölçü koymuştur:
"Kadın dört özelliğinden dolayı nikâhlanır: Malı, asâleti, güzelliği ve
dindarlığı; eli toprak olasıca, durma dindarını bul!" (Buhârî, Nikâh 16).

İslâm'da evlilik, gereksiz formalite ve
merâsimlerden uzak İslâmî bir akittir. Nikâhın ilân edilmesi, yakın dost ve
akrabaya ziyafet verilmesi, tef vb. çalınıp şenlik yapılması güzel telâkki
edilmiş, teşvik görmüş, böyle bir dâvete icâbet etmemek hoş karşılanmamıştır (Buhârî,
Nikâh 66 vd.).

Evliliğin gerçekleşmesinden itibaren karı-koca,
Allah önünde birbirlerinin haklarına uymakla yükümlüdürler. Bu karşılıklı haklar
âile reisliği hâriç, eşitlik esasına dayanır. Evlilik kadının şahsiyetini
ortadan kaldırmaz, erkeğin hukukî ve sosyal kişiliği eşinin haklarını
gölgelemez. Kadın kendi âile ismini taşıyabilir, kendine ait mallar üzerinde tam
ve bağımsız bir tasarruf yetkisini kullanabilir.

Karı-koca birbirlerine iyi niyet ve güzel ahlâk
ile davranacaklardır. "İyileriniz, âilesine karşı iyi olandır..." (İbn
Mâce, Nikâh 50). Ufak tefek huysuzluk, geçimsizlik ve kusurlara sabredecek,
yuvanın yıkılmaması için tahammül göstereceklerdir: "...Kadınlara normal ve
iyi davranın; onlarda hoşunuza gitmeyen bir şey olursa, belki bir şey hoşunuza
gitmediği halde Allah onu birçok hayırla doldurmuştur." (4/Nisâ, 19).
Anlaşmazlık büyürse hakeme başvurulacak, hakemler de âilenin devamını
sağlayamazlarsa son çare olarak, usûlüne uygun "tedricî boşanma" sistemi
uygulanacaktır .

İslâm âile hukuku, dördü geçmemek üzere ve
oldukça güç durumlara ve şartlara bağlı olarak erkeğin aynı zamanda birden fazla
kadınla evlenmesine izin vermiştir. İlk eş, üstüne evlenilmemesi şartını koşmuş
ise ikinci evlilik yapılamayacağı gibi, usûlüne uygun evlenmelerde eşlerin hukuk
ve şahsiyetini göz önünde bulundurmak gerekir.

Mânevî ve ahlâkî ilişkiler yanında anne-baba ile
çocuklar arasındaki hukûkî münâsebetler de itina ile tanzim edilmiştir. Ehliyet,
velâyet ve vesâyet hükümleri babalı veya yetim bütün çocukların durumları ve
menfaatleri ile alâkalıdır. İslâm, muhtaç ana babaya çocuklarının bakmasını,
erkeğin karısına ve muhtaç olan akrabasına geçim sağlamasını teminat altına
almıştır. Nihâyet miras hükümleri de yakından uzağa bütün hısımların, ölenin
malı üzerindeki haklarını tesbit etmiştir .

İslâm hukuku, evlilerin zinâsını -şartları
tahakkuk ettiği takdirde- ölüm cezâsına çarptırdığı, zinâyı bu ölçüde
yasakladığı için, ona götürmesi muhtemel bütün şüpheli yolları tıkamış,
kadınlarla erkeklerin karışık eğlenmelerini, yabancı bir erkekle kadının baş
başa kalmasını, kadının, yanında bir yakını bulunmadan yalnız başına uzak bir
yolculuğa çıkmasını, yabancı kadın ve erkeğin birbirine ısrarla bakmalarını
yasaklamıştır. İslâm'da âile düzeninin oturduğu bu temeller, İslâm hukukunun
âile anlayışını her hâliyle ortaya koymaktadır. (1)

Kocanın karısı üzerindeki yetkileri de âile
birliğini devam ettirme esâsına yöneliktir ve bununla sınırlıdır. İslâm'da
kadın, kocası karşısında bağımsız bir kişiliğe sahip olduğu gibi, iktisâdî
bakımdan da bağımsızdır: İslâm hukukundaki tek kanunî mal rejimi olan mal
ayrılığının tabiî sonucu olarak karı ve kocanın mal varlıkları birbirinden
ayrıdır; hâkim görüşe göre kadın, kendi mal varlığında dilediği gibi tasarruf
edebilir. Bunun için kocasının rızâsına muhtaç değildir. Ayrıca kadın, erkekler
gibi mirasa ehildir. Bu mallar üzerinde de kocasının bir müdâhalesi sözkonusu
değildir. Zâten İslâm hukuku bakımından kadın ve erkek esas itibarıyla eşittir.
Nitekim bir hadiste kadınlar erkeklerin mülkiyetinde olan bir mal olarak değil;
aynı haklara sahip kimseler olarak takdim edilmektedir (Ebû Dâvûd, Tahâret 94;
Tirmizî, Tahâret 82; Dârimî, Vudû' 76; Ahmed bin Hanbel, VI/256, 377). Aynı
şekilde, kadın olma, kişinin ehliyeti üzerinde de olumsuz bir etki yapmaz; tam
ehliyetli sayılmak için kişide bulunması gereken nitelikler bakımından kadın ve
erkek aynı durumdadır. Ne var ki, erkeğin toplum hayatında yüklenmiş olduğu ağır
yükler, onun hak ve yetki bakımından kadına karşı nisbî bir üstünlüğe sahip
olmasını gerekli kılmıştır. Nitekim bir âyet-i kerîmede, "erkeklerin kadınlar
üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler için
onlar üzerinde bir derece vardır" (2/Bakara, 228) buyurulmaktadır.


Evlenme sırasında erkek kadına mehir adıyla
belirli bir para veya mal öder veya ödeme borcu altına girer. İsim olarak mehir,
İslâm öncesi Arap toplumunda aynen, yahûdilikte benzer şekilde (mohar) var ise
de, mâhiyetleri farklıdır. İslâm hukukunda mehir, evlenecek kadının âilesine
değil; bizzat kendisine verilir ve kadın diğer mallarında olduğu gibi onda da
dilediği gibi tasarrufta bulunur. Bu durum, ödenen mehrin satış bedeli, nikâhın
da bir satış akdi olduğu iddiâlarını çürütmektedir. Bir kimsenin bir akde hem
taraf olup satış bedelini alması, hem de akde konu olması mümkün değildir.
Gerçekte mehrin amacı kadına iktisadî bir güç kazandırma ve boşanmanın
sûiistimal edilmesini önlemektir. Özellikle boşanmalara sıkça başvurulduğu dönem
ve bölgelerde yüksek tutulan ve çoğu kere boşanma ânında ödenmesi
kararlaştırılan mehrin bu nevî sebepsiz boşanmalara önemli ölçüde engel olduğu
bir gerçektir.

İslâm'da âile esas itibarıyla tek evlilik
(monogomi) üzerine kurulmuştur. Fakat belirli durumlarda kocanın dörde kadar
evlenmesine izin verilmiştir. Ancak bunun bir emir değil; belirli şartlarla
başvurulan bir ruhsat olduğu unutulmamalıdır. Böyle bir evliliğe izin veren Nisâ
sûresinin 3. âyetinin devamında: "...Şâyet adâleti gözetmekten korkarsanız o
zaman bir tane ile veya câriyenizle yetinin. Doğru yoldan ayrılmamak için bu
daha elverişlidir" (4/Nisâ, 3) buyrularak tek evlilik teşvik edilmiştir.
Uygulamada müslüman toplumların genellikle tek evliliği tercih ettikleri, bazı
zengin kimselerin ve tarımla uğraşanların çok evliliğe belirli ölçüde
başvurdukları görülmektedir.

İslâm âilesinde evlâtlık kurumuna yer
verilmemiş, bu yapay bir ilişki olarak kabul edilmiştir. Kimsesiz çocukların
bakılıp büyütülmesi bütün müslümanlara ve bu arada İslâm devletine yüklenen
dinî-hukukî bir görev olmakla birlikte, bir kimseyi himâyesine alanla o kişi
arasında evlenme engeli doğacak, tek veya çift taraflı bir miras ilişkisi
kurulacak şekilde bir akrabâlık bağının doğduğu kabul edilmemiştir (bak.
33/Ahzâb, 4-5). Esâsen çok evliliğin var olduğu toplumlarda hukuken izin verilse
bile evlâtlık kurumuna, uygulamada pek rastlanmadığı, çocuğu olmayanların
evlâtlık yerine bir ikinci evliliği tercih ettikleri sosyal bir vâkıadır.


İslâm dini, belirli şartlarla âile birliğinin
bozulmasına müsâade etmiştir. Boşanma konusunda kabul edilen sistem, boşanmayı
yozlaştıran yahûdi uygulamasıyla onu asla kabul etmeyen hıristiyan tatbikatı
arasında yer alan orta bir yol görünümündedir. Hz. Peygamber'in, eşlerin
birbirlerine iyi davranmaları ve âile birliğini devam ettirmeleri hakkında
çeşitli emir ve tavsiyeleri vardır. Birbirleriyle uyuşamayan eşlerin en son
başvuracakları çözüm şekli boşanmadır. Bundan önce uyuşmazlığın eşler arasında
çözülmesi, bu mümkün olmazsa iki tarafın âilelerinden seçilecek birer hakeme
havâle edilmesi (bak. 4/Nisâ, 35) başvurulacak usullerdendir. Eğer bunlar bir
fayda vermezse son çâre olarak boşanmaya izin verilmektedir. Ne var ki bu izinle
birlikte boşanma yine de hoş görülmemiştir. Bir hadis-i şerifte: "Allah'ın
helâl kıldıklarının en kötüsü boşanmadır" (Ebû Dâvud, Talâk 3) buyrulmuştur.
Özellikle sebepsiz boşanmalar hiçbir şekilde hoş karşılanmamıştır. Bununla
beraber, artık bir arada bulunmasına imkân kalmayan eşlerin genel olarak boşanma
hakları kabul edilmiştir. Hıristiyanlıkta olduğu gibi eşlerin evlenmekle artık
ayrılmaz bir bütün teşkil ettikleri anlayışı ve dolayısıyla âile birliğinin her
durumda devamının istenmesi lüzumsuz bir ifrat kabul edilmiştir.

Boşanma konusunda kocanın kadına nisbetle daha
geniş bir serbestlik içerisinde bulunduğu görülmektedir. Bu, boşanmanın mâlî
bütün külfetinin kocanın omuzlarında oluşu ve kocayı boşanma kararından önce
dikkatli olmaya iteceği düşüncesine dayanmaktadır. Aynı zamanda erkeğin kadın
kadar hissî olmaması ve boşanma hakkını genellikle sûiistimal etmeyeceği
anlayışı da bu hususta rol oynamıştır. Nitekim kocanın sahip olduğu bu boşanma
serbestisi, aynı ölçüde tatbikata yansımamıştır. Bunda kocanın yükleneceği mâlî
külfetin yanı sıra, dinin sebepsiz boşanmayı hoş görmemesi de büyük ölçüde
müessir olmuştur. Kadın, boşanma konusunda daha sınırlı bir yetkiye sahiptir. O,
ancak kocasıyla anlaşarak (muhâlaa) veya belirli sebeplerin varlığında bir
mahkeme kararıyla (tefrîk) boşanabilir. Âile birliğinin devamı sırasında olduğu
gibi bu birliğin bozulmasından sonra da karı-kocanın, özellikle kocanın
çocukları üzerinde belirli sorumlulukları devam etmektedir. (2)


ÂİLE VE EŞLERİN GEÇİMİ
Âile; Anlam, Mâhiyet ve Önemi
Âile Bireyden Cemaate, Düzensizlikten Nizâma, Günahlardan İbâdete Geçiş .
Çocuk Cennet Kokusu, veya...
Âilede Haklar ve Görevler
a- Kadının Âiledeki Görevleri
Kocanın Âiledeki Görevleri
c- Ana Babanın Çocuklarına Karşı Görevleri (Çocuğun Ana Baba Üzerindeki Hakları) 1- Güzel isim
2- İyi terbiye
3- Evlendirme
4- Eşit muâmele
d- Çocukların Anne ve Babalarına Karşı Görevleri
e- Kardeşlerin birbirlerine karşı görevleri
Ana-Babanın En Büyük, En Kutsal Görevi Çocuklar, Çocuklar, Çocuklar!
Çocuk eğitiminde şu dört şeye özellikle dikkat edilmelidir
Kadının En Saygın, En Mübarek Konumu; Annelik
Gerçek Eğitim Yuvası Ev, Esas Öğretmen de Anne ve Babadır
Neler Yapılabilir? .
Kur'ân-ı Kerim'de Âile ve Eşlerin Geçimi
Hadis-i Şeriflerde Âile ve Eşlerin Geçimi
Âilede Sağlıklı İletişim ..
Varlığın Tanınması
Değer Duygusu
Emniyet/Güven Duygusu
Sorumluluk Duygusu
Paylaşma ve Dayanışma Duygusu
Mücâdele Duygusu
Mutluluk Duygusu
Ahlâkî Davranış ve Adâlet Duygusu
Saf ve Temiz Bir İman
Sağlıksız Kurallar Sağlıksız Âileyi Doğurur
Eşler Arası İlişki
İnsan-İnsan İlişkisi
Din Kardeşliği İlişkisi
Sevgili İlişkisi
Bedenî-Cinsî İlişki
Akrabâ İlişkisi
Dost İlişkisi
Arkadaş İlişkisi
Sırdaş İlişkisi
Yoldaş İlişkisi
Kader Birliği İlişkisi
Sağlıklı İletişim ..
1. Muhâtaba Saygı
2. Doğal Davranış
3. Empati
Âile Hayatı ile İlgili Haramlar Eşler Arasında İlişkide Haramlar a- Hayız ve lohusalık hallerinde birleşme
b- Kadınlara anüslerinden yaklaşma
c- Yatak odasında geçenleri başkalarına anlatma
d- Çocuk düşürmek ve kürtaj (çocuk aldırma)
e- Çocuğun haklarına riâyetsizlik
f- Ebeveynin haklarına riâyetsizlik
Doğum Kontrolü .
Düşük Yapma .
Kadın-Erkek İlişkileri ve Âilede Geçim .. Karı-koca haklarına riâyet
Geçimsizlik
Erkeğin Yöneticiliği ve Dövme Yetkisi
Meşrû Sebep
Cezânın Usûl ve Miktarı
Kadın-Erkek Eşitliği mi, Adâlet, Uyum ve Birbirini Tamamlama mı? .
Kadın-Erkek Farklılığı
Teaddüd-i Zevcât/Poligami
Birden çok Kadınla Evlenmenin Şartları
1- Eşler arasında adâletli davranmak.
2- Eşlerin geçimini sağlamaya gücü yetmek.
Çok evliliğe İslâm'ın izin vermesinin Hikmetleri
Genel sebepler
Özel sebepler
Kadınlarla; Özellikle Ev ve Çocuklar Konusunda İstişârenin Önemi
1- Kur'an'a Göre
2- Sünnete Göre
Sünnette Nazarî Beyan
Sünnette Fiilî Örnekler
Tefsirlerden İktibaslar
Sâliha/İyi Kadınlar
Özetlersek;
Kavvâm
Nüşûz
Âile ve Geç im Konusuyla İlgili Âyet-i Kerimeler
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar